Diyarbakır Barosu’ndan ‘kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü’ Açıklaması
Diyarbakır Barosu tarafından, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü dolayısıyla basın açıklaması düzenlendi.
Diyarbakır Barosu binasında düzenlenen basın açıklamasına Diyarbakır Barosu Kadın Hakları, Danışma ve Uygulama Merkezi Koordinatörü Av. Halime Sanlı ile yöneticiler katıldı.
Av. Sanlı, işkenceye maruz kalan Mirabel kardeşlerin, diktatörün askerleri tarafından tecavüz edilerek, işkenceyle katledildikleri gün olan 25 Kasım tarihinin her yıl Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü olarak anıldığını söyledi.
25 Kasımın, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, ataerkil toplumsal şiddete, aile içi şiddete, savaşa, ırkçılığa ve kadınları, kadın haklarını yok sayan sistemlere karşı kadınların eylem günü olduğunu belirten Av. Sanlı, “Bu gün, Diyarbakır’da, Van’da, İstanbul’da, Bursa’da, Brüksel’de, Londra’da, Tahran’da, 7, 17, 27 ya da 67 yaşında, babası, komşusu, patronu, sevgilisi, kocası ve onları koruyan, kollayan, destekleyen ve cezalandırmayan sistem tarafından, kurşunla, taşla, bıçakla ya da tecavüz ve hakaretle; aşağılanan, eziyet edilen, yaşam hakkı gasp edilen, haklarını savunduğumuz adları sayılamayacak kadar çok kadının hesabını sorduğumuz gündür” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden aile içi şiddet nedeniyle ceza alan ilk ülkenin Türkiye olduğunu aktaran Av. Sanlı, “Bu cezanın alınmasına neden olan kişi, devlet tarafından korunamamasına bağlı olarak eşi tarafından öldürülmüş bir kadındır. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet Türkiye’de giderek normalleşip olağanlaşmakta; şiddet, tecavüz, cinayet, taciz, sömürü, ücrette eşitsizlik gibi konulara tepkisizlik gün geçtikçe büyümektedir. Medyada namus, töre cinayetleri, koca-baba dayakları, işkence magazinleştirilerek verilmektedir. Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği sorgulanmaktadır. Fiziksel, söze ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hak edip-etmediği tartışılmakta; kurbanlar, suçlanmakta ve suçlular neredeyse mağdur ilan edilmektedir. Şiddet, dinsel-geleneksel ön yargılarla, cinsiyet ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılmaktadır” diye konuştu.
“2003 YILINDA 28 BİN KADIN ŞİDDETE MARUZ KALMIŞ, 95 KADIN HAYATINI KAYBETMİŞTİR”
Sadece resmi verilere göre 2013 yılında 28 bin kadının şiddete maruz kaldığını ifade eden Av. Sanlı, “95 kadın hayatını kaybetmiştir. Resmi olmayan rakamlara göre ise Türkiye’de kadın cinayetleri son 10 yılda yüzde bin 400 artış göstermiş; 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2013’ün sadece ilk dokuz ayında bu rakam 842’ye ulaşmıştır. Türkiye’de hükümetler, bugüne dek kadına yönelik şiddeti önlemeye ilişkin birçok uluslararası sözleşmeye imza koymuş olmalarına karşın bu sözleşmelerin gereğini yapmamışlardır. Yasal mevzuatlarla getirilen gelişmelere karşın, şiddetin engellenmesine yönelik uygulamada uzun ve kısa vadeli, çalışmalar yapılmamaktadır. Zihniyetin değişmesi için devletin bir programının olmadığını da görmekteyiz. Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddete ilişkin veriler kadın cinayetlerinin arttığını göstermektedir. Hükümet tarafından kadına yönelik şiddete karşı ciddi ve kapsamlı bir eylem planı hızla hayata geçirilmelidir. Cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamalar kaldırılmalı, eylem ve eğitim projeleri kadın örgütleriyle birlikte yaşama geçirilmelidir. Kadına karşı her türlü şiddet davalarında uygulanan haksız tahrik indirimleri kaldırılmalı, TCK’nın 29. maddesi uygulanmamalıdır. Kadına yönelik şiddetle, özellikle aile üyelerinden gelen şiddetle mücadele uzun soluklu, sistemli ve tavizsiz olarak gündemde yer almalıdır. Aile içi cinayetler mercek altına alınmalıdır. Bir yakınının şiddetine maruz kalma riski yüksek olan grupların erken devrede saptanması ve müdahale edilmesi sağlanmalıdır. Basının, suçu işleyen erkeğe değil, mağdur kadının özelliklerine odaklanması şiddetin sorumlusunun mağdur olduğu biçiminde bir yanılsama yaratabilmektedir. Buna dikkat edilmelidir. Kadın hakları savunucuları olarak bizler, kadının cinsel, fiziksel, psikolojik bütünlüğünün dokunulmaz olduğunu; kadının insan haklarının temel insan hakkı olduğunu bir kez daha hatırlatıyor; kadına yönelik her türlü şiddet sonlanıncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi yüksek sesle ifade ediyoruz. Kadına yönelik şiddet bir insanlık suçudur” şeklinde konuştu.