Elif Şafak'ın Hayatından Bir Sayfa
Telegraph'dan Gaby Wood, Türkiye'nin en çok okunan yazarıyla, şöhretinin 'öbür yüzü'nü konuştu
Doğu Londra'daki Kingsland Caddesi'nin uzantılarından birinde, bir sanat sinemasını, parlak renkli Endonezya kumaşları satan bir dükkanı, çeşit çeşit sebzelerle süslü bir pazarı, 'karşılıksız bırakılmayan ' vaatlerinin reklamını yapan bir rehinci dükkanını ve yan yana dizilmiş üç tane Türk kafesini bulabilirsiniz. İşte Türk yazar Elif Şafak'la çay saatinde, bu kafelerin en sonuncusunda, Café Evin'de buluştuk.
Şafak dikkat çekici derecede güzel bir kadın; etkileyici elmacık kemikleri ve dünyaya çok büyük bir sempatiyle bakar görünen gözleri var. Fakat bunların dışında çok gösterişsiz. Ancak bu durum bütün kafenin onu tanımasına engellemedi; zira kısa süre içinde yemekle birlikte masaya herkesten iltifatlar da geldi.
Şafak'ın sekizinci kitabı olan İskender'in bir bölümü Londra'nın bu bölgesinde geçiyor. Şafak'ın kitabı İngilizce yazmasına rağmen (kendisi dokuz yıldır her iki dilde de yazıyor), İskender önce Türkiye'de yayımlandı. Kitabın raflarda yerini alışmasından sadece üç gün sonra korsan kopyalarının sokakta yarı fiyatına satılması ise Elif Şafak'ın popularitesinin bir göstergesiydi.
Şüphesiz, Şafak korsan yayına karşı; 'Tüm kitap dünyası bundan zarar görüyor ' diyor. Fakat kendi yazdıklarının ulaştığı kitlenin büyüklüğünü hesaplamanın zorluğuna dair zarif ve alçakgönüllü bir inançsızlık okunuyor sesinden. Baba ve Piç'in veya Aşk'ın korsan kopyaları durdurulamaz bir hızda basılıyor.
Sözlerine 'Tuhaf, ' diye devam ediyor: 'Çünkü geçen hafta Türk gazetelerinden, polisin iki kitabımın korsan kopyalarıyla dolu dört kamyona el koyduğunu okudum. Dört kamyon, 150 bin kopya! İşte bu nedenle gerçek sayıları hiçbir zaman öğrenemiyoruz. '
Bu şöhrete ilişkin madalyonun öbür yüzünde ise daha habis bir ilgi bulunuyor. Eylül 2006'da, Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi nedeniyle Elif Şafak hakkında dava açıldı. Aralarında Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk'un da bulunduğu çok sayıda yazara da yöneltilmiş olan suçlama, 'Türklüğe hakaret etmek 'ti. Ve Elif Şafak'ın bu suçlamayla karşılaşmasının nedeni, Baba ve Piç adlı kitabında 1915'teki Ermeni katliamları konusunda yaptığı yorumlardı. Kurmaca karakterler ilk kez suç işlemekle itham ediliyordu. Elif Şafak, ilk çocuğunun doğumu sırasında gıyabında görülen davada aklandı.
Şafak temkinli bir dille, 'Türkiye gibi ülkelerde yazar olmak gerçekten çok karmaşık bir iş ' diyor ve devam ediyor: 'Bir yandan, okuyucularınızla bağınız nedeniyle çok ilham verici. Birisi bir kitabı severse, onu annesine, teyzesine, kızına, büyükannesine veriyor. Aileler imza günlerime hep birlikte geliyor - Bunu başta hiçbir yerde görmemiştim. Diğer yandan, romancılar tanınan kişiler olduğu için yazılan şeyden ziyade bizzat yazara çok fazla ilgi yöneltiliyor. İşler çok fazla siyasileştirildiğinde, kişiselleştirildiğinde ve kutuplaştırıldığında, romancıların özgürlük bulması zorlaşıyor. '
Ve Elif Şafak böylece, iki yıl önce Londra'ya taşındı. Şafak birçok yerde yaşadı; Strasburg, Ankara, Madrid, Köln, Amman... Fakat Hackney mahallesinde okul yemeklerine gitmek hiçbir zaman hayatının bir parçası olmamıştı.
Bununla birlikte, İskender adlı kitabında Londra'ya 70'lerde, şiddet içeren sonuçları olacak biçimde gelen Kürt aile, geleneksel İngiliz tatlılarına dair canlı atıfların yanı sıra İngilizce'nin yanlış anlaşılmaya müsait etkilerini de sunuyor okuyucuya.
'Bu hayali Kürt ailenin izini sürmek istedim ' diyor Elif Şafak; 'Çünkü bu çağda yaşıyoruz. Zamanla bu küresel ruhların sayısı daha da artacak. Dünya çapındaki aşırılıkçı ideolojiler bize 'Bir tercih yapmalısınız' diyor ama insanların çoklu bağlılıkları bulunabileceğini teslim etmek önemli. '
Şafak Londra'yı 'büyüleyici ' ve Avrupa içinde benzersiz bulduğunu anlatıyor. 'Bugün Londra sokaklarında 300'den fazla dil konuşulduğuna ' dikkat çekiyor ve ekliyor: 'Ve buna rağmen herkese ait bir değer ve inançlar sistemi var. Londra'da diğer yerlere kıyasla daha fazla etkileşim var. Bunu çok değerli buluyorum ve saygı duyuyorum. '
Masadan kalktığımızda iyice anlaşılıyor ki, diğer masalarda oturan kadınlar Şafak'la birlikte fotoğraf çektirmek için bizim sohbetimizi bitirmemizi bekliyormuş. Elif Şafak kafeden ayrıldığında, garson elini kalbine koyarak şöyle diyor: 'Kafeye girdiğinde, 'Bugün hayatımın en şanslı günü olmalı'
diye düşündüm. '
TELEGRAPH / GABY WOOD
Şafak dikkat çekici derecede güzel bir kadın; etkileyici elmacık kemikleri ve dünyaya çok büyük bir sempatiyle bakar görünen gözleri var. Fakat bunların dışında çok gösterişsiz. Ancak bu durum bütün kafenin onu tanımasına engellemedi; zira kısa süre içinde yemekle birlikte masaya herkesten iltifatlar da geldi.
