Bakan Çavuşoğlu Açıklaması 'Biz İngiltere'nin Avrupa Birliği'nde Kalmasını Arzu Ederiz'

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Biz İngiltere’nin Avrupa Birliği’nde kalmasını arzu ederiz. AB’nin de güçlü bir kurum olmasını isteriz. AB, İngiltere’nin çıkması veya kalmasıyla güçlü bir kurum olamaz. İngiltere’nin çıkması mutlaka olumsuz bir etki yapar” dedi.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile görüştü. Çavuşoğlu ve Ertuğruloğlu, Dışişleri Bakanlığı’nda gerçekleştirilen görüşme sonrası ortak basın toplantısı yaptı. KKTC Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu, Bakan Çavuşoğlu ile birlikte çok kapsamlı görüşmeler yaptıklarını, her konuda görüş birliği içerisinde bugünü ve geleceği belirleme noktasında görüşleri paylaştıklarını söyledi.

Kıbrıs konusunda anlaşma olasılığının 50 yıldır gündemde olduğunu kaydeden Ertuğruloğlu, “50 yıldır BM gözetiminde müzakereler sürdürülmekte ancak bugüne kadar bir netice sağlanamamıştır. Artık Kıbrıs konusundaki müzakerelerin önü açık bir şekilde devam etmesinin sona erdirilmesi gereğine inanan birisiyim. Yıl sonuna kadarki süreç, müzakerelere verilmesi gereken bir şanstır. Ama Rum tarafının arzu ettiği gibi önü açık müzakere sürecine artık onay vermememiz gerektiğine inanıyorum. 50 yıldır müzakere ediyoruz, 500 yıl daha müzakere etmeye niyetli bir Rum tarafıyla karşı karşıyayız” diye konuştu

“SORUNUN TARİFİNDE MUTABAKAT YOKSA ÇÖZÜMÜNDE NASIL MUTABAKAT SAĞLANACAK”

Bir gazetecinin “Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis, Amerika temasları sonrasında yaptığı açıklamada BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ile yaptığı bir görüşmeyi hatırlatmıştı ve yıl içerisinde hem Türk hem de Rum liderler arasındaki görüşmeye başkanlık etmeyi planladığını söylemişti. Bu görüşmenin yeri ve zamanı belli midir? Çözümün kesin geleceğinin bir göstergesi midir?” sorusu üzerine Ertuğruloğlu şu cevabı verdi:

“Bir takım sözcükler çok kolay kullanılır ama bunun ne anlam içerebileceği düşünülmeyebilir. Kıbrıs’ta çözüm olayı bunlardan bir tanesidir. Kıbrıs’ta çözümü her bir Kıbrıs Türkü çözüm istiyor. Bu sorunu gelin tarif edelim. Rum tarafıyla bizim Kıbrıs sorunu tarifi üzerinde bir mutabakatımız bile yok. Rum tarafı da Kıbrıs sorununu çözelim diyor. Kıbrıs tarafı da Kıbrıs sorununu çözelim diyor. Kıbrıs sorunuyla ilgilenen herkes Kıbrıs sorununun çözümünden bahsediyor. Bu sorunu gelin tarif edelim dediğimizde en azından Rumlar ile bizim aramızda bir mutabakat yok. Rumlar’ın çözmek istediği Kıbrıs sorunu 1974’te başlayan Kıbrıs’ın istila edilmesi ve devam eden işgalidir. Bu tarihi gerçekleşen bir yaklaşım değildir. Kıbrıs sorunu 1974’te mi başladı yoksa sorun nedeniyle mi 1974 yaşandı? 50 yıldır müzakere ediyoruz. Aynı konular defalarca müzakere edildi. Yeni tartışılan hiçbir şey yok. Yeni bir anlaşmaya varamadık. Çünkü farklı sorunları çözmeye çalışıyoruz. Kıbrıs Türkü’nün çözmeye çalıştığı Kıbrıs sorunu başkadır, Kıbrıs Rumu’nun çözmeye çalıştığı Kıbrıs sorunu farklıdır. Sorunun tarifinde mutabakat yoksa çözümünde nasıl mutabakat sağlanacak. Önce sorunun ne olduğu konusunda bir mutabakat olması gerekir. O mutabakat olmadığı sürece ve Kıbrıs’ta Rumlar’ın hakimiyetçi zihniyeti devam ettiği sürece. Sayın Ban Ki Moon görüşme yapabilir tabi ki. İki lider ile defalarca zaten görüşmüştür. Bu görüşmeler oldu veya olacak diye bu yıl içerisinde kesin garanti bir şekilde anlaşma olacak diye olayı değerlendirmek bana göre sağlıklı değildir.”

Kasulidis’in doğalgaz gelirlerinin çözümün bedelini ödemeye yönelik kullanılması yönündeki beyanatının Güney Kıbrıs’ta çok ciddi eleştiri aldığını da söyleyen Ertuğruloğlu, “Aşırı derecede Kasulidis’i Güney Kıbrıs’taki siyasi ortam eleştirdi.

