İso Meclisi Eylül Ayı Toplantısı
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Türkiye'de de "seçkin üniversiteler ligi" oluşturulması gerektiğini belirterek, "Dünyada araştırma ve eğitim üniversitelerinin birbirinden ayrıldığına tanık oluyoruz. Bunu yapan ülkeler daha rekabetçi konuma ulaşıyor" dedi.
İSO Meclisi eylül ayı toplantısı "Üretim Ekonomisi Yeniden Önem Kazanırken Üniversite-Sanayi İşbirliğine Yeni Bir Bakış" ana gündemiyle gerçekleştirdi. Toplantıya, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya konuk konuşmacı olarak katıldı.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Bahçıvan, konuşmasının başında, Musul'da kaçırılan ve 101 gün rehin tutulan konsolosluk personelinin başarılı bir çaba sonucu vatana ve ailelerine sağ salim kavuşmasında emeği geçen herkesi kutladı.
Dünyada ekonomik rekabetin giderek zorlaştığını belirten Bahçıvan, eğitim kalitesi düşük, bilgi birikimi ve Ar-Ge kapasitesi zayıf, inovasyon ve tasarım gücü yetersiz ülkeleri gelecekte çok daha zor günlerin beklediğini ifade etti.
Bu yıl Ar-Ge'ye ayrılan kaynağın ABD'de 465 milyar dolar, Çin'de 284 milyar dolar, Japonya'da 165 milyar dolar, Almanya'da 92 milyar dolar ve Güney Kore'de 63 milyar dolar olduğunu aktaran Bahçıvan, "Türkiye ise 11 milyar dolarlık Ar-Ge harcamasıyla küresel rekabete dahil oldu. Bu rakamların da gösterdiği gibi maalesef bilime, araştırmaya ve geliştirmeye yeterli önemi vermiyoruz" dedi.
Bahçıvan, küresel rekabet endeksinin 2014-2015 değerlendirmesine göre Türkiye'nin rekabet gücü sıralamasında 144 ülke içinde 45'inci sırada yer aldığına dikkati çekerek, Türkiye'nin bilim insanı ve mühendis erişilebilirliğinde 59'uncu, bilimsel araştırma kurumlarının kalitesi bakımından 64'üncü ve Ar-Ge alanında üniversite-sanayi işbirliği sıralamasında 61'inci sırada bulunduğunu söyledi.
Artan rekabet ortamında üretim ekonomisi yeniden önem kazanırken, küresel düzeyde rekabet gücünü artırmış bir Türkiye için odağında sanayinin olduğu yeni bir ekonomik kalkınma modeline ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Bahçıvan, "Bu modelin olmazsa olmazı, yüksek katma değerli, ileri teknolojiye dayalı, verimli, çevreye duyarlı, dışa bağımlılığı azaltan, güvenli ve sürdürülebilir bir üretim yapısı olmalıdır" diye konuştu.
İçinde bulunulan bilgi çağında üretim ve ekonomi anlayışının sürdürülebilir büyüme ve gelişmeye dayandığına işaret eden Bahçıvan, buna paralel olarak üniversite-sanayi işbirliğinin de yeni bir bakış eşliğinde yeniden gündeme geldiğini dile getirdi.
Türkiye'deki üniversiteler, akademik enstitüler ve araştırma merkezlerine bu bağlamda büyük görevler düştüğünü belirten Bahçıvan, hiç kimsenin üniversitelerin mevcut yahut alışılageldiği haliyle devam edeceğini öngörmediğini dile getirdi.
- "Sonuç odaklı işbirliği gerekiyor"
Bahçıvan, üniversitelerin bu yeni süreçte sanayi ile çok daha güçlü ve sonuca odaklı işbirliğine gitmesi giderek kaçınılmaz hale geldiğini ifade etti.
