Banaz'ın Sanat Güneşi
Uşak’ın Banaz ilçesinde yaşayan Sami Samancı’nın bir çok sanat dalında ortaya çıkardığı eserler ve sanata olan düşkünlüğü görenleri şaşırtıyor.
Uşak’ın Banaz ilçesinde hayata gözlerini açan Sami Samancı, 80’lerden sonra Almanya’da devam eden hayatı boyunca sanatın tüm dallarıyla ilgilendi. Küçük yaşlarda şiirle haşir neşir olan Samancı senaryolar, hikayeler ve romanlar yazdı. Ciddi resim çalışmalarına da imza atan Samancı değerli üstatlardan müzik dersleri aldı. Türk Sanat Müziğini iyi bir şekilde icra eden Samancı’nın güfte çalışmaları da bulunuyor..
Seksenli yılların sonunda Almanya’ya giden ve kendi değimiyle emir almaktan hoşlanmadığı için kendi işini kuran Samancı; "Yaklaşık 12-13 sene o işi yaptım. O dönemde yazılar yazmaya başladım. Daha önce edebi değeri olan denemeler, hikayeler yazıyordum ama sosyal medya hesabımda yazdığım bir hikayeden bir bölüm yayınladım. O bölüm Banaz Net Editörü değerli bir arkadaşın dikkatini çekmiş değirmen ile alakalı bir yazıydı. O yazı bana çok şans getirdi, sonrasında yazmam için bana teklif geldi. Hikaye denemelerimi oraya gönderdim, kısa hikayeler yazdım, iyi de başarı elde ettik, 4 binin üzerinde okuyucu kitlesi oluştu. Ondan sonra bir roman çalışmam oldu Avrupa’da yayımlandı. Türkiye ayağı da yayın evi tarafından bana vaat edilen bilgilere göre bir ay gibi bir süre içinde kitap evlerine gelecek" şeklinde konuştu.
Romanından önce senaryo çalışmaları da yaptığını belirten Samancı; "Bir tanesi de film oldu ama onun ne yönetmenini ne ismini söylemeyeceğim çünkü o zaman noterden tasdikletmedim, yaşım da çok gençti tecrübesizdim, birileri aldı kullandı onu. Şimdi onu söyleyip de onları töhmet altında bırakmak istemem, oldu bitti onlar, bir tanesi zaten film oldu" dedi
Lisede okurken kompozisyon sınavlarında edebiyat hocasının başında kağıdını beklediğini vurgulayan Samancı; "Bunu arkadaşlarım da bilir, kağıdımı alır ve bana methiyeler düzerdi çok güzel olmuş falan diye. Bir gün teneffüste beni yanı çağırdı ve mutlaka yazmamı söyledi, o biraz teşvik etti. Ama o dönemde çok önemsemedim, kendimi önemsemedim. Sonraları da bu bir dürtü içerde bir şey var o çıkmak istiyor, onu çıkarmak lazım, ne yapmak lazım? Resim de yapıyorum ben yağlı boya çalışıyorum, biraz sesim de var benim."ifadelerini kullandı.
