'25 Aralık Kumpas' Soruşturması İddianamesi (2)

Paralel Devlet Yapılanması'nın, "takipsizlikle sonuçlanan 25 Aralık soruşturmasında usulsüzlükler yaptığı ve şüphelilere kumpas kurduğu" iddiasıyla Fetullah Gülen'in bir numaralı şüpheli olarak yer aldığı iddianamede, "Fetullahçı Terör Örgütü"nün (FETÖ) hükümete darbe yapmak istediği belirtilerek, "Bunu Türk tarihinde yaygın şekilde ordu üzerinden değil de en çok yerleştikleri kurum olan polis gücü marifetiyle, yargı üzerinden yapacaklardı" denildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İsmail Uçar tarafından hazırlanan 1453 sayfalık iddianamede, "bu dosyada bir grup polis memurunun yetkilerini kötüye kullanmak suretiyle seçimle iş başına gelmiş hükümeti görevini yapamaz hale getirmeye ve darbeyle görevden uzaklaştırmaya çalışmaya teşebbüsünün ortaya konulmaya çalışılacağı" belirtildi.

"Devlet içerisinde yuvalanmış bir ihanet şebekesinin eylemlerinin sebepleri ve sonuçlarıyla ortaya konulacağı" kaydedilen iddianamede, Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerinde, her zaman dış mihrakların gözü olduğu, bir şekilde ülkenin bölünmez bütünlüğüne kast edildiği vurgulandı.

İddianamede, söz konusu örgütün, ülkenin bölgede büyüyen dinamik bir güç olmasından rahatsız olan çevrelerin etkisiyle ülke içinde yaklaşık 40 yıllık zaman diliminde gizlice örgütlendiği aktarılarak, "Devletin bütün kurumlarına sızan ve 17-25 Aralık sürecinde adeta ülkenin bağrına hançer saplamaya çalışan terör örgütünün yolsuzluk soruşturması kılıfı ile iktidar temsilcilerini zor duruma düşürerek hükümeti görev yapamaz hale getirip, düşürmek ve kendi emirleri doğrultusunda hareket edecek bir kabine kurdurmak istediği anlaşılmıştır" değerlendirmesine yer verildi.

Örgütün iktidarı ele geçirmeyi istemesinin, "maşası oldukları patronlarının amaçları doğrultusunda ülkeyi yönetilemez hale getirip, coğrafyanın bulanık ikliminden yararlanarak gerekirse ülkeyi savaşa sokmak ve bölgede güç ve istikrar adası olan Türkiye'nin zayıf ve himayeye muhtaç hale getirmek histerisinden kaynaklandığı" belirtilen iddianamede, bu nedenle davaya konu olaylarda, az gelişmiş ve gelişmekte olan komşu ülkelerin başına gelenlerin aynısını, Türk Milleti'nin başına getirmek için milletine ihanet etmiş bir örgütün eylemlerinin delilleriyle birlikte ortaya konulacağı anlatıldı.

- "Örgüt lideri Gülen, bu sistemin kodlarını bozmuştur"

Anayasada, hükümetin kurulma şekli, güvenoyu alarak göreve başlaması usulü düzenlendiği gibi bir bakan veya başbakan hakkında gensoru önergesi verilmesi ve bu yolla hükümetin düşürülmesi yönteminin düzenlendiği kaydedilen iddianamede, şu ifadeler kullanıldı:

"Örgüt lideri Fetullah Gülen, bu sistemin kodlarını bozmuştur. Anayasal meşruiyet içerisinde çalışan demokratik sistemimizin içine 40 yıllık bir zaman dilimi içinde kendi deyimiyle adeta dantela gibi işleyerek, devletin içine müritlerini sızdırmıştır. Bu ikiyüzlü yapı bir yönüyle halkın arasında 'iyilik hareketi' olarak görüntü vermiş diğer yönüyle tamamen bürokratik kadroların ele geçirilmesine önem atfetmiş, bilhassa yargı, polis ve askeriyede örgütlenmişlerdir. Örgüt üyeleri uyuyan hücreler misali emir ve talimat alana kadar normal görevlerini yürütmekte iken örgüt üst kadrosundan emir geldiği anda her biri, birer intihar komandosuna dönüşebilmektedir."

