Akil İnsanlar Heyeti Eskişehir’de
Akil İnsanlar İç Anadolu Grubu üyeleri, bir dizi ziyaret için geldikleri Eskişehir’de basın mensuplarıyla kahvaltıda bir araya geldi.
Anemon Otel’de düzenlenen toplantıda konuşan İç Anadolu Grubu Başkanı Ahmet Taşgetiren, sürecin açık ve net olarak Türkiye’nin illegal silahlı yapıdan arınması olduğunu söyledi.
Taşgetiren, Türkiye’nin coğrafyasında önemli bir yere sahip olduğunu belirterek, ülkenin bu sancıyı, bu kan sürecini aşması gerektiğini kaydetti.
Sürecin Türkiye için hayati olduğunu düşündüklerini aktaran Taşgetiren, “Ülkenin doğusundan batısına 30 yıldan beri devam eden kan süreci var. Bu konuda hepimizin bildiği rakamlar ürkütücü rakamlar ve bunlar genelde genç ölümlerdir. Her genç ölüm ulaştığı eve müthiş bir ateş düşürüyor. Onun uzantılarını dikkate aldığınızda ortaya gerçekten bir acılar kümesi çıkıyor. Bu durmalı, bu Türkiye’nin ayağını gerçekten aşağı çeken bir süreçtir. Türkiye’nin birlik ve bütünlüğümü kaybetmemesi lazım. Bu coğrafyada Türkiye son derece önemli bir ülke; bana göre kutup yıldızı niteliğinde bir ülke. Yani coğrafya yeniden yapılanıyor, bir anlamda da herkesin gözü Türkiye’ye bakıyor. Türkiye, bu sancıyı, bu kan sürecini aşmalı, böyle bir süreçte üzerimize bir görev yüklendi, bizler de bunu ifa etmeye çalışıyoruz. Dileriz sonunda silah susar, silah devreden çıkar, sadece devletin meşru silahlı gücü kalır çünkü silah ülkenin, siyasetin, hukukun ve toplumsal ilişkilerin kimyasını bozuyor. Silahın devreden çıktığı, herkesin düşüncesini özgürce açıklayabildiği, demokratik çerçevenin genişlediği ve hepsinin meşru toplum, siyaset zemininde kotarıldığı bir Türkiye ortamı dileriz ki gerçekleşir” dedi.
“TÜRKİYE’DE TOPLUMUN GENELİNİN SIKINTILARI VAR”
Bir gazetecinin, "Protestoların altında yenilmişlik duygusu mu yatıyor" sorusunu yanıtlayan Taşgetiren, “Bu yenilmişlik duygusu tek taraflı da değil, Doğu’ya Güneydoğu’ya gittiğinizde oradaki arkadaşlarımızın önüne, ‘Ya biz 30 yıldır ne yaptık da şimdi geri çekiliyoruz?’ sorusu geliyor. Orada da böyle bir duygu var. Yani, 'Aldatılıyor muyuz?' sorusu da orada düşünülüyor. Şimdi şöyle düşünün, silahlı hareket bir başkaldırı hareketi, bir meydan okumadır. Meydan okuma 30 yıl devam etmiş ama şimdi çekiliyorsunuz ve elde ettiğiniz şeyler de çok somut değil. Onların dünyasında da böyle bir psikolojik bir zemin var, bizim dünyamızda da. Yani ne verdik de bunlar çekiliyorlar? Yani duruyorlardı dağda, ne verdik de çekiliyorlar? O açıdan Türkiye’de toplumun genelinin sıkıntıları var. Ben onun adına sistem sancısı diyorum. Yani toplumun her kesiminin sistemden kaynaklanan sıkıntılar var. Bu sıkıntılar sadece Kürt’lerin yaşadığı sıkıntılar da değil. Türkler de zaman zaman sıkıntılar yaşıyor. Mesela karakolda işkence. Biz ne zamana kadar medya olarak işkenceyi hep gündemde tuttuk. Bunun Kürt’üne, Türk’üne ayrı uygulandığı vaki miydi? Değildi. İşkenceyi kovduk. Belki de hala kovulmadı. Medyada zaman zaman işte karakol görüntüleri yansıyor. Aslında bunlardan da kurtulmak gerekiyor. Yani daha demokratik bir sistem içinde kimse yenilmeyecek” diye konuştu.