Müzik dalında da çalışmalarda buluna Samancı, şöyle konuştu: "Ben 1977-78 yıllarında Ankara’da rahmetli Turhan Toper’in öğrencisi oldum. Eşi de TRT Sanatçısı Mülkiye Toper. Sonra kısa bir dönem Sadi Hoşses, İzmir’de de rahmetli oldu hepsi Allah rahmet etsin Rüştü Şardağ’ın talebesi oldum. Herhalde ben bu yeteneklerimi genetik miras diye düşünüyorum. Yazma konusu benim ablam da biraz şairdir. Benim bir büyüğüm Şengül Hekimoğlu İzmir’de oturuyor. Onun da çok iyi şiirleri var, takipçileri var, onun da bir kitap düşüncesi var ama elinde tutan yok. Birisinin yol açması lazım. Bizim önümüzde bize yol açan hiç kimse yoktu. Biz Banaz’da büyüdük, bu işi iyi yapabilmek için sizden birkaç adım önde bir büyüğünüzün olması lazım işte sanatla, edebiyatla falan uğraşan onunda size kapı açması yol açması lazım. Müzikte de böyledir bu işte Mustafa Sağyaşar oğlu ses sanatçısı olur başka bir sanatçının oğlu veya kızı ya ud çalar ya ney çalar ya da şarkı okur. Kısmet Kandıralı da böyle mesela babasının adı şimdi aklıma gelmiyor. Bizde de böyle bir şey var, babamın sesi iyiydi o da iyi yazardı ama kendi çapında eskiden bu şekilde internet ortamı yoktu. Böyle bir genetik bir miras diye düşünüyorum"
Kaynak: İHA
Seksenli yılların sonunda Almanya’ya giden ve kendi değimiyle emir almaktan hoşlanmadığı için kendi işini kuran Samancı; "Yaklaşık 12-13 sene o işi yaptım. O dönemde yazılar yazmaya başladım. Daha önce edebi değeri olan denemeler, hikayeler yazıyordum ama sosyal medya hesabımda yazdığım bir hikayeden bir bölüm yayınladım. O bölüm Banaz Net Editörü değerli bir arkadaşın dikkatini çekmiş değirmen ile alakalı bir yazıydı. O yazı bana çok şans getirdi, sonrasında yazmam için bana teklif geldi. Hikaye denemelerimi oraya gönderdim, kısa hikayeler yazdım, iyi de başarı elde ettik, 4 binin üzerinde okuyucu kitlesi oluştu. Ondan sonra bir roman çalışmam oldu Avrupa’da yayımlandı. Türkiye ayağı da yayın evi tarafından bana vaat edilen bilgilere göre bir ay gibi bir süre içinde kitap evlerine gelecek" şeklinde konuştu.
Romanından önce senaryo çalışmaları da yaptığını belirten Samancı; "Bir tanesi de film oldu ama onun ne yönetmenini ne ismini söylemeyeceğim çünkü o zaman noterden tasdikletmedim, yaşım da çok gençti tecrübesizdim, birileri aldı kullandı onu. Şimdi onu söyleyip de onları töhmet altında bırakmak istemem, oldu bitti onlar, bir tanesi zaten film oldu" dedi
Lisede okurken kompozisyon sınavlarında edebiyat hocasının başında kağıdını beklediğini vurgulayan Samancı; "Bunu arkadaşlarım da bilir, kağıdımı alır ve bana methiyeler düzerdi çok güzel olmuş falan diye. Bir gün teneffüste beni yanı çağırdı ve mutlaka yazmamı söyledi, o biraz teşvik etti. Ama o dönemde çok önemsemedim, kendimi önemsemedim. Sonraları da bu bir dürtü içerde bir şey var o çıkmak istiyor, onu çıkarmak lazım, ne yapmak lazım? Resim de yapıyorum ben yağlı boya çalışıyorum, biraz sesim de var benim."ifadelerini kullandı.
Müzik dalında da çalışmalarda buluna Samancı, şöyle konuştu: "Ben 1977-78 yıllarında Ankara’da rahmetli Turhan Toper’in öğrencisi oldum. Eşi de TRT Sanatçısı Mülkiye Toper. Sonra kısa bir dönem Sadi Hoşses, İzmir’de de rahmetli oldu hepsi Allah rahmet etsin Rüştü Şardağ’ın talebesi oldum. Herhalde ben bu yeteneklerimi genetik miras diye düşünüyorum. Yazma konusu benim ablam da biraz şairdir. Benim bir büyüğüm Şengül Hekimoğlu İzmir’de oturuyor. Onun da çok iyi şiirleri var, takipçileri var, onun da bir kitap düşüncesi var ama elinde tutan yok. Birisinin yol açması lazım. Bizim önümüzde bize yol açan hiç kimse yoktu. Biz Banaz’da büyüdük, bu işi iyi yapabilmek için sizden birkaç adım önde bir büyüğünüzün olması lazım işte sanatla, edebiyatla falan uğraşan onunda size kapı açması yol açması lazım. Müzikte de böyledir bu işte Mustafa Sağyaşar oğlu ses sanatçısı olur başka bir sanatçının oğlu veya kızı ya ud çalar ya ney çalar ya da şarkı okur. Kısmet Kandıralı da böyle mesela babasının adı şimdi aklıma gelmiyor. Bizde de böyle bir şey var, babamın sesi iyiydi o da iyi yazardı ama kendi çapında eskiden bu şekilde internet ortamı yoktu. Böyle bir genetik bir miras diye düşünüyorum"