(özel Haber) Kadına Yönelik Şiddete Farklı Bakış
Dicle Üniversitesi (DÜ) Genel Sekreteri ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Sosyoloji Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Sabri Eyigün, aile içi şiddet ve erkeklerin cinnet getirmesinin sürekli olarak tek taraflı incelendiğini belirterek, erkekleri bu davranışa iten sosyo-kültürel zeminin incelenmesinin de sorunun çözümüne katkı sağlayacağını söyledi.
Ülkenin en önemli sorunlarının başında aile içi şiddet ve kadınların öldürülmesi olduğunu belirten Eyigün, DÜ Rektörlük binasında İHA muhabirine açılamalarda bulundu. Yaşanan sorunların tek taraflı bakış açısıyla çözüme kavuşamayacağını aktaran Eyigün, “Bugün itibariyle ülkemizin en önemli sosyal sorunlarının başında aile hayatında yaşanan çalkantılar ve sıkıntılar gelmektedir. Bunların en önemlisi ise, başta kadına yönelik aile içi şiddet olmak üzere, cinnet sonucu aile bireylerinin tümünü öldüren erkeklerin neden olduğu katliamlardır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ve ekibinin samimi gayretleri ve bu çerçevede alınan önlemler muhakkak ki etkili olmuştur. En azından kadınlara bir güven verdiği gibi, erkekler için de belli oranda caydırıcı olmuştur. Ancak alınan bunca polisiye önlemlere rağmen, aile içi kadına yönelik şiddet ve cinnetle başlayıp cinayetlerle sonuçlanan ölümlerin sayısı maalesef artmaktadır. İstatistiki veriler de aile içi şiddetin 2012’de önceki yıllara göre artış gösterdiğini ortaya koymaktadır. Demek ki, alınan önlemlere ek olarak yeni önlemlerin alınması gerekmektedir” dedi
Önlemler alınırken aynı mantıkla sorunun üzerine gidilmesi durumunda istenilen sonucun alınamayacağını dile getiren Eyigün, konuya tek bir açıdan bakmak ve dışarıdan önlemler almak veya yalnızca kadın açısından yaklaşmak yerine, erkeği de hesaba katarak önlemlerin alınması gerektiğini kaydetti.
Eyigün, “Yani, erkeklerin neden olduğu ve cinnet sonucu gerçekleşen cinayetleri önlemek için, sosyologlarımızın yeni önerileriyle cinnetin adını değiştirmek veya kadına koruma vermek, yetmedi. Erkeği gözetim altında tutmak belki yardım bekleyen bir kadının göreceği şiddeti önleyebilir, ancak başka kadınların intiharını ve başka canavarların yeni kadın ve çocuk kurbanlar seçmesinin önüne geçilemez. Bu önlemler, o kadar etkili olabilir mi bilmiyorum. Konuya tek bir açıdan bakmak ve dışarıdan önlemler almak veya yalnızca kadın açısından yaklaşmak yerine, erkeği de hesaba katarak, soruna kaynaklık eden sosyo-kültürel nedenler üzerinde toplumu bilinçlendirmek bizi daha iyi sonuca götürebilir” diye konuştu.
Cinnet sonucu işlenen cinayetlerde genelde aynı motifi gördüklerine dikkat çeken Eyigün, ekonominin, cinnet ve şiddet olgusunun merkezinde yer aldığını ifade etti.
