Orhan Miroğlu: Cezaevinde bana 5 yıl Andımız'ı okuttular
24 TV'de Demokratikleşme Paketi'ni değerlendiren Orhan Miroğlu, Andımız'ın kaldırılmasıyla ilgili çarpıcı bir örnek verdi.
24 TV 'de yayınlanan Ortak Akıl programında, Yusuf Ziya Cömert, Orhan Miroğlu, Nihal Bengisu Karaca, Etyen Mahcupyan ve Ali Bayramoğlu gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Demokratikleşme Paketi 'yle ilgili yorum yaparken, mağdurların tavırlarına bakılarak değerlendirme yapmak gerektiğini belirten Orhan Miroğlu, Andımız 'ın kaldırılmasıyla ilgili yorum yaparken de ilginç bir anısını paylaştı.
Miroğlu, kendisine Diyarbakır Cezaevi 'nde 5 yıl boyunca Andımız 'ın okutulduğunu söyledi.
İşte Orhan Miroğlu 'nun o açıklamaları:
11 yıllık bir reform süreci var. Ve bu reform sürecini genellikle siyasete bakarak değerlendirdi Türkiye kamuoyu ya da medyamız. Ben bu son pakette mağdurların tavrına bakarak kafa yordum. Şunu hiç önemsemedim “Türkiye Türklerindir” logosuyla çıkan bir gazetede paketin itibarsızlaştırılmasına yönelik envai çeşit köşe yazısını okuyup da bir değerlendirme yapmanın bir anlamı yok artık.
'BU MUAZZAM BİR YÜZLEŞME'
Andımız kaldırılıyor bu ülkede. Bu vesileyle Reşit Galip kimdir? Andımız 'ı yazmış ama başka neler yapmış? Hakim olmamasına rağmen İstiklal Mahkemeleri 'ne katılmış, idam kararlarına imza atmış. Bu muazzam bir yüzleşme. Muazzam bir hafızayı bir halkın önüne serme faaliyeti. İşte bir haktı, şimdiye kadar yok ediliyordu, şimdi kullanıyoruz. Mesele bu kadar basit değil.
Şimdi ben mağdurların tavrına bakarak değerlendirme yapmak istiyorum. Başörtüsü konusunda. Üç kamusal alanın halen yasak kapsamında olması. Bir eleştiri konusudur. Nitekim, başörtüsü kullanan kadınlar bunu İstanbul 'da bir basın toplantısıyla protesto ettiler. Ben bunu önemserim. Bugün bir parti lideri bir açıklama yapıyor, diyor ki; “zaten sokakta falan kullanılıyordu bu başörtüsü”. Bu siyaset değil. Buradan bir şey de çıkmaz.
CEZAEVİNDE 5 YIL ANDIMIZ'I OKUTTULAR'
Gelelim Andımız 'a. Ben hep söylüyorum. Damdan düşenin halini ancak damdan düşen anlar. Bu eleştirileri yapanların hakikaten de yazar olarak, siyasetçi olarak geçmişlerine, kimliklerine bakmak lazım. Bunu, küçümsemek maksatlı söylemiyorum asla. Herkesin geçmişi elbette ki çok kıymetlidir. Ama, Andımız 'ı okurken bir eziklik hissetmemişseniz, bir hiçleşme duygusu hissetmemişseniz Andımız 'ın kaldırılmasına değer biçmeniz için hiçbir sebep yoktur. Ben çok değer biçtim. Sebebi de belli. İlkokul 'da falan bunu en çok okuyanlardan biriyim. Ama ben 27 yaşında bu Andımız 'ı 5 sene de Diyarbakır Cezaevi 'nde okudum. Bunu nasıl önemsiz bulurum ya. İnsaf yani.
Sevdiğim bir dostum dedi ki, “bu haklar var da, bunun güvencesi ne?” Ne bileyim dedim. Güvencesi yok tabi ki. AK Parti giderse, CHP ya da MHP ya da ne bileyim, belki Kürt siyasetiyle birlikte bir koalisyon gelirse bu hakları tepetaklak edebilir. Yeniden başa dönebiliriz. Bunun bir garantisi yok yani. Dolayısıyla burada, reform sürecinin, mağdurlar ve kullanılabilecek haklar bakımından tartışılması gerekir diye düşünüyorum.
İkincisi, siyasetin bakışı özetle şudur. 11 yıldır değişmiyor zaten. Reformun muhtevası, içeriği bu ülkenin demokratikleşmesine yapacağı katkı, bir arada yaşama duygusuna sağlayacağı imkanlar vs.. bu bakımdan değil. “Reform kimin eliyle gerçekleşiyor?” 11 yıldır “maalesef” AK Parti 'nin eliyle gerçekleşiyor. AK Parti 'nin de değişmez bir lideri var. Recep Tayyip Erdoğan.
