Güvenlik Uzmanı Ağar, El Bab'daki Son Durumu Değerlendirdi
Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, adım adım El Bab’ın terör örgütünün elinden alındığını belirterek, “Bize karşı fena halde tahrik olmuş durumdalar. Canlarını fena halde yaktığımızı biliyoruz. Erişebildikleri her yerde bizi ve ülkemizi vurmak için her türlü melaneti yapmaya kararlı olduklarını da görüyoruz” dedi.
Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, El Bab’taki Akil Dağı’na Özel Kuvvetler ve komandoların 20 Aralık gecesi başlayan ve 21 Aralık’ta devam eden bir operasyon yaptığını hatırlatarak, burada yaşanan kanlı çatışmalardan sonra Akil Dağı’nın tamamıyla ele geçirildiğini kaydetti.
Bir yandan operasyonların, bir yandan da Akil Dağı’nı iksa, inşa ve tahkim çalışmalarının devam ettiğine dikkat çeken Ağar, şunları kaydetti:
“IŞİD ise bundan hiç memnun değil. Bize fena halde bozulmuş durumdalar. Akil Dağı kritik öneme sahip. Tek nedeni var. Burası bütün Bab’a hakim. Gözetleme ve ateş sahaları, örtü ve gizleme, kritik arazi arızaları, engeller ve yaklaşma istikametleri gibi araziyi kullanmak, etkilemek ve değerlendirmek adına sayısız inisiyatif sunuyor. Bu böyle de, bize burayı kaptıran IŞİD ise hırsından kuduruyor. Tekrar geri almak için elinden geleni yapıyor. Kanlı 21 Aralık’tan sonra pek çok kereler sızma ve baskın teşebbüsünde bulundular. Bu saldırılarını ağır silahlarla desteklediler. Birkaç kez de bombalı araç teşebbüsü oldu. Bu bombalı araçlara karşı bu sefer de bizim tanklar devreye girdi. Tankların sabot mermisini yiyen IŞİD’in zırhlı bombalı araçları ile intihar bombacıları binlerce parçaya ayrıldılar. Aldıkları bütün bu darbelere rağmen Akil Dağı konusunda hala oldukça kararlılar. Fırsatını buldukça, güç ürettikçe durmadan yeni bir şey deniyorlar. Şu ana kadar bu saldırılarının hiçbirinde istedikleri hiçbir etkiyi üretemediler. Ancak vazgeçecek gibi de değiller. Bizi sürekli yormak, hırpalamak için saldırı üstüne saldırı, taciz üstüne taciz yapıyorlar.”
“Biz de bütün bunlara karşılık Bab içinde genişledikçe genişliyor, açıldıkça açılıyoruz. Adım adım Bab’ı ellerinden alıyoruz” diyen Ağar, bütün bunların hepsinin zor işler olduğunu ifade ederek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Burası bildik bir meskun mahal değil. Her taraf IŞİD’in kullandığı ve geliştirdiği tünel, hendek ve menfezlerle dolu. Adım başı patlayıcılar, bubi-tuzak ve mayınlar var. Bu herifler el yapımı ve gelişmiş patlayıcı düzeneği hazırlamakta gerçekten çok iyiler. Ellerinde uzaktan kumandalı, sensörlü, çoklu, akıllı çok gelişmiş ateşleme düzenekleri olduğu gibi, dünya ordularının ve istihbarat servislerinin kullandığı türden son derece gelişmiş patlayıcı maddeler ve fünyeler var. Her türlü fünye hem de. Basma, germe, gergiden kurtulma, basınçtan kurtulma. Patlayıcılar ise bir başka alem. Gübre türevi patlayıcıları çok kullanıyorlar, ama asıl ellerinde TNT, RDX, C-3, C-4, C-6 gibi son derece profesyonel patlayıcılar var. Irak ve Suriye ordularının depolarını patlattıkları doğru da, doğru olan bir başka gerçek daha var. Birileri durmadan bunları besliyor. Hem de son derece karmaşık ve kurnaz metotlarla. Bu patlayıcıları sadece canlı bomba, bombalı araç ya da feda yeleklerinde de kullanmıyorlar. Bab’ın içinde doğal görünüme uydurdukları yüzlerce tuzak ve patlayıcı var. Geçen bizimkiler buldular, adam düdüklü tencereyi buzdolabıyla müşterek tuzaklamış, iyi mi? Biz de buna bir isim taktık. ’Müştereke el kanabil, yani müşterek bomba.’ Bu matrak bir örnek ya, hemen her yerde doğal görünüm kazandırılmış, cazip hale getirilmiş, yanından geçtiğin, yerinden oynattığın, eline aldığın zaman patlayıveren sayısız bubili-tuzaklı patlayıcı var. Bunlar bizim için hazırlanmış ya, o kadar profesyonelce ki Bab’ın içinde yaşayan insanlar da bunları sürekli patlatıyor. Zavallı insanlar, hele hele masum çocuklar ölüyor. Bunlara çok üzülüyoruz. Onlar çatışma alanlarının kaybolmuş nesilleri, yaşamadan ölüp duran masumlar.”