- "Aşama aşama devleti ele geçirmişlerdir"

Bu örgütün, parlamenter sistem içerisinde parti kurarak yönetimi ele geçirme imkanından ve tabanından uzak olduğu için doğrudan yönetim kadrolarını hedef aldığı, kendi müzahir kitlesini devletin kurumlarına yerleştirebilmek için ÖSYM'ce hazırlanan soruları çaldığı, bu sayede militanlarını devlet içerisine yerleştirdiği aktarılan iddianamede, şu bilgilere yer verildi:

"Militanlar aldıkları maaşla örgüte olan minnet borçlarını ödeyebilmek için öncelikle himmet parası adı altında haraç ödemişler ayrıca ilgili kurum imamının emir ve talimatıyla hukuka aykırı da olsa işlem yapmışlardır. Örgütün kadrolaşırken kullandığı ikinci yöntem ise kendi militanlarına kadro açabilmek için Fetullahçı olmayan memurlara yönelik komplo hazırladıkları, çalışanları fişledikleri, haksız soruşturmalar açarak pasifize ettikleri bilinmektedir. Aşama aşama devleti ele geçirmişlerdir. Çok büyük bir camiaya sahip olduklarını düşünerek, artık önlerinde kimsenin duramayacağı zehabına kapılmışlardır. Yaşadıkları özgüven patlamasının neticesi olarak 2007'den beridir devletin güvenliğinin teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetlerindeki, vatansever subayları pasifize edebilmek için kendi uydurdukları delillerle operasyon yapmışlardır.  Bu şekilde yüzlerce subayın hayatını kararttılar ve birçok masum insanın ekmeğiyle oynadılar. Bütün bunlar niçin yapılmıştı? Elbette ki devleti ele geçirmek için."

- "Gezi Parkı direnişini FETÖ örgütü desteklemiştir"

İddianamede, 28 Mayıs 2013'te Gezi Parkı direnişini "FETÖ örgütü"nün desteklediği belirtilerek, şu değerlendirmelerde bulunuldu:

"Amerika’daki örgüt lideri, masumane istekte bulunan eylemcileri kullanarak aralarına karışan marjinal grupların milyarlarca liralık kamu malını yakıp yıkmasını tasvip eder konuşma yapmıştır. (Çapulcu demeyiniz) 17-25 Aralık tarihinde ve sonraki süreçte (MİT tırlarının durdurulması) ise artık örgüt yeterli olgunluğa eriştiğini düşünerek, devlete karşı intihar saldırısına kalkışmıştır.

Failleri henüz bulunup yargı önüne çıkarılamadı ancak kimlikleri tespit edilemeyen kişiler tarafından anamuhalefet partisi genel başkanına kaset yoluyla şantaj yapılmak suretiyle CHP'ye yönelik bir dizayn çalışması yapılmıştır. (Ancak bilinen bir gerçek şu ki; FETÖ örgütü istihbarat birimine yerleştirdiği militanları sayesinde istediği bütün siyasileri rahatlıkla takip etmiş, attıkları her adımı kayıt altına almıştır, FETÖ lideri de alüftelere giden kişileri engellediğini sohbetlerine konu etmiştir.) Ardından MHP'lilere yönelik kaset kumpası kurulmak suretiyle genel başkan yardımcılarının değişmesi sağlanmıştır. Muhalefet dizayn edilmiştir ve artık iktidar partisinin değiştirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Örgüt büyük bir sabırla soruşturma kumpası kurmaya başlamıştır.

Her ne kadar cemaate bağlı milletvekilleri bulunsa dahi, etkin konumda olacak kadar sayısal yeterliliğe sahip değillerdi. Bu nedenle cemaat, bir dönem Fenerbahçe Futbol Kulübü'nü ele geçirmek için kurmuş olduğu kumpas gibi iktidar partisinin başına da dilediği idareyi geçirmek için kumpas kurmaya karar vermiştir."