ABD'de 1950'de kurulan Ulusal Bilim Vakfı'nın dünyada üniversite-sanayi işbirliğini sağlayan ilk kurum olduğunu anlatan Bahçıvan, "İngiltere'de bulunan Warvick Bilim Parkı'nda 4 binin üstünde lisansüstü ve doktora öğrencisi şirketler bünyesinde çalışarak eğitimini sürdürüyor. Fransa'daki Nice Sophia Antipolis Bilim Parkı'nda bin 400 şirket, 32 bin çalışanıyla faaliyet gösteriyor. Almanya'da 67 enstitüden oluşan 23 bin çalışan ve yıllık 1,7 milyar avroluk bütçesiyle Fraunhofer zinciri dikkat çekiyor. Japonya ise 800'den fazla yükseköğretim kurumuyla çoğu özel sektörde olmak üzere 655 bin kişilik tam zamanlı bir Ar-Ge ordusuna sahip" ifadelerini kullandı.
Üniversite-sanayi işbirliğine yatırım yapan ülkelerin bunun meyvesini topladığına dikkat çeken Bahçıvan, "Geçen yıl en çok Ar-Ge yatırımı yapan ilk 100 firma arasında 37 ABD, 28 AB ve 22 Japon firması var. İlk 100 firmadan 25'inin 10 yılda yıllık karını iki katına çıkarması tesadüf değil" dedi.
Dünyadaki örnekleri de dikkate alarak, geçmiştekilerden farklı, sağlıklı, etkili ve sürdürülebilir bir üniversite-sanayi işbirliği için ezber bozan önerilerin gündeme alınması gerektiğini belirten Bahçıvan, şunları kaydetti:
"Türkiye'de de artık 'seçkin üniversiteler ligi' oluşturmalıyız. Bir 'seçkin üniversiteler ligi'ne sahip olan ülkeler, en gelişmiş üniversitelerini daha da ileri taşıyarak dünyada daha rekabetçi bir konuma ulaşıyor. Dünyada araştırma ve eğitim üniversitelerinin de birbirinden ayrıldığına tanık oluyoruz. İnovasyon alanında üniversite-sanayi işbirliğini sağlayan Teknoloji Transfer Ofisleri'nin, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri'nin yanı sıra Organize Sanayi Bölgeleri'nde de daha aktif ve sanayiciyle daha yakın çalışmaları son derece faydalı olacak."
Bahçıvan, İSO'nun üniversite-sanayi işbirliği için yürüttüğü çalışmalar sonucunda İstanbul, Boğaziçi, İstanbul Teknik, Yıldız Teknik ve Marmara üniversiteleri ile birlikte ilk önemli adımı yakında atacaklarına değinerek, sanayinin Ar-Ge alanındaki proje ihtiyaçlarını üniversite ve Teknoloji Transfer Ofisleri'nin çözüm önerileriyle buluşturacak bir web sitesini hayata geçireceklerini de sözlerine ekledi.
İSO Başkanı Bahçıvan, İSO öncülüğünde beş üniversiteyle birlikte kurulan Sanayi Platformu bünyesinde ilk önemli adımını yakında atacaklarına değinerek, sanayinin araştırma ve geliştirme alanlarındaki proje ihtiyaçlarını üniversite ve teknoloji transfer ofislerinin çözüm önerileriyle buluşturacak bir web portalını yakında hayata geçireceklerini sözlerine ekledi.
- "Yükseköğretimin yeniden yapılandırılması gerekiyor"
YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya ise üniversite-sanayi işbirliği sürecinin son dönemde yeni bir hız kazandığını belirterek, "2023 hedeflerini yakalayabilmek bir sıçrama yapmalıyız. Bu sıçramayı ancak yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünlerle sağlayabiliriz" dedi.
Çetinsaya, 2002'de sadece 2 tane teknoloji geliştirme bölgesi varken, şu anda bu sayının 39'u faal olmak üzere 52'ye ulaştığının bilgisini vererek, bu alanda önemli başarılar elde edilse de dünya ile kıyaslandığında yetersiz kalındığını ifade etti.
Türkiye'de yüksek öğretim alanında ciddi bir büyüme olduğuna değinen Çetinsaya, şunları kaydetti:
"Türkiye'de 2050'ye kadar demografik fırsat penceresi açık kalacak. 2050'ye kadar her yıl 1 milyon 200 bin gencimiz 18 yaşına girecek. 2050'den sonra da bu 1 milyon seviyesinde devam edecek. Demek ki bizim önümüzdeki 30-40 yıl boyunca genç nüfusa kaliteli yüksek öğretim arzı sunmamız lazım. Türkiye'de yüksek öğretimde nitelikli büyümeyi devam ettirmemiz gerekiyor.