Eyigün, “Ekonomik sıkıntılar veya diğer ailevi sorunlar yüzünden cinnet getiren bir erkek ve çoğu kez vahşice katledilen bir eş ve çocuklar. Yani burada ekonomi, cinnet ve şiddet olgusunun merkezinde yer almaktadır. Tüketim çılgınlığı sonucu oluşan kapitalizm, tüketimi, ihtiyaçtan öte sosyal bir statüye indirgemiştir. Günümüz insanı çoğu zaman ihtiyaçtan değil, sosyal statüden dolayı alışveriş yapıyor. Ayrıca tüketimi devamlı teşvik ettiği, özellikle çocuklar ve kadınları reklamlar vasıtasıyla harcamaya yönlendirdiği için tüketim çılgınlığına neden olmuştur” ifadelerini kullandı. “GÜNÜMÜZ ERKEĞİ İÇİN PARA GÜCÜN SİMGESİDİR” Kapitalist düşünceye göre güçlü erkeğin aynı zamanda çok para sahibi olan ve onu çekinmeden harcayabilen erkek olduğunu belirten Eyigün, "Yapılan reklamlar ile bu tüketimi yapmak için erkeği de buna göre tanımlamaktadır. Bu yüzden de günümüz erkeği için parasızlık, hayati bir geçim derdinden öte, kaybedilen gücün simgesi haline gelmiştir. Bu da maddi sıkıntılar çeken erkeği ailesinin ve toplumun nazarında güçsüz, beceriksiz ve değersiz bir konuma indirgemiştir. Bunun en somut örneğini televizyonlarda eşler arasında yapılan yarışma programlarında rahatlıkla görebiliyoruz. Yeni kuşak hanımların birçoğu, eşlerinden mutlaka kazanmalarını, kaybettikleri takdirde evde bunun hesabını soracaklarını bağıra bağıra söylerken, aynı durumda olan eski kuşaktan hanımların, eşlerine sık sık 'canın sağ olsun' dediklerini ibretle izliyoruz. Bir yarışma programında para ödülünü kaybeden erkeği, psikolojik olarak ezen bir anlayış, ailenin geçimini sağlayamayacak kadar maddi sıkıntıda olan erkeğe ne kadar anlayış gösterebilir? Bu durumda erkek, işe yaramadığını düşünecek, belki de tüm bunlara neden olarak gördüğü ailesini hunharca katletme zalimliğine gidecektir” dedi.
“BAZI BÖLGELERDE ERKEĞE ÇOK BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR” Toplumda erkeği güçle özdeşleştiren bir anlayışın hakim olduğunu aktaran Eyigün, erkeğin her alanda güçlü olması, tüm sorunları çözmesi beklendiğini bunun da erkeği stresli ve kaygılı bir ruh haline soktuğunu kaydetti.
Eyigün, “Anadolu kültüründe çaresiz bir sorunla karşılaşıldığında 'erkek değil misin, git, nasıl yaparsan yap hallet, nerden getirirsen getir' denildiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu sorumluluklar bazen erkeğe ağır gelmektedir. Bölgede yaşanan erkek intiharı ve cinnet olaylarını analiz ettiğimizde benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Geçim sıkıntısı, hastalık gibi sorunlarda erkeğin sorumlu olduğu kişiler, yalnız çekirdek aileyi oluşturan sınırlı sayıdaki bireyler değil, büyük kardeş ise, tüm kardeşleri, birinci ve hatta ikinci derecede yakınlarındır. Vefat eden bir kardeşin geride bıraktığı çocukları ve eşinin tüm sorumluluğu hayatta olan büyük kardeşe aittir. Kaynaklar sınırlı, ama beklentiler, talepler ve tüketim sınırsız olunca ve bunlar erkek tarafından karşılanamayınca tükenmişlik duygusu yaşanmaktadır. Gücünü kaybetmenin tedirginliğini ve stresini yaşayan erkek, maalesef baba ve eş rolünün sorumluluğundan da sıkılmaya başlamıştır. Nitekim yapılan araştırmalara göre değişik yaş ve demografik özelliklere sahip erkeklerin en az üçte ikisi, bugün baba ve koca olmanın geçmişten daha zor olduğunu düşündüğünü belirtmiştir” şeklinde konuştu.
Modernleşme süreci içerisinde ortaya çıkan, bireycilik, feminizm, kapitalizm gibi düşünce ve değerlerin, modern aile tasavvuru ile erkeğin otoritesini zayıflatıp etkisizleştirdiğini savunan Eyigün, özneleşen aile içinde, geleneğin sadakate ve dayanışmaya dayalı ilişkiler ağı yerine, öznelerin ben kimliklerinin özerk katılımına dayalı bir ilişki ağının ortaya çıktığını söyledi.
Genç kuşağın bir nebze de olsa kapitalist toplum ilişkilerinin bunalımlı ve çelişkili yapısıyla başa çıkabildiğini aktaran Eyigün, birinci kuşakta yer alan babaların gelenekten kopamadığı gibi, modernleşmenin getirdiği bireyciliğin sağladığı sorunlarla başa çıkma yeteneğini de sergileyemediklerini ifade etti.