Fırat Kalkanı’nın başından bu yana 2 bin 700 civarında mayın, bubi tuzak ve patlayıcı düzeneğinin etkisiz hale getirildiğini belirten Ağar, “Çok bilinmiyor, ama aslında bu çok büyük bir başarı ve çok büyük bir kabiliyet. Her bir tuzağın basit olanlarını etkisiz hale getirmek için 3-4 saat, karmaşık olanlar için ise 8-10 saat gerekiyor. Bir de bütün bunlar yüksek stres ortamlarında yapılıyor. Yani çatışma, taciz ve baskı alanlarında. Yüksek konsantrasyon, dikkat ve hassasiyet isteyen bu işin ne kadar zor olduğu açık. Çünkü burada hataya yer yok. Zaten tahrip ve karşı tahripçiliğin temel kuralı şudur; tahripçi bir kez hata yapar. İkinci hatayı yapmaya fırsatı olmaz. Çünkü ilk hatada parçalanarak ölür. Bu etkisiz hale getirilen patlayıcı düzenekleri üzerinden kaba bir hesap yapayım, bir bombanın 10 kişiyi öldürdüğü, 30 kişiyi yaraladığı düşünülürse (ki, yoğun popülasyonda etkisi çok daha büyük olur) en az 25 bin kişiyi öldürebilecek, 75 bin kişiyi yaralayabilecek bir etkiyi ortadan kaldırmış durumdayız. Velhasıl bizim patlayıcı imha timleri harıl harıl çalışıyor. Sonra da onlarda bir hastalık ürüyor. ’Aşırı güven hastalığı’, bir de bunla uğraşıyoruz” ifadesini kullandı.
"Bir de bize durmadan havan, Katyuşa, Grad ve güdümlü tanksavar füzesi atıyorlar. Üstüne bir de ZSU-23 ve doçkalar. Kabul etmek gerek bu bizi yoruyor. Dönem dönem zayiat veriyoruz, hasar alıyoruz. Kabul etmek zor, ama bu artık bir savaş. İçinde yumruk yemek var” diyen Ağar, tedbirlerin alındığını vurgulayarak, “Elbette karşı etkimizi gösteriyoruz, ama artık bu terörist örgütler artık bildiğimiz örgütlerden değil. Bunlar dünya ordularının kullandığı konvansiyonel silahları kullanma kapasitesine kavuşmuş ve kavuşturulmuş, gerilla doktrinini asimetrik savaşla harmanlamış, istihbarat ve istihbarata karşı koyma kabiliyeti kazanmış, bunun üstüne hibrit terör üretebilen ve hedef kitlenin zihnine sızıp, hedef kitleyi kendi hedef ve menfaatleri doğrultusunda yönetip yönlendirebilen, insanları radikalleştirip terörize edebilen şeytani akıllı birer gulyabaniye dönüşmüş durumdalar” ifadesini kullandı.
"Bab’ta canlı kalkan ve sivil yaşam sorunu var"
El Bab’ta canlı kalkan ve sivil yaşam sorunu olduğuna da dikkat çeken Ağar, şunları söyledi:
“Aslında bizi en çok yoran ve zorlayan bu. Çok dikkat etmek zorundayız. Bir tek masumun bile bizim ateş etkimizle tırnağının zarar görmemesi için uğraşıp duruyoruz. IŞİD’te bunu çok iyi biliyor ve çok iyi kullanıyor. Hem de şeytani bir akılla. Kendisinin yuvalandığı yerlere sivilleri canlı kalkan olarak yerleştiriyor. Üstüne bir de o alanların bazılarını kamera sistemiyle donatıyor. Biz IŞİD’in üzerine ateşle etki ürettiğimizde sivil ölsün, bu da bunu kayda alıp pazarlayayım istiyor. Amacı çok açık. Özellikle istismar ettiği ve edebileceği toplum kesimlerine şu mesajı vermek istiyor; Türkler Arapları katlediyor. Şeytan bu. Hem de kuyruklu şeytan. Uğraştırıyor bizi. İslam dünyasında mezhep savaşı çıkartmak istediği yetmezmiş gibi şimdi bir de bizlerle Araplar arasında etnik düşmanlık ve etnik savaş peşinde koşuyor. Bu çakallar düşmanlığın tohumları sadece bugüne değil, geleceğe de saçıyorlar. Geçen Bab’tan çıkmayan isteyen sivillerin 30’unu öldürüp, 100’den fazlasını kurşunladılar. Daha önce de kaçmak isteyenlere yardım eden bir adamı yakalayıp, Bab’ın ortasında çarmıha gerdiler.”