"NE BAYRAK NE İSTİKLAL MARŞI BİRBİRİMİZE KARŞI SOPA OLARAK KULLANILMALI"
Taşgetiren, bayrak ve İstiklal Marşı’nın "sopa" olarak kullanmaması gerektiğini de kaydederek, “Bayrak hassasiyeti, İstiklal Marşı hassasiyeti, sınırlarımız hassasiyeti bunlarda son derece önemli. Yani bizim de çok duyarlı olduğumuz konular. Bunlar asla tartışma zeminine sürülmemeli. Şöyle diyorum; ne bayrak ne İstiklal Marşı birbirimize karşı sopa olarak kullanılmalı. Bunlar bizim ortak değerlerimiz. Bunları küçük grupların şeyi haline getirirsek o da doğru değil, o da tartışma zeminine girer, onlara da yönelmemek lazım. Duygu tabiri noktası bence şu sürecin en önemli şeyleri. Onu sağlayamazsak gerçekten çok başarılı olmuş olmayız” ifadelerini kullandı.
Kentte yayın yapan yerel bir gazetecinin yazı işleri müdürünün, ‘Kürtlerden, Alevilerden, gerçek İslamcılardan özür dilenmeli’ önerisine karşı Taşgetiren, “Bu söylediğinizle bir başka kesimde yenilmişlik duygusunun altını beslemiş oluyorsunuz” yanıtını verdi.
“ÖCALAN’IN ŞU ANDA BULUNDUĞU ÇİZGİNİN DOĞRU OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM”
Abdullah Öcalan’ın şu anda bulunduğu çizginin doğru olduğuna inanmadığını anlatan Taşgetiren, şöyle devam etti:
“Ben şu süreçte devletin Öcalan çizgisine değil, Öcalan’ın devlet çizgisine çevirildiğini düşünüyorum ve şu anda da devletin birtakım birimleri gidiyor, konuşuyor. Yani insanlar değişmez değil. Öcalan diyor ki, ‘İmralı tecridi benim zihnimde önemli değişimler yaşattı’, bunu açıklıyor. Niye Öcalan’ın değişmeyeceğine inanmıyoruz da devletin değişeceğini düşünüyoruz. Ben şu anda Öcalan’ın geldiği noktanın Kandil ve BDP tarafından yeterince içselleştirilmediğini düşünüyorum. Öcalan’ın şu anda bulunduğu çizgi dosdoğru bir çizgi mi? Hayır bunun da böyle olduğunu düşünmüyorum.”
“1993’TEN BERİ BU DEVLET ÖCALAN İLE GÖRÜŞÜYOR”
Grup üyelerinden Hilal Kaplan ise, devletin 1993 yılından bu yana Öcalan ile sürekli görüştüğünü öne sürerek, “Şimdiye kadar PKK ile mücadelede sadece dağı taşı bombalamak ve adam öldürmekten başka bir şey anlamadık. Biz biliyoruz, 1993’ten beri bu devlet Öcalan ile görüşüyor. 1993’ten beri bakın 2013’teyiz, 20 yıl. Bahçeli’nin koalisyon ortağı olduğu dönem. PKK sınır dışına çekilecek, Öcalan teslim edilmiş, yakalanmış. PKK sınır dışına çekilecek, komutan gidiyor, tabii o zaman İmralı tamamen asker yönetiminde biliyorsunuz. Siyasi irade o zaman zaten yok memlekette. Komutan Öcalan’a gidiyor diyor ki, 500 militanını sınır içinde bırak, gün gelir lazım olur. Bu bir gerçek olay. Bu mesele şimdiye kadar siyasi iradeden yoksun, tamamen güvenlik güçlerimizin eline ve insafına bırakılmış durumdaydı ve biliyorsunuz mutlak gücün olduğu yerde o yozlaştırır insanı. Ne yazık ki derin çetelerin, derin odakların da kök salmasına neden oldu ve sorunu içinden çıkılmaz bir hale getirdi” iddialarında bulundu.
