'Mısır'da Korku İmparatorluğu Kurulmak İsteniyor'
Mısır'da, Başsavcı Hişam Berekat'a yönelik suikastin ardından hızla son şekli verilen ve hükümet tarafından onay için Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'ye gönderilen yeni terörle mücadele yasa tasarısı, insan hakları kuruluşları tarafından eleştirilmeye devam ediyor. Terörle mücadele için özel mahkemeler kurulması, temyiz süreçlerinin kısaltılması, güvenlik güçlerine tam bir muafiyet tanınması ve resmi beyanlarla uyuşmayan gazetecilik faaliyetlerine hapis cezası gibi çok sayıda tartışmalı madde içeren tasarının, Hüsnü Mübarek rejimine son veren 2011'deki devrimin bütün kazanımlarını ortadan kaldıracağı ifade ediliyor.
Sınırları net olarak belirlenmeyen "terör" kavramı üzerinde odaklanan ve yorum yetkisinin de münhasıran güvenlik kurumlarına bırakıldığı yeni yasaların, uluslararası insan hakları kuruluşları tarafından zaten "darbe yönetiminin güdümünde hareket etmekle" eleştirilen Mısır yargısını tamamen siyasi etkiye açık hale getirmesi ve muhalif kesimlere yönelik baskıların daha da artmasına yol açmasından endişe ediliyor.
Yeni yasa tasarısıyla ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Cenevre merkezli El-Kerame Uluslararası Hukuk Merkezi Mısır Sorumlusu avukat Ahmed Mufrih, hükümet tarafından kabul edilen ve Cumhurbaşkanı Sisi'nin onayına sunulan tasarının, olağanüstü hal uygulamalarından daha ağır maddeler içerdiğini söyledi.
"Terörle mücadele yasa tasarısıyla Mısır'da bir korku imparatorluğu kurulmak isteniyor" diyen Mufrih, mevcut tasarının hukuk uzmanlarınca "dünyanın en kötüsü" olarak nitelendirildiğini ve onaylanarak uygulamaya geçirilmesi halinde ülkenin felakete sürükleneceğini ifade etti. Mevcut ceza kanununun terörle mücadele konusunda yeterli olduğunu savunan Mufrih, "Ancak yönetim, yasalar konusunda diktatörce bir tutum sergiliyor ve diktasını güçlendirecek yasalar çıkarıyor" dedi.
Darbeden sonraki iki yıl içinde, yasama faaliyetini yürütecek parlamentonun yokluğunda, kapalı kapılar ardında yürütülen müzakerelerle 510 kararname çıkarıldığını hatırlatan Mufrih şöyle devam etti:
"Bunların büyük çoğunluğu, anayasa ile güvence altına alınan genel özgürlüklerle ilgili hakları sınırlandırıyor. 510 yasadan 232'si Sisi'nin cumhurbaşkanlığı döneminde çıkarıldı ve resmi gazetede yayınlandı. Rejimin yasama faaliyeti iki yönlü bir işleyişe sahip. Bir yanda 'kamu düzeni ve toplumun huzurunu bozmak' gibi net tanımlanmamış ifadelerle tüm vatandaşların hukuken suçlanabilmesine imkan sağlanırken, bu yasa maddelerinin yorumlanması yetkisi ise sadece güvenlik güçlerine veriliyor."
Hukuk sistemindeki keyfi değişikliklere Mısır yargısının tepki göstermemesinin de "üzüntü verici" olduğunu belirten Mufrih, "Mısır yargısı, iki yıldır devam eden hukuksuzlukların asli ortağıdır" diye konuştu.
Mısır'da yargının, yürütmenin kontrolünde olduğunu, bu yasaların iptali konusunda Anayasa Mahkemesine başvurulması durumunda da herhangi bir sonuç alınamayacağını dile getiren Mufrih, 2013'te yürürlüğe giren ve güvenlik güçlerinin izni dışındaki her türlü gösteriyi terör eylemi olarak irtibatlandıran gösteri yasasına yapılan itirazlarla ilgili olarak mahkemenin şu ana kadar bir karar vermediğini, yeni yasa tasarısına yapılacak itirazların akıbetinin de aynı olacağını söyledi.
Mufrih, 55 maddenin bulunduğu yeni tasarıda özellikle 5 maddenin özgürlükler açısından son derece "tehlikeli" olduğunu ifade etti.
