'İlk Kürt Açılımını Yavuz Sultan Selim Yaptı'
Tarihçi, yazar Armağan: 'Tam da sol ve Alevi hareketlerinin rönesansının yaşandığı bir dönemde, 1966'da, Türkiye'nin sol aydınları doğru olup olmadığı araştırılmayan 'Yavuz 40 bin Aleviyi katletti' bilgisini kullana kullana bugüne kadar getirdiler. Yaptığım araştırmalarda, 1966 yılından önce hiçbir Cumhuriyet devri kaynağında bu hadiseden bahsedildiğini görmedim' 'Eğer Çaldıran'da kaybeden Yavuz Sultan Selim olsaydı, bugün Türkiye'de Alevi diye bir şey de kalmayacaktı. Çünkü “Sünniler Alevileri kesti” diyenler, bugün İran'da neredeyse hiç Alevi olmadığı gerçeğini görmüyorlar. Eğer Çaldıran'ı Şah İsmail kazanmış olsaydı, Anadolu'yu ve İstanbul'u ele geçirseydi, bir kaç kuşak sonra Safeviler Alevileri kıtır kıtır keseceklerdi' 'Bugün Türkiye'nin coğrafyasında hangi sorun varsa Yavuz Sultan Selim döneminde de aynılarının olduğunu söylemek mümkün. İran mesela o zaman da bugün de sorun yaşadığımız bir yer. Kürt meselesi o dönemin de sorunu. Hatta Yavuz Sultan Selim bir adım atmış, ilk Kürt açılımını gerçekleştirmişti. Kürtler, o açılım sayesinde bugün hala bizimle yaşayabiliyorlar'
AA muhabirine yaptığı açıklamada Osmanlı tarihinin Ertuğrul Gazi'den Halife Abdülmecid'e kadar yüzbinlerce olayla dolu olduğunun altını çizen Armağan, Fatih Sultan Mehmed ve Sultan II. Abdülhamid hakkında yazdığı kitapların ardından, Yavuz Sultan Selim’i de tanıtmak istediğini kaydetti.
Armağan, Yavuz Sultan Selim'in, Fatih Sultan Mehmed ve Kanuni Sultan Süleyman arasında 'biraz gölgede kalmış' olduğunu vurgulayarak, 'Benim de genellikle mağdurlara karşı zaafım olduğu için onun hakkında bir kitap yazmaya karar verdim' açıklamasında bulundu.
Araştırmaları sırasında Yavuz Sultan Selim'in 8,5 yıl süren padişahlığı döneminde yaşanan birçok olayın bugün yanlış anlaşıldığını ve aktarıldığını gördüğünü ifade eden Armağan, şunları söyledi:
“Okumalarım devam ettikçe kendime dedim ki, 'Benim Yavuz Sultan Selim'i aklamak değil ama bu yanlış bilgilerin enkazının altından onu çıkarmak gibi bir görevim var'. Mesela bugün Türkiye'de, Yavuz Sultan Selim'in 40 bin Aleviyi katlettiği yönünde bir bilgi dolaşıyor. Buna kaynak olarak da yazdığı kitap ilk Osmanlı tarihi sayılan İdris-i Bitlisi gösteriliyor. Bu kitapta, 1513'te, Çaldıran Seferi’nden bir yıl kadar önce bir fişleme yapıldığı, 40 bin kişinin katledildiği yazılı. Ne var ki o dönemin başka hiçbir kaynağında, İran kaynaklarında dahi buna dair bilgiye rastlanmıyor.'
- 'Bitlisi'nin Şah İsmail'e, Kürtlere zulmünden dolayı kini var'
Armağan, 'Bu çok tuhaf. İranlıların buradaki adamları öldürülecek, fakat hiçbir İran kaynağı böyle bir olaydan bahsetmeyecek' diyerek, konuya dair şu araştırmasını aktardı:
'Mesela aynı dönemde, Venedik elçileri burada dolaşıyorlar, gördüklerini, hatta dedikoduları bile yazıyorlar o dönemde, onlarda da bu meseleye dair hiçbir veri yok. Ne yabancı, ne yerli başka hiçbir Osmanlı tarihçisi Bitlisi'nin kitabında olduğu iddia edilen bu olay hakkında hiçbir şey yazmamış. Osmanlı arşivinde de bu olaya dair belge yok. Ben bunu araştırdığımda şu ortaya çıktı ki, İdris-i Bitlisi, Osmanlı'dan önce, Safevilerin sık sık Diyarbakır ve civarını işgalinden, katliamlarından çok çekmiş. Kürtler de çok çekmişler ve artık bizar olmuşlar. Hatta Şah İsmail'in yanına gitmişler, 'Bize bunları yapmayın, ne istiyorsanız verelim' demişler fakat Şah İsmail onları prangaya vurdurup, zindana attırmış.'
