'Ergenekon' Davası Temyiz Duruşması

ANKARA - "Ergenekon" davasının temyiz duruşmasında yedinci gün, sanık savunmalarının ardından tamamlandı.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ndeki duruşmaya, emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Yalçın Küçük'ün da aralarında bulunduğu bazı sanıklar, avukatları ve yakınları katıldı.

Duruşmada, sanık Avukat Mustafa Hüseyin Buzoğlu, savunmasına devam etti.

Ergün Poyraz'ın avukatı olarak dosyayı takip ederken, üçüncü iddianame ile sanık haline geldiğini belirten Buzoğlu, davanın soruşturma, yargılama ve karar aşamasında yaşadıkları "hukuksuzlukları" anlattı.

Eskiden suç oluşturmak için yerleştirilen uyuşturucular gibi bu davada da dijital veri yerleştirilerek sanıkların mahkum edilmeye çalışıldığını söyleyen Buzoğlu, sanıkların dava boyunca bu dijital verilerin kendilerine ait olmadığını ispatlamakla uğraştıklarını vurguladı.

Hüseyin Buzoğlu, "Bu davayı incelemeyi bitirdiğiniz gün eğer Osman Yıldırım hakkında tutuklama kararı vermezseniz, bende davanın içselleştirilemediği kanısı ortaya çıkacaktır" dedi.

Buzoğlu'nun Avukatı Levent Türkoğlu da müvekkilinin Fetullah Gülen hakkında açılan davaların çoğunda, dava açanların avukatı olduğunu, Ergenekon davasında Tuncer Kılınç ve Ergün Poyraz'ın da avukatlığını üstlenmesi nedeniyle davaya sanık olarak dahil edildiğini söyledi.

Müvekkiliyle ilgili yapılan polis arama görüntülerini, salona yerleştirilen ekrandan heyete izleten Türkoğlu, buradan da usulsüzlüklerin görüleceğini ifade etti.

-"Hukuk çerçevesinde mücadele edilmeli"

Sanık eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun avukatı Metin Çetinbaş ise terörün bir insanlık suçu olduğuna işaret ederek, terör kimden, nereden gelirse gelsin mutlaka hukuk çerçevesinde mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.

Çetinbaş, "Yasaları, anayasayı, hukuku, insan haklarını bir taraf koyup örgütlü suçlarla terörle mücadele etmeye kalktığınızda bu bir felakettir. Bundan daha kötüsü şudur: Eğer 'Terörle mücadele ediyorum' adı altında kalkıp da anayasal kurumların verdiği yetkileri, görevleri kötüye kullanıp cadı avına çıkarsanız, muhalifleri susturmaya çalışırsanız bu bir faciadır" ifadelerini kullandı.

Lüzumsuz, keyfi uygulamaların toplumda nefret, güvensizlik yaratacağını ifade eden Çetinbaş, özellikle bu tür davalarda hukuki kurallara sıkı sıkıya bağlı kalınması gerektiğini belirtti.

Tebliğnameye bakıldığında dosya ve eklerinin yeterince incelenmediğinin anlaşıldığını aktaran Çetinbaş, Yargıtay 16. Ceza Dairesi heyetinin de sanıkların savunma ve taleplerini yeterince inceleyebildiğini düşünmediğini söyledi.

Çetinbaş, "Zaten karara konu 22 birbirinden ilgisiz dava ve olayın, dosya kapsamı birbiriyle ilgisiz insanların bir araya getirilmesindeki amaç, dava dosyasının anlaşılmasına engel olmaktır. Soruşturma ve kovuşturma sürecinde medya aracılığıyla yapılan algı operasyonuyla sanıkların suçlu gibi gösterilmesine çalışılmış, bunda önemli ölçüde başarılı olunmuştur" diye konuştu.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma nedenlerine ilişkin taleplerine katıldıklarını ancak tebliğnameye bazı konularda katılmadıklarını belirten Çetinbaş, tebliğnamede değinilmeyen, tartışılmayan birçok konu bulunduğunu kaydetti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ısrarla yazmadığını, bu nedenle yasa değişikliği yapıldığını anlatan Çetinbaş, yerel mahkemede kendilerinden başka hiçbir hakim-savcıya güvenmeyen, tek hakim-savcı kendileriymiş gibi düşünen bir heyetle karşı karşıya kaldıklarını bildirdi.

Kararın usul ve yasaya aykırı şekilde tebliğ edildiğini, bu nedenle yok hükmünde olduğunu savunan Çetinbaş, soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki "hukuka aykırılıkları" anlattı.

Adil yargılanma haklarının açıkça ihlal edildiğini dile getiren Çetinbaş, yerel mahkeme heyetinin tarafsızlık kurallarını bilerek ve isteyerek ihlal ettiğini ileri sürdü.

Çetinbaş, davanın esastan sonuçlandırılmasını, müvekkili hakkındaki hükmün bozulmasını istedi.

- "En zor savunma, yalana, iftiraya, komploya karşı yapılandır"

Sanık eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Abbas Yurtkuran da en zor savunmanın, yalana, iftiraya, komploya karşı yapılan savunma olduğunu dile getirdi.

