Ak Parti Mkyk Toplantısı
ANKARA - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "duran adam" eylemlerine ilişkin, "Bu bir şiddet eylemi değil bu göze de gayet hoş gelen bir eylem türü. Bir barışçı eylem türü. Bunu kınayacak halimiz yok. Benim zaten geçmişten bu yana özgürlükler alanında düşündüğümüz tek şey vardır; İnsanları şiddete, silaha yöneltmemek. İnsanların barış ve huzur içerisinde hukuk kurallarına uygun eylemler yapmasını sonuna kadar desteklemek.Taksim'de ağaçların kesilmesine yönelik başlayan eylemleri de anlayışla karşıladığımı ifade etmiştim. Sonradan bu eylemler şekil değiştirdi" dedi.
Arınç, AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu toplantısına gelişinde gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, sosyal meydaya ilişkin yapılması öngörülen yasal düzenlemeye ihtiyaç olup olmadığı sorusu üzerine Arınç, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in konuyla ilgili daha önce açıklamalar yaptığını anımsatarak, kendisinin de internet medyasındaki özellikle haber portallarıyla ilgili, özellikle haber portallarında çalışanların Basın Kanunu kapsamına alınması, bu portallara ilan ve reklam desteği verilmesiyle ilgili yasal düzenlemeyi hazırladığını, fakat daha yasallaştırılmadığını söyledi.
Sosyal medyadaki bir takım yazışmaların, özel hayatın gizliliğine, insan haysiyet, onurlarına yönelen yazı ve yorumlarla ilgili bir düzenleme yapılıp yapılmayacağı meselesinin kendi konusu olmadığına işaret eden Arınç, bu çalışmanın Adalet Bakanı Ergin'in çalışmaları kapsamında değerlendirebileceğini belirtti.
"Bu sorumsuzluk alanının kısıtlanması, ortadan kaldırılması söz konusu değil" diyen Arınç, sosyal medyanın denetlenmesine ve haksız fiil işleyenlere karşı yaptırımların yeniden düzenlenmesine ihtiyaç olabileceğini vurguladı.
Arınç, şöyle devam etti:
"Sosyal medya, çağdaş dünyanın içinde bulunduğu bir düzenlemedir, hiçbirimiz bunun dışında kalamayız. Ancak suça teşvik etmek, şiddeti yönlendirmek, olayları tırmandırmak amacıyla yapılan bir takım haberleşmelerin, yalan haber üretmelerin, bir tanesi de benim şahsımla, ailemle ilgili oldu, pek çok konuda insanlara bilgi kirliliği sunmanın, dezenformasyon yapmanın mutlaka caydırcı bir yaptırımı da olmalı. Bu bir düşünce bazında söyleyebileceğim konudur, ama buna ilişkin düzenlemenin mevcut kanunlar eğer yetersiz kalmışsa, bu kanunlar üzerinde bir çalışma yapmak Sayın Adalet Bakanımızın görevidir."
-"Duran adam" eylemi
Bülent Arınç, bir gazetecinin Gezi Parkı eylemcilerinin "duran adam" şeklinde eylem yaptıklarını anımsatması üzerine de konuyu televizyonlardan gördüğünü ve 8 saat durduklarını bildiğini söyledi.
Duran adam eylemcilerinin uzun süre ayakta durarak, ihtiyaçlarını nasıl giderdiklerini soran Arınç, "Yani bu bir şiddet eylemi değil, gayet göze de hoş gelen eğer bir eylem türü. Bir barışçı eylem türü. Bunu kınayacak halimiz yok. Benim zaten geçmişten bu yana özgürlükler alanında düşündüğümüz tek şey vardır; insanları şiddete, silaha yöneltmemek, insanların barış ve huzur içerisinde hukuk kurallarına uygun eylemler yapmasını sonuna kadar desteklemektir" dedi.
Gezi Parkı'nda ağaçların kesilmesine yönelik başlayan eylemleri anlayışla karşıladığını daha önce ifade ettiğini hatırlatan Arınç, eylemlerin daha sonra şekil değiştirdiğini, pek çok aracın yakılmasına, kamu kurumlarının işgal ve tahrip edilmesine, can kayıplarına ve yaralanmalara yol açtığını anlattı.
