Yazar Musa Anter Cinayetine İlişkin İddianame
DİYARBAKIR - Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, 21 yıl önce yazar Musa Anter'in öldürülmesi, Orhan Miroğlu'nun yaralanması olayıyla ilgili hazırlanan iddianame, mahkemece kabul edildi.
Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. Maddesi ile görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince hazırlanan iddianame, 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
İddianamede, 20 Eylül 1992 yılında Diyarbakır'ın Seyrantepe semtinde yazar Musa Anter'in öldürülmesi, yazar Orhan Miroğlu'nun da yaralanması olayıyla ilgili geçen yıl Şırnak'ın Kumçatı beldesinde yakalanarak sevk edildiği mahkemece tutuklanan Hamit Yıldırım, "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım ile hakkında başka bir davadan dolayı yakalama kararı bulunan Aziz Turan ve Savaş Gevrekçi sanık olarak yer aldı.
"JİTEM'in kuruluşu ve yapısı" başlığı altında Jandarma Genel Komutanlığı'nın 2012 yılında gönderdiği yazıya yer verilen iddianamede, Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı'nın 1987 yılında İçişleri Bakanı onayıyla kurulduğu belirtildi.
İddianamede, söz konusu yapının 1988 yılında güçlendirilerek isminin "Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı" olarak değiştirildiğini ifade edilerek, 1990 yılında İstihbarat Grup Komutanlığı olarak, Ankara, İzmir, Diyarbakır ve Van'da olmak üzere 4 grubun Genelkurmay Başkanlığının "oluruyla" kurulduğu kaydedildi.
Güçlendirilme ve isim değişikliğinin geçici görev ve deneme şartıyla yapıldığı kaydedilen iddianamede, şöyle denildi:
"Mayıs 1990'da geçici ve deneme maksatlı başlatılan uygulamaya son verilerek 30 Kasım 1997'ye kadar görev yapan bu yeni yapı teşkil edildi. Kamuoyunda 'JİTEM' olarak bilinen Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Komutanlığı'nın, 24 Kasım 1988 ile 14 Mayıs 1990 tarihleri arasında toplam 17 ay 21 gün süreyle, geçici görev kuruluşuyla ve deneme mahiyetinde oluşturulan bir yapıyı ifade etti.
Bu yapının, resmen kadrolanmaması nedeniyle Jandarma Genel Komutanlığı'nın hiyerarşik teşkilat yapısındaki kadro ve kuruluşlarında yer almadı."
-JİTEM'in adam kaçırma ve sorgu infaz yöntemleri
İddianamede, Arif Doğan ve hakkında başka bir davadan dolayı yakalama kararı bulunan Aziz Turan'ın JİTEM'in oluşumu hakkında ifadelerine de yer verildi.
Aziz Turan'ın anlatımlarına göre JİTEM, örgüt ve örgüt elemanları hakkındaki bilgiyi birçok kanaldan alabilme imkanına sahip olduğu belirtilen iddianamede, JİTEM'in söz konusu bilgileri, ajan-muhbirler, diğer güvenlik ve istihbarat teşkilatlarının elde ettiği duyumlar, teknik dinleme cihazları, yakalanan veya teslim olan örgüt mensuplarının anlatımları, legal veya illegal sorgulamalarla JİTEM personelinin bizzat yaptığı istihbarat çalışmalarının değerlendirilmesiyle aldığı kaydedildi.