Toplantıya, İç Anadolu Grubu Başkanı Ahmet Taşgetiren, Doğu Ergil, Hilal Kaplan, Celalettin Can, Vahap Coşkun ve Erol Göka katıldı.
Grup, basın toplantısının ardından sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle görüşmek üzere başka bir salona geçti.
Kaynak: İHA
Taşgetiren, Türkiye’nin coğrafyasında önemli bir yere sahip olduğunu belirterek, ülkenin bu sancıyı, bu kan sürecini aşması gerektiğini kaydetti.
Sürecin Türkiye için hayati olduğunu düşündüklerini aktaran Taşgetiren, “Ülkenin doğusundan batısına 30 yıldan beri devam eden kan süreci var. Bu konuda hepimizin bildiği rakamlar ürkütücü rakamlar ve bunlar genelde genç ölümlerdir. Her genç ölüm ulaştığı eve müthiş bir ateş düşürüyor. Onun uzantılarını dikkate aldığınızda ortaya gerçekten bir acılar kümesi çıkıyor. Bu durmalı, bu Türkiye’nin ayağını gerçekten aşağı çeken bir süreçtir. Türkiye’nin birlik ve bütünlüğümü kaybetmemesi lazım. Bu coğrafyada Türkiye son derece önemli bir ülke; bana göre kutup yıldızı niteliğinde bir ülke. Yani coğrafya yeniden yapılanıyor, bir anlamda da herkesin gözü Türkiye’ye bakıyor. Türkiye, bu sancıyı, bu kan sürecini aşmalı, böyle bir süreçte üzerimize bir görev yüklendi, bizler de bunu ifa etmeye çalışıyoruz. Dileriz sonunda silah susar, silah devreden çıkar, sadece devletin meşru silahlı gücü kalır çünkü silah ülkenin, siyasetin, hukukun ve toplumsal ilişkilerin kimyasını bozuyor. Silahın devreden çıktığı, herkesin düşüncesini özgürce açıklayabildiği, demokratik çerçevenin genişlediği ve hepsinin meşru toplum, siyaset zemininde kotarıldığı bir Türkiye ortamı dileriz ki gerçekleşir” dedi.
“TÜRKİYE’DE TOPLUMUN GENELİNİN SIKINTILARI VAR”
Bir gazetecinin, "Protestoların altında yenilmişlik duygusu mu yatıyor" sorusunu yanıtlayan Taşgetiren, “Bu yenilmişlik duygusu tek taraflı da değil, Doğu’ya Güneydoğu’ya gittiğinizde oradaki arkadaşlarımızın önüne, ‘Ya biz 30 yıldır ne yaptık da şimdi geri çekiliyoruz?’ sorusu geliyor. Orada da böyle bir duygu var. Yani, 'Aldatılıyor muyuz?' sorusu da orada düşünülüyor. Şimdi şöyle düşünün, silahlı hareket bir başkaldırı hareketi, bir meydan okumadır. Meydan okuma 30 yıl devam etmiş ama şimdi çekiliyorsunuz ve elde ettiğiniz şeyler de çok somut değil. Onların dünyasında da böyle bir psikolojik bir zemin var, bizim dünyamızda da. Yani ne verdik de bunlar çekiliyorlar? Yani duruyorlardı dağda, ne verdik de çekiliyorlar? O açıdan Türkiye’de toplumun genelinin sıkıntıları var. Ben onun adına sistem sancısı diyorum. Yani toplumun her kesiminin sistemden kaynaklanan sıkıntılar var. Bu sıkıntılar sadece Kürt’lerin yaşadığı sıkıntılar da değil. Türkler de zaman zaman sıkıntılar yaşıyor. Mesela karakolda işkence. Biz ne zamana kadar medya olarak işkenceyi hep gündemde tuttuk. Bunun Kürt’üne, Türk’üne ayrı uygulandığı vaki miydi? Değildi. İşkenceyi kovduk. Belki de hala kovulmadı. Medyada zaman zaman işte karakol görüntüleri yansıyor. Aslında bunlardan da kurtulmak gerekiyor. Yani daha demokratik bir sistem içinde kimse yenilmeyecek” diye konuştu.