Bu tarz eylemleri tasvip etmesinin mümkün olmadığını ifade eden Arınç, "Şimdi eğer şiddet eylemlerinden vazgeçilerek bir mesajı, durmak suretiyle insanlar veriyorsa bunu da anlayışla karşılamak lazım. Bu çünkü içinde şiddet barındırmayan bir eylem usulüdür, ama yapanlar açısından şuna dikkat edilmesini arzu ediyorum; bir, mutlaka oralarda yani geliş geçişleri engelleyecek, toplumun birlikte bulunduğu mahallerde belki de bu trafiğe izin ve imkan vermeyecek şekilde kesinlikle olmamalı" diye konuştu.
"Duran adam" eylemcilerinin kendi sağlıklarına da dikkat etmesi gerektiğini, bir insanın ayakta 8 saat gibi uzun süre kalmasının doğru olmadığını vurgulayan Arınç, "Demek ki bel veya boyun fıtıkları yok bunlarda. Çünkü ben yarım saatten fazla ayakta kaldığımda boyun fıtığı olduğum için maalesef oturmak ihtiyacını hissediyorum. Sağlıklarına zarar gelmesin, onları seviyoruz. Ama bu eylemleri anlamlıdır ve bu eylem türlerini teşvik etmemiz de gerekir. Çünkü bunlar özünde şiddet barındırmayan ama durdukları halde mesaj veren ve o mesajları anlayışla karşılamamız gereken bir unsurdur" değerlendirmesinde bulundu.
Bülent Arınç, "8 saat bir insan ayakta kalmamalı. İhtiyaçları olabilir, ihtiyaçlarını giderecektir. Bence 5 dakika durmalı, 6'ıncı dakika da işine gitmeli. Bu insanların işi mi yok? 8 saat nasıl ayakta durabiliyor? Çalışmıyor mu bu insanlar, mesaileri yok mu, hayatlarını kazanmıyorlar mı, üniversitelerine gitmiyorlar mı, sınavları yok mu? 8 saat fazla, 8 dakikayla sınırlandıralım, hepimiz bunlar karşısında anlayışla duralım diye düşünüyorum" dedi.
Arınç, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "Çözüm Süreci"ne ilişkin son günlerdeki ifadelerinin anımsatılması üzerine de "Hiçbirşey demiyorum. Selahattin Demirtaş'ın sözlerine konuşmalarına bakarak, Çözüm Sürecinin gidişatı hakkında bir şey söylemek mümkün değil. Geçtiğimiz günlerde de Diyarbakır'da ismini tam hatırlayamıyorum, bir konferans toplamışlardı, oradaki konuşmaları da çok iyi biliyoruz. Çözüm Süreci başladığı gibi bence olumlu devam ediyor. Olumlu sonuçlanmaya doğru da evriliyor. Biz de bu gidişatı an be an takip ediyoruz" diye konuştu.
-Askerin eylemlere müdahale yetkisi
Arınç, Gezi Parkı odaklı eylemlere müdahalede valilerin gerekirse askeri güçleri de kullanabileceği yönündeki ifadelerinin dış basında farklı yansıtıldığının hatırlatılması üzerine de şöyle konuştu:
"Bir canlı yayında söylediklerimi bütün dünya izlemiş olmalı. Ben Gezi Parkı ile ilgili başlayan eylemlerin Sayın Başbakanımızın taraflarla görüşmesinden ve bu konuda kesin kararını ifade etmesinden sonra artık meselenin bu boyutunun bittiğini ifade ettim. Bunun dışında küçük gruplar, yasadışı eylemler devam eder mi etmez mi onu biz bilemeyiz. Çünkü Türkiye'de her zaman bir takım yasadışı örgütler şiddete başvurarak eylem yapabiliyor, polisle çatışabiliyor, tahribata götürebiliyorlar. Bunlara karşı da elbette 'güvenlik güçleri ve yargı süreci görevini yapacaktır' demiştim.
