Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Açıklama Yaptı
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ABD Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası'nın aldığı kararlarla piyasaları, ülkelerinin iflasına izin vermeyeceklerine ikna ettiklerini belirterek, ''Karar vericiler olarak bizlerin bu sakin ortamdan istifade ederek gerekli fakat zor kararları almamız gerekiyor'' dedi.
Babacan, ''temel sorunlar çözülemezse, bir noktada piyasalara endişenin yeniden hakim olabileceğini ve bunun, hiç beklenmedik bir hızda gerçekleşebileceği'' uyarısında bulundu.
Rusya'nın Başkenti Moskova'da yapılan G-20 Bakanlar Toplantısı'nın kapanışında konuşan Babacan, finansal piyasalardaki gelişmeler göz önünde bulundurulursa bu G-20 toplantısının nispeten daha sakin bir ortamda gerçekleştiğini söyledi.
Babacan, son dönemde krizin merkezi olan Avro Bölgesi'nin, mali birlik ve aynı zamanda bankacılık birliği olması yönünde önemli adımlar atıldığını belirterek, Avrupa İstikrar Mekanizması'nın faaliyete geçtiğini, öte yandan Yunanistan, Portekiz ve İrlanda'da istikrarın sağlanması için ekonomi programlarının uygulanmaya başlandığını hatırlattı.
İspanya ve İtalya hükümetlerinin de önemli karar aldığını anımsatan Babacan, Avrupa Merkez Bankası'nın da son derece önemli kararlar alarak, para politikası alanında cesur adımlar attığını bildirdi.
ABD Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası'nın, aldığı kararlarla piyasaları, ülkelerinin iflasına izin vermeyeceklerine ikna ettiklerini dile getiren Babacan, şunları kaydetti:
''Bir yandan da bankaların sağlamlığını artırmaya çalıştılar. Ancak şu anda pek çok ülkede yapısal reformların hayata geçirilmesi gerekiyor ve piyasaların nispeten daha sakin olduğu bir dönemde, bu adımların atılmasının önemiyle ilgili hassasiyetin kaybedilebileceğinden endişe ediyorum. Karar vericiler olarak bizlerin bu sakin ortamdan istifade ederek gerekli fakat zor kararları almamız gerekiyor. Tabii her ülkenin kendi iç siyasi takvimi olabilir. Bu siyasi takvimler bazen zor fakat doğru olan kararları alabilmek için fırsatlar sunar. Siyasi takvim nedeniyle bazen de hükümetler doğru adımları atmakta zorluklar yaşayabilir. Fakat ne olursa olsun bu fırsat penceresinden akıllıca istifade etmemiz gerektiğini düşünüyorum ve bu sakin ortamın bizleri yanıltmasına müsaade etmemeliyiz. Eğer temel sorunlar çözülemezse bir noktada piyasalara endişe yeniden hakim olabilir ve emin olun bu, bizlerin hiç beklemediği bir hızda gerçekleşebilir.
Ne tür maliye politikalarının uygulanmasına yönelik uzun tartışmalar yapıldı. Her ülkenin kendi özel koşulları olabilir fakat güvenilir, orta vadeli programların uygulanmasının muğlaklıktan, belirsizlikten daha olumlu sonuçlar vereceğini düşünüyorum. Şu anda pek çok gelişmiş ülkede siyasi belirsizlik söz konusu ve bu da güven ortamına zarar vermektedir. Bundan sonraki süreçte kamu harcamalarıyla oluşan büyüme yerine özel sektörün harcama ve yatırımlarının tetiklediği büyümeyi nasıl sağlayacağımıza odaklanmalıyız.''
-''Sürekli bir belirsizlik varsa, politikaların etkisi sınırlı kalır''-
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, tüketicilerin geleceğe dair olumsuz beklentileri varsa harcama yapmayacaklarını, şirketlerin geleceğe güvenle bakamıyorlarsa yatırım yapmayacaklarını vurgulayarak, güven ortamının nasıl sağlandığının, uygulanan ekonomi programının sahipliği açısından son derece önemli olduğunu söyledi.