Bizim üniversitelerimizde kapasite yaratmamız lazım. Kapasitesini dolduran üniversitelere öğrenci nüfusunu artırmaktan çok kalite ve araştırma kapasitelerini artırma çalışmaları yapmalıyız. Gelişme çağında olan 2006 sonrası kurulmuş devlet üniversiteleri ile vakıf üniversiteleri veya ileride yasama organının takdir edeceği yeni biçimdeki üniversiteleri ise iyi yapılandırmamız lazım ki bu kapasiteyi karşılayabilelim."
Çetinsaya, Türkiye'de devletin yükseköğretime yapabileceği yatırımın sınırlarına geldiğini belirterek, "81 ilimizde üniversite var. Bundan sonra kaynaklar araştırmaya ve kaliteye ayrılacaksa, yeni öğrenci nüfusu kapasitesini karşılamakta yeni kaynak yaratmak ve devlet dışı kaynakları da burada kullanmak lazım" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin şu anda dünya ortalamalarına erişebilmek için 20 bini doktoralı olmak üzere 45 bin öğretim üyesine ihtiyacı olduğuna işaret eden Çetinsaya, "Eğitim konusunda bardağın yarısı dolu yarısı boş. Başarılarımız da var daha çok yapmamız gereken şeyler de var. Yükseköğretim reformu, yükseköğretimin yeniden yapılandırılması denilen şeyin mutlaka yapılması gerekiyor. Biz yeni kurulan üniversitelere de ligin en üstünde yer alan üniversitelere de aynı kanuni çerçeveyi, yönetmeliği uyguluyoruz. Mevcut YÖK yapısının en büyük açmazı bu; çeşitlilik yok, ayrıştırma yok" değerlendirmesinde bulundu.
Çetinsaya, üniversite-sanayi işbirliğinde de bu ayrımlara dikkat etmek gerektiğini dile getirerek, "Herkese 'Sen mutlaka sanayi işbirliğinde çalışacaksın' denildiğinde başka bir zarara yol açarız. Yapabileceklere bu yükü yüklememiz lazım. Teşviklerde hep havuç örneği verilir. Havuç ısırabilecek kadar dişi olgunlaşmış olanlara verilmeli" yorumunu yaptı.
Kaynak: AA
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Bahçıvan, konuşmasının başında, Musul'da kaçırılan ve 101 gün rehin tutulan konsolosluk personelinin başarılı bir çaba sonucu vatana ve ailelerine sağ salim kavuşmasında emeği geçen herkesi kutladı.
Dünyada ekonomik rekabetin giderek zorlaştığını belirten Bahçıvan, eğitim kalitesi düşük, bilgi birikimi ve Ar-Ge kapasitesi zayıf, inovasyon ve tasarım gücü yetersiz ülkeleri gelecekte çok daha zor günlerin beklediğini ifade etti.
Bu yıl Ar-Ge'ye ayrılan kaynağın ABD'de 465 milyar dolar, Çin'de 284 milyar dolar, Japonya'da 165 milyar dolar, Almanya'da 92 milyar dolar ve Güney Kore'de 63 milyar dolar olduğunu aktaran Bahçıvan, "Türkiye ise 11 milyar dolarlık Ar-Ge harcamasıyla küresel rekabete dahil oldu. Bu rakamların da gösterdiği gibi maalesef bilime, araştırmaya ve geliştirmeye yeterli önemi vermiyoruz" dedi.
Bahçıvan, küresel rekabet endeksinin 2014-2015 değerlendirmesine göre Türkiye'nin rekabet gücü sıralamasında 144 ülke içinde 45'inci sırada yer aldığına dikkati çekerek, Türkiye'nin bilim insanı ve mühendis erişilebilirliğinde 59'uncu, bilimsel araştırma kurumlarının kalitesi bakımından 64'üncü ve Ar-Ge alanında üniversite-sanayi işbirliği sıralamasında 61'inci sırada bulunduğunu söyledi.