Benim söylediğim malumun ilandır. Yani nedir, 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu'nda valilere tanınan yetkiler vardır. 'Valiler, bir toplumsal olayı şiddete dönüşmüşse bastırmak için mutlaka emniyet güçlerinden istifade ederler. Gerekirse jandarmadan istifade ederler, gerekirse olaylar çok yangınlaşmışsa, önlenemez hale gelmişse bulunduğu vilayetteki askeri birliklerinden yardım isterler' demiştik. İlkokul talebesi bile 5442 Sayılı Kanun'un bu maddesini okuduğunda ne anlaşılacağını bilir ama bazıları diplomalarını boşa almışlar çünkü okumuyorlar. Okuduklarını da anlamıyorlar. Ancak bu olaylar karşısında emniyet güçlerimiz duruma tamamen hakimdir. Hükümet duruma hakimdir ve bu hakimiyeti sebebiyle başka bir güçten istifade etmemiştir."
Muhalefetin kendilerinden zaman zaman terör olayları sebebiyle zaman zaman da bu olaylar nedeniyle olağanüstü hal uygulamasını talep ettiklerine dikkati çeken Arınç, şöyle devam etti:
"Biz bunu her zaman redettik. Çünkü 20 yıl devam etti bu ülkede olağanüstü hal. Biz 2002 sonunda geldiğimiz zaman, 12. günde, olağanüstü hali kaldırdık. Böylesine güçlü bir hükümetin ne olağanüstü hale niyeti vardır ne olağanüstü yetkileri kullanmaya niyeti vardır. Bizim bu olaylarda polis güçlerimizin yerince belki sadece sayılı olarak jandarmanın katıldığı bir takım güvenlik önlemlerinin başarılı olduğunu gördük."
-"Sayın Bahçeli'nin yaşadığı travmayı anlayışla karşılıyorum"
"BBC, CNN International, Reuters, Russia Todays gibi basın organlarını bu olaylarının ilk gününden itibaren nasıl tırmandırdığını nasıl yanlı ve yalan neşriyat yaptığını hepimiz biliyoruz" diyen Arınç, şunları kaydetti:
"Nitekim bu sözlerim üzerine, Türkiye'den önce BBC bu sözleri çarpıtan bir açıklama yaptı ve sitesine koydu. Bunun üzerine ben yasal hakkımı kullandım ve oraya tekzip gönderdim. Bu tekzibim de yayınladı. Dolayısıyla ne söylemek istediğimizi, neyi nasıl söylemediğimizi açıkça ortaya koyduk.
Dün üzülerek ifade ediyorum ki Sayın Bahçeli de grup konuşmasında bunu eleştiren bir noktaya gelmiş. Ben Sayın Bahçeli'nin içinde bulunduğu haletiruhuyeyi, yaşadığı travmayı anlayışla karşılıyorum. Bu travma şudur; AK Parti'nin Milli İradeye Saygı mitingine, üç hilalli bayraklarla, ülkücüler kendi pankartlarıyla sayıları ne kadar bilmiyorum ama katılmışlardır. Bu anlamlı gösteridir. Sayın Bahçeli bunu kesinlikle hazmedememiş, bu pankartları taşıyanlara ağız dolusu hakaret etmiştir ve haklarında ihraç kararı verileceğini de ifade etmiştir. Hakaretin ötesinde parti olarak ne yaparsa yapabilirler. Bunu hazmedemeyen Sayın Bahçeli askeri, halka karşı kullanacağımızı söyleyerek bir başka yanlışı, bir başka çarpıtmayı ortaya koyuyor.
Sayın Bahçeli, bu travma sizin için ilk değil. Siz, 12 eylül 2010'da referandum öncesinde de bunu yaşadınız. Bütün gücünüzle 'hayır' dediniz ama sizin tabanınızın 3 te biri referandumda 'evet' oyu kullandı. Şimdi bütün gücünüzle, bütün hakaretlerinizle çözüm sürecine karşısınız. Emin olun tabanınızın yine üçte biri çözüm sürecini destekliyor. Şimdi partinizden bazı kişilerin AK Parti'nin büyük oyunu bozmak için yaptığı Milli İradeye Saygı mitingine katılmış olmasını bir türlü hazmedemiyorsunuz. Siz aslında partinizin tabanını ne düşündüğünü biraz tarafsız olarak onları dinleyerek anlamaya çalışsanız daha iyi olur. Benim söylediklerimi bütün dünya bilir sadece çarpıtmak isteyenler müstesna."