Söz konusu tasarıda yer alan 6. maddenin, "terörle mücadelede" güvenlik güçlerine tam bir muafiyet tanıdığını, bu maddeye göre söz konusu güvenlik mensupları hakkında herhangi bir soruşturma açılmasına izin verilmediğini belirten Mufrih, "Can veya mal güvenliğinin tehlikede olduğunu hissetmeleri durumunda güvenlik mensuplarına ateş açma yetkisi tanınıyor. Ancak bunun hukuki çerçevesi net olarak tanımlanmıyor. Ayrıca söz konusu malın kişiye mi yoksa devlete mi ait olduğuna ilişkin bir açıklama da yok" ifadesini kullandı.
Mufrih, Sina Yarımadası'nda güvenlik güçlerini hedef alan geniş çaplı saldırıların ardından başkent Kahire'de aralarında eski bir milletvekilinin de bulunduğu 9 İhvan yetkilisinin, bir eve yapılan baskında polis tarafından öldürülmesini hatırlattı ve yeni tasarının, benzer olayların tekrarına yol açacağını savundu. Mısır makamaları, söz konusu kişilerin polisle çatışmaya girdiklerini ileri sürmüş ancak İhvan, bu suçlamaları yalanlayarak olayı "infaz" olarak nitelendirmişti.
Yasa tasarısındaki 48, 50, 51 ve 54. maddelerin de büyük tehlike içerdiğini ifade eden Mufrih şunları kaydetti:
"48. madde, yeni mahkemeler oluşturulmasına imkan veriyor. 50. madde ise ceza muhakemesi kanununa aykırı şekilde yeni bir istisna getirerek, sanığın gıyabında devam eden davalarda avukatın hazır bulunması halinde verilen kararı 'gıyabi hüküm' olmaktan çıkarıyor. Dolayısıyla artık gıyabında ceza verilen kişinin yakalanması durumunda tekrar yargılanması mümkün olmuyor."
Mufrih, yeni yasa ile bu şekilde verilen kararın vicahi hüküm yerine geçeceğini, bunun ise yasalara aykırı olduğunu belirtti.
Tasarının 51. maddesi ile mahkemenin verdiği herhangi bir karara yönelik itiraz sürecinin sanığın aleyhine olacak şekilde kısaltıldığını ifade eden Mufrih, daha önce 60 gün olan itiraz süresinin bu tasarı ile 40'a indirdiğini söyledi. Mevcut yasalara göre iki aşamalı olan temyiz sürecinin oluşturulacak yeni bir daire ile bire indirildiğini kaydeden Mufrih, bu dairenin yapılan itirazı kabul etmemesi durumunda sanığın yeni bir itiraz hakkının olmayacağını aktardı.
Mufrih "felaket" olarak nitelendirdiği 54. madde için ise "Yeni yasa ile Cumhurbaşkanına gerekli yasal süreci takip etmeksizin kişiler hakkında yakalama, belirli bir gölgedeki halkın başka yerlere nakli, herhangi bir kuruma yönelik el koyma ve yeni yönetici tayin etme yetkisi veriliyor" diyen Mufrih, tehcir hakkı ile Sisi'nin, istediği herhangi bir bölge halkını başka bir yere göçe zorlayabileceğini kaydetti.
Mevcut anayasanın 154. maddesinin Cumhurbaşkanına 3 ay süreli olağanüstü hal, 3 ay da uzatma yetkisi verdiğine işaret eden Mufrih, yeni tasarının 54. maddesiyle Cumhurbaşkanına bu alanda çok daha geniş yetkiler tanındığını belirterek, şunları kaydetti:
"54. madde ile Cumhurbaşkanına olağanüstü hal olarak isimlendirilmeksizin 6 ay süreli benzeri bir uygulama için yetki veriliyor. Cumhurbaşkanı bu uygulamayı istediği kadar uzatabiliyor ve bu kararın resmi gazetede yayınlanmasına gerek olmadığı gibi Cumhurbaşkanının sözlü talimatı yeterli oluyor."