İddianamede, JİTEM'in bu yöntem ve kanallar vasıtasıyla tespit edilen örgüt mensubu veya "işbirlikçilerinin" ev ve iş adresleri, varsa otolarının plakası, işe gidiş-dönüş saatleri ile kişi hakkındaki tüm kişisel ve sosyal bilgileri topladığı ifade edilerek, şunlar kaydedildi:
"Şahıs bir süre izlenir. Tüm istihbari bilgiler tamamlandıktan sonra hedef şahsın peşine ekip görevlendirilir. Şartlara ve ihtiyaca göre personel görevlendirilir. Görevlendirilen ekip riske girmeden şahsı en elverişli anda kendisine sivil polis süsü vererek araca bindirir. Eğer hedef, arabaya binmemek için direnirse şahsa karşı duruma göre şiddet uygulanır. Araca bindirilen şahıs aracın arka orta koltuğuna oturtulur. Her iki tarafında da birer personel oturur. Şahsın başı öne eğdirerek çevreyi görmesi engellenir. JİTEM'e yaklaşıldığında şahsın gözleri bir bez bantla bağlanır. Bundaki maksat, yakalanan şahsın nereye götürüldüğünü görmesini engellemektir. Elleri de arkadan bağlanır veya kelepçelenir. Mümkün olduğu kadar kimse görmeden şahıs JİTEM'in kapısından içeri alınır ve hücreye konulur. Şahsın konumuna göre hemen veya daha sonra sorgu faslına geçilir.Duruma göre bazen JİTEM komutanı bizzat sorguya katılır ve kendi elleriyle işkenceli sorgu yapar."
-"İşkence yapmayana şüpheyle bakılır"
Turan'ın anlatımlarına göre, sorgu odasında bulunan personelin hepsinin dayak ve işkenceye katılmak mecburiyetinde olduğu belirtilen iddianamede, şu ifadelere yer verildi:
"Orada duygusallığa yer yoktur. Asli görevi ne olursa olsun, oradaki herkes 'suç ortaklığı yapmalıdır' ilkesi geçerlidir. İşkence yapmayan personele, amirleri tarafından şüphe ile bakılır. Sorgudaki işkence sınırsızdır. 1990 yılından başlayarak, JİTEM tarafından illegal olarak kaçırılan ve sonra infaz edilen birçok kişinin üzerinde bu işkence yöntemleri uygulandı. Kendiliğinden çözülen ve bildiği her şeyi itiraf edenlere dayak atılmaz ve yumuşak davranılırdı. Gerekli bilgiler alındıktan sonra onlara da her türlü hakaret yapılırdı. Bazı JİTEM görevlileri tarafından bunlara da 'nasıl olsa PKK'lı teröristtir' denilerek dayak atıldığı da oluyordu. İşkenceli sorgulamada istenilen bilgiler alındıktan sonra şahıs, kablo veya iple boğulmak veya arazide kafasına kurşun sıkılmak suretiyle infaz edilirdi, öldürülen kişi ya halka korku salmak maksadıyla açık araziye çuval içerisinde atılır ya da rastgele kazılan bir toprak çukura gömülürdü. Bazıları da cesedin bulunmaması için bir göle veya nehre ağırlık bağlanıp atılırdı."
-JİTEM'in Diyarbakır'daki işleyişi-
JİTEM'de jandarma subay, astsubay, uzman çavuşlardan başka sivil unsur olarak daha önce PKK terör örgütü saflarında bulunan ancak daha sonra operasyonlarda yakalanan veya teslim olan itirafçılara da görev yaptırıldığı belirtilen iddianamede, itirafçıların, "İtirafçılık Yasası"ndan yararlandıkları için kısa sürede cezalarını tamamlayarak tahliye edildiği anlatıldı.
İddianamede, itirafçıların cezaevinde bulundukları sırada özel izinle çıkartılarak ve tahliyelerinden sonra örgüt hakkında bildiklerini güvenlik güçlerine anlatıp birlikte operasyonlara katıldıkları ifade edilerek, şöyle denildi:
"İtirafçıların PKK terör örgütünün hedefi haline gelmeleri nedeniyle isimleri değiştirilerek yeni kimlikler verilirdi. Ayrıca görevleri sırasında kullanmaları için birer kod adı verilir, güvenli kamu lojmanlarına tahsis edilirdi. İtirafçılar, operasyonlar sırasında, PKK'lıların saklandığı yerler, kullandıkları ve kaçtıkları yollar ile o bölgedeki grubun sayısı ve liderleri hakkında bilgiler verirlerdi. Şehir içinde örgüte yardım ettiği, milislik yaptığı ileri sürülen kişilerin yargı makamlarına bilgi verilmeden, yakalanmaları, gözaltına alınmaları ve infaz edilmeleri gibi yasadışı eylemlerde kullanılırlardı."