Kaynak: AA
Bir gazetecinin, sosyal meydaya ilişkin yapılması öngörülen yasal düzenlemeye ihtiyaç olup olmadığı sorusu üzerine Arınç, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in konuyla ilgili daha önce açıklamalar yaptığını anımsatarak, kendisinin de internet medyasındaki özellikle haber portallarıyla ilgili, özellikle haber portallarında çalışanların Basın Kanunu kapsamına alınması, bu portallara ilan ve reklam desteği verilmesiyle ilgili yasal düzenlemeyi hazırladığını, fakat daha yasallaştırılmadığını söyledi.
Sosyal medyadaki bir takım yazışmaların, özel hayatın gizliliğine, insan haysiyet, onurlarına yönelen yazı ve yorumlarla ilgili bir düzenleme yapılıp yapılmayacağı meselesinin kendi konusu olmadığına işaret eden Arınç, bu çalışmanın Adalet Bakanı Ergin'in çalışmaları kapsamında değerlendirebileceğini belirtti.
"Bu sorumsuzluk alanının kısıtlanması, ortadan kaldırılması söz konusu değil" diyen Arınç, sosyal medyanın denetlenmesine ve haksız fiil işleyenlere karşı yaptırımların yeniden düzenlenmesine ihtiyaç olabileceğini vurguladı.
Arınç, şöyle devam etti:
"Sosyal medya, çağdaş dünyanın içinde bulunduğu bir düzenlemedir, hiçbirimiz bunun dışında kalamayız. Ancak suça teşvik etmek, şiddeti yönlendirmek, olayları tırmandırmak amacıyla yapılan bir takım haberleşmelerin, yalan haber üretmelerin, bir tanesi de benim şahsımla, ailemle ilgili oldu, pek çok konuda insanlara bilgi kirliliği sunmanın, dezenformasyon yapmanın mutlaka caydırcı bir yaptırımı da olmalı. Bu bir düşünce bazında söyleyebileceğim konudur, ama buna ilişkin düzenlemenin mevcut kanunlar eğer yetersiz kalmışsa, bu kanunlar üzerinde bir çalışma yapmak Sayın Adalet Bakanımızın görevidir."
-"Duran adam" eylemi
Bülent Arınç, bir gazetecinin Gezi Parkı eylemcilerinin "duran adam" şeklinde eylem yaptıklarını anımsatması üzerine de konuyu televizyonlardan gördüğünü ve 8 saat durduklarını bildiğini söyledi.
Duran adam eylemcilerinin uzun süre ayakta durarak, ihtiyaçlarını nasıl giderdiklerini soran Arınç, "Yani bu bir şiddet eylemi değil, gayet göze de hoş gelen eğer bir eylem türü. Bir barışçı eylem türü. Bunu kınayacak halimiz yok. Benim zaten geçmişten bu yana özgürlükler alanında düşündüğümüz tek şey vardır; insanları şiddete, silaha yöneltmemek, insanların barış ve huzur içerisinde hukuk kurallarına uygun eylemler yapmasını sonuna kadar desteklemektir" dedi.
Gezi Parkı'nda ağaçların kesilmesine yönelik başlayan eylemleri anlayışla karşıladığını daha önce ifade ettiğini hatırlatan Arınç, eylemlerin daha sonra şekil değiştirdiğini, pek çok aracın yakılmasına, kamu kurumlarının işgal ve tahrip edilmesine, can kayıplarına ve yaralanmalara yol açtığını anlattı.