Bitlisi'nin bu yaşananlar üzerine Şah İsmail'e kinlendiği yorumunu yapan Armağan, 'Nitekim, Bitlisi Şah İsmail'in Tebriz'de ve diğer yerlerde yaptığı katliamları da yine 40 bin rakamıyla bize anlatıyor. Diyor ki, 'Şah İsmail Tebriz'de 40 bin Sünni'yi kılıçtan geçirdi'. Fakat Tebriz o zaman, evet kalabalıkça bir şehir ama o kadar insanın katledilmesi orada da mümkün değil, Şah İsmail bir katliam yapmış ama bu kadar insanın öldürülmesi orada da mümkün değil' dedi.
Armağan, 'Bitlisi'nin Safevi hükümdarı Şah İsmail'e ve Şah İsmail taraftarları olan Kızılbaşlara kini' olduğunu savunarak, şunları ifade etti:
'Dolayısıyla Bitlisi, olayı abartarak ‘onlardan intikamımızı Yavuz aldı’ demeye getiriyor, asıl maksadı bu. Dönemin nüfus bilgilerine bakan araştırmacılar, Sivas’ın nüfusunun o dönem 10 bin olduğunu söyler, 40 bin kişi için dört Sivas şehri yok edilmiş olmalı derler. Dolayısıyla bu kadar kalabalık bir kitlenin yok edilmesi halinde mutlaka ve mutlaka bunların tahrir defterlerine ya da başka kayıtlara yansıması lazımdı. Hiçbir şey olmasa miras davalarına konu olması lazımdı. Mesela nadiren ele geçen bir belgede yargılama sonunda 70 küsur Rafızi'nin idam cezalarının yargılama sonunda infaz edildiği' yazılı.
Yazılı kaynaklarda yaptığı araştırmaların dışında, kültürel kaynaklara da baktığını dile getiren Armağan, şu gözlemini paylaştı:
'Aleviler taziye, ağıt kültürü en kuvvetli sosyal gruplardan. Fakat Yavuz'la alakalı bir tane ağıt yok, bu garip değil mi? Yavuz 40 bin Aleviyi kesecek, sonraki ozanlar, mesela Pir Sultan Abdal bile bir tane olsun Yavuz'dan bahseden, 'katil Yavuz' diyen tek mısra yazmayacak. Geleneksel yollarla, edebiyatla, kültürle bugüne hiçbir kaynaktan ulaşmayan bu olayın, Alevilerin nasıl gündemine geldiğine baktığımızda ise ortaya başka durumlar çıkıyor.'
Armağan, 'Yavuz Alevileri katletti' iddiasının, Avusturyalı tarihçi Joseph von Hammer'in yazdığı 'Osmanlı Tarihi'nin Ata Bey tercümesinin 2 ciltlik özetinin 1966 yılında Abdülkadir Karahan tarafından Osmanlıcadan yeni harflere aktarılmasıyla gündeme geldiğini hatırlattı.
Hammer'ın, bugün tartışmalara konu olan olayı İdris-i Bitlisi'nin kitabından aynen aldığının altını çizen Armağan, şunları anlattı:
'Tam da sol ve Alevi hareketlerinin rönesansının yaşandığı bir dönemde, 1966'da, Türkiye'nin sol aydınları doğru olup olmadığı araştırılmayan 'Yavuz 4o bin Aleviyi katletti' bilgisini kullana kullana bugüne kadar getirdiler. Yaptığım araştırmalarda, 1966 yılından önce hiçbir Cumhuriyet devri kaynağında bu hadiseden bahsedildiğini görmedim.'
Armağan, Bitlisi'nin Farsçadan Türkçeye tercüme edilen kitabının da şaibeli olduğunu düşündüğünü aktararak, 'Kitabın nasıl hazırlandığı belli değil. Kendisi mi yazdı? Çünkü oğlu derleyip topluyor. Hiçbir kaynakta yer almayan bu bilgiyi kendisi mi yoksa oğlu mu ekledi, belli değil' diye konuştu.