“MEDYA CİNAYETLERİ NORMALLEŞTİRİYOR” Cinayet ve intiharlarda medyanın öncelikle ekonomik sorunu öne çıkardığını ifade eden Eyigün, haber bültenlerinin bir iki dakikalık açıklamayla olayın arkasına değinmeden olayı açıkladığını bunun da yapılan cinayeti basitleştirdiğini kaydetti.
Eyigün, “Bu şekilde işlenen cinayetlerin nedenini, haber bültenleri bir iki dakikalık bir açıklamayla, sadece ekonomik sorunlara dayandırmaktadır. Olayın arkasında yatan diğer etkenlere değinmeden yalnızca ekonomik sorunu öne çıkarmak cinneti başkalarının gözünde normalleştirir. Çünkü böyle bir yaklaşımda, düz bir mantıkla, ekonomik sıkıntı içine giren erkeklerin cinnet geçirmesi ve masum aile bireylerini öldürmesini haklı bir gerekçeye dayandırmış oluyor” diye konuştu.
Kaynak: İHA
Önlemler alınırken aynı mantıkla sorunun üzerine gidilmesi durumunda istenilen sonucun alınamayacağını dile getiren Eyigün, konuya tek bir açıdan bakmak ve dışarıdan önlemler almak veya yalnızca kadın açısından yaklaşmak yerine, erkeği de hesaba katarak önlemlerin alınması gerektiğini kaydetti.
Eyigün, “Yani, erkeklerin neden olduğu ve cinnet sonucu gerçekleşen cinayetleri önlemek için, sosyologlarımızın yeni önerileriyle cinnetin adını değiştirmek veya kadına koruma vermek, yetmedi. Erkeği gözetim altında tutmak belki yardım bekleyen bir kadının göreceği şiddeti önleyebilir, ancak başka kadınların intiharını ve başka canavarların yeni kadın ve çocuk kurbanlar seçmesinin önüne geçilemez. Bu önlemler, o kadar etkili olabilir mi bilmiyorum. Konuya tek bir açıdan bakmak ve dışarıdan önlemler almak veya yalnızca kadın açısından yaklaşmak yerine, erkeği de hesaba katarak, soruna kaynaklık eden sosyo-kültürel nedenler üzerinde toplumu bilinçlendirmek bizi daha iyi sonuca götürebilir” diye konuştu.
Cinnet sonucu işlenen cinayetlerde genelde aynı motifi gördüklerine dikkat çeken Eyigün, ekonominin, cinnet ve şiddet olgusunun merkezinde yer aldığını ifade etti.
Eyigün, “Ekonomik sıkıntılar veya diğer ailevi sorunlar yüzünden cinnet getiren bir erkek ve çoğu kez vahşice katledilen bir eş ve çocuklar. Yani burada ekonomi, cinnet ve şiddet olgusunun merkezinde yer almaktadır. Tüketim çılgınlığı sonucu oluşan kapitalizm, tüketimi, ihtiyaçtan öte sosyal bir statüye indirgemiştir. Günümüz insanı çoğu zaman ihtiyaçtan değil, sosyal statüden dolayı alışveriş yapıyor. Ayrıca tüketimi devamlı teşvik ettiği, özellikle çocuklar ve kadınları reklamlar vasıtasıyla harcamaya yönlendirdiği için tüketim çılgınlığına neden olmuştur” ifadelerini kullandı. “GÜNÜMÜZ ERKEĞİ İÇİN PARA GÜCÜN SİMGESİDİR” Kapitalist düşünceye göre güçlü erkeğin aynı zamanda çok para sahibi olan ve onu çekinmeden harcayabilen erkek olduğunu belirten Eyigün, "Yapılan reklamlar ile bu tüketimi yapmak için erkeği de buna göre tanımlamaktadır. Bu yüzden de günümüz erkeği için parasızlık, hayati bir geçim derdinden öte, kaybedilen gücün simgesi haline gelmiştir. Bu da maddi sıkıntılar çeken erkeği ailesinin ve toplumun nazarında güçsüz, beceriksiz ve değersiz bir konuma indirgemiştir. Bunun en somut örneğini televizyonlarda eşler arasında yapılan yarışma programlarında rahatlıkla görebiliyoruz. Yeni kuşak hanımların birçoğu, eşlerinden mutlaka kazanmalarını, kaybettikleri takdirde evde bunun hesabını soracaklarını bağıra bağıra söylerken, aynı durumda olan eski kuşaktan hanımların, eşlerine sık sık 'canın sağ olsun' dediklerini ibretle izliyoruz. Bir yarışma programında para ödülünü kaybeden erkeği, psikolojik olarak ezen bir anlayış, ailenin geçimini sağlayamayacak kadar maddi sıkıntıda olan erkeğe ne kadar anlayış gösterebilir? Bu durumda erkek, işe yaramadığını düşünecek, belki de tüm bunlara neden olarak gördüğü ailesini hunharca katletme zalimliğine gidecektir” dedi.