Bu tarz eylemleri tasvip etmesinin mümkün olmadığını ifade eden Arınç, "Şimdi eğer şiddet eylemlerinden vazgeçilerek bir mesajı, durmak suretiyle insanlar veriyorsa bunu da anlayışla karşılamak lazım. Bu çünkü içinde şiddet barındırmayan bir eylem usulüdür, ama yapanlar açısından şuna dikkat edilmesini arzu ediyorum; bir, mutlaka oralarda yani geliş geçişleri engelleyecek, toplumun birlikte bulunduğu mahallerde belki de bu trafiğe izin ve imkan vermeyecek şekilde kesinlikle olmamalı" diye konuştu.
"Duran adam" eylemcilerinin kendi sağlıklarına da dikkat etmesi gerektiğini, bir insanın ayakta 8 saat gibi uzun süre kalmasının doğru olmadığını vurgulayan Arınç, "Demek ki bel veya boyun fıtıkları yok bunlarda. Çünkü ben yarım saatten fazla ayakta kaldığımda boyun fıtığı olduğum için maalesef oturmak ihtiyacını hissediyorum. Sağlıklarına zarar gelmesin, onları seviyoruz. Ama bu eylemleri anlamlıdır ve bu eylem türlerini teşvik etmemiz de gerekir. Çünkü bunlar özünde şiddet barındırmayan ama durdukları halde mesaj veren ve o mesajları anlayışla karşılamamız gereken bir unsurdur" değerlendirmesinde bulundu.
Bülent Arınç, "8 saat bir insan ayakta kalmamalı. İhtiyaçları olabilir, ihtiyaçlarını giderecektir. Bence 5 dakika durmalı, 6'ıncı dakika da işine gitmeli. Bu insanların işi mi yok? 8 saat nasıl ayakta durabiliyor? Çalışmıyor mu bu insanlar, mesaileri yok mu, hayatlarını kazanmıyorlar mı, üniversitelerine gitmiyorlar mı, sınavları yok mu? 8 saat fazla, 8 dakikayla sınırlandıralım, hepimiz bunlar karşısında anlayışla duralım diye düşünüyorum" dedi.
Arınç, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "Çözüm Süreci"ne ilişkin son günlerdeki ifadelerinin anımsatılması üzerine de "Hiçbirşey demiyorum. Selahattin Demirtaş'ın sözlerine konuşmalarına bakarak, Çözüm Sürecinin gidişatı hakkında bir şey söylemek mümkün değil. Geçtiğimiz günlerde de Diyarbakır'da ismini tam hatırlayamıyorum, bir konferans toplamışlardı, oradaki konuşmaları da çok iyi biliyoruz. Çözüm Süreci başladığı gibi bence olumlu devam ediyor. Olumlu sonuçlanmaya doğru da evriliyor. Biz de bu gidişatı an be an takip ediyoruz" diye konuştu.
-Askerin eylemlere müdahale yetkisi
Arınç, Gezi Parkı odaklı eylemlere müdahalede valilerin gerekirse askeri güçleri de kullanabileceği yönündeki ifadelerinin dış basında farklı yansıtıldığının hatırlatılması üzerine de şöyle konuştu:
"Bir canlı yayında söylediklerimi bütün dünya izlemiş olmalı. Ben Gezi Parkı ile ilgili başlayan eylemlerin Sayın Başbakanımızın taraflarla görüşmesinden ve bu konuda kesin kararını ifade etmesinden sonra artık meselenin bu boyutunun bittiğini ifade ettim. Bunun dışında küçük gruplar, yasadışı eylemler devam eder mi etmez mi onu biz bilemeyiz. Çünkü Türkiye'de her zaman bir takım yasadışı örgütler şiddete başvurarak eylem yapabiliyor, polisle çatışabiliyor, tahribata götürebiliyorlar. Bunlara karşı da elbette 'güvenlik güçleri ve yargı süreci görevini yapacaktır' demiştim.
