Postmodern Ekmek Ustasından Ekmeğin Tarihçesi
’Ekmeğe fısıldayan kadın’ olarak ünlenen postmodern ekmek ustası Mine Ataman, ekmeğin tarihçesi hakkında bilgiler paylaştı.
3. Uluslararası Gastronomi Turizmi Kongresi’nde, Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş’tan sonra konuşan postmodern ekmek ustası Mine Ataman, ekmeğin 10 bin yıllık geçmişini, masal tadında anlatarak dinleyenlerle buluşturdu. Ekmek ve insan ilişkisini destansı bir anlatımla sunan Mine Ataman’ın sunumu büyük ilgi gördü. Masalımsı anlatımıyla dinleyicileri tarihte yolculuğa çıkaran Ataman şunları söyledi:
“Binlerce yıllık zanaatkarlığın gölgesinde demlendim ve Anadolu’nun ekmek mirasını getirdim”
“Uzak akrabalarımızla tanışmaktır aslında, on bin yıllık atalarımızla, başka insanların sofralarını paylaşmaktır, tanıdık olsun olmasın. Bazen bir masal konuk olursun bazen de başakçı kuşunun kanadında buğday taşırsın yeryüzünün uçsuz bucaksız tarlalarına. İnanılmaz bir yolculuktur bu Yunus’un deyimiyle ’hazırsan pişmek için himmet, değilsen buğday alırsın hayattan.’ Bir masalda kaybolmak, ön yargılarından sıyrılıp Anadolu’da yaşamış tüm toplumların ekmek ve buğday hikayelerini dinlemek istersen, bu hikaye tam senlik, bereket ve sabır vaat eder. On bin yıl önce ulu bir kadının bir avuç buğdayı toprakla buluşturmasıyla başlar. Yıllar yılı değerinden hiçbir şey kaybetmeden sofradan sofraya aktarılır mirası ve şimdi ben binlerce yıllık zanaatkarlığın gölgesinde demlendim ve Anadolu’nun ekmek mirasını getirdim.”
Sunumunda özellikle Göbeklitepe’ye vurgu yapan Ataman, tarihteki ilk buğday tarımından bu yana 12 bin yıl geçmesi ve tarım tekniklerinde pek çok şey değişmesine rağmen değişmeyen tek şeyin buğdayın halen topraktan çıkması ve Anadolu’da ekmeğin halen kutsallığını koruması olduğunu belirtti.
“Ekmeğin kokusunu zamana üflemek ve onu sonsuz kılmaktır”
Ekmek ve buğdayla ilgili konuşmasına devam eden Ataman, “İlk sofradan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı, buğday ve ekmek kendi yolunu araladı tarihte. Yeni sofralar tanıdı, yeni tabaklar, yeni renkler. Tanımadığı heyecanlar paylaştı farklı coğrafyalarda. Uğradığı sofralardan yeni kokular sindi tohumuna, her gittiği coğrafyada büyük mutfaklara konuk oldu. Toprak anaya mirasını sundu. Zanaatkarların parmaklarına zenginlik oldu. Minnetle o ana ilk sofraya minnettar oldu. Göbeklitepe’de bir kadın buğdaya dokundu, onu toprakla buluşturdu ve insana geleceğini hediye etti bu büyük buluşma. O gün bu gündür binlerce yazıya, yüzlerce filme konu oldu. Şimdi senin sofranda yemeğinin tuzu biberi bir lok ekmeğinin bereketi ve sohbetinin konusu oldu. Sana düşen on binlerce yıllık bilge anadan devraldığın köklü mirası gelecekle buluşturmak, kendi hikayenin bir parçasına not düşmek. Bir fırından çıkan bir parça ekmeğin kokusunu zamana üflemek ve onu sonsuz kılmaktır” dedi.
Sunum sonrası TÜRSAB Gastronomi Turizmi Komitesi Başkanı Hande Arslanalp tarafından postmodern ekmek ustası Mine Ataman’a katkılarından dolayı plaket verildi.
Kaynak: İHA
“Binlerce yıllık zanaatkarlığın gölgesinde demlendim ve Anadolu’nun ekmek mirasını getirdim”
“Uzak akrabalarımızla tanışmaktır aslında, on bin yıllık atalarımızla, başka insanların sofralarını paylaşmaktır, tanıdık olsun olmasın. Bazen bir masal konuk olursun bazen de başakçı kuşunun kanadında buğday taşırsın yeryüzünün uçsuz bucaksız tarlalarına. İnanılmaz bir yolculuktur bu Yunus’un deyimiyle ’hazırsan pişmek için himmet, değilsen buğday alırsın hayattan.’ Bir masalda kaybolmak, ön yargılarından sıyrılıp Anadolu’da yaşamış tüm toplumların ekmek ve buğday hikayelerini dinlemek istersen, bu hikaye tam senlik, bereket ve sabır vaat eder. On bin yıl önce ulu bir kadının bir avuç buğdayı toprakla buluşturmasıyla başlar. Yıllar yılı değerinden hiçbir şey kaybetmeden sofradan sofraya aktarılır mirası ve şimdi ben binlerce yıllık zanaatkarlığın gölgesinde demlendim ve Anadolu’nun ekmek mirasını getirdim.”
Sunumunda özellikle Göbeklitepe’ye vurgu yapan Ataman, tarihteki ilk buğday tarımından bu yana 12 bin yıl geçmesi ve tarım tekniklerinde pek çok şey değişmesine rağmen değişmeyen tek şeyin buğdayın halen topraktan çıkması ve Anadolu’da ekmeğin halen kutsallığını koruması olduğunu belirtti.
“Ekmeğin kokusunu zamana üflemek ve onu sonsuz kılmaktır”
Ekmek ve buğdayla ilgili konuşmasına devam eden Ataman, “İlk sofradan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı, buğday ve ekmek kendi yolunu araladı tarihte. Yeni sofralar tanıdı, yeni tabaklar, yeni renkler. Tanımadığı heyecanlar paylaştı farklı coğrafyalarda. Uğradığı sofralardan yeni kokular sindi tohumuna, her gittiği coğrafyada büyük mutfaklara konuk oldu. Toprak anaya mirasını sundu. Zanaatkarların parmaklarına zenginlik oldu. Minnetle o ana ilk sofraya minnettar oldu. Göbeklitepe’de bir kadın buğdaya dokundu, onu toprakla buluşturdu ve insana geleceğini hediye etti bu büyük buluşma. O gün bu gündür binlerce yazıya, yüzlerce filme konu oldu. Şimdi senin sofranda yemeğinin tuzu biberi bir lok ekmeğinin bereketi ve sohbetinin konusu oldu. Sana düşen on binlerce yıllık bilge anadan devraldığın köklü mirası gelecekle buluşturmak, kendi hikayenin bir parçasına not düşmek. Bir fırından çıkan bir parça ekmeğin kokusunu zamana üflemek ve onu sonsuz kılmaktır” dedi.
Sunum sonrası TÜRSAB Gastronomi Turizmi Komitesi Başkanı Hande Arslanalp tarafından postmodern ekmek ustası Mine Ataman’a katkılarından dolayı plaket verildi.