Tüsiad Başkanı Boyner’den Terörde Kürt Meselesi Değerlendirmesi

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, “Terörizmle mücadele ile siyasi toplumsal kültürel yani temelde bir çağdaş vatandaşlık haklarını sorunu olan Kürt meselesinin ayrıştırılmasından yanayız” dedi.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, İstanbul Sabancı Center’de düzenlenen “TÜSİAD Yüksek İstişare Toplantısı”nda terörde Kürt meselesini değerlendirdi.

Boyner, “Bizler vatandaşız devletimiz bizim için var, ya da öyle olmalı. 21. yüzyılda modern gelişmiş bir toplumun toplum bireyi, devlet ilişkilerini haklar ve özgürlükler üzerinden kurar, olayları sorgular haklarını arar. Kendisine önemli olayların akabinde düzgün anlaşılır şeffaf açıklamalar yapılmasını bekler. Ocaklara ateş düştüğünde bunda kimin sorumluluğu var ise öğrenmek o sorumluların layık olduğu cezayı almalarından emin olmak ister. Devletin vatandaşına saygısının bir ölçüsü de vatandaşa karşı işlenmiş suçların kabahatlerin yanlışların en kısa sürede ortaya çıkarılmasıdır. Uludere’de ne olduğunu anlamak, Afyon’daki patlamanın arka planının sebeplerini öğrenmek bunların sorumlularını bilmek ister, vatandaş susmak da istemez. Ne darbe dönemlerindeki gibi atanmışların ne de kendi oyuyla seçilenlerin onu susturmasını hiç istemez. 21. yüzyılın demokratik ülkelerinde devlet görevlilerinin kendi aralarındaki dayanışma nedeniyle vatandaşın haklarının çiğnenmesi düşünülemez” dedi.

“Yargıya olan güvenin azalmasına yol açacak adaletsizlikler geçiştirilemez” diyen Boyner sözlerini şu şekilde sürdürüdü; “Kaldı ki demokratik bir devlet bu tür zaafların olumsuzlukların üzerine giderek güçlenir. Vatandaşların taleplerinin sindirilmesi kabul edilmez. Sindirmek zorunda bırakıldığı sessiz kalmaya zorlandığı takdirde ise devlet ile toplum ilişkisi vatandaşlık kavramıyla tanımlanmıyor demektir. Demokrasilerde işler böyle yürümez yürüyemez, biz bunu kabul edemeyiz. Tıpkı koca bir toplumun terörizme teslim olmasını terörden beslenen bir örgütün tuzağına çekilmesini terörizmin yarattığı ortamda toplumsal dokumuzun bizi biz yapan kardeşlik bağlarının çürümesini kabul edemeyeceğimiz gibi. Bu genel çerçeve içinde meclis başkanımızın yani milletin vatandaşların egemenliğini temsil eden grubun başkanının ülkeyi kasıp kavuran bu illete karşı ortak bir tavır alınması davetimi önemsiyoruz.” Terörle mücadelenin Kürt mesesinden ayrıştırılması gerektiğine dikkat çeken Boyner, “Bir demokratik mutabakat arayışını gönülden arzuluyoruz. Terörizmle mücadele ile siyasi toplumsal kültürel yani temelde bir çağdaş vatandaşlık haklarını sorunu olan Kürt meselesinin ayrıştırılmasından yanayız. Her gün şehit veren hayatının baharındaki gençleri kaybeden ve bunun öfkesini yaşayan bir toplumda bu ayrımın yapılmasının giderek güçleştiğinin farkındayız. Zaten bu nedenle bir tuzağa düşmemek gerektiği vurgusunu yapıyoruz. Terörle mücadelenin yalnızca işin askeri boyuta indirgenmesini sadece veya öncelikle mekanik bakış açısı içinde değerlendirilmesini eksik buluyoruz. Devletin meşru siyaset alanlarını her şeye rağmen daraltmamasını 1990’larda başvurulan ve toplumumuza ağır bir maliyet ödeten yöntemlerden kaçınılmasını hukuk içinde kalınmasını istiyoruz. Bunun yanı sıra bu mücadelede en ön safta görev alan güvenlik güçlerimizin en korunaklı güvenli teçhizli şartlarda görevlerinin yapılmasının sağlanmasını istiyoruz. Kürtler adına siyaset yapanlarında sonunda temsil etme iddiasında bulundukları kitlenin hak ve hukukunu zedeleyecek tutumunu benimsemelerini anlamıyoruz anlamak da istemiyoruz” diye konuştu.

SİYASETÇİLERİN PKK’LILAR İLE KUCAKLAŞMASINI KINIYORUZ

Boyner, “Bazı siyasetçilerin işleri öldürmek olan PKK’lılar ile kucaklaşmalarını kınıyoruz. Kendilerinden vatandaşların oyları ile seçilmiş milletvekilleri olarak PKK şiddetini ret etmelerini ona karşı tavır almalarını talep ediyoruz. Benzer şekilde terörizmin toplumda yarattığı öfkeyi bir nefret dili üretmenin bahanesi olarak görenlerin güvenlik eksenli politikaları sorunları çözmenin yegane yöntemi diye sunanların topluma kötülük yaptıklarına inanıyorum. Bu yaklaşımını sürdürülebilir olmadığını gayet iyi biliyoruz. Türkiye’nin çok sık dile getirildiği gibi 1990’ların iklimine zihniyetine ve çözdüğünden daha fazla sorun üreten yöntemlerine tahammülü yoktur” dedi.

Kaynak: İHA