Başbakan Erdoğan Büyükelçilere hitap etti
Recep Tayyip Erdoğan, 6. Geleneksel Büyükelçiler iftarında konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ak Parti Dış İlişkiler Başkanlığı'nın Ak Parti Genel Merkezi'nde düzenlediği 6. Geleneksel Büyükelçiler iftarında konuştu:
Türkiye olarak 25 ocak devrimini mısır halkının onuru bir özgürlük mücadelesi olarak kabul etik ve başıondan beri destekledik. Mısır halkı özgürlük adalet ve ekonomik kalkınma için büyük bir mücadele vermişti. Bu 70 yıllık bir aradan sonra yapılan bir seçimdi. Bu seçimle oluşan bir parlamento ve işbaşına gelmiş bir Cumhurbaşkanı. Mısır halkının tarihi nitelikte kazanımları olmuştu. Mısır'da demokrasinin tesisi konusunda talihsiz bir gelişme yaşamış oluyoruz.
Türkiye olarak Mısır'da belli kişi ve kuruluşları gözeten değil, evrensel değerleri gözeten politikaları izliyoruz. Türkiye'nin politikası çıkar odaklı değil, değer odaklıdır. Suriye'de, Tunus'ta, Libya'da bu değerler üzerinden hareket ettik. Türkiye bu zor anında kardeş Mısır halkının yanında olacak ve maddi manevi desteğini sürdürecektir.
Demokratik değerleri benimseyen ülkelere düşen bu hadiseler karşısında yanlışa yanlış demektir. Bizimle bir araya geldikleri zaman demokrasiye övgü yağdıranların bu noktada tavırlarını omurgalı bir şekilde görmek isteriz.
Seçimle gelmiş hükümetlere yönelik anti demokratik girişimlerin karşısındayız. Mursi'ye değil başkasına da darbe olsaydı aynı tavrımızı koyardık. Kimsenin içişlerine karışmak arzusunda değiliz. Ama böyle bir meselede tavrımızı net bir şekilde ifade etmemiz örnek alınmalıdır. Seçimle gelen seçimle gitmelidir dedik.
Türkiye'de bir kişi polise şiddet uygularken ölüyor Twitter'da altını üstüne getiriyor. Mısır'da 300 kişi kuşunlanarak ölüyor, dünya sessiz. Bu insanlar ibadetini yaparken kurşunlanarak ölüyor, bizim feryadımız bunadır.
SURİYE
Suriye'de şu ana kadar 100 bin insan öldü. Bu rejim hala öldürmeye devam ediyor. Şimdi ben bu rejime diktatör demeyecek miyim? Katil demeyecek miyim? Biz insanı yaradandan ötürü seviyoruz. Orada Müslüman olan olmayan diye ayrım yapılamaz. 100 bin insanın öldürüldüğü Suriye'ye karşı hala ciddi bir ses yükselmiyor. Neredeyiz? Sesim Müslüman ülkelere de Müslüman olmayan ülkelere de. Sadece 200 bin kamplarda beslediğimiz insanlar var. Bir o kadar evlerde beslediğimiz insanlar var. Maalesef sınırlarda iç savaş ve bu savaş neticesiyle bizim ülkemizde şehit olanlar var. Kardeş Suriye halkının bu rejimden kurtulması için her türlü desteği vermeye devam edeceğiz. Ben buradan Rusya'ya, Çin'e, İran'a sesleniyorum. Bu işi çözmede sorumluluklarınız olduğunu söylüyorum. Ölen 100 bin insanın tarih boyunca affı olmayacaktır.
Türkiye'yi daha iyi anlayabilmek için Türkiye'nin nereden geldiğini mutlaka göz önünde bulundurmak gerekir. Türkiye'yi geçmişinden bağımsız analiz etmek yanıltıcı olur. Bundan 53 yıl önce 27 Mayıs'ta dönemin seçimle gelmiş başbakanı ve iki bakanı idam edilmiştir. Arkasında çok ağır travmalar bırakmıştır. Mevcut anayasamız 53 yıl önceki bu askeri darbenin hala izlerini taşıyor.
İktidarı devraldığımızda sınırlı, sorunlu bir demokrasiye sahiptir. Bazen çok farklı şeyler duyuyorum. Bazı büyükelçilerimizden de duyuyorum. Hem Türkiye'de yaşayacaksınız hem de anlamayacaksınız. 2002 yılına kadar demokrasimizin, siyasetimizin üzerinde bu darbenin tehditleri vardı. Biz 10.5 yıl boyunca bu tehditlere mücadele verdik. Türkiye'yi dünya ile bütünleştirmek için tarihi reformlar yaptık. Hukuku olması gereken bir mecraya kavuşturduk. Yasalarımızdaki darbe ürünü maddeleri ayıkladık. En son 35. maddeyi değiştirerek çok önemli bir adım attık. Bunları konuşmak işlerine gelmez.