"NE BAYRAK NE İSTİKLAL MARŞI BİRBİRİMİZE KARŞI SOPA OLARAK KULLANILMALI"
Taşgetiren, bayrak ve İstiklal Marşı’nın "sopa" olarak kullanmaması gerektiğini de kaydederek, “Bayrak hassasiyeti, İstiklal Marşı hassasiyeti, sınırlarımız hassasiyeti bunlarda son derece önemli. Yani bizim de çok duyarlı olduğumuz konular. Bunlar asla tartışma zeminine sürülmemeli. Şöyle diyorum; ne bayrak ne İstiklal Marşı birbirimize karşı sopa olarak kullanılmalı. Bunlar bizim ortak değerlerimiz. Bunları küçük grupların şeyi haline getirirsek o da doğru değil, o da tartışma zeminine girer, onlara da yönelmemek lazım. Duygu tabiri noktası bence şu sürecin en önemli şeyleri. Onu sağlayamazsak gerçekten çok başarılı olmuş olmayız” ifadelerini kullandı.
Kentte yayın yapan yerel bir gazetecinin yazı işleri müdürünün, ‘Kürtlerden, Alevilerden, gerçek İslamcılardan özür dilenmeli’ önerisine karşı Taşgetiren, “Bu söylediğinizle bir başka kesimde yenilmişlik duygusunun altını beslemiş oluyorsunuz” yanıtını verdi.
“ÖCALAN’IN ŞU ANDA BULUNDUĞU ÇİZGİNİN DOĞRU OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM”
Abdullah Öcalan’ın şu anda bulunduğu çizginin doğru olduğuna inanmadığını anlatan Taşgetiren, şöyle devam etti:
“Ben şu süreçte devletin Öcalan çizgisine değil, Öcalan’ın devlet çizgisine çevirildiğini düşünüyorum ve şu anda da devletin birtakım birimleri gidiyor, konuşuyor. Yani insanlar değişmez değil. Öcalan diyor ki, ‘İmralı tecridi benim zihnimde önemli değişimler yaşattı’, bunu açıklıyor. Niye Öcalan’ın değişmeyeceğine inanmıyoruz da devletin değişeceğini düşünüyoruz. Ben şu anda Öcalan’ın geldiği noktanın Kandil ve BDP tarafından yeterince içselleştirilmediğini düşünüyorum. Öcalan’ın şu anda bulunduğu çizgi dosdoğru bir çizgi mi? Hayır bunun da böyle olduğunu düşünmüyorum.”
“1993’TEN BERİ BU DEVLET ÖCALAN İLE GÖRÜŞÜYOR”
Grup üyelerinden Hilal Kaplan ise, devletin 1993 yılından bu yana Öcalan ile sürekli görüştüğünü öne sürerek, “Şimdiye kadar PKK ile mücadelede sadece dağı taşı bombalamak ve adam öldürmekten başka bir şey anlamadık. Biz biliyoruz, 1993’ten beri bu devlet Öcalan ile görüşüyor. 1993’ten beri bakın 2013’teyiz, 20 yıl. Bahçeli’nin koalisyon ortağı olduğu dönem. PKK sınır dışına çekilecek, Öcalan teslim edilmiş, yakalanmış. PKK sınır dışına çekilecek, komutan gidiyor, tabii o zaman İmralı tamamen asker yönetiminde biliyorsunuz. Siyasi irade o zaman zaten yok memlekette. Komutan Öcalan’a gidiyor diyor ki, 500 militanını sınır içinde bırak, gün gelir lazım olur. Bu bir gerçek olay. Bu mesele şimdiye kadar siyasi iradeden yoksun, tamamen güvenlik güçlerimizin eline ve insafına bırakılmış durumdaydı ve biliyorsunuz mutlak gücün olduğu yerde o yozlaştırır insanı. Ne yazık ki derin çetelerin, derin odakların da kök salmasına neden oldu ve sorunu içinden çıkılmaz bir hale getirdi” iddialarında bulundu.
Toplantıya, İç Anadolu Grubu Başkanı Ahmet Taşgetiren, Doğu Ergil, Hilal Kaplan, Celalettin Can, Vahap Coşkun ve Erol Göka katıldı.
Grup, basın toplantısının ardından sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle görüşmek üzere başka bir salona geçti.