Şafak'ın sekizinci kitabı olan İskender'in bir bölümü Londra'nın bu bölgesinde geçiyor. Şafak'ın kitabı İngilizce yazmasına rağmen (kendisi dokuz yıldır her iki dilde de yazıyor), İskender önce Türkiye'de yayımlandı. Kitabın raflarda yerini alışmasından sadece üç gün sonra korsan kopyalarının sokakta yarı fiyatına satılması ise Elif Şafak'ın popularitesinin bir göstergesiydi.
Şüphesiz, Şafak korsan yayına karşı; 'Tüm kitap dünyası bundan zarar görüyor ' diyor. Fakat kendi yazdıklarının ulaştığı kitlenin büyüklüğünü hesaplamanın zorluğuna dair zarif ve alçakgönüllü bir inançsızlık okunuyor sesinden. Baba ve Piç'in veya Aşk'ın korsan kopyaları durdurulamaz bir hızda basılıyor.
Sözlerine 'Tuhaf, ' diye devam ediyor: 'Çünkü geçen hafta Türk gazetelerinden, polisin iki kitabımın korsan kopyalarıyla dolu dört kamyona el koyduğunu okudum. Dört kamyon, 150 bin kopya! İşte bu nedenle gerçek sayıları hiçbir zaman öğrenemiyoruz. '
Bu şöhrete ilişkin madalyonun öbür yüzünde ise daha habis bir ilgi bulunuyor. Eylül 2006'da, Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi nedeniyle Elif Şafak hakkında dava açıldı. Aralarında Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk'un da bulunduğu çok sayıda yazara da yöneltilmiş olan suçlama, 'Türklüğe hakaret etmek 'ti. Ve Elif Şafak'ın bu suçlamayla karşılaşmasının nedeni, Baba ve Piç adlı kitabında 1915'teki Ermeni katliamları konusunda yaptığı yorumlardı. Kurmaca karakterler ilk kez suç işlemekle itham ediliyordu. Elif Şafak, ilk çocuğunun doğumu sırasında gıyabında görülen davada aklandı.
Şafak temkinli bir dille, 'Türkiye gibi ülkelerde yazar olmak gerçekten çok karmaşık bir iş ' diyor ve devam ediyor: 'Bir yandan, okuyucularınızla bağınız nedeniyle çok ilham verici. Birisi bir kitabı severse, onu annesine, teyzesine, kızına, büyükannesine veriyor. Aileler imza günlerime hep birlikte geliyor - Bunu başta hiçbir yerde görmemiştim. Diğer yandan, romancılar tanınan kişiler olduğu için yazılan şeyden ziyade bizzat yazara çok fazla ilgi yöneltiliyor. İşler çok fazla siyasileştirildiğinde, kişiselleştirildiğinde ve kutuplaştırıldığında, romancıların özgürlük bulması zorlaşıyor. '
Ve Elif Şafak böylece, iki yıl önce Londra'ya taşındı. Şafak birçok yerde yaşadı; Strasburg, Ankara, Madrid, Köln, Amman... Fakat Hackney mahallesinde okul yemeklerine gitmek hiçbir zaman hayatının bir parçası olmamıştı.
Bununla birlikte, İskender adlı kitabında Londra'ya 70'lerde, şiddet içeren sonuçları olacak biçimde gelen Kürt aile, geleneksel İngiliz tatlılarına dair canlı atıfların yanı sıra İngilizce'nin yanlış anlaşılmaya müsait etkilerini de sunuyor okuyucuya.
'Bu hayali Kürt ailenin izini sürmek istedim ' diyor Elif Şafak; 'Çünkü bu çağda yaşıyoruz. Zamanla bu küresel ruhların sayısı daha da artacak. Dünya çapındaki aşırılıkçı ideolojiler bize 'Bir tercih yapmalısınız' diyor ama insanların çoklu bağlılıkları bulunabileceğini teslim etmek önemli. '
Şafak Londra'yı 'büyüleyici ' ve Avrupa içinde benzersiz bulduğunu anlatıyor. 'Bugün Londra sokaklarında 300'den fazla dil konuşulduğuna ' dikkat çekiyor ve ekliyor: 'Ve buna rağmen herkese ait bir değer ve inançlar sistemi var. Londra'da diğer yerlere kıyasla daha fazla etkileşim var. Bunu çok değerli buluyorum ve saygı duyuyorum. '
Masadan kalktığımızda iyice anlaşılıyor ki, diğer masalarda oturan kadınlar Şafak'la birlikte fotoğraf çektirmek için bizim sohbetimizi bitirmemizi bekliyormuş. Elif Şafak kafeden ayrıldığında, garson elini kalbine koyarak şöyle diyor: 'Kafeye girdiğinde, 'Bugün hayatımın en şanslı günü olmalı'
diye düşündüm. '
TELEGRAPH / GABY WOOD