Kaynak: İHA
Bir yandan operasyonların, bir yandan da Akil Dağı’nı iksa, inşa ve tahkim çalışmalarının devam ettiğine dikkat çeken Ağar, şunları kaydetti:
“IŞİD ise bundan hiç memnun değil. Bize fena halde bozulmuş durumdalar. Akil Dağı kritik öneme sahip. Tek nedeni var. Burası bütün Bab’a hakim. Gözetleme ve ateş sahaları, örtü ve gizleme, kritik arazi arızaları, engeller ve yaklaşma istikametleri gibi araziyi kullanmak, etkilemek ve değerlendirmek adına sayısız inisiyatif sunuyor. Bu böyle de, bize burayı kaptıran IŞİD ise hırsından kuduruyor. Tekrar geri almak için elinden geleni yapıyor. Kanlı 21 Aralık’tan sonra pek çok kereler sızma ve baskın teşebbüsünde bulundular. Bu saldırılarını ağır silahlarla desteklediler. Birkaç kez de bombalı araç teşebbüsü oldu. Bu bombalı araçlara karşı bu sefer de bizim tanklar devreye girdi. Tankların sabot mermisini yiyen IŞİD’in zırhlı bombalı araçları ile intihar bombacıları binlerce parçaya ayrıldılar. Aldıkları bütün bu darbelere rağmen Akil Dağı konusunda hala oldukça kararlılar. Fırsatını buldukça, güç ürettikçe durmadan yeni bir şey deniyorlar. Şu ana kadar bu saldırılarının hiçbirinde istedikleri hiçbir etkiyi üretemediler. Ancak vazgeçecek gibi de değiller. Bizi sürekli yormak, hırpalamak için saldırı üstüne saldırı, taciz üstüne taciz yapıyorlar.”
“Biz de bütün bunlara karşılık Bab içinde genişledikçe genişliyor, açıldıkça açılıyoruz. Adım adım Bab’ı ellerinden alıyoruz” diyen Ağar, bütün bunların hepsinin zor işler olduğunu ifade ederek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Burası bildik bir meskun mahal değil. Her taraf IŞİD’in kullandığı ve geliştirdiği tünel, hendek ve menfezlerle dolu. Adım başı patlayıcılar, bubi-tuzak ve mayınlar var. Bu herifler el yapımı ve gelişmiş patlayıcı düzeneği hazırlamakta gerçekten çok iyiler. Ellerinde uzaktan kumandalı, sensörlü, çoklu, akıllı çok gelişmiş ateşleme düzenekleri olduğu gibi, dünya ordularının ve istihbarat servislerinin kullandığı türden son derece gelişmiş patlayıcı maddeler ve fünyeler var. Her türlü fünye hem de. Basma, germe, gergiden kurtulma, basınçtan kurtulma. Patlayıcılar ise bir başka alem. Gübre türevi patlayıcıları çok kullanıyorlar, ama asıl ellerinde TNT, RDX, C-3, C-4, C-6 gibi son derece profesyonel patlayıcılar var. Irak ve Suriye ordularının depolarını patlattıkları doğru da, doğru olan bir başka gerçek daha var. Birileri durmadan bunları besliyor. Hem de son derece karmaşık ve kurnaz metotlarla. Bu patlayıcıları sadece canlı bomba, bombalı araç ya da feda yeleklerinde de kullanmıyorlar. Bab’ın içinde doğal görünüme uydurdukları yüzlerce tuzak ve patlayıcı var. Geçen bizimkiler buldular, adam düdüklü tencereyi buzdolabıyla müşterek tuzaklamış, iyi mi? Biz de buna bir isim taktık. ’Müştereke el kanabil, yani müşterek bomba.’ Bu matrak bir örnek ya, hemen her yerde doğal görünüm kazandırılmış, cazip hale getirilmiş, yanından geçtiğin, yerinden oynattığın, eline aldığın zaman patlayıveren sayısız bubili-tuzaklı patlayıcı var. Bunlar bizim için hazırlanmış ya, o kadar profesyonelce ki Bab’ın içinde yaşayan insanlar da bunları sürekli patlatıyor. Zavallı insanlar, hele hele masum çocuklar ölüyor. Bunlara çok üzülüyoruz. Onlar çatışma alanlarının kaybolmuş nesilleri, yaşamadan ölüp duran masumlar.”