Bir ülkede nelerin yapılacağı ile ilgili sürekli bir gürültü, bir belirsizlik varsa hangi politikalar uygulanırsa uygulansın belli bir aşamadan sonra bu politikaların etkisinin sınırlı kalacağına dikkati çeken Babacan, şöyle devam etti:
''Bütçe açığı hedefinin, gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 6'sı mı, yüzde 7'si mi olacak ya da enflasyon hedefi yüzde 1 mi, yüzde 1,5 mi olacak gibi tartışmaların yüksek sesle yapılması tüketici güvenini, şirketlerin beklentilerini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu tartışmalar yerine bundan sonraki süreçte her ülkenin siyasi uzlaşıyı sağlamaya ve ekonomi politikalarının sahipliğini artırmaya yönelik çaba harcamaları, iletişime ağırlık vermeleri gerekmektedir. Tokyo'daki çalışma yemeği sırasında da belirttiğim üzere tartışmalarımızı kapalı kapılar ardında yapalım fakat ne tür politikalar uygulanacağını açıklayacağımız zaman ortak bir duruş sergileyelim.''
-''2009 yılından bu yana Türkiye'deki toplam istihdam artışı 4,6 milyon kişi''-
Toplantıda, Türkiye ekonomisiyle ilgili bilgiler de veren Babacan, 2009 yılında küresel krizin en yoğun yaşandığı ve Türkiye ekonomisinin daraldığı bir dönemde mali konsolidasyon programı açıkladıklarını anımsattı.
Pek çok ülkenin kamu harcamalarını artırdığı bir dönemde kendilerinin böyle bir program açıklamasının, bazı çevreler tarafından çelişkili bulunduğunu belirten Babacan, 2012 yılında bu programın üçüncü yılının tamamlandığını ifade etti.
Programda yer alan pek çok hedefi yakaladıklarına ve hatta pek çok göstergenin Orta Vadeli Program'daki hedeflere kıyasla daha iyi performans gösterdiğine işaret eden Babacan, şunları söyledi:
''Bu üç yıl içerisinde kamu borç stokunun gayri safi yurt içi hasılaya oranını yüzde 46'dan yüzde 36'ya düşürdük ve Türkiye ekonomisi yüksek oranlarda büyüdü. Bu büyüme, kamu harcamalarıyla sağlanan bir büyüme değil özel sektör aktivitesinin bir neticesidir. Pek çok alt yapı yatırımlarını kamu özel işbirliği yoluyla gerçekleştirdiğimiz için bu yatırımların bütçeye herhangi bir maliyeti olmadı.
Türkiye'de istihdam artışı da son derece yüksek seviyelerde seyretti. Son 1 yıl içerisinde Türkiye'de toplam istihdam 1 milyon kişi artmış olup bu artışın yaklaşık yarısını kadın istihdamındaki yükseliş oluşturmaktadır. 2009 yılından bu yana toplam istihdam artışı ise 4,6 milyon kişi olmuştur. Bu istihdam artışı sadece yüksek büyümenin bir ürünü değildir. 2009 yılında işgücü piyasasıyla ilgili aldığımız kararların da istihdam artışı üzerinde önemli etkisi oldu. Örneğin 6 aydır işsiz olanların istihdam maliyetlerini düşürmek için işveren sosyal güvenlik primlerini biz karşıladık. İşgücü piyasasına ilk defa giren genç ve kadınların işe alınmaları durumunda sosyal güvenlik primlerini bazı koşullara bağlı olarak 2 ile 4 yıl arasında ödedik. Mesleki eğitim programlarına katılanlara katkıda bulunduk ve şirketlerde staj yapanların maaşlarını 6 ay ile 1 yıl arasında değişen bir süre için biz ödedik. Daha sonra devlet olarak biz aradan çekildik. Eğer işveren ile çalışan anlaştılarsa birlikte çalışmaya devam ettiler.''
-''Para politikalarının nasıl ve ne zaman normale döneneceği son derece önemli''-
Tüm bu desteklerin kamu bütçesine etkisinin son derece sınırlı kaldığını, çok düşük bütçe kaynaklarıyla ve son derece verimli işgücü politikalarıyla işgücü piyasasına ilk defa girecekleri teşvik etmiş olduklarını belirten Babacan, sözlerini şöyle tamamladı:
''Maliye politikalarının ve öngörülebilirliğin son derece önemli olduğunu tekrar belirtmek istiyorum. Yapısal reformlar pek çok ülkenin ekonomi programlarının özünde yer almaya devam edecek. Avro Bölgesi dahil pek çok ülkede para politikalarının nasıl ve ne zaman normale döneneceği de son derece önemli ve bu konuya daha fazla zaman ayırmamız gerektiği kanısındayım. Para politikaları açısından olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Para politikalarının nasıl ve ne zaman normale döneceğiyle ilgili öngörülebilirliğin sağlanması gerekiyor. Aksi taktirde sadece merkez bankaları sorunlara çare bulmaya devam ederse bu çözümler sürdürülebilir olmayacaktır ve belli bir noktadan sonra piyasalara endişe hakim olmaya başlayacaktır.''