İfade özgürlüğünün önünü açtık. Şu anda cumhurbaşkanına, genelkurmay başkanına fütursuzca saldıranlar, küfredenler 10 yıl önce böyle bir yazı yazabilirler miydi? Yazdıkları zaman gidecekleri yer belliydi. Ama şu anda içeride olanlar terör örgütleriyle bağlantısı olanlar, ruhsatsız silah taşıyanlar. Ama Avrupa'da gazetecileri hapse attınız diyorlar. Kaç kere açıkladık. Sadece fikirlerinden dolayı cezaevinde olan yok. Ya teröre yataklık etmişler ya da terörle iç içe olmuşlar. Daha 10 yıl öncesine kadar Türkiye'de yasaklı kelimeler, yasaklı konular vardı. Dokunulamayan kurumlar vardı. Gazetecilerin, sanatçıların üzerindeki baskıları kaldıran biz olduk.
Azınlıkların hakları konusunda hassasiyet yoktu. Gayrimenkullerini iade etme sürecini biz başlattık. Şu ana kadar 2.5 milyar doları bulan gayrimenkul iadesi yaptık. Devam eden mahkemeler var, bu rakam daha da ileri gidecek.
53 yıl boyunca dokunulamayan, sorgulanamayan uygulamalara biz son verdik. Hiçbir zaman yeter demedik. Demokratikleşmenin canlı bir süreç olduğunu biliyoruz. Türkiye'nin reformları çok kritik noktalara ulaşmıştır. Yapılması gereken reformlar zor reformlardır.
53 yıl içinde anayasa önemli değişikliklere de uğrasa özünde değişmemiştir. 2011 seçimlerinin ardından herkesi kucaklayan bir anayasanın çalışmalara başladık. Biz bu uzlaşma komisyonunda grubu olan partilerin milletvekili sayısı önemli değil dedik. Bizim 326 milletvekilimiz var, 30 tane milletvekili olan partiyle aynı sayıda milletvekili ile bu komisyonda çalışıyoruz. Bütün partiler 3 milletvekili ile katılıyor. Yeni anayasayı yapalım diyoruz. Ama çıkıp Ak Parti yeni anayasanın yapılmasını engelliyor diyorlar. Biz diyoruz ki gelin şu mutabık kaldığımız 48 maddeyi hemen bir haftada çıkaralım. Hala buna evet diyemiyorlar. MHP'nin genel başkan yardımcısı evet dedi. Ertesi gün genel başkanı hayır dedi. Ben arkadaşlarıma size haftada iki gün tatil, beş gün çalışma, bu işi bitirelim. Şimdi kim ipe un seriyor? Biz milletimize verdiğimiz sözün arkasındayız. Meclis Başkanı, bu iş yürümüyor, diyorsa bu süreci bitirme kararı onundur.
Türkiye olarak 25 ocak devrimini mısır halkının onuru bir özgürlük mücadelesi olarak kabul etik ve başıondan beri destekledik. Mısır halkı özgürlük adalet ve ekonomik kalkınma için büyük bir mücadele vermişti. Bu 70 yıllık bir aradan sonra yapılan bir seçimdi. Bu seçimle oluşan bir parlamento ve işbaşına gelmiş bir Cumhurbaşkanı. Mısır halkının tarihi nitelikte kazanımları olmuştu. Mısır'da demokrasinin tesisi konusunda talihsiz bir gelişme yaşamış oluyoruz.
Türkiye olarak Mısır'da belli kişi ve kuruluşları gözeten değil, evrensel değerleri gözeten politikaları izliyoruz. Türkiye'nin politikası çıkar odaklı değil, değer odaklıdır. Suriye'de, Tunus'ta, Libya'da bu değerler üzerinden hareket ettik. Türkiye bu zor anında kardeş Mısır halkının yanında olacak ve maddi manevi desteğini sürdürecektir.
Demokratik değerleri benimseyen ülkelere düşen bu hadiseler karşısında yanlışa yanlış demektir. Bizimle bir araya geldikleri zaman demokrasiye övgü yağdıranların bu noktada tavırlarını omurgalı bir şekilde görmek isteriz.
Seçimle gelmiş hükümetlere yönelik anti demokratik girişimlerin karşısındayız. Mursi'ye değil başkasına da darbe olsaydı aynı tavrımızı koyardık. Kimsenin içişlerine karışmak arzusunda değiliz. Ama böyle bir meselede tavrımızı net bir şekilde ifade etmemiz örnek alınmalıdır. Seçimle gelen seçimle gitmelidir dedik.
Türkiye'de bir kişi polise şiddet uygularken ölüyor Twitter'da altını üstüne getiriyor. Mısır'da 300 kişi kuşunlanarak ölüyor, dünya sessiz. Bu insanlar ibadetini yaparken kurşunlanarak ölüyor, bizim feryadımız bunadır.