- 'Aleviler Dersim'e göktaşı düşmüş gibi davranıyor'
Doğrudan doğruya Çaldıran Seferi ile bağlantı kurmadan da gerçeğin ortaya çıkarılabileceğine vurgu yapan Armağan, şunları söyledi:
'Bir kere o dönemde Şehzade Ahmed ile Yavuz Sultan Selim arasında bir taht kavgası yaşanıyor. Kavga sırasında Şah İsmail, Yavuz Sultan Selim'e karşı Şehzade Ahmed'i tutuyor ve ona destek veriyor. Ahmed’in oğlu Murad da Şah İsmail’in müridi, yani Kızılbaş olmuş. Yani Yavuz Sultan Selim'in etrafı fena halde çevrilmiş vaziyette ve bu çemberi kırabilmesi için yapacağı tek şey savaş açmak. Çünkü Doğu sınırı güvenli değil, açık ve oradan Şah İsmail’in adamları gelip Tokad'ı, Niğde'yi yağmalıyor. Bu yüzden önce Doğu sınırını güvence altına almak zorunda. Dolayısıyla hanedana dahi nüfuz etmiş olan bu Şiilik tehlikesini bir şekilde halletmesi ve İran'a ders vermesi gerekiyordu.'
Armağan, Bitlisi dışında hiçbir kaynakta rastlamadığını belirttiği iddianın konuşulup, daha yakın dönemde yaşanan Dersim Katliamı bütün detayları kaynaklarda yazılı olduğu halde son yıllara kadar konuşulmadığına değinerek, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
'Elimizde bizzat Atatürk'ün kendi el yazısıyla imzaladığı belge olduğu halde, nedense Aleviler, Dersim’in hesabını o zamanın siyasi liderlerine sormaktan öte, sanki oraya bir göktaşı düşmüş, tabii afet yaşanmış gibi davranıyorlar. Dersim’I kınıyorlar ama emri verenleri korumaya alıyorlar. Halbuki burada sorgulanması gereken iktidar, iş başındaki Cumhuriyet Halk Partisi. Seyid Rıza'nın Elazığ'da asıldığı gece, yakında bir tren istasyonunda, Mustafa Kemal’in trenini makasa aldırarak asıldığı haberini beklediği yazılı kaynaklarda. Dolayısıyla Aleviler'in maruz kaldıkları katliamlara dair bir sorgulama yapmaları gerekiyorsa hepsi için yapmaları lazım. Hepsi de belgeli, kimsenin inkar edemeyeceği, açık ve korkunç bir katliam olan Dersim’in failleri karşısında sessiz kalıp, beş yüz yıl önceki sadece tek bir kaynakta geçen ve hiçbir şekilde belgelendirelemeyen bir katliamı ısıtıp ısıtıp gündeme getirmek, gündem oyalamaktan başka bir şey değil.'
'Aleviler gerçekleri dile getiremiyorlar' diyen Armağan, şu yorumu yaptı:
'Eğer Çaldıran'da kaybeden Yavuz Sultan Selim olsaydı, bugün Türkiye'de Alevi diye bir şey de kalmayacaktı. Çünkü “Sünniler Alevileri kesti” diyenler, bugün İran'da neredeyse hiç Alevi olmadığı gerçeğini görmüyorlar. Eğer Çaldıran'ı Şah İsmail kazanmış olsaydı, Anadolu'yu ve İstanbul'u ele geçirseydi, bir kaç kuşak sonra Safeviler Alevileri kıtır kıtır keseceklerdi. Tıpkı İran'daki korkunç Türkmen katliamının aynısı Anadolu'daki Alevilerin de başına gelecekti. Gariptir, Anadolu Alevileri, Sünni Osmanlı Devleti'nin kanatları altında kalabildikleri için Safevilerin Kızılbaş katliamından kurtuldular. Bunun için Yavuz'a ne kadar teşekkür etseler azdır.'
- 'Yavuz Sultan Selim döneminde ne sorun varsa bugün de var'
Armağan, 'Yavuz Sultan Selim Han' kitabını yazarken döneme dair birçok ilginç bilgi edindiğini paylaşarak, sözlerini şu şekilde tamamladı:
'Bugün Türkiye'nin coğrafyasında hangi sorun varsa Yavuz Sultan Selim döneminde de aynılarının olduğunu söylemek mümkün. İran mesela o zaman da bugün de sorun yaşadığımız bir yer. Kürt meselesi o dönemin de sorunu. Hatta Yavuz Sultan Selim bir adım atmış, ilk Kürt açılımını gerçekleştirmişti. Kürtler, o açılım sayesinde bugün hala bizimle yaşayabiliyorlar. Suriye, Irak, Filistin ve Mısır meseleleri o dönemde de vardı, bugün yine var. Özellikle Güney ve Doğu sınırlarımıza baktığımız zaman o dönemin bütün sorunları sanki yeniden canlanmış gibi görünüyor. Bir bakıma yaşananlar, Yavuz’un beş asır önce açtığı sayfayı karalamak gibi. Yavuz bir barış dönemi getirmişti yaptıklarıyla. Bugün de bir Yavuz bekleniyor.”