İddiianemede, 1989 yılınrda Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığına atanan Korgenaral Hikmet Köksal'ın girişimleri sonucunda itirafçılardan Ali Ozansoy, Abdulkadir Aygan, Recep Tiril, Adil Timurtaş, Kemal Emlük, Hasan Adak, Fethi Çetin, Hatice Elmas, Saniye Emlük, Hanım Beyaz'ın Jandarma Genel Komutanlığı'nın emrine sivil memur ve işçi olarak atandıkları belirtildi.
Musa Anter cinayeti ile ilgili olarak olay tarihinde Ankara'da Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Grup Komutan Vekili olarak görev yapan Ahmet Cem Ersever'in, yardımcısı sivil memur Mustafa Deniz'le Diyarbakır'a geldiği kaydedilen iddianemede, "Aynı günlerde 'Yeşil' kod Mahmut Yıldırım da 'Hogir' kod Cemil Işık ve Hamit Yıldırım ile Diyarbakır'a geldi. PKK terör örgütü tarafından tehdit edilen ve korkup İstanbul'a taşınan Anter, örgüt ile arasını düzeltmek istemesinden faydalanılarak, tuzağa düşürülüp öldürülmüştür" denildi.
-"Turan'ın ifadeleri, raporlarla örtüşüyor"
İddianamede, şüpheli Aziz Turan'ın talimatla alınan ifadesi ve değişik tarihlerde medyada yer alan, röportaj ve yazılarındaki anlatımları ile olay tutanakları, otopsi raporu, ekspertiz raporu ve suç tarihinde alınan tanık beyanlarının birebir örtüştüğüne işaret edilerek, şunlar kaydedildi:
"Yeşil' ismiyle bilinen Mahmut Yıldırım, MİT'e Anter ile çok görüşen bir PKK/MK üyesini telefonla görüştürerek, Diyarbakır'a getirttiğini, söz konusu şahsa Anter'in kaldığı Büyük Hotel'i tekrar aratarak, 'ben gelemiyorum sana bir adam gönderiyorum, alsın seni yanıma getirsin dedirttiğini' söylemiştir. Bu hususta tanık ve müşteki beyanları ile birebir örtüşmüştür. Aygan,Şırnak'lı Hamit'in Anter'i 'Umman' marka bir silahla öldürdüğünü beyan etmiştir. Olay görgü tespit tutanağında ve ekspertiz raporunda da olay yerinde aynı silahtan atılmış 13 adet kovan bulunmuştur" denildi.
İddianamede, sanıklar hakkında, 765 Sayılı TCK'nın 450/4. Maddesi'nde yer alan "Taammüden adam öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, 149/1. Maddesi'ndeki "Halkı isyana teşvik ve birbiri aleyhine silahlandırarak mukateleye teşvik etmek" ile "Adam yaralamak" suçlarından da 20 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilen iddianamede, şüphelilerden "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım ve Aziz Turan'ın Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen "JİTEM Davası"nda da sanık olarak yargılandıkları hatırlatıldı.
Savcı, söz konusu iddianamenin JİTEM davası ile birleştirilmesini de talep etti.
-"JİTEM" davası
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davada, Diyarbakır, Mardin, Batman ve Şırnak'ta, birden fazla adam öldürme, kundaklama ve bombalama eylemi gerçekleştirdikleri iddiasıyla yargılanan ve aralarında "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım ve itirafçı Abdülkadir Aygan'ın da bulunduğu 16 sanık hakkında, "Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak" ve "Birden fazla kişiyi öldürmek" suçlarından 15 yıl hapis ile ağırlaştırılmış müebbet cezaları verilmesi isteniyor.