İnsan hakları kuruluşları, yeni yasa tasarısının ülkede basın özgürlüğüne yönelik olarak da ciddi bir tehlike oluşturduğu eleştirisinde bulunuyor. Yeni düzenlemede, terör olaylarıyla ilgili olarak resmi açıklamaların dışında, farklı kaynaklardan alınan bilgilerin yayınlanması yasaklanıyor ve yasayı ihlal eden gazetecilere en az iki yıl hapis cezası verilmesi ögörülüyor. Tasarıya bu konuya ilişkin bir madde eklenmesinin, Sina Yarımadası'nda Mısır güvenlik güçlerine düzenlenen saldırının ardından basında çıkan çelişkili haberlerin etkili olduğu belirtiliyor. Mısır yönetimi, 1 Temmuz'da düzenlenen ve saatlerce devam eden saldırılar sırasında 17 Mısır askerinin öldüğünü duyurmuş ancak yerel ve uluslararası basında yer alan haberlerde bu rakamın 50 ila 70 olduğu belirtilmişti.
Cumhurbaşkanı Sisi, geçen ay konvoyunun hedef alındığı bombalı saldırıda hayatını kaybeden Mısır Başsavcı Hişam Berekat'ın cenaze merasiminde yaptığı konuşmada, terörle mücadele yasalarının değişmesi gerektiğini savunarak, "Adaletin elleri yasalarla bağlı. Bu nedenle adaletin en kısa zamanda yerine getirilmesi için yasalarda gerekli değişikleri gerçekleştireceğiz. Bu konuda birkaç gün içerisinde icraatları başlatacağız. Terörle karşı karşıya olduğumuz bir dönemde bu yasa ve mahkemelerle devam edemeyiz. Bunların olacağını biliyorduk ve bedelini de ödüyoruz. Ancak 90 milyon Mısırlıya ödetmeyiz" diye konuşmuştu.
Mısır'da 3 Temmuz 2013'teki askeri müdahale ve ardından başlatılan darbe karşıtı gösteriler, insan hakları kuruluşlarının ifadesiyle "Mısır'ın modern tarihinde eşi görülmemiş kitlesel ölümlere" yol açacak şekilde bastırıldı. Mısır yargısı da Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın lider kadrolarından başlayan ve alt kademelere doğru genişleyen adli takibata başlayarak binlerce kişi hakkında dava açtı. Yargılamalar, Mübarek rejiminin devrilmesinde etkili olan liberal ve sol eğilimli aktörleri de içerecek şekilde genişledi. Bu süreçte, Mursi'nin yanı sıra İhvan'ın lider kadrosunun neredeyse tamamı, insan hakları kuruluşlarının rapolarına göre "uluslararası hukukun temel standartlarını karşılmayan", "sanıklara adil yargılanma hakkı tanınmayan", "siyasi hedefli" kitlesel yargılamalarla mahkum edildi.
Uluslararası İnsan Hakları Örgütü'nün verilerine göre askeri müdahalenin ardından en az bin 400 darbe karşıtı öldürüldü, 40 binden fazlası da tutuklandı.
Kaynak: AA
Yeni yasa tasarısıyla ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Cenevre merkezli El-Kerame Uluslararası Hukuk Merkezi Mısır Sorumlusu avukat Ahmed Mufrih, hükümet tarafından kabul edilen ve Cumhurbaşkanı Sisi'nin onayına sunulan tasarının, olağanüstü hal uygulamalarından daha ağır maddeler içerdiğini söyledi.
"Terörle mücadele yasa tasarısıyla Mısır'da bir korku imparatorluğu kurulmak isteniyor" diyen Mufrih, mevcut tasarının hukuk uzmanlarınca "dünyanın en kötüsü" olarak nitelendirildiğini ve onaylanarak uygulamaya geçirilmesi halinde ülkenin felakete sürükleneceğini ifade etti. Mevcut ceza kanununun terörle mücadele konusunda yeterli olduğunu savunan Mufrih, "Ancak yönetim, yasalar konusunda diktatörce bir tutum sergiliyor ve diktasını güçlendirecek yasalar çıkarıyor" dedi.
