Arınç: Ben De Dağa Çıkmam ve Çıkmadım
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 'Ben de dağa çıkarım' sözüne yaptığı eleştiriye katıldığını belirterek, "Ben de dağa çıkmam ve çıkmadım.
" dedi.
Bazı açılış ve temel atma törenlerine katılmak üzere Çanakkale'ye gelen Arınç, Çanakkale Polisevi'nde basın toplantısı düzenledi.
Burada bir gazetecinin, 'Ben de dağa çıkardım' sözlerinin tartışmaya yol açtığını hatırlatması üzerine Arınç,, 1,5 saatlik konuşmasının sadece bir cümlesinin alınıp polemik konusu yapılmasını eleştirdi.
Arınç, şunları söyledi: "Geçenlerde bir televizyon programına katılmıştım ve orada 1,5 saate kadar bir söyleşi yapmıştım. Söyleşinin bir yerinde değerli arkadaşımız bize Kürt meselesi veya terörün nasıl önlenmesi, buna ilişkin neler düşündüğümü sorması üzerine, düşüncelerimi ifade etmiştim. Hepiniz bu konuşmayı ya dinlediniz ya da metinlerde okudunuz. Yalnız benim endişem şudur ki, bir kısım medya organları bu 1,5 saatlik konuşmanın başını sonunu vermeden sadece bir cümleyi ortaya koymak suretiyle, bunun üzerinde bir kamuoyu oluşturmak gayretine girdiler. Ve yine bir kısım insanlar başını sonunu okumadan ve dinlemeden sadece 'dağa çıkardım' sözünü ele alarak, bunun üzerine eleştiriler yaptılar. Ben bir hukukçuyum, hukukta her mahkeme derecesi ne olursa olsun, bir insanın konuşması, yazısı veya söylemi var ise; burada sadece bir cümleyi esas alarak sonuca varmaz. Konuşmanın bütününden yola çıkar. Bütününden hareketle yola çıktığında da konuşmanın suç içerip içermediği, yanlış veya doğru olup olmadığına daha akıllıca karar verebilir. Burada 'dağa çıkardım' sözü sadece bir kelime ile kullanılmış değildir.” Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç meselenin aslını şöyle anlattı: “Bana Kürt meselesi ile sordukları zaman, geçmişte ben Kürdüm, Kürtçe konuşmanın, hatta o bölgeden olmanın bile bir ret ve inkar politikası ile suç sayıldığını ifade ettim. 70-80'li yılları örnek gösterdim. Daha öncesini gösterdim. Hatta daha geniş bir tahlil yapmak gerekirse Dersim olaylarını da içerisine koymak gerekebilir. Eğer bir insanın etnik kökenini suç sayarsanız, konuştuğu dili suç sayarsanız ve sadece bu sebeple, bu inkar sebebi ile o insanları cezaevlerine atar ve üstelik de işkence yaparsanız; orada bir milletvekilinin ismini de verdim, ama herkes onun kim olduğunu anladı ve kendisi de 'evet ben bu cezaevinde işkence görmüştüm' dedi.
O insanlar belki sabır gösterebilirler. Belki haklarını başka yoldan arayabilirler. Ama dağa da çıkmış olabilirler. Çünkü Diyarbakır cezaevinde öylesine zulümler yaşandı ki oradan çıkanların bir kısmı dağa gitti, bir kısmı da dağa övgüler düzmeye başladı, diye ifade etmiştim.""Bunu kuvvetlendirmek amacıyla 'ben de olsam dağa çıkardım' anlamında değil; sadece işkencelerin, eziyetlerin, o yok saymanın, o ret ve inkar politikalarının ne kadar acımasız olduğunu, göstermek amacıyla bu cümleyi kullanmıştım.” diyen Arınç, sözlerine şöyle devam etti: “Sözlerimin büyük bir kesim tarafından çok iyi anlaşıldığını, olumlu bakıldığını biliyorum. Bir kısım insanların da, esasında siz ne söylerseniz söyleyin, onu çok fazla düşüneceklerini değil, ama gönüllerindeki, kafalarındaki protestoları veya değerlendirmelerin ne olacağını az çok bilebiliyorum. Önemli olan orada benim söylediğim; geçmişte olan ret ve inkar politikalarının ülkeye ne çok şeyler kaybettiğini ortaya koymak. Ama sonra şunları da ilave ettim: 'Ne zaman ki AK Parti geldi, 10 yıldan bu yana artık ret ve inkar yok. Kabullenmek var, kucaklaşmak var ve geçmişte yapılan hataların hesabını sormak var. Bugün faili meçhul cinayetler veya bir takım iddialar, yargı tarafından araştırılıyor, soruşturuluyorsa, 12 Eylül darbesini yapanlar, bugün artık mahkemelerde yüksek ceza talepleri ile yargılanabiliyorsa, bugün 28 Şubat ile ilgili darbeler ve muhtıralar dönemi tüm yönleri ile Meclis'imizde komisyonlar marifeti ile mutlaka görüşülüyorsa, bunun arkasındaki güçlü siyasi irade AK Parti'nin iradesidir. Eğer böyle güçlü bir siyasi irade olmasaydı Türkiye'de 10 yıldan bu yana ayrımcılıkları ortadan kaldırmak ve inkar politikalarını reddetmek, olağanüstü hali sona erdirmek, Kürtçe televizyon yayınına başlamak, Kürtçe seçmeli dersi tüm okullarımıza koymak mümkün olmazdı. Geçmişte yapılan hatalar AK Parti'ye ait değildir. Bizden önceki dönemlerdeki siyasi güç ve iktidarlar bu