Kendisiyle ilgili olarak bu davanın arama, el koyma ve gözaltına alma safhası dahil, tüm safhalarının hukuk sistemine aykırı olduğunu ifade eden Yurtkuran, "Davanın iddianamesi de mütalaası da bir iftiranamedir. Bir büyük tezgahın, kumpasın yalanlar manzumesinden oluşmaktadır. Karar ise bu trajikomik oyunda son perdedir" dedi.

Gizli tanıkların, "katil, terörist, meczup, psikopat ve ırz düşmanlarından" seçildiğini ileri süren Yurtkuran, "Savcı-gizli tanık ilişkileri, 'aslanım, koçum, Osman'ım' samimiyeti düzeyinde yürütülmüştür. Delil yaratabilmek için topladıkları boş-dolu CD'ler, harddisklere ilaveler yapılmıştır. Telefon konuşmaları, dernek faaliyetleri, halka açık mekanlarda yenilen yemekler, tahrif edilmiş gazeteci notları, muğlak ifadeler, suç delilleri olarak gösterilmeye çalışılmıştır" diye konuştu.

O dönem bakanlar Faruk Çelik, Faruk Özak, Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal, MİT Müsteşarı Emre Taner'i tanık gösterdiğini ancak mahkeme tarafından bu kişilerin dinlenmediğini belirten Yurtkuran, savunma hakkının kısıtlandığını, sunduğu karşı delillerin hiçbirinin dikkate alınmadığını söyledi.

Yurtkuran, "Bu ülkenin Emniyet Genel Müdürü, MİT Müsteşarı tanıklığa muteber görülmüyor. Hükümetin iki sayın bakanı aynı gerekçeyle tanık olarak kabul edilmiyor ama gizli tanık adı altında PKK terör örgütünün yöneticisi dinleniyor ve verdiği ifadeyle Genelkurmay Başkanı tutuklanıyor. Bunu yapanlar vatan haini olarak yargılanmalı" değerlendirmesinde bulundu.

- "Mitingde 'Ordu göreve' pankartını açanlar"

Cumhuriyet mitinginde "Ordu göreve" pankartını açanların kendi talepleri üzerine yargılandığını aktaran Yurtkuran, buna rağmen bu olayın kendilerine bir "suç iftirası" olarak döndüğünü ifade etti.

"Dava, Atatürk ilke ve devrimlerini yol gösterici kabul eden, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü savunan, vatansever çevrenin tasfiyesi ve yok edilmesi üzerine kurulmuştur" diyen Yurtkuran, 54 rektör içinde tutuklanan 5 rektörün Atatürkçü Düşünce Derneğinde (ADD) yönetim kurulu üyesi olduğunu anlattı.

Yurtkuran, şöyle konuştu:

"Ergenekon'dan yargılanmak tek başına bir davadan yargılanmak değildir. Eğer Ergenekon'dan yargılanıyorsanız devletin tüm kurumları durumdan vazife çıkarıp harekete geçer. Sayıştay, 8 yıllık rektörlük dönemini her yıl incelemesine rağmen heyetler kurarak tekrar inceler. YÖK, görevden ayrılmış olmanıza rağmen rektörlük döneminde hiç soruşturma açmamışken sık sık soruşturma açar. Farklı çevre ve inanç grupları akla ve mantığa sığmayan ihbarlarda ve suç duyurularında bulunur. Asıl kötü olan dost bildikleriniz belli etmeden yavaş yavaş sizden kaçar. Ve siz sadece Silivri'ye değil çeşitli mahkemelere sorgu ve soruşturmalara taşınır durursunuz. Bu da işkencenin başka bir türüdür."

Ergenekon sanıkları arasında en şanslıları arasında yer aldığını ifade eden Yurtkuran, tutukluluğunun 70. gününde şiddetli sırt ağrısıyla başlayan sağlık sorununun 4 günde 4 ayrı hastanenin mahkum koğuşlarını dolaştıktan sonra acil by-pass ameliyatıyla sonuçlandığını söyledi.

Bunun ardından tutuklu ölmemesi için bir gece vakti tahliye edildiğini düşündüğünü belirten Yurtkuran, "Halbuki tutuklandığım gün verdiğim raporlarım vardı. O zaman beni tutuklayan Sayın Hakim, 'Bunların hiçbiri senin hiçbir işine yaramaz' demişti" ifadelerini kullandı.

Mustafa Abbas Yurtkuran, davanın sadece usulden değil, esastan da bozulmasını, yurt dışı yasağının kaldırılmasını istedi.

Bu savunmayla temyiz duruşmalarında bu hafta geride kaldı. 6 Ekim'de başlayan duruşmalarda bugüne kadar duruşmalı temyiz talebi kabul edilen 64 sanıktan yaklaşık yarısı savunmasını tamamladı.

Duruşmalara 19 Ekim Pazartesi günü devam edilecek. Yargıtay Konferans Salonu'nda yapılan duruşmalarda emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal'ın da aralarında bulunduğu diğer sanıklar savunmalarını gelecek hafta yapacak. Ersöz, Pazartesi, Balbay 20 Ekim Salı, Haberal ise 21 Ekim Çarşamba günü savunma verecek.

Kaynak: AA