Kaynak: AA
İddianamede, 20 Eylül 1992 yılında Diyarbakır'ın Seyrantepe semtinde yazar Musa Anter'in öldürülmesi, yazar Orhan Miroğlu'nun da yaralanması olayıyla ilgili geçen yıl Şırnak'ın Kumçatı beldesinde yakalanarak sevk edildiği mahkemece tutuklanan Hamit Yıldırım, "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım ile hakkında başka bir davadan dolayı yakalama kararı bulunan Aziz Turan ve Savaş Gevrekçi sanık olarak yer aldı.
"JİTEM'in kuruluşu ve yapısı" başlığı altında Jandarma Genel Komutanlığı'nın 2012 yılında gönderdiği yazıya yer verilen iddianamede, Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı'nın 1987 yılında İçişleri Bakanı onayıyla kurulduğu belirtildi.
İddianamede, söz konusu yapının 1988 yılında güçlendirilerek isminin "Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı" olarak değiştirildiğini ifade edilerek, 1990 yılında İstihbarat Grup Komutanlığı olarak, Ankara, İzmir, Diyarbakır ve Van'da olmak üzere 4 grubun Genelkurmay Başkanlığının "oluruyla" kurulduğu kaydedildi.
Güçlendirilme ve isim değişikliğinin geçici görev ve deneme şartıyla yapıldığı kaydedilen iddianamede, şöyle denildi:
"Mayıs 1990'da geçici ve deneme maksatlı başlatılan uygulamaya son verilerek 30 Kasım 1997'ye kadar görev yapan bu yeni yapı teşkil edildi. Kamuoyunda 'JİTEM' olarak bilinen Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Komutanlığı'nın, 24 Kasım 1988 ile 14 Mayıs 1990 tarihleri arasında toplam 17 ay 21 gün süreyle, geçici görev kuruluşuyla ve deneme mahiyetinde oluşturulan bir yapıyı ifade etti.
Bu yapının, resmen kadrolanmaması nedeniyle Jandarma Genel Komutanlığı'nın hiyerarşik teşkilat yapısındaki kadro ve kuruluşlarında yer almadı."
-JİTEM'in adam kaçırma ve sorgu infaz yöntemleri
İddianamede, Arif Doğan ve hakkında başka bir davadan dolayı yakalama kararı bulunan Aziz Turan'ın JİTEM'in oluşumu hakkında ifadelerine de yer verildi.
Aziz Turan'ın anlatımlarına göre JİTEM, örgüt ve örgüt elemanları hakkındaki bilgiyi birçok kanaldan alabilme imkanına sahip olduğu belirtilen iddianamede, JİTEM'in söz konusu bilgileri, ajan-muhbirler, diğer güvenlik ve istihbarat teşkilatlarının elde ettiği duyumlar, teknik dinleme cihazları, yakalanan veya teslim olan örgüt mensuplarının anlatımları, legal veya illegal sorgulamalarla JİTEM personelinin bizzat yaptığı istihbarat çalışmalarının değerlendirilmesiyle aldığı kaydedildi.
