Üniversite Öğrencilerinin Anlatımıyla 28 Şubat
28 Şubat sürecinde kayıtları silinen ve daha sonra çıkan afla okullarına dönebilen başörtülü üniversite öğrencileri, o dönem neler yaşadıklarını anlattı.
Öğrencilerden Enise Tosun,AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1995'te İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biloyoloji Bölümünde okumaya başladığını, 1999'da okulundan ayrılmak zorunda kaldığını, afla döndüğü okulundan bu yıl mezun olduğunu söyledi.
Tosun, "Önce bir hafta uzaklaştırma cezası aldık. Sonra bir ay uzaklaştırma cezası verildi.
Öğrenciye uygun davranışlar göstermediğimiz gerekçe gösteriliyordu. Bana göre bizler, ahlaki olarak bir öğrenciye yakışmayan davranışlar göstermiyorduk. Devamsızlık hakkımız 4 haftaydı. Bazı arkadaşlarımız peruk takmak zorunda kaldı. Bazıları başörtüsünü çıkardı. Bazılarımız da direnme yolunu seçtik. Böylece okulumuzdan ayrıldık. Ailemizin ve çevremizin sürekli baskısıyla karşılaştık. Bunlara direnmek, dayanmak kolay değildi" diye konuştu.
2011 yılında af çıktığını anımsatan Tosun, "Evlenmiştim. Başka bir şehirde ikamet ediyorduk. Akrabalarımızın yanında kalarak zor şartlarda sınavlarıma girdim. Bebeğim de küçüktü. İkinci dönem devam zorunluluğum vardı. Malatya'ya taşındık. Biz gençliğimizi feda ettik. Ne kadar da haklarımızı verseler dahi geciken adalet adalet değildir. Hiç kimse bizim kaybolan yıllarımızı, gençliğimizi geri getiremez" dedi.
Hak için bedel ödemek gerektiğini kaydeden Tosun, "Biz bu bedeli ödedik. Gelecek nesiller için en azından daha güzel bir yarın, daha aydınlık bir gelecek bıraktığımıza inanıyorum. Meclis'e başörtülü milletvekillerinin alınması, kamuda başörtüsünün serbest bırakılması bizi umutlandırdı. İnşallah ülkemiz için her şey daha güzel olacak" ifadelerini kullandı.
- "Bu zorlukları yaşamayı niye hak ettim?"
Gülhan Cengil de İÜ Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümünden bu yıl mezun olduğunu söyledi.
Üç çocuk annesi olduğunu belirten Cengil, 28 Şubat sürecinde, birinci sınıfta okulu bırakmak zorunda kaldığını kaydederek, "Hocalar başörtülü olan, olmayan, başını açan, açmayan, böyle işaretliyorlardı. Ben açmadım. İlk olarak bir hafta uzaklaştırma verildi.
Bu sürecin başka şeylere gebe olduğunu o anda hiç fark edemedik. Sonra tekrar okula döndük. Dört hafta uzaklaştırma verildi ve daha sonra tamamen uzaklaştırıldık. O dönem okulda normal bir vatandaş gibi değildiniz. İsyan eden, huzursuzluk çıkarandınız" diye konuştu.
Cengil, afla okula döndüğü döneme değinerek, "Evlenmiştim. İki çocuğum vardı. Zor bir sürece girdiğimi fark ettim. Çocukların size en çok ihtiyaç duyduğu dönemler. İkinci sınıfa kadar öyle gittim. Sonra tekrar hamile olduğumu öğrendim ve asıl iş o zaman başladı" ifadelerini kullandı.
Doğumdan 3 hafta sonra okula gitmek zorunda kaldığını dile getiren Cengil, şöyle devam etti:
"Çünkü devamsızlık hakkınız 4 haftayı geçince okuldan atılıyorsunuz. Annem çocuğumu enjektörle besledi. Bu zorlukları yaşamayı niye hak ettim? Biz hiç genç olmadık ki. Üniversiteye giden genç niye gider ki, idealini gerçekleştirmek için gider. Arkadaşlarla staja gidiyorduk. Onların öğretmen olma hayali vardı. Benim öğretmen olma hayalim de yok. Bütün arkadaşlarım atandı. Ben atanamadım. Bu yıl mezun oldum. KPSS'ye girdim. Çocuğum 16 aylıktı. KPSS'ye deneme bile çözemeden girdim. Çok düşük aldım. Okuldan gelip de çantasını yurtta atan öğrenciyle benim kocaman sorumluluklarım bir olabilir mi? Ben çocuğumun uyuduğu zaman en fazla çalışsam çalışsam 1,5-2 saat ders çalışabilirim. Diğer çocuklarım okula gidiyor. Benim bedelimi onlar ödesin istemiyorum. 28 Şubat'ta mağdur oldum. Eşim de mağdur oldu. Çocuklarıma hep eksik oldum. Yirmi aylık oğlum bile şu an mağdur."