Artan rekabet ortamında üretim ekonomisi yeniden önem kazanırken, küresel düzeyde rekabet gücünü artırmış bir Türkiye için odağında sanayinin olduğu yeni bir ekonomik kalkınma modeline ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Bahçıvan, "Bu modelin olmazsa olmazı, yüksek katma değerli, ileri teknolojiye dayalı, verimli, çevreye duyarlı, dışa bağımlılığı azaltan, güvenli ve sürdürülebilir bir üretim yapısı olmalıdır" diye konuştu.
İçinde bulunulan bilgi çağında üretim ve ekonomi anlayışının sürdürülebilir büyüme ve gelişmeye dayandığına işaret eden Bahçıvan, buna paralel olarak üniversite-sanayi işbirliğinin de yeni bir bakış eşliğinde yeniden gündeme geldiğini dile getirdi.
Türkiye'deki üniversiteler, akademik enstitüler ve araştırma merkezlerine bu bağlamda büyük görevler düştüğünü belirten Bahçıvan, hiç kimsenin üniversitelerin mevcut yahut alışılageldiği haliyle devam edeceğini öngörmediğini dile getirdi.
- "Sonuç odaklı işbirliği gerekiyor"
Bahçıvan, üniversitelerin bu yeni süreçte sanayi ile çok daha güçlü ve sonuca odaklı işbirliğine gitmesi giderek kaçınılmaz hale geldiğini ifade etti.
ABD'de 1950'de kurulan Ulusal Bilim Vakfı'nın dünyada üniversite-sanayi işbirliğini sağlayan ilk kurum olduğunu anlatan Bahçıvan, "İngiltere'de bulunan Warvick Bilim Parkı'nda 4 binin üstünde lisansüstü ve doktora öğrencisi şirketler bünyesinde çalışarak eğitimini sürdürüyor. Fransa'daki Nice Sophia Antipolis Bilim Parkı'nda bin 400 şirket, 32 bin çalışanıyla faaliyet gösteriyor. Almanya'da 67 enstitüden oluşan 23 bin çalışan ve yıllık 1,7 milyar avroluk bütçesiyle Fraunhofer zinciri dikkat çekiyor. Japonya ise 800'den fazla yükseköğretim kurumuyla çoğu özel sektörde olmak üzere 655 bin kişilik tam zamanlı bir Ar-Ge ordusuna sahip" ifadelerini kullandı.
Üniversite-sanayi işbirliğine yatırım yapan ülkelerin bunun meyvesini topladığına dikkat çeken Bahçıvan, "Geçen yıl en çok Ar-Ge yatırımı yapan ilk 100 firma arasında 37 ABD, 28 AB ve 22 Japon firması var. İlk 100 firmadan 25'inin 10 yılda yıllık karını iki katına çıkarması tesadüf değil" dedi.
Dünyadaki örnekleri de dikkate alarak, geçmiştekilerden farklı, sağlıklı, etkili ve sürdürülebilir bir üniversite-sanayi işbirliği için ezber bozan önerilerin gündeme alınması gerektiğini belirten Bahçıvan, şunları kaydetti:
"Türkiye'de de artık 'seçkin üniversiteler ligi' oluşturmalıyız. Bir 'seçkin üniversiteler ligi'ne sahip olan ülkeler, en gelişmiş üniversitelerini daha da ileri taşıyarak dünyada daha rekabetçi bir konuma ulaşıyor. Dünyada araştırma ve eğitim üniversitelerinin de birbirinden ayrıldığına tanık oluyoruz. İnovasyon alanında üniversite-sanayi işbirliğini sağlayan Teknoloji Transfer Ofisleri'nin, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri'nin yanı sıra Organize Sanayi Bölgeleri'nde de daha aktif ve sanayiciyle daha yakın çalışmaları son derece faydalı olacak."
Bahçıvan, İSO'nun üniversite-sanayi işbirliği için yürüttüğü çalışmalar sonucunda İstanbul, Boğaziçi, İstanbul Teknik, Yıldız Teknik ve Marmara üniversiteleri ile birlikte ilk önemli adımı yakında atacaklarına değinerek, sanayinin Ar-Ge alanındaki proje ihtiyaçlarını üniversite ve Teknoloji Transfer Ofisleri'nin çözüm önerileriyle buluşturacak bir web sitesini hayata geçireceklerini de sözlerine ekledi.