hataları, bu yanlışları hep üzerlerinde taşıyorlar. Bu, ülkeye çok şey kaybettirdi.' anlamında konuştum. Keşke beni eleştirmeye kalkanlar, bu konuşmayı yeni baştan bütünü ile dinleme imkanı bulsalar, okuma imkanı bulsalar. Ama ben sözlerimin toplumun büyük kesiminde doğru anlaşılır şekilde kabullendiğini biliyorum. Eleştirilere de alışığım. Yıllardır siyaset yapan bir insanın, attığı her adımdan, söylediği her sözden dolayı eleştirilmesi de, takdir edilmesi de mümkün.” Arınç, Başbakan Erdoğan’ın sözlerini şöyle değerlendirdi; "Dün akşam Başbakanımızın bir kanaldaki çok önemli konuşmasını da baştan sona takip ettim. Sayın Başbakan, benim bu konuşmama atfen sadece şu cümleyi ifade ediyor. 'Bizim yolumuz bu değil. Ben olsam dağa çıkmam. Hayır biz kendimize ait bir yol seçtik' sözlerini ifade ediyor. Çok doğru, ben de dağa çıkmam ve çıkmadım. Ben de siyasi hayatım boyunca çok şükür fiziki bir işkence görmedim. Ama manevi işkenceleri, psikolojik baskıları üzerimde çok yaşadım. Şöyle geçmişime bir bakıyorum. Gençlik kolları genel başkanı olduğum parti, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Dağa çıkmayı düşünmedim. İl başkanı olduğum parti darbe ile kapatıldı, dağa çıkmayı düşünmedim. İktidar ortağı olan partim, kapatıldı dağa çıkmayı düşünmedim. Fazilet Partisi kapatıldı dağa çıkmadım. Eşimin, kızımın başörtüsünden dolayı, horlandım, aşağılandım, küçültülmeye çalışıldım, hiçbir zaman dağa çıkmayı düşünmedim.” “Biz demokrasiye olan, özgürlüklere olan inancımızı her zaman muhafaza ettik. Her zaman sabır ile hareket ettik. Müspet hareket etmeye çalıştık.” diyen Arınç, “Dağa çıkmak bizim de aklımıza gelmedi. Daha çıkmayı hiçbir zaman bir yol olarak görmedik. Hatta mecazi anlamı ile ifade ediyorum, olumsuz menfi bir hareketin de içinde olmadık. Yolumuza devam ettik. Sabırla devam ettik ve ülkenin bir zaman mutlaka düze çıkacağını, bu ülkede ayrımcılıkların ortadan kalkacağını, bu ülkede insanların birbiri ile kucaklaşacağını hep hayal ettik. Bir ümidimiz vardı. Bu ümidimize de AK Parti iktidarı zamanında ulaştık. Evet fiziki işkence görmedik, ama her gün baskın altında, her gün tehdit altında, her gün nefret edilecek varlıklar olarak gösterilen insanlar olarak yaşadık. Hamdolsun ki bu günlere ulaştık. Bugün milletimiz daha çok özgürlükleri soluyarak, yoluna devam ediyor. Bu Doğu ve Güneydoğu Anadolu için de böyledir. Bütün Türkiye için de böyledir. Biz dağa çıkmayı, dağı bir yol olarak görmeyi hiçbir zaman aklımızın ucundan da geçirmedik.” şeklinde konuştu.
Dağ kelimesinin zaman zaman Kılıçdaroğlu'nun sözlerinde de, Bahçeli'nin, Mehmet Ağar'ın sözlerinde de geçtiğini ifade eden Arınç, “Bu bir semboldür. Ama unutmayalım ki Türkiye'de dağa çıkmalar devam ettikçe ve dağdan inmeler olmadıkça, terörle mücadelenin sonuna geldiğimizi sayamayız. Dolayısı ile dağa çıkmanın psikolojik faktörlerini mutlaka ortaya koymamız ve onlarla mücadele etmemiz gerekiyor. Zaman içinde Türkiye'de bu ağır işkenceleri kim görmüş olursa olsun. Evin önünden alınıp götürülen babalar, babalarını bekleyen eşler ve çocuklar, 102 yaşında halen kayıp çocuğundan haber alamadan gözünü kapatma noktasına gelen Berfo nineler oldukça, Türkiye'de bir dönemin hesabını tamamen görmek ve yeni özgürlükler alanının tamamen ortaya çıktığını görmek bir ideal olarak kalacak. 10 yıllık iktidarımız Türkiye'nin siyasal hayatında en güzel noktadır. En iyi noktadır.” ifadelerini kullandı. Arınç sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben bir gerçeği ifade ediyorum. Evet Türkiye'de çok eziyet gören, çok ahlaksızca işkencelere maruz kalan, eşi ile çocuğu ile imtihan olan, işini kaybeden, 28 Şubat'ın listelerinde işyerlerinden olan, sokakta dilenmeye muhtaç kalan pek çok insan olmuştur. Ama bunların hiçbiri dağa çıkmayı düşünmemiştir. Onlar bu ülkeyi seven insanlardı, bu ülkenin geleceğinden umutlu olan insanlardı. Müsbet hareket etmişler. İkna ile yollarına devam ederek bugünkü noktaya gelmişler. Ama unutmayalım ki geçmişte kendilerine yapılan kötü hareketleri kabullenemeyen insanlar da olmuş ve onlar halen Türkiye'nin karanlıkları içerisinde bir kayıp nesil olarak önümüzde durmaktadır. Ben Türkiye'nin serencamını birkaç cümle ile anlatmaya çalıştım. Anlayanlar da anladı, onlara da çok teşekkür ederim. "
Bazı açılış ve temel atma törenlerine katılmak üzere Çanakkale'ye gelen Arınç, Çanakkale Polisevi