- "Otur evinde, kızlar okumaz"
Okumak için çok mücadele ettiğini ifade eden Cengil, "İlkokuldan mezun oldum. Ağabeyim, 'otur evinde, kızlar okumaz' dedi.
Yıllarca onun mücadelesini verdim. Üniversitede bu sefer karşıma devlet çıktı. 'Otur, ne işin var.' Bu süreci yaşayan birisi olarak Türkiye'de kadın olmanın çok zor olduğunu gördüm. Kızımın bu süreci yaşamasını asla istemiyorum. Birçok arkadaşım öğretmenlikteki 40 yaş engeline takılıyor. Üniversiteyi kazandığım dönemdeki arkadaşların atandığı şartlarda atanmak istiyorum. Arkadaşlarım emeklilik hayali kurarken ben yeni çalışma hayalini kuruyorum. Bu çok zor bir şey" ifadelerini kullandı.
Zeynep Bozbay da Fırat Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesine 1996 yılında kayıt yaptırdığını belirterek, "1998 yılında başlayan başörtüsü zulmü beni okulumdan uzaklaştırdı. İlk uyarı cezası verdiler. Kılık kıyafet yönetmenliğine uymuyormuşuz. Kınama cezası, ardından bir hafta uzaklaştırma ve derken bir ay uzaklaştırma aldık. Dördüncü sınıfa bir ay gittikten sonra 6 altı ay uzaklaştırma verdiler. Sonra okulu bırakmak zorunda kaldım. Eve döndüm. Yaklaşık 2 yıl sonra annemin adına mektup geldi. 'Kızınız okula devam etmediği için kaydı silinmiştir' yazıyordu. Sanki okula almışlar da ben devam etmemişim. Ben okudum, annem ağladı. O dönem maddi, manevi sıkıntılarla geçti. O kadar annen emek çekmiş. Karşılığında sen bir şey verememişsin. Hükümetimiz sağolsun. Af çıktı. Mezun olduk. Bu defa KPSS engeli var. Ders çalışmaya çalışıyorum. Annem, 'yıpratma kendini' diyor. Beni yetimlikle büyüten annemin bir nebze yüzünü güldürmek istiyorum" diye konuştu.
Gülseren Haskul da İÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünden ayrılmak zorunda bırakıldığını ifade etti.
Haskul, "Beni inancımla, 16 yıllık emeğim arasında tercih yapmak zorunda bıraktılar" ifadesini kullandı.
Afla okula dönüşünü anlatan Haskul, "Aradan 13 yıl geçmiş. Her şey değişmiş. O sıralarda sizin 3'üncü, 4'üncü kuşak öğrencileriniz olacak çocuklar var. Üniversitenin kapısından tekrar girdiğimde, 'başörtülüsün, hadi git' diyeceklermiş gibi geliyordu. Çocuğum çok küçüktü. Onu babaannesine bıraktım. Sadece haftada iki gün görebildim. Benim bedelimi çocuklarım ödedi" diye konuştu.
- Hayal ettiği bölümü af çıkınca kazandı
Fatma Ece Gülşen de 1997'de FÜ Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümünü kazandığını ve kayıt yaptırdığını söyledi.
Gülşen, 1998'de sorunlar başladığını belirterek, şöyle devam etti:
"Sınıfta 20 kapalı arkadaş vardı. Baktım ki bir tek ben kalmışım. Peş peşe cezalar geldi. Bölüm başkanım bana bir takvim kağıdı uzattı. Orada 'İngiliz molla' diye bir yazı vardı. İngiliz molla zamanında, gittiği bir bölgede kendisini molla olarak tanıtıyor. İnsanlara Müslüman hayatı yaşatma göstergesi yaptıktan sonra sakalını, saçını düzelterek öyle olmadığını gösteriyor. Bölüm başkanı, 'Sen de öyle davran' dedi.
Benim böyle bir göstergem yok ki. Kimseyi kandırayım, kimseyi belli bir düzene sokayım diye bir niyetim yok. Ben bu davadan nasıl vazgeçeyim? Ben bu başörtüsünü Allah rızası için örtmüşüm."
Af çıkınca bölümüne dönmeyi istemediğini kaydeden Gülşen, "Evli ve çocuklu olduğum için sınava girip İnönü Üniversitesini kazanmak istedim. On beş yıl önceki hayalim Matematik Bölümünü kazanmaktı. Kazandım. Tekrar bir bebek bekliyorum. Bu çocukla okula nasıl gideceksin? Her şekilde Allah'a bıraktık. Üçüncü sınıftayım. Belli bir yaşa geldik. Şu an senin yaşındakiler 10-15 yıllık öğretmenken sen sıfırdan başlamışsın. Bu işle uğraşabilmek için daha 2 sene okuyacaksın. KPSS'ye gireceksin. Formasyon alacaksın. Biz kendimizce gayret göstermeye çalıştık ama o hevesimiz bir nevi kursağımızda kaldı. Hayalim öğretmen olmaktı. Bunun sonucu ne zaman gelecek" diye konuştu.