İSO Başkanı Bahçıvan, İSO öncülüğünde beş üniversiteyle birlikte kurulan Sanayi Platformu bünyesinde ilk önemli adımını yakında atacaklarına değinerek, sanayinin araştırma ve geliştirme alanlarındaki proje ihtiyaçlarını üniversite ve teknoloji transfer ofislerinin çözüm önerileriyle buluşturacak bir web portalını yakında hayata geçireceklerini sözlerine ekledi.
- "Yükseköğretimin yeniden yapılandırılması gerekiyor"
YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya ise üniversite-sanayi işbirliği sürecinin son dönemde yeni bir hız kazandığını belirterek, "2023 hedeflerini yakalayabilmek bir sıçrama yapmalıyız. Bu sıçramayı ancak yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünlerle sağlayabiliriz" dedi.
Çetinsaya, 2002'de sadece 2 tane teknoloji geliştirme bölgesi varken, şu anda bu sayının 39'u faal olmak üzere 52'ye ulaştığının bilgisini vererek, bu alanda önemli başarılar elde edilse de dünya ile kıyaslandığında yetersiz kalındığını ifade etti.
Türkiye'de yüksek öğretim alanında ciddi bir büyüme olduğuna değinen Çetinsaya, şunları kaydetti:
"Türkiye'de 2050'ye kadar demografik fırsat penceresi açık kalacak. 2050'ye kadar her yıl 1 milyon 200 bin gencimiz 18 yaşına girecek. 2050'den sonra da bu 1 milyon seviyesinde devam edecek. Demek ki bizim önümüzdeki 30-40 yıl boyunca genç nüfusa kaliteli yüksek öğretim arzı sunmamız lazım. Türkiye'de yüksek öğretimde nitelikli büyümeyi devam ettirmemiz gerekiyor.
Bizim üniversitelerimizde kapasite yaratmamız lazım. Kapasitesini dolduran üniversitelere öğrenci nüfusunu artırmaktan çok kalite ve araştırma kapasitelerini artırma çalışmaları yapmalıyız. Gelişme çağında olan 2006 sonrası kurulmuş devlet üniversiteleri ile vakıf üniversiteleri veya ileride yasama organının takdir edeceği yeni biçimdeki üniversiteleri ise iyi yapılandırmamız lazım ki bu kapasiteyi karşılayabilelim."
Çetinsaya, Türkiye'de devletin yükseköğretime yapabileceği yatırımın sınırlarına geldiğini belirterek, "81 ilimizde üniversite var. Bundan sonra kaynaklar araştırmaya ve kaliteye ayrılacaksa, yeni öğrenci nüfusu kapasitesini karşılamakta yeni kaynak yaratmak ve devlet dışı kaynakları da burada kullanmak lazım" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin şu anda dünya ortalamalarına erişebilmek için 20 bini doktoralı olmak üzere 45 bin öğretim üyesine ihtiyacı olduğuna işaret eden Çetinsaya, "Eğitim konusunda bardağın yarısı dolu yarısı boş. Başarılarımız da var daha çok yapmamız gereken şeyler de var. Yükseköğretim reformu, yükseköğretimin yeniden yapılandırılması denilen şeyin mutlaka yapılması gerekiyor. Biz yeni kurulan üniversitelere de ligin en üstünde yer alan üniversitelere de aynı kanuni çerçeveyi, yönetmeliği uyguluyoruz. Mevcut YÖK yapısının en büyük açmazı bu; çeşitlilik yok, ayrıştırma yok" değerlendirmesinde bulundu.
Çetinsaya, üniversite-sanayi işbirliğinde de bu ayrımlara dikkat etmek gerektiğini dile getirerek, "Herkese 'Sen mutlaka sanayi işbirliğinde çalışacaksın' denildiğinde başka bir zarara yol açarız. Yapabileceklere bu yükü yüklememiz lazım. Teşviklerde hep havuç örneği verilir. Havuç ısırabilecek kadar dişi olgunlaşmış olanlara verilmeli" yorumunu yaptı.