İddianamede, JİTEM'in bu yöntem ve kanallar vasıtasıyla tespit edilen örgüt mensubu veya "işbirlikçilerinin" ev ve iş adresleri, varsa otolarının plakası, işe gidiş-dönüş saatleri ile kişi hakkındaki tüm kişisel ve sosyal bilgileri topladığı ifade edilerek, şunlar kaydedildi:
"Şahıs bir süre izlenir. Tüm istihbari bilgiler tamamlandıktan sonra hedef şahsın peşine ekip görevlendirilir. Şartlara ve ihtiyaca göre personel görevlendirilir. Görevlendirilen ekip riske girmeden şahsı en elverişli anda kendisine sivil polis süsü vererek araca bindirir. Eğer hedef, arabaya binmemek için direnirse şahsa karşı duruma göre şiddet uygulanır. Araca bindirilen şahıs aracın arka orta koltuğuna oturtulur. Her iki tarafında da birer personel oturur. Şahsın başı öne eğdirerek çevreyi görmesi engellenir. JİTEM'e yaklaşıldığında şahsın gözleri bir bez bantla bağlanır. Bundaki maksat, yakalanan şahsın nereye götürüldüğünü görmesini engellemektir. Elleri de arkadan bağlanır veya kelepçelenir. Mümkün olduğu kadar kimse görmeden şahıs JİTEM'in kapısından içeri alınır ve hücreye konulur. Şahsın konumuna göre hemen veya daha sonra sorgu faslına geçilir.Duruma göre bazen JİTEM komutanı bizzat sorguya katılır ve kendi elleriyle işkenceli sorgu yapar."
-"İşkence yapmayana şüpheyle bakılır"
Turan'ın anlatımlarına göre, sorgu odasında bulunan personelin hepsinin dayak ve işkenceye katılmak mecburiyetinde olduğu belirtilen iddianamede, şu ifadelere yer verildi:
"Orada duygusallığa yer yoktur. Asli görevi ne olursa olsun, oradaki herkes 'suç ortaklığı yapmalıdır' ilkesi geçerlidir. İşkence yapmayan personele, amirleri tarafından şüphe ile bakılır. Sorgudaki işkence sınırsızdır. 1990 yılından başlayarak, JİTEM tarafından illegal olarak kaçırılan ve sonra infaz edilen birçok kişinin üzerinde bu işkence yöntemleri uygulandı. Kendiliğinden çözülen ve bildiği her şeyi itiraf edenlere dayak atılmaz ve yumuşak davranılırdı. Gerekli bilgiler alındıktan sonra onlara da her türlü hakaret yapılırdı. Bazı JİTEM görevlileri tarafından bunlara da 'nasıl olsa PKK'lı teröristtir' denilerek dayak atıldığı da oluyordu. İşkenceli sorgulamada istenilen bilgiler alındıktan sonra şahıs, kablo veya iple boğulmak veya arazide kafasına kurşun sıkılmak suretiyle infaz edilirdi, öldürülen kişi ya halka korku salmak maksadıyla açık araziye çuval içerisinde atılır ya da rastgele kazılan bir toprak çukura gömülürdü. Bazıları da cesedin bulunmaması için bir göle veya nehre ağırlık bağlanıp atılırdı."
-JİTEM'in Diyarbakır'daki işleyişi-
JİTEM'de jandarma subay, astsubay, uzman çavuşlardan başka sivil unsur olarak daha önce PKK terör örgütü saflarında bulunan ancak daha sonra operasyonlarda yakalanan veya teslim olan itirafçılara da görev yaptırıldığı belirtilen iddianamede, itirafçıların, "İtirafçılık Yasası"ndan yararlandıkları için kısa sürede cezalarını tamamlayarak tahliye edildiği anlatıldı.
İddianamede, itirafçıların cezaevinde bulundukları sırada özel izinle çıkartılarak ve tahliyelerinden sonra örgüt hakkında bildiklerini güvenlik güçlerine anlatıp birlikte operasyonlara katıldıkları ifade edilerek, şöyle denildi:
"İtirafçıların PKK terör örgütünün hedefi haline gelmeleri nedeniyle isimleri değiştirilerek yeni kimlikler verilirdi. Ayrıca görevleri sırasında kullanmaları için birer kod adı verilir, güvenli kamu lojmanlarına tahsis edilirdi. İtirafçılar, operasyonlar sırasında, PKK'lıların saklandığı yerler, kullandıkları ve kaçtıkları yollar ile o bölgedeki grubun sayısı ve liderleri hakkında bilgiler verirlerdi. Şehir içinde örgüte yardım ettiği, milislik yaptığı ileri sürülen kişilerin yargı makamlarına bilgi verilmeden, yakalanmaları, gözaltına alınmaları ve infaz edilmeleri gibi yasadışı eylemlerde kullanılırlardı."