Muhabir: Recep Demir
Yayıncı: Hamdi Ateş
Kaynak: AA
Rusya'nın Başkenti Moskova'da yapılan G-20 Bakanlar Toplantısı'nın kapanışında konuşan Babacan, finansal piyasalardaki gelişmeler göz önünde bulundurulursa bu G-20 toplantısının nispeten daha sakin bir ortamda gerçekleştiğini söyledi.
Babacan, son dönemde krizin merkezi olan Avro Bölgesi'nin, mali birlik ve aynı zamanda bankacılık birliği olması yönünde önemli adımlar atıldığını belirterek, Avrupa İstikrar Mekanizması'nın faaliyete geçtiğini, öte yandan Yunanistan, Portekiz ve İrlanda'da istikrarın sağlanması için ekonomi programlarının uygulanmaya başlandığını hatırlattı.
İspanya ve İtalya hükümetlerinin de önemli karar aldığını anımsatan Babacan, Avrupa Merkez Bankası'nın da son derece önemli kararlar alarak, para politikası alanında cesur adımlar attığını bildirdi.
ABD Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası'nın, aldığı kararlarla piyasaları, ülkelerinin iflasına izin vermeyeceklerine ikna ettiklerini dile getiren Babacan, şunları kaydetti:
''Bir yandan da bankaların sağlamlığını artırmaya çalıştılar. Ancak şu anda pek çok ülkede yapısal reformların hayata geçirilmesi gerekiyor ve piyasaların nispeten daha sakin olduğu bir dönemde, bu adımların atılmasının önemiyle ilgili hassasiyetin kaybedilebileceğinden endişe ediyorum. Karar vericiler olarak bizlerin bu sakin ortamdan istifade ederek gerekli fakat zor kararları almamız gerekiyor. Tabii her ülkenin kendi iç siyasi takvimi olabilir. Bu siyasi takvimler bazen zor fakat doğru olan kararları alabilmek için fırsatlar sunar. Siyasi takvim nedeniyle bazen de hükümetler doğru adımları atmakta zorluklar yaşayabilir. Fakat ne olursa olsun bu fırsat penceresinden akıllıca istifade etmemiz gerektiğini düşünüyorum ve bu sakin ortamın bizleri yanıltmasına müsaade etmemeliyiz. Eğer temel sorunlar çözülemezse bir noktada piyasalara endişe yeniden hakim olabilir ve emin olun bu, bizlerin hiç beklemediği bir hızda gerçekleşebilir.
Ne tür maliye politikalarının uygulanmasına yönelik uzun tartışmalar yapıldı. Her ülkenin kendi özel koşulları olabilir fakat güvenilir, orta vadeli programların uygulanmasının muğlaklıktan, belirsizlikten daha olumlu sonuçlar vereceğini düşünüyorum. Şu anda pek çok gelişmiş ülkede siyasi belirsizlik söz konusu ve bu da güven ortamına zarar vermektedir. Bundan sonraki süreçte kamu harcamalarıyla oluşan büyüme yerine özel sektörün harcama ve yatırımlarının tetiklediği büyümeyi nasıl sağlayacağımıza odaklanmalıyız.''
-''Sürekli bir belirsizlik varsa, politikaların etkisi sınırlı kalır''-
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, tüketicilerin geleceğe dair olumsuz beklentileri varsa harcama yapmayacaklarını, şirketlerin geleceğe güvenle bakamıyorlarsa yatırım yapmayacaklarını vurgulayarak, güven ortamının nasıl sağlandığının, uygulanan ekonomi programının sahipliği açısından son derece önemli olduğunu söyledi.
Bir ülkede nelerin yapılacağı ile ilgili sürekli bir gürültü, bir belirsizlik varsa hangi politikalar uygulanırsa uygulansın belli bir aşamadan sonra bu politikaların etkisinin sınırlı kalacağına dikkati çeken Babacan, şöyle devam etti:
''Bütçe açığı hedefinin, gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 6'sı mı, yüzde 7'si mi olacak ya da enflasyon hedefi yüzde 1 mi, yüzde 1,5 mi olacak gibi tartışmaların yüksek sesle yapılması tüketici güvenini, şirketlerin beklentilerini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu tartışmalar yerine bundan sonraki süreçte her ülkenin siyasi uzlaşıyı sağlamaya ve ekonomi politikalarının sahipliğini artırmaya yönelik çaba harcamaları, iletişime ağırlık vermeleri gerekmektedir. Tokyo'daki çalışma yemeği sırasında da belirttiğim üzere tartışmalarımızı kapalı kapılar ardında yapalım fakat ne tür politikalar uygulanacağını açıklayacağımız zaman ortak bir duruş sergileyelim.''