SURİYE
Suriye'de şu ana kadar 100 bin insan öldü. Bu rejim hala öldürmeye devam ediyor. Şimdi ben bu rejime diktatör demeyecek miyim? Katil demeyecek miyim? Biz insanı yaradandan ötürü seviyoruz. Orada Müslüman olan olmayan diye ayrım yapılamaz. 100 bin insanın öldürüldüğü Suriye'ye karşı hala ciddi bir ses yükselmiyor. Neredeyiz? Sesim Müslüman ülkelere de Müslüman olmayan ülkelere de. Sadece 200 bin kamplarda beslediğimiz insanlar var. Bir o kadar evlerde beslediğimiz insanlar var. Maalesef sınırlarda iç savaş ve bu savaş neticesiyle bizim ülkemizde şehit olanlar var. Kardeş Suriye halkının bu rejimden kurtulması için her türlü desteği vermeye devam edeceğiz. Ben buradan Rusya'ya, Çin'e, İran'a sesleniyorum. Bu işi çözmede sorumluluklarınız olduğunu söylüyorum. Ölen 100 bin insanın tarih boyunca affı olmayacaktır.
Türkiye'yi daha iyi anlayabilmek için Türkiye'nin nereden geldiğini mutlaka göz önünde bulundurmak gerekir. Türkiye'yi geçmişinden bağımsız analiz etmek yanıltıcı olur. Bundan 53 yıl önce 27 Mayıs'ta dönemin seçimle gelmiş başbakanı ve iki bakanı idam edilmiştir. Arkasında çok ağır travmalar bırakmıştır. Mevcut anayasamız 53 yıl önceki bu askeri darbenin hala izlerini taşıyor.
İktidarı devraldığımızda sınırlı, sorunlu bir demokrasiye sahiptir. Bazen çok farklı şeyler duyuyorum. Bazı büyükelçilerimizden de duyuyorum. Hem Türkiye'de yaşayacaksınız hem de anlamayacaksınız. 2002 yılına kadar demokrasimizin, siyasetimizin üzerinde bu darbenin tehditleri vardı. Biz 10.5 yıl boyunca bu tehditlere mücadele verdik. Türkiye'yi dünya ile bütünleştirmek için tarihi reformlar yaptık. Hukuku olması gereken bir mecraya kavuşturduk. Yasalarımızdaki darbe ürünü maddeleri ayıkladık. En son 35. maddeyi değiştirerek çok önemli bir adım attık. Bunları konuşmak işlerine gelmez.
İfade özgürlüğünün önünü açtık. Şu anda cumhurbaşkanına, genelkurmay başkanına fütursuzca saldıranlar, küfredenler 10 yıl önce böyle bir yazı yazabilirler miydi? Yazdıkları zaman gidecekleri yer belliydi. Ama şu anda içeride olanlar terör örgütleriyle bağlantısı olanlar, ruhsatsız silah taşıyanlar. Ama Avrupa'da gazetecileri hapse attınız diyorlar. Kaç kere açıkladık. Sadece fikirlerinden dolayı cezaevinde olan yok. Ya teröre yataklık etmişler ya da terörle iç içe olmuşlar. Daha 10 yıl öncesine kadar Türkiye'de yasaklı kelimeler, yasaklı konular vardı. Dokunulamayan kurumlar vardı. Gazetecilerin, sanatçıların üzerindeki baskıları kaldıran biz olduk.
Azınlıkların hakları konusunda hassasiyet yoktu. Gayrimenkullerini iade etme sürecini biz başlattık. Şu ana kadar 2.5 milyar doları bulan gayrimenkul iadesi yaptık. Devam eden mahkemeler var, bu rakam daha da ileri gidecek.
53 yıl boyunca dokunulamayan, sorgulanamayan uygulamalara biz son verdik. Hiçbir zaman yeter demedik. Demokratikleşmenin canlı bir süreç olduğunu biliyoruz. Türkiye'nin reformları çok kritik noktalara ulaşmıştır. Yapılması gereken reformlar zor reformlardır.
53 yıl içinde anayasa önemli değişikliklere de uğrasa özünde değişmemiştir. 2011 seçimlerinin ardından herkesi kucaklayan bir anayasanın çalışmalara başladık. Biz bu uzlaşma komisyonunda grubu olan partilerin milletvekili sayısı önemli değil dedik. Bizim 326 milletvekilimiz var, 30 tane milletvekili olan partiyle aynı sayıda milletvekili ile bu komisyonda çalışıyoruz. Bütün partiler 3 milletvekili ile katılıyor. Yeni anayasayı yapalım diyoruz. Ama çıkıp Ak Parti yeni anayasanın yapılmasını engelliyor diyorlar. Biz diyoruz ki gelin şu mutabık kaldığımız 48 maddeyi hemen bir haftada çıkaralım. Hala buna evet diyemiyorlar. MHP'nin genel başkan yardımcısı evet dedi. Ertesi gün genel başkanı hayır dedi. Ben arkadaşlarıma size haftada iki gün tatil, beş gün çalışma, bu işi bitirelim. Şimdi kim ipe un seriyor? Biz milletimize verdiğimiz sözün arkasındayız. Meclis Başkanı, bu iş yürümüyor, diyorsa bu süreci bitirme kararı onundur.