Darbeden sonraki iki yıl içinde, yasama faaliyetini yürütecek parlamentonun yokluğunda, kapalı kapılar ardında yürütülen müzakerelerle 510 kararname çıkarıldığını hatırlatan Mufrih şöyle devam etti:
"Bunların büyük çoğunluğu, anayasa ile güvence altına alınan genel özgürlüklerle ilgili hakları sınırlandırıyor. 510 yasadan 232'si Sisi'nin cumhurbaşkanlığı döneminde çıkarıldı ve resmi gazetede yayınlandı. Rejimin yasama faaliyeti iki yönlü bir işleyişe sahip. Bir yanda 'kamu düzeni ve toplumun huzurunu bozmak' gibi net tanımlanmamış ifadelerle tüm vatandaşların hukuken suçlanabilmesine imkan sağlanırken, bu yasa maddelerinin yorumlanması yetkisi ise sadece güvenlik güçlerine veriliyor."
Hukuk sistemindeki keyfi değişikliklere Mısır yargısının tepki göstermemesinin de "üzüntü verici" olduğunu belirten Mufrih, "Mısır yargısı, iki yıldır devam eden hukuksuzlukların asli ortağıdır" diye konuştu.
Mısır'da yargının, yürütmenin kontrolünde olduğunu, bu yasaların iptali konusunda Anayasa Mahkemesine başvurulması durumunda da herhangi bir sonuç alınamayacağını dile getiren Mufrih, 2013'te yürürlüğe giren ve güvenlik güçlerinin izni dışındaki her türlü gösteriyi terör eylemi olarak irtibatlandıran gösteri yasasına yapılan itirazlarla ilgili olarak mahkemenin şu ana kadar bir karar vermediğini, yeni yasa tasarısına yapılacak itirazların akıbetinin de aynı olacağını söyledi.
Mufrih, 55 maddenin bulunduğu yeni tasarıda özellikle 5 maddenin özgürlükler açısından son derece "tehlikeli" olduğunu ifade etti.
Söz konusu tasarıda yer alan 6. maddenin, "terörle mücadelede" güvenlik güçlerine tam bir muafiyet tanıdığını, bu maddeye göre söz konusu güvenlik mensupları hakkında herhangi bir soruşturma açılmasına izin verilmediğini belirten Mufrih, "Can veya mal güvenliğinin tehlikede olduğunu hissetmeleri durumunda güvenlik mensuplarına ateş açma yetkisi tanınıyor. Ancak bunun hukuki çerçevesi net olarak tanımlanmıyor. Ayrıca söz konusu malın kişiye mi yoksa devlete mi ait olduğuna ilişkin bir açıklama da yok" ifadesini kullandı.
Mufrih, Sina Yarımadası'nda güvenlik güçlerini hedef alan geniş çaplı saldırıların ardından başkent Kahire'de aralarında eski bir milletvekilinin de bulunduğu 9 İhvan yetkilisinin, bir eve yapılan baskında polis tarafından öldürülmesini hatırlattı ve yeni tasarının, benzer olayların tekrarına yol açacağını savundu. Mısır makamaları, söz konusu kişilerin polisle çatışmaya girdiklerini ileri sürmüş ancak İhvan, bu suçlamaları yalanlayarak olayı "infaz" olarak nitelendirmişti.
Yasa tasarısındaki 48, 50, 51 ve 54. maddelerin de büyük tehlike içerdiğini ifade eden Mufrih şunları kaydetti:
"48. madde, yeni mahkemeler oluşturulmasına imkan veriyor. 50. madde ise ceza muhakemesi kanununa aykırı şekilde yeni bir istisna getirerek, sanığın gıyabında devam eden davalarda avukatın hazır bulunması halinde verilen kararı 'gıyabi hüküm' olmaktan çıkarıyor. Dolayısıyla artık gıyabında ceza verilen kişinin yakalanması durumunda tekrar yargılanması mümkün olmuyor."
Mufrih, yeni yasa ile bu şekilde verilen kararın vicahi hüküm yerine geçeceğini, bunun ise yasalara aykırı olduğunu belirtti.
Tasarının 51. maddesi ile mahkemenin verdiği herhangi bir karara yönelik itiraz sürecinin sanığın aleyhine olacak şekilde kısaltıldığını ifade eden Mufrih, daha önce 60 gün olan itiraz süresinin bu tasarı ile 40'a indirdiğini söyledi. Mevcut yasalara göre iki aşamalı olan temyiz sürecinin oluşturulacak yeni bir daire ile bire indirildiğini kaydeden Mufrih, bu dairenin yapılan itirazı kabul etmemesi durumunda sanığın yeni bir itiraz hakkının olmayacağını aktardı.