-''2009 yılından bu yana Türkiye'deki toplam istihdam artışı 4,6 milyon kişi''-
Toplantıda, Türkiye ekonomisiyle ilgili bilgiler de veren Babacan, 2009 yılında küresel krizin en yoğun yaşandığı ve Türkiye ekonomisinin daraldığı bir dönemde mali konsolidasyon programı açıkladıklarını anımsattı.
Pek çok ülkenin kamu harcamalarını artırdığı bir dönemde kendilerinin böyle bir program açıklamasının, bazı çevreler tarafından çelişkili bulunduğunu belirten Babacan, 2012 yılında bu programın üçüncü yılının tamamlandığını ifade etti.
Programda yer alan pek çok hedefi yakaladıklarına ve hatta pek çok göstergenin Orta Vadeli Program'daki hedeflere kıyasla daha iyi performans gösterdiğine işaret eden Babacan, şunları söyledi:
''Bu üç yıl içerisinde kamu borç stokunun gayri safi yurt içi hasılaya oranını yüzde 46'dan yüzde 36'ya düşürdük ve Türkiye ekonomisi yüksek oranlarda büyüdü. Bu büyüme, kamu harcamalarıyla sağlanan bir büyüme değil özel sektör aktivitesinin bir neticesidir. Pek çok alt yapı yatırımlarını kamu özel işbirliği yoluyla gerçekleştirdiğimiz için bu yatırımların bütçeye herhangi bir maliyeti olmadı.
Türkiye'de istihdam artışı da son derece yüksek seviyelerde seyretti. Son 1 yıl içerisinde Türkiye'de toplam istihdam 1 milyon kişi artmış olup bu artışın yaklaşık yarısını kadın istihdamındaki yükseliş oluşturmaktadır. 2009 yılından bu yana toplam istihdam artışı ise 4,6 milyon kişi olmuştur. Bu istihdam artışı sadece yüksek büyümenin bir ürünü değildir. 2009 yılında işgücü piyasasıyla ilgili aldığımız kararların da istihdam artışı üzerinde önemli etkisi oldu. Örneğin 6 aydır işsiz olanların istihdam maliyetlerini düşürmek için işveren sosyal güvenlik primlerini biz karşıladık. İşgücü piyasasına ilk defa giren genç ve kadınların işe alınmaları durumunda sosyal güvenlik primlerini bazı koşullara bağlı olarak 2 ile 4 yıl arasında ödedik. Mesleki eğitim programlarına katılanlara katkıda bulunduk ve şirketlerde staj yapanların maaşlarını 6 ay ile 1 yıl arasında değişen bir süre için biz ödedik. Daha sonra devlet olarak biz aradan çekildik. Eğer işveren ile çalışan anlaştılarsa birlikte çalışmaya devam ettiler.''
-''Para politikalarının nasıl ve ne zaman normale döneneceği son derece önemli''-
Tüm bu desteklerin kamu bütçesine etkisinin son derece sınırlı kaldığını, çok düşük bütçe kaynaklarıyla ve son derece verimli işgücü politikalarıyla işgücü piyasasına ilk defa girecekleri teşvik etmiş olduklarını belirten Babacan, sözlerini şöyle tamamladı:
''Maliye politikalarının ve öngörülebilirliğin son derece önemli olduğunu tekrar belirtmek istiyorum. Yapısal reformlar pek çok ülkenin ekonomi programlarının özünde yer almaya devam edecek. Avro Bölgesi dahil pek çok ülkede para politikalarının nasıl ve ne zaman normale döneneceği de son derece önemli ve bu konuya daha fazla zaman ayırmamız gerektiği kanısındayım. Para politikaları açısından olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Para politikalarının nasıl ve ne zaman normale döneceğiyle ilgili öngörülebilirliğin sağlanması gerekiyor. Aksi taktirde sadece merkez bankaları sorunlara çare bulmaya devam ederse bu çözümler sürdürülebilir olmayacaktır ve belli bir noktadan sonra piyasalara endişe hakim olmaya başlayacaktır.''
Muhabir: Recep Demir
Yayıncı: Hamdi Ateş