Fırat Kalkanı’nın başından bu yana 2 bin 700 civarında mayın, bubi tuzak ve patlayıcı düzeneğinin etkisiz hale getirildiğini belirten Ağar, “Çok bilinmiyor, ama aslında bu çok büyük bir başarı ve çok büyük bir kabiliyet. Her bir tuzağın basit olanlarını etkisiz hale getirmek için 3-4 saat, karmaşık olanlar için ise 8-10 saat gerekiyor. Bir de bütün bunlar yüksek stres ortamlarında yapılıyor. Yani çatışma, taciz ve baskı alanlarında. Yüksek konsantrasyon, dikkat ve hassasiyet isteyen bu işin ne kadar zor olduğu açık. Çünkü burada hataya yer yok. Zaten tahrip ve karşı tahripçiliğin temel kuralı şudur; tahripçi bir kez hata yapar. İkinci hatayı yapmaya fırsatı olmaz. Çünkü ilk hatada parçalanarak ölür. Bu etkisiz hale getirilen patlayıcı düzenekleri üzerinden kaba bir hesap yapayım, bir bombanın 10 kişiyi öldürdüğü, 30 kişiyi yaraladığı düşünülürse (ki, yoğun popülasyonda etkisi çok daha büyük olur) en az 25 bin kişiyi öldürebilecek, 75 bin kişiyi yaralayabilecek bir etkiyi ortadan kaldırmış durumdayız. Velhasıl bizim patlayıcı imha timleri harıl harıl çalışıyor. Sonra da onlarda bir hastalık ürüyor. ’Aşırı güven hastalığı’, bir de bunla uğraşıyoruz” ifadesini kullandı.
"Bir de bize durmadan havan, Katyuşa, Grad ve güdümlü tanksavar füzesi atıyorlar. Üstüne bir de ZSU-23 ve doçkalar. Kabul etmek gerek bu bizi yoruyor. Dönem dönem zayiat veriyoruz, hasar alıyoruz. Kabul etmek zor, ama bu artık bir savaş. İçinde yumruk yemek var” diyen Ağar, tedbirlerin alındığını vurgulayarak, “Elbette karşı etkimizi gösteriyoruz, ama artık bu terörist örgütler artık bildiğimiz örgütlerden değil. Bunlar dünya ordularının kullandığı konvansiyonel silahları kullanma kapasitesine kavuşmuş ve kavuşturulmuş, gerilla doktrinini asimetrik savaşla harmanlamış, istihbarat ve istihbarata karşı koyma kabiliyeti kazanmış, bunun üstüne hibrit terör üretebilen ve hedef kitlenin zihnine sızıp, hedef kitleyi kendi hedef ve menfaatleri doğrultusunda yönetip yönlendirebilen, insanları radikalleştirip terörize edebilen şeytani akıllı birer gulyabaniye dönüşmüş durumdalar” ifadesini kullandı.
"Bab’ta canlı kalkan ve sivil yaşam sorunu var"
El Bab’ta canlı kalkan ve sivil yaşam sorunu olduğuna da dikkat çeken Ağar, şunları söyledi:
“Aslında bizi en çok yoran ve zorlayan bu. Çok dikkat etmek zorundayız. Bir tek masumun bile bizim ateş etkimizle tırnağının zarar görmemesi için uğraşıp duruyoruz. IŞİD’te bunu çok iyi biliyor ve çok iyi kullanıyor. Hem de şeytani bir akılla. Kendisinin yuvalandığı yerlere sivilleri canlı kalkan olarak yerleştiriyor. Üstüne bir de o alanların bazılarını kamera sistemiyle donatıyor. Biz IŞİD’in üzerine ateşle etki ürettiğimizde sivil ölsün, bu da bunu kayda alıp pazarlayayım istiyor. Amacı çok açık. Özellikle istismar ettiği ve edebileceği toplum kesimlerine şu mesajı vermek istiyor; Türkler Arapları katlediyor. Şeytan bu. Hem de kuyruklu şeytan. Uğraştırıyor bizi. İslam dünyasında mezhep savaşı çıkartmak istediği yetmezmiş gibi şimdi bir de bizlerle Araplar arasında etnik düşmanlık ve etnik savaş peşinde koşuyor. Bu çakallar düşmanlığın tohumları sadece bugüne değil, geleceğe de saçıyorlar. Geçen Bab’tan çıkmayan isteyen sivillerin 30’unu öldürüp, 100’den fazlasını kurşunladılar. Daha önce de kaçmak isteyenlere yardım eden bir adamı yakalayıp, Bab’ın ortasında çarmıha gerdiler.”