Mesela seçim sistemi. En aklı başında arkadaşlarımız, “Üç seçim sistemi de AK Parti 'nin işine yarıyor” Ya yok, icad edilmemiş. Yüzde 50 oy alan bir partinin kaybedeceği bir seçim sistemi yok. Ne yapalım, öyle bir seçim sistemi icad edelim ki, yüzde 50 'ye rağmen parlementodaki temsil gücü yüzde 25 'lere insin. Böyle bir şey yok yani.
Demokratikleşme Paketi 'yle ilgili yorum yaparken, mağdurların tavırlarına bakılarak değerlendirme yapmak gerektiğini belirten Orhan Miroğlu, Andımız 'ın kaldırılmasıyla ilgili yorum yaparken de ilginç bir anısını paylaştı.
Miroğlu, kendisine Diyarbakır Cezaevi 'nde 5 yıl boyunca Andımız 'ın okutulduğunu söyledi.
İşte Orhan Miroğlu 'nun o açıklamaları:
11 yıllık bir reform süreci var. Ve bu reform sürecini genellikle siyasete bakarak değerlendirdi Türkiye kamuoyu ya da medyamız. Ben bu son pakette mağdurların tavrına bakarak kafa yordum. Şunu hiç önemsemedim “Türkiye Türklerindir” logosuyla çıkan bir gazetede paketin itibarsızlaştırılmasına yönelik envai çeşit köşe yazısını okuyup da bir değerlendirme yapmanın bir anlamı yok artık.
'BU MUAZZAM BİR YÜZLEŞME'
Andımız kaldırılıyor bu ülkede. Bu vesileyle Reşit Galip kimdir? Andımız 'ı yazmış ama başka neler yapmış? Hakim olmamasına rağmen İstiklal Mahkemeleri 'ne katılmış, idam kararlarına imza atmış. Bu muazzam bir yüzleşme. Muazzam bir hafızayı bir halkın önüne serme faaliyeti. İşte bir haktı, şimdiye kadar yok ediliyordu, şimdi kullanıyoruz. Mesele bu kadar basit değil.
Şimdi ben mağdurların tavrına bakarak değerlendirme yapmak istiyorum. Başörtüsü konusunda. Üç kamusal alanın halen yasak kapsamında olması. Bir eleştiri konusudur. Nitekim, başörtüsü kullanan kadınlar bunu İstanbul 'da bir basın toplantısıyla protesto ettiler. Ben bunu önemserim. Bugün bir parti lideri bir açıklama yapıyor, diyor ki; “zaten sokakta falan kullanılıyordu bu başörtüsü”. Bu siyaset değil. Buradan bir şey de çıkmaz.
CEZAEVİNDE 5 YIL ANDIMIZ'I OKUTTULAR'
Gelelim Andımız 'a. Ben hep söylüyorum. Damdan düşenin halini ancak damdan düşen anlar. Bu eleştirileri yapanların hakikaten de yazar olarak, siyasetçi olarak geçmişlerine, kimliklerine bakmak lazım. Bunu, küçümsemek maksatlı söylemiyorum asla. Herkesin geçmişi elbette ki çok kıymetlidir. Ama, Andımız 'ı okurken bir eziklik hissetmemişseniz, bir hiçleşme duygusu hissetmemişseniz Andımız 'ın kaldırılmasına değer biçmeniz için hiçbir sebep yoktur. Ben çok değer biçtim. Sebebi de belli. İlkokul 'da falan bunu en çok okuyanlardan biriyim. Ama ben 27 yaşında bu Andımız 'ı 5 sene de Diyarbakır Cezaevi 'nde okudum. Bunu nasıl önemsiz bulurum ya. İnsaf yani.
Sevdiğim bir dostum dedi ki, “bu haklar var da, bunun güvencesi ne?” Ne bileyim dedim. Güvencesi yok tabi ki. AK Parti giderse, CHP ya da MHP ya da ne bileyim, belki Kürt siyasetiyle birlikte bir koalisyon gelirse bu hakları tepetaklak edebilir. Yeniden başa dönebiliriz. Bunun bir garantisi yok yani. Dolayısıyla burada, reform sürecinin, mağdurlar ve kullanılabilecek haklar bakımından tartışılması gerekir diye düşünüyorum.
İkincisi, siyasetin bakışı özetle şudur. 11 yıldır değişmiyor zaten. Reformun muhtevası, içeriği bu ülkenin demokratikleşmesine yapacağı katkı, bir arada yaşama duygusuna sağlayacağı imkanlar vs.. bu bakımdan değil. “Reform kimin eliyle gerçekleşiyor?” 11 yıldır “maalesef” AK Parti 'nin eliyle gerçekleşiyor. AK Parti 'nin de değişmez bir lideri var. Recep Tayyip Erdoğan.
Mesela seçim sistemi. En aklı başında arkadaşlarımız, “Üç seçim sistemi de AK Parti 'nin işine yarıyor” Ya yok, icad edilmemiş. Yüzde 50 oy alan bir partinin kaybedeceği bir seçim sistemi yok. Ne yapalım, öyle bir seçim sistemi icad edelim ki, yüzde 50 'ye rağmen parlementodaki temsil gücü yüzde 25 'lere insin. Böyle bir şey yok yani.