Bu konu daha yeterince pişmedi ama Rum kesiminin hakimiyetçi zihniyeti burada da kendisini gösteriyor. Doğalgaz olanaklarının sanki sadece kendilerinin hakkıymış gibi, kendilerinin söz sahibi oldukları bir olaymış gibi, Kıbrıs Türkü’nün bu konuda hiçbir sözünün olmadığı gibi bir yaklaşım sergilemeye devam ettikleri de bir realite. Hakimiyetçi zihniyet devam ettiği sürece Kıbrıs’ta doğalgaz konusunda ve Kıbrıs konusunun sağlıklı bir şekilde tarihi gerçeklerle uyumlu bir şekilde, adadaki realitelerle uyumlu bir şekilde anlaşmayla noktalanması olası görünmüyor. Rum tarafı Kıbrıs Cumhuriyeti diye tanındığı sürece, Kıbrıs Türk halkı kimliği inkar edildiği sürece, Kıbrıs Türk halkının egemenliği inkar edildiği sürece Kıbrıs’ta 50 yıldır yapılan müzakerelerde neticeye varılamadığı gibi bugün de varılması bana göre mümkün değildir” açıklamasında bulundu.

“1+5 TOPLANTISININ YAPILMASI GEREKİYOR”

Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Çavuşoğlu da, Kıbrıs’ta müzakerelerin parametrelerinin belli olduğunu belirterek şunları dedi:

“Kıbrıs’ta müzakerelerin parametreleri bellidir. İki lider ortak bir açıklamayla müzakereleri başlatmışlardır. Siyasi eşitlik ve iki kesimliliğe dayanan kalıcı, adil bir çözüm istiyoruz. Bu süreç Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında yürütülmektedir. Dolayısıyla BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un iki liderle bir araya gelmesi son derece doğaldır. BM artı 5 ülkeyle artık bir araya gelip bir çözüme ulaşmak istiyoruz. Bu gecikmenin sorumlusu biz değiliz. Bu gecikmenin sorumlusu Rum kesimidir. Artık sürecin hızlanması gerekiyor ve 1+5 toplantısının da yapılması gerekiyor.”

Kıbrıs etrafındaki gaz ve petrol rezervleri üzerinde KKTC’nin de haklarının olduğunu sözlerine ekleyen Çavuşoğlu, “Bu elde edilecek gelirlerin nereye harcanacağının da birlikte kararlaştırmak gerekiyor. Biz bu beyanın iyi niyetli olduğunu düşünüyoruz. Buradan elde edilecek gelirin çözümün maliyetine harcanması da doğaldır ama bu konudaki kararı birlikte vermek gerekiyor” dedi.

“İNGİLTERE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ’NDE KALMASINI ARZU EDERİZ”

“23 Haziran’da İngiltere’de önemli bir referandum olacak. İngiltere Başbakanı Cameron’ın Türkiye’nin AB’ye 300 yıldan önce giremeyeceğine ilişkin sözlerine yönelik bir değerlendirme yapar mısınız?” sorusu üzerine Çavuşoğlu şu cevabı verdi:

“İngiltere’deki referandum sürecinde Türkiye’nin sürekli gündeme gelmesi, aslında Türkiye’nin geldiği noktanın, yani güçlü bir Türkiye’nin yansımasıdır. Bunu olumlu ve olumsuz gündeme getirenler var. Negatif açıdan bakacak olursak Avrupa’daki İslamafobiya ve Türkiye karşıtlığının arttığının ve Türkiye’den çekindiklerinin bir göstergesidir. Türkiye bugüne kadar sadece göç krizi değil, birçok alanda AB’ye hiç yük olmadığı gibi Avrupa’nın yükünü almıştır. Türkiye sanki Avrupa’ya yük olacak gibi bir algı oluşturmaya çalışmak doğru değil. Türkiye’nin ne zaman üye olup olmayacağı konusunda referandum öncesi kampanyada bunu artı ya da eksi yönde kullanmakta doğru değildir. Her şeyden önce sen kadar iktidarda kalabileceksin onun hesaplarını yap. AB içinde kalabilecek misin yoksa kalmayacak mısın bunun hesabını yap. Bu konuyu İngiltere’nin gündemine ben mi taşıdım. Kararı alan kendinizsiniz. Sonra aldığınız karar karşısında kalmak için çaba sarfeden de sizsiniz. Biz İngiltere’nin Avrupa Birliği’nde kalmasını arzu ederiz. AB’nin de güçlü bir kurum olmasını isteriz. AB, İngiltere’nin çıkması veya kalmasıyla güçlü bir kurum olamaz. İngiltere’nin çıkması mutlaka olumsuz bir etki yapar. AB, kendini yenileyemezse, yanlış politikalarını düzeltmezse, şu anda Avrupa’nın değerlerini yok etmeye çalışan eğilimlere karşı, ırkçılığa karşı, yabancılığa karşı, insanlık suçu olan tüm olumsuz akımlara karşı AB çözüm üretemezse zaten zayıflar. Komşuluk politikasını, güvenlik politikasını, dış politikasını gözden geçiremezse AB küresel bir aktör olamaz. Türkiye’yi içine almazsa AB tüm bu alanlarda başarılı olamaz. Böylesine güçlü bir Türkiye’den korkmaması lazım, böylesine güçlü bir Türkiye ile iş birliği yapması lazım. Bunun Avrupa’ya veya Avrupa halklarına zararı olmaz, faydası olur. Biz her halükarda İngiltere’nin Avrupa Birliği içinde kalmasını arzu ederiz.”
Kaynak: İHA