Başbakan Davutoğlu Canlı Yayında Açıklaması (2)

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Geçici Bakanlar Kurulu'na ilişkin, "Türkiye'den her rengin temsil edildiği, sağ ve sol, Kürt, Türk, Alevi, Zaza, MHP'li BBP'li, HDP'li, gençliğinde muhtemelen birbiri ile karşı karşıya durmuş ama şimdi aynı masa etrafında Türkiye'nin geleceğini konuşacak birçok ismin bir arada olduğu iyi bir kabine oluştuğu kanaatindeyim" dedi.

Davutoğlu, Habertürk televizyonunda katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. "Bir takım kriterleriniz vardı. Bu kriterlere uygun tam içinize sinen bir kabine listesi oluşturabildiniz mi?" sorusunu yanıtlayan Davutoğlu, kabinede daha fazla kadın olmasının planladığını söyledi. Davutoğlu, üzerinde düşünülen bazı isimlerin de bulunduğunu ancak şartlar ve dağılım itibariyle ellerinin çok serbest olmadığını vurguladı.

Geçici hükümeti kurma görevini aldıktan sonra ön yargı olmadan belli kriterleri zihninde tasarladığını belirten Davutoğlu, anayasal zorunluluğu olan bir hükümet kurduklarına dikkati çekti.

Bakanlık teklifi götürülen isimleri tespit ederken, temsil kabiliyetlerinin olmasına da dikkat ettiğini anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Diyelim CHP ya da MHP ile koalisyon kurmuş olsaydık, o zaman takdir Sayın Kılıçdaroğlu'nun ve Sayın Bahçeli'nin olacaktı kimlerin gireceği ile ilgili. Ama onların da tercih edeceği isimler muhtemelen bunlar olurdu diye de düşünerek devlet tecrübesine sahip olan, belli alanlarda uzmanlığına benim de başka bir partide olmakla birlikte hürmet ettiğim isimleri öne çıkarmaya çalıştım."

-"Bir kilimin desenlerinin uyumu gibi"

Bakanlık teklifi götürülenlerden sadece 3 ismin "evet" dediğini belirten Davutoğlu, "O aşama ortaya çıkınca, bu sefer 'Madem ki ben tam olarak bu tabloyu gerçekleştiremedim ama Türkiye'nin resmi buraya yansısın' dedim. Eğer anayasal zorunluluğa partilerin tümü 'evet' demiş olsalardı daha renkli bir tablo ortaya çıkacaktı, bundan eminim ama o olmayınca öyle bir temsil gücü olsun ki bu kabinenin bu temsil gücüyle herkes kendisinin burada bulunduğunu hissetsin" diye konuştu.

Türkiye'nin resminin kabineye yansımasını istediğini bildiren Davutoğlu, "İçinde Türk'ün, Kürt'ün, Zaza'nın, Alevi'nin, Sünni'nin, Karadenizli'nin, Akdenizli'nin, Kıbrıslı'nın, Sayın Türkeş Kıbrıs kökenlidir, Rumelili'nin, herkesin olduğu bir resim olsun. Kimse burada eksik olmasın. Bir kilimin desenlerinin uyumu gibi. Bunun da iyi sağlandığını düşünüyorum. Belli tercihleri buna göre yapmaya gayret ettim" ifadesini kullandı.

-"Onları da kongre sürecinde ve gelecek seçimlerde tekrar değerlendirmeye alacağız"

Geçici hükümette AK Parti'ye 11 bakanlık düştüğünü ancak önceki kabinede 13 milletvekili bakan olduğuna işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bunların hepsi kıymetli arkadaşlardı fakat diğer partilere verdiğimiz kontenjanları da göz önüne alarak, ilk kez de başörtülü bir bakan da olması hasbiyle 11 bakan arkadaşımı muhafaza ettim, 2 bakan arkadaşın hizmetlerine teşekkür ettim. Her ikisi de çok kıymetli arkadaşımız ve çok da büyük bir olgunlukla karşıladılar, Sayın Volkan Bozkır ve Sayın Ayşenur İslam. Bu da bir zorunluluktu, 13 sayısının 11'e düşmesi gerekiyordu. AK Parti'den bakan olmayan arkadaşlarıma da hiçbir ayrım gözetmeden onlara da teşekkür ettim ama onları kabineye almam mümkün olmadı çünkü milletvekili değillerdi ama her biri birbirinden kıymetli arkadaşlardı. Onları da kongre sürecinde ve gelecek seçimlerde mutlaka tekrar değerlendirmeye alacağız."