“BAZI BÖLGELERDE ERKEĞE ÇOK BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR” Toplumda erkeği güçle özdeşleştiren bir anlayışın hakim olduğunu aktaran Eyigün, erkeğin her alanda güçlü olması, tüm sorunları çözmesi beklendiğini bunun da erkeği stresli ve kaygılı bir ruh haline soktuğunu kaydetti.
Eyigün, “Anadolu kültüründe çaresiz bir sorunla karşılaşıldığında 'erkek değil misin, git, nasıl yaparsan yap hallet, nerden getirirsen getir' denildiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu sorumluluklar bazen erkeğe ağır gelmektedir. Bölgede yaşanan erkek intiharı ve cinnet olaylarını analiz ettiğimizde benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Geçim sıkıntısı, hastalık gibi sorunlarda erkeğin sorumlu olduğu kişiler, yalnız çekirdek aileyi oluşturan sınırlı sayıdaki bireyler değil, büyük kardeş ise, tüm kardeşleri, birinci ve hatta ikinci derecede yakınlarındır. Vefat eden bir kardeşin geride bıraktığı çocukları ve eşinin tüm sorumluluğu hayatta olan büyük kardeşe aittir. Kaynaklar sınırlı, ama beklentiler, talepler ve tüketim sınırsız olunca ve bunlar erkek tarafından karşılanamayınca tükenmişlik duygusu yaşanmaktadır. Gücünü kaybetmenin tedirginliğini ve stresini yaşayan erkek, maalesef baba ve eş rolünün sorumluluğundan da sıkılmaya başlamıştır. Nitekim yapılan araştırmalara göre değişik yaş ve demografik özelliklere sahip erkeklerin en az üçte ikisi, bugün baba ve koca olmanın geçmişten daha zor olduğunu düşündüğünü belirtmiştir” şeklinde konuştu.
Modernleşme süreci içerisinde ortaya çıkan, bireycilik, feminizm, kapitalizm gibi düşünce ve değerlerin, modern aile tasavvuru ile erkeğin otoritesini zayıflatıp etkisizleştirdiğini savunan Eyigün, özneleşen aile içinde, geleneğin sadakate ve dayanışmaya dayalı ilişkiler ağı yerine, öznelerin ben kimliklerinin özerk katılımına dayalı bir ilişki ağının ortaya çıktığını söyledi.
Genç kuşağın bir nebze de olsa kapitalist toplum ilişkilerinin bunalımlı ve çelişkili yapısıyla başa çıkabildiğini aktaran Eyigün, birinci kuşakta yer alan babaların gelenekten kopamadığı gibi, modernleşmenin getirdiği bireyciliğin sağladığı sorunlarla başa çıkma yeteneğini de sergileyemediklerini ifade etti.
“MEDYA CİNAYETLERİ NORMALLEŞTİRİYOR” Cinayet ve intiharlarda medyanın öncelikle ekonomik sorunu öne çıkardığını ifade eden Eyigün, haber bültenlerinin bir iki dakikalık açıklamayla olayın arkasına değinmeden olayı açıkladığını bunun da yapılan cinayeti basitleştirdiğini kaydetti.
Eyigün, “Bu şekilde işlenen cinayetlerin nedenini, haber bültenleri bir iki dakikalık bir açıklamayla, sadece ekonomik sorunlara dayandırmaktadır. Olayın arkasında yatan diğer etkenlere değinmeden yalnızca ekonomik sorunu öne çıkarmak cinneti başkalarının gözünde normalleştirir. Çünkü böyle bir yaklaşımda, düz bir mantıkla, ekonomik sıkıntı içine giren erkeklerin cinnet geçirmesi ve masum aile bireylerini öldürmesini haklı bir gerekçeye dayandırmış oluyor” diye konuştu.