- "Bu darbeyi yargı üzerinden yapacaklardı"

İddianamede, örgütün hükümete darbe yapmak istediği aktarılarak, "Bunu Türk tarihinde yaygın olduğu şekilde ordu üzerinden değil de en çok yerleştikleri kurum olan polis gücü marifetiyle yapacaklardı. Bu nedenle halkın ve kamuoyunun itiraz edemeyeceği bir mekanizmayla bu işi yapmaya karar verdiler. Bu darbeyi yargı üzerinden yapacaklardı. Zaten cemaat polisten sonra en fazla yargıda konuşlanmıştı. Buradaki militanlarının performansı 2007'den beri görülen davalarda ölçüldü. Toplum yaptıkları bütün hukuksuzluklara rağmen yargı kararı olduğu için tepki koymuyor, hatta yaptıkları algı operasyonları nedeniyle yapılan soruşturmaları destekliyordu" denildi.

Dünya üzerinde siyasi kişilikleri en çabuk itibarsızlaştıran olaylardan birisinin cinsel sadakatsizlik, ikincisinin ise yolsuzluk olduğu vurgulanan iddianamede, "Örgütün hedefinde bir ya da birkaç bakan olsaydı, birinci seçeneği kullanmak isteyebilirdi. Ancak birkaç bakanın özel hayatını deşifre ederek çok sağlam halk desteği olan iktidarı düşüremeyeceklerini biliyorlardı. Tam da bu nedenle, iktidarı yolsuzluk soruşturmasıyla düşürmeye karar verdiler. Yani planlanan bürokratik bir darbeydi" ifadeleri kullanıldı.

- "Hükümete diz çöktürme operasyonu"

Türkiye, Meksika ve Brezilya'daki eylemler ve gösterilerin birbirine benzediği örneklerle anlatılan iddianamede, "Gezi Parkı eylemleriyle halkın oylarıyla işbaşına gelmiş bir hükümet, tıpkı 27 Mayıs darbesi öncesinde olduğu gibi sokak hareketleriyle baskı altına alınmak ve devrilmek istendi. Olayların başlama nedeni bir çevre duyarlılığı gibi görünse de asıl etkenin hükümetin devrilmesi olduğu çarpıcı delillerle ortaya çıktı. Günümüzde meydana gelen olayları ve terörün yeniden tırmandırılmasını da değerlendirdiğimizde, bu eylemlerini hiçbirinin tesadüfi olmadığı ve dış destekli, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine diz çöktürme operasyonu olduğu çok açık ve net olarak gözükmektedir" denildi.

- "FETÖ, klasik bir İslami cemaat değildir"

İddianamede, "Türkiye'de dini bir cemaat adı altında örgütlenen ve dini duygu ve söylemlerle insanlardan 'himmet' adı altında para toplayan, bu topladığı paralarla holdingleşen, banka kuran ve birçok basın yayın kuruluşuna sahip olan, daha sonraki aşamalarda açıkça kendilerinin dini bir cemaat ve camia olmadıklarını deklare eden ve gönüllüler hareketi ya da adanmış ruhlar olduklarını belirterek aslında dini bir hareket ve cemaat olmadıkları açıkça anlaşılan bir yapıdan bahsedeceğiz" değerlendirmesinde bulunuldu.

Adına "cemaat" denilen ve sürekli isim değiştiren Fetullah Gülen hareketini devlete nasıl sızdığı ve kendini güçlü hissettiği anda tüm gücüyle devlete karşı isyana nasıl kalkıştığının ayrıntılı şekilde açıklanacağı belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:

"Dosyamızın konusunu oluşturan PDY ya da diğer adıyla Fetullah Gülen Terör Örgütü'ne klasik anlamda bir cemaat yapılanmasından vücut bulmuş bir örgüt diyebilir miyiz?

FETÖ, klasik bir İslami cemaat yapısından meydana gelmiş değildir. Bu nedenle ilk zamanlar FETÖ toplumda insanlara yardım amacıyla kurulmuş bir hayır hasenat hareketi gibi gösterilmeye çalışılsa da gerçekte hiç de böyle değildir. Hizmet hareketi denilen yapı, aslında dini hizmet amacıyla bir araya gelmiş bir camia ve cemaat değildir. Fetullah Gülen dini bir cemaat olmadığını ısrarla belirtmesine rağmen, dini söylem ve kavramları terk etmiyordu."