-"Biz, iyi niyetle, hayır niyetle yola çıktık"

Geçici hükümetin icra gücünün önemli olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Bu hükümet icra edecek ve Türkiye, hem güvenlik bağlamında hem sosyal gündem ve ekonomik gündem bağlamında son derece yoğun bir gündemle karşı karşıya. Burada bu gündemi taşıyacak bir ağırlığın olması önemliydi. Burada bakıldığında kimse 'Bu isim burada ne arıyor, neden buraya gelmiş?' demeyeceği şekilde bir uzmanlığa da baktım" dedi.

Davutoğlu, hükümeti oluştururken, sürekliliğin sağlanması amacıyla müsteşarlardan ve bakan yardımcılarından da istifade ettiğini dile getirerek, 3 bakanlığa da bağımsız isimlerin getirildiğini söyledi. Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bu tablonun beni de bu tabloyu analiz edenleri de tatmin ettiğini düşünüyorum. Türkiye'den her rengin temsil edildiği, sağ ve sol, Kürt, Türk, Alevi, Zaza, MHP'li, BBP'li, HDP'li, gençliğinde muhtemelen birbiri ile karşı karşıya durmuş ama şimdi aynı masa etrafında Türkiye'nin geleceğini konuşacak birçok ismin bir arada olduğu iyi bir kabine oluştuğu kanaatindeyim. Allah utandırmasın. Nihayet biz, iyi niyetle, hayır niyetle yola çıktık. Sonucu da hayrolur, akıbet hayrolur diye düşünüyorum."

-"Hep beraber, hem de çok da güzel bir tablo olurdu"

Davutoğlu, "Bu bir AK Parti hükümeti mi, Davutoğlu hükümeti mi? Nasıl adlandırılacak?" sorusu üzerine, geçici hükümetin AK Parti hükümeti olmadığını, anayasal bir zorunlulukla kurulduğunu yineledi.

Görevi almadan bir gün önce görevin muhtemelen kendisine tevdi edileceğini düşünerek, sabah erken bir vakitte diğer partilerin bütün isimlerinin öz geçmişlerini ön yargısız bir şekilde etüt ettiğini anlatan Davutoğlu, "Burada tek tek kişiler önemliydi" dedi.

Geçici hükümete katılmaya reddedenlerin anayasal çizginin dışına çıktığını belirten Davutoğlu, perşembe günü CHP'ye ve MHP'ye hükümet kurma çağrısı yaptığını aktardı. Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:

"Eğer o çağrıma kulak verilmiş ve geçen cuma günü bir araya gelmiş olsaydık yeni bir hükümet kurardık ve muhtemelen içinde Sayın Bahçeli ve Sayın Kılıçdaroğlu da olurdu, onların arkadaşları da olurdu. Hep beraber, hem de çok da güzel bir tablo olurdu. Hem seçim meydanlarında rekabet ederdik, sonra da Bakanlar Kurulu'nda oturup birlikte Türkiye'nin geleceğini konuşurduk. Mükemmel bir şey olurdu. Ben bundan çok büyük haz alırdım. Şu anki kabineden büyük mutluluk duyuyorum ama o kabineden daha fazla mutluluk duyardım Sayın Bahçeli ve Sayın Kılıçdaroğlu ile birlikte bunu düşünmekten ama buna olumlu bir cevap almadık."

-"Anayasal zorunluluk"

HDP ile hükümet kurmak istemediklerini en başta ifade ettiklerini söyleyen Davutoğlu, "Çünkü HDP, 'AK Parti ile asla olmaz' demişti ve sonra teröre de destek vermişti. Kendilerine saygı duymakla beraber ve Anayasal zorunluluk gereği Bakanlar Kurulu'nda bulunacak olmamla birlikte, 2 HDP'li bakan, AK Parti ya da Davutoğlu hükümetinde yer almazdı. Kimseden bir şey saklamadan, açık söylüyorum. Çünkü terörle ilgili tutumunu net olarak ortaya koyması gereken bir parti ile karşı karşıyayız" dedi.