Mufrih "felaket" olarak nitelendirdiği 54. madde için ise "Yeni yasa ile Cumhurbaşkanına gerekli yasal süreci takip etmeksizin kişiler hakkında yakalama, belirli bir gölgedeki halkın başka yerlere nakli, herhangi bir kuruma yönelik el koyma ve yeni yönetici tayin etme yetkisi veriliyor" diyen Mufrih, tehcir hakkı ile Sisi'nin, istediği herhangi bir bölge halkını başka bir yere göçe zorlayabileceğini kaydetti.
Mevcut anayasanın 154. maddesinin Cumhurbaşkanına 3 ay süreli olağanüstü hal, 3 ay da uzatma yetkisi verdiğine işaret eden Mufrih, yeni tasarının 54. maddesiyle Cumhurbaşkanına bu alanda çok daha geniş yetkiler tanındığını belirterek, şunları kaydetti:
"54. madde ile Cumhurbaşkanına olağanüstü hal olarak isimlendirilmeksizin 6 ay süreli benzeri bir uygulama için yetki veriliyor. Cumhurbaşkanı bu uygulamayı istediği kadar uzatabiliyor ve bu kararın resmi gazetede yayınlanmasına gerek olmadığı gibi Cumhurbaşkanının sözlü talimatı yeterli oluyor."
İnsan hakları kuruluşları, yeni yasa tasarısının ülkede basın özgürlüğüne yönelik olarak da ciddi bir tehlike oluşturduğu eleştirisinde bulunuyor. Yeni düzenlemede, terör olaylarıyla ilgili olarak resmi açıklamaların dışında, farklı kaynaklardan alınan bilgilerin yayınlanması yasaklanıyor ve yasayı ihlal eden gazetecilere en az iki yıl hapis cezası verilmesi ögörülüyor. Tasarıya bu konuya ilişkin bir madde eklenmesinin, Sina Yarımadası'nda Mısır güvenlik güçlerine düzenlenen saldırının ardından basında çıkan çelişkili haberlerin etkili olduğu belirtiliyor. Mısır yönetimi, 1 Temmuz'da düzenlenen ve saatlerce devam eden saldırılar sırasında 17 Mısır askerinin öldüğünü duyurmuş ancak yerel ve uluslararası basında yer alan haberlerde bu rakamın 50 ila 70 olduğu belirtilmişti.
Cumhurbaşkanı Sisi, geçen ay konvoyunun hedef alındığı bombalı saldırıda hayatını kaybeden Mısır Başsavcı Hişam Berekat'ın cenaze merasiminde yaptığı konuşmada, terörle mücadele yasalarının değişmesi gerektiğini savunarak, "Adaletin elleri yasalarla bağlı. Bu nedenle adaletin en kısa zamanda yerine getirilmesi için yasalarda gerekli değişikleri gerçekleştireceğiz. Bu konuda birkaç gün içerisinde icraatları başlatacağız. Terörle karşı karşıya olduğumuz bir dönemde bu yasa ve mahkemelerle devam edemeyiz. Bunların olacağını biliyorduk ve bedelini de ödüyoruz. Ancak 90 milyon Mısırlıya ödetmeyiz" diye konuşmuştu.
Mısır'da 3 Temmuz 2013'teki askeri müdahale ve ardından başlatılan darbe karşıtı gösteriler, insan hakları kuruluşlarının ifadesiyle "Mısır'ın modern tarihinde eşi görülmemiş kitlesel ölümlere" yol açacak şekilde bastırıldı. Mısır yargısı da Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın lider kadrolarından başlayan ve alt kademelere doğru genişleyen adli takibata başlayarak binlerce kişi hakkında dava açtı. Yargılamalar, Mübarek rejiminin devrilmesinde etkili olan liberal ve sol eğilimli aktörleri de içerecek şekilde genişledi. Bu süreçte, Mursi'nin yanı sıra İhvan'ın lider kadrosunun neredeyse tamamı, insan hakları kuruluşlarının rapolarına göre "uluslararası hukukun temel standartlarını karşılmayan", "sanıklara adil yargılanma hakkı tanınmayan", "siyasi hedefli" kitlesel yargılamalarla mahkum edildi.
Uluslararası İnsan Hakları Örgütü'nün verilerine göre askeri müdahalenin ardından en az bin 400 darbe karşıtı öldürüldü, 40 binden fazlası da tutuklandı.