Benim söylediğim malumun ilandır. Yani nedir, 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu'nda valilere tanınan yetkiler vardır. 'Valiler, bir toplumsal olayı şiddete dönüşmüşse bastırmak için mutlaka emniyet güçlerinden istifade ederler. Gerekirse jandarmadan istifade ederler, gerekirse olaylar çok yangınlaşmışsa, önlenemez hale gelmişse bulunduğu vilayetteki askeri birliklerinden yardım isterler' demiştik. İlkokul talebesi bile 5442 Sayılı Kanun'un bu maddesini okuduğunda ne anlaşılacağını bilir ama bazıları diplomalarını boşa almışlar çünkü okumuyorlar. Okuduklarını da anlamıyorlar. Ancak bu olaylar karşısında emniyet güçlerimiz duruma tamamen hakimdir. Hükümet duruma hakimdir ve bu hakimiyeti sebebiyle başka bir güçten istifade etmemiştir."
Muhalefetin kendilerinden zaman zaman terör olayları sebebiyle zaman zaman da bu olaylar nedeniyle olağanüstü hal uygulamasını talep ettiklerine dikkati çeken Arınç, şöyle devam etti:
"Biz bunu her zaman redettik. Çünkü 20 yıl devam etti bu ülkede olağanüstü hal. Biz 2002 sonunda geldiğimiz zaman, 12. günde, olağanüstü hali kaldırdık. Böylesine güçlü bir hükümetin ne olağanüstü hale niyeti vardır ne olağanüstü yetkileri kullanmaya niyeti vardır. Bizim bu olaylarda polis güçlerimizin yerince belki sadece sayılı olarak jandarmanın katıldığı bir takım güvenlik önlemlerinin başarılı olduğunu gördük."
-"Sayın Bahçeli'nin yaşadığı travmayı anlayışla karşılıyorum"
"BBC, CNN International, Reuters, Russia Todays gibi basın organlarını bu olaylarının ilk gününden itibaren nasıl tırmandırdığını nasıl yanlı ve yalan neşriyat yaptığını hepimiz biliyoruz" diyen Arınç, şunları kaydetti:
"Nitekim bu sözlerim üzerine, Türkiye'den önce BBC bu sözleri çarpıtan bir açıklama yaptı ve sitesine koydu. Bunun üzerine ben yasal hakkımı kullandım ve oraya tekzip gönderdim. Bu tekzibim de yayınladı. Dolayısıyla ne söylemek istediğimizi, neyi nasıl söylemediğimizi açıkça ortaya koyduk.
Dün üzülerek ifade ediyorum ki Sayın Bahçeli de grup konuşmasında bunu eleştiren bir noktaya gelmiş. Ben Sayın Bahçeli'nin içinde bulunduğu haletiruhuyeyi, yaşadığı travmayı anlayışla karşılıyorum. Bu travma şudur; AK Parti'nin Milli İradeye Saygı mitingine, üç hilalli bayraklarla, ülkücüler kendi pankartlarıyla sayıları ne kadar bilmiyorum ama katılmışlardır. Bu anlamlı gösteridir. Sayın Bahçeli bunu kesinlikle hazmedememiş, bu pankartları taşıyanlara ağız dolusu hakaret etmiştir ve haklarında ihraç kararı verileceğini de ifade etmiştir. Hakaretin ötesinde parti olarak ne yaparsa yapabilirler. Bunu hazmedemeyen Sayın Bahçeli askeri, halka karşı kullanacağımızı söyleyerek bir başka yanlışı, bir başka çarpıtmayı ortaya koyuyor.
Sayın Bahçeli, bu travma sizin için ilk değil. Siz, 12 eylül 2010'da referandum öncesinde de bunu yaşadınız. Bütün gücünüzle 'hayır' dediniz ama sizin tabanınızın 3 te biri referandumda 'evet' oyu kullandı. Şimdi bütün gücünüzle, bütün hakaretlerinizle çözüm sürecine karşısınız. Emin olun tabanınızın yine üçte biri çözüm sürecini destekliyor. Şimdi partinizden bazı kişilerin AK Parti'nin büyük oyunu bozmak için yaptığı Milli İradeye Saygı mitingine katılmış olmasını bir türlü hazmedemiyorsunuz. Siz aslında partinizin tabanını ne düşündüğünü biraz tarafsız olarak onları dinleyerek anlamaya çalışsanız daha iyi olur. Benim söylediklerimi bütün dünya bilir sadece çarpıtmak isteyenler müstesna."