- "Nurculuk ile Gülen hareketi bir değil"

İddianamede, "Nurculuk hareketi" ile "Fetullah Gülen hareketi"nin bir olmadığı kaydedilerek, "Said-i Nursi'nin takipçileri anlamında kullanılan Nurculuk hareketi Fetullah Gülen'in ışık evleri projesiyle hiç ilgisi olmayan bir harekettir. Zaten Fetullah Gülen Nurcularla anlaşamamış ve yollarını bir süre sonra ayırmıştır" denildi.

- "Bazı yabancı tarikatlarla benzerlikler"

"Fetullah Gülen Terör Örgütü"nün, çıkış noktası olarak "Nurculuk hareketini" kullandığı, yeterli çoğunluğa ulaştığına ilişkin kanaat edindikten sonra devleti tamamen ele geçirmeye çalıştığı ifade edilen iddianamede, Opus Dei tarikatı, Moon tarikatı ve örgüt arasındaki benzerlikler sıralandı.

İddianamede, şunlar kaydedildi:

"Gülen cemaatinin de Opus Dei tarikatındaki gibi her ülkede bir sorumlusu vardır. Opus Dei'de ülke kardinali vardır, Gülen cemaatinde yerini ülke imamı almıştır. Opus Dei tarikatı ve Gülen Cemati'nin üye tipi de aynıdır. Opus Dei'de birinci grup olarak adlandırılan Numerarid denilen üyeler hiç evlenmiyorlar. Opus Dei evlerinde yaşıyorlar. İhtiyaçları dışındaki tüm kazançlarını tarikata veriyorlar. Gülen Cemaati'nde imam ve imame olarak adlandırılan abi ve abla denilen üyeler de hiç evlenmiyor. Tarikat evlerinde yaşayıp, tarikatın hizmetindedirler. Tüm otorite onlardır. Yedi kişilik istişare grubu, kıta, ülke, bölge sorumluların bunları içinden seçiliyor. Opus Dei de ikinci üyeler Sopranumerari olarak adlandırıyorlar. Tam üyedirler. Fakat evleniyorlar. Tarikat evleri dışında yaşıyorlar. Aylık ödüyorlar. Gülen Cemaati'nde ise bu tip grup, 'Şakirt' ve 'Şakirde' diye adlandırılan cemaat içinde yetişip evlenenlerden oluşuyor. Cemaate tam üyedirler. Fakat maaşlarından belli yüzdeyi aylık olarak cemaate ödüyorlar. Opus Dei de üçüncü tip üyelere cooperatori deniliyor. Tarikatın gönüllü yardım ve eğitim kuruluşlarında yer alıyorlar. Gülen Cemaati'nde de bunlara ek olarak 'himmet' adı altında yardımda bulunan ağırlıktaki üyeler ve destekçilerden oluşuyor. Moon tarikatında ise tam tamamına Opus Dei gibi üyelikler vardır.

Bu üçlü kaynağı dışarda olan tarikatların propaganda ve örgütlenme çalışmalarını yürütürken kullandıkları kilit kavramlar da aynıdır. Diyalog, hoşgörü, dini araştırmalar ve sevgi. Üçünün ortak özelliği misyoner faaliyetleridir. Her üç tarikatın ABD'deki NED, CSIS ve CIA gibi istihbarat örgütlerince desteklenmektedir. Fetullah Gülen'in CIA ile ilişkilerini sürdürmede en önemli örtülerinden biri, dinlerarası diyalog oldu. Bu tarikatların hepsinin söylemi aynı: Dinlerarası diyalog."

"Moon Mesihliğe soyunurken, Fetullah Gülen İslam temsilciliğine soyunmaktadır. Moon da Gülen de Amerika'yı üs olarak seçmişlerdir" denilen iddianamede, hızla yayılan ve büyük mali olanaklara sahip CIA bağlantılı "Scientology" adlı tarikatın da gerek ABD'de gerek Avrupa'da en sıkı ilişki içinde olduğu gücün Fetullah Gülen örgütü olduğu belirtildi.

İddianamede, örgütün birinci yönüyle Müslüman kesimden himmet parası toplayabilmek için İslami terminolojiye sığındığı, diğer yönüyle seküler bir görünüm verip dünya kamuoyunda yer tutmaya çalıştığı kaydedildi.

(Sürecek)

Kaynak: AA