İddiianemede, 1989 yılınrda Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığına atanan Korgenaral Hikmet Köksal'ın girişimleri sonucunda itirafçılardan Ali Ozansoy, Abdulkadir Aygan, Recep Tiril, Adil Timurtaş, Kemal Emlük, Hasan Adak, Fethi Çetin, Hatice Elmas, Saniye Emlük, Hanım Beyaz'ın Jandarma Genel Komutanlığı'nın emrine sivil memur ve işçi olarak atandıkları belirtildi.
Musa Anter cinayeti ile ilgili olarak olay tarihinde Ankara'da Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Grup Komutan Vekili olarak görev yapan Ahmet Cem Ersever'in, yardımcısı sivil memur Mustafa Deniz'le Diyarbakır'a geldiği kaydedilen iddianemede, "Aynı günlerde 'Yeşil' kod Mahmut Yıldırım da 'Hogir' kod Cemil Işık ve Hamit Yıldırım ile Diyarbakır'a geldi. PKK terör örgütü tarafından tehdit edilen ve korkup İstanbul'a taşınan Anter, örgüt ile arasını düzeltmek istemesinden faydalanılarak, tuzağa düşürülüp öldürülmüştür" denildi.
-"Turan'ın ifadeleri, raporlarla örtüşüyor"
İddianamede, şüpheli Aziz Turan'ın talimatla alınan ifadesi ve değişik tarihlerde medyada yer alan, röportaj ve yazılarındaki anlatımları ile olay tutanakları, otopsi raporu, ekspertiz raporu ve suç tarihinde alınan tanık beyanlarının birebir örtüştüğüne işaret edilerek, şunlar kaydedildi:
"Yeşil' ismiyle bilinen Mahmut Yıldırım, MİT'e Anter ile çok görüşen bir PKK/MK üyesini telefonla görüştürerek, Diyarbakır'a getirttiğini, söz konusu şahsa Anter'in kaldığı Büyük Hotel'i tekrar aratarak, 'ben gelemiyorum sana bir adam gönderiyorum, alsın seni yanıma getirsin dedirttiğini' söylemiştir. Bu hususta tanık ve müşteki beyanları ile birebir örtüşmüştür. Aygan,Şırnak'lı Hamit'in Anter'i 'Umman' marka bir silahla öldürdüğünü beyan etmiştir. Olay görgü tespit tutanağında ve ekspertiz raporunda da olay yerinde aynı silahtan atılmış 13 adet kovan bulunmuştur" denildi.
İddianamede, sanıklar hakkında, 765 Sayılı TCK'nın 450/4. Maddesi'nde yer alan "Taammüden adam öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, 149/1. Maddesi'ndeki "Halkı isyana teşvik ve birbiri aleyhine silahlandırarak mukateleye teşvik etmek" ile "Adam yaralamak" suçlarından da 20 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilen iddianamede, şüphelilerden "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım ve Aziz Turan'ın Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen "JİTEM Davası"nda da sanık olarak yargılandıkları hatırlatıldı.
Savcı, söz konusu iddianamenin JİTEM davası ile birleştirilmesini de talep etti.
-"JİTEM" davası
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davada, Diyarbakır, Mardin, Batman ve Şırnak'ta, birden fazla adam öldürme, kundaklama ve bombalama eylemi gerçekleştirdikleri iddiasıyla yargılanan ve aralarında "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım ve itirafçı Abdülkadir Aygan'ın da bulunduğu 16 sanık hakkında, "Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak" ve "Birden fazla kişiyi öldürmek" suçlarından 15 yıl hapis ile ağırlaştırılmış müebbet cezaları verilmesi isteniyor.