HDP'li 2 bakanın Bakanlar Kurulu'nda yer almasının Anayasal bir zorunluluk olduğunu ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Ben Anayasal zorunluluktan kaçınamam. Ama maalesef özellikle MHP ve son dönemdeki tutumuyla CHP, bizi ve Türkiye'yi öyle bir kıskaca sokmak istediler ki 'AK Parti ile HDP bir araya geldi, bir hükümet kurdu'... Bu Anayasa'yı anlamamak, Anayasa'ya saygı duymamak demek. Anayasa'nın amir hükmünü, Bahçeli bazı tweetler ile yine kendisine yakıştıramadığım ifadeler kullanmış ama, Anayasa'nın 114 ve 116. maddelerini okusalar ve milletin, devletin, ülkenin şu anda karşı karşıya olduğu riskleri görseler, o okuma becerileri ve muhakeme kabiliyetiyle, benim muhakeme kabiliyetimin olmadığını iddia etmiş. Yine tebessümle karşılıyorum ve benim muhakeme kabiliyetimi herkesin takdir edebileceğini düşünüyorum. O muhakeme kabiliyetiyle o metinleri şöyle bir kenara çekilse ve okusa, 'Üzerine yemin ettiğim bu Anayasa bana ne diyor' dese, bizim Anayasa'nın Türkçesi çok bozuktur ama en azından o maddelerin Türkçesi ne olduğunu anlatıyor, muhakeme kabiliyetini işletebilseydi, farklı bir sonuca ulaşabilirdi. Bu zorunluluğun getirdiği bir tablo ama bu zorunluluk içinde en iyisini yapmaya çalıştım. Mümkün olan ehliyet ve liyakat ölçülerini en iyi şekilde işletmeye çalıştık. Bu bir AK Parti hükümeti değildir, Davutoğlu hükümeti değildir. Evet benim Başbakanlığımda olması bakımından Davutoğlu hükümeti olarak adlandırılabilir ama bütünüyle benim irademi kullandığım bir hükümet değil. Çünkü Anayasal zorunlulukların getirdiği..."

-"Söz söyleme hakkı var"

Davutoğlu, "Sayın Cumhurbaşkanının bu listenin herhangi bir ismi konusunda bir telkini oldu mu? Sayın Cumhurbaşkanına götürdüğünüz liste aynen onaylandı mı?" sorusuna karşılık, Anayasa'nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a onaylama yetkisi verdiğini, bu yetkinin de söz hakkının olması anlamına geldiğini, çünkü onaylamanın sıradan bir yetki olmadığını söyledi.

Başbakan Davutoğlu, "Anayasa Cumhurbaşkanımıza ne yetki veriyorsa ona saygı göstermek gerek. Ben kendi yetkimi de bilirim. Liste tamamen benim tarafımdan hazırlanmıştır ama Cumhurbaşkanımızın tabii ki onay makamı olarak görüşleri olmuştur, istişare etmişizdir. Hani bugün toplantı esnasında da bu istişareler sürdü. İlk anda ben kriterlerimi söyledim. İlkesel bazda tabii ki istişare ediyoruz. Bu doğal bir şey, yanlış da değil. Cumhurbaşkanının tecrübesi ve Anayasa'nın getirdiği bir perspektif. Bu eskiden de böyle oldu. Yani hep Cumhurbaşkanları öyle veya böyle kabine üzerinde onay esnasında görüş beyan ettiler. Listenin dokusu, çerçevesi, şu veya bu partiden kimlerin aday gösterilmesi hususu benim yaptığım çalışmaların ürünüdür ve nihayette tamamıyla mutmain olduğum bir tabloyla karşı karşıyayız" diye konuştu.

Burada bir içtihat yaptıklarını ifade eden ve bu konuda çok özen göstermeye gayret ettiğini dile getiren Davutoğlu, hukukçulardan uzun uzadıya görüşler alıp yanlış bir şey yapmamaya çalıştığını aktardı. Başbakan Davutoğlu, "Çünkü ilk defa uygulanacak ve ileride öyle uygulanmıştı diye anılacak" dedi.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Gönül isterdi ki böyle bir içtihatta, parti liderleri oturup konuşabilelim ve onlarla birlikte 'ben şu isimleri düşünüyorum ama siz ne dersiniz' diye istişare edebileyim. Ama bu mümkün olmadı. Çünkü kapıyı net olarak kapattılar. Yalnız benim bu istişarem  Anayasal bir zorunluluk değil, siyasi nezaketten ve içtihat oluştururken teamülün oturması bağlamında. Ama kapattılar, 'Görüşmeyeceğiz, telefonlarımız kapalı, bu ahlaksız teklif' dediler. Gerçekten yüreğime dokunan bir ifadedir. Bana değil o söz, Anayasa'ya yapılan... Ahlaksız ifadesi Anayasa'ya dönük söylenmiş oluyor. Çünkü Anayasa bunu öngörüyor. Ben keyfimden bir sabah kalkıp da bir rüya üzerine yola çıkmış değilim. Bu tabirler olmadan güzel bir geleneği birlikte kurabilirdik. O olmuyorsa telefonla konuşabilirdik. Ama şunu göze almadım artık, 7 Haziran'dan bu yana nasıl bir siyasi nezaket içinde olduğumuzu hepiniz görüyorsunuz. Telefonuma bir muhalefet lideri, bir genel başkan 'sizinle görüşmek istemiyor' diye bir cevap almayı uygun görmedim. Böyle bir risk olduğunu hissettim. Ortam, psikoloji, atmosfer böyle bir risk içermeseydi aramayı da düşünürdüm. Ama oluşan teamül diyeyim, yine hukuki bir zorunluluktan oluştu. Neden biliyor musunuz? Niye yazılı? Çünkü sarı zarf diye sanki ihale açılmış gibi... O kadar çirkin ki... Bahçeli sarı zarf dediği için, peki bana demişsin, görüşmeyeceğiz, telefonlara çıkmayacağız, kapılar kapalı. Geriye benim Anayasal zorunluluğu yerine getirmek için ne yolum kalıyor? Anayasa'da diyor ki 'önce partililere teklif edeceksin, ondan sonra, eğer onlar hayır derse bağımsız atayabilirsin'. Yani kafana göre bağımsız atayamazsın, hele kendi partinden hiç atayamazsın. Önce hayır cevabı alacaksın, sonra bağımsız atayabileceksin. Onun üzerine mektup yazmışız, gayet de nazik, öz, az bir mektup. Bu mektuba evet cevabı veren 3 değerli milletvekiliyle, bunlar da halk tarafından seçilmiş milletvekilleri, onlar olumlu cevap verdiler ve bir süreç işlemeye başladı. Dolayısıyla içtihadın böyle oluşması benim arzu ettiğim şey değildi. Keşke teamülü, içtihadı başka türlü oluşturabilseydik."

-"Türkiye'de hükümet boşluğu doğardı"

Kendisinin de bu sorumluluğu almaması durumunda çok daha büyük bir Anayasal kriz doğacağını belirten Davutoğlu, bu durumda ne olacağının da Anayasa'da bulunmadığını aktardı. Davutoğlu, "Ben deseydim ki diğer partiler gibi, benim de meselem değil. Benim kongrem var, kongreye hazırlanıyoruz, sonra da seçime gideceğim. Kusura bakmayın deseydim, Anayasa ne yapılacağını yazmamıştı. Türkiye'de hükümet boşluğu doğardı. Benim bunu deme hakkım, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'ninki kadar vardı. Ama demedim. Çünkü ülke bir yangın çemberinin içinde ve herkes kaygıyla 'acaba nasıl bir hükümet oluşacak' diye beklerken, biz bir krize yol açmayız" dedi.

Bu durumu Devlet Bahçeli'nin anlaması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, "Hani bir Cumhurbaşkanının bir Başbakana Anayasa kitapçığını fırlattığında ülkenin nasıl bir krize girdiğini Sayın Bahçeli, rahmetli Ecevit'in yanında otururken yaşadı. Fevri davranışın, öfkenin tek taraflı deklaretif pozisyonların nelere yol açtığını bizzat yaşadı. Bunu görmüş olması gerekirdi. Biz sorumluluğumuzun gereğini yaptık" diye konuştu.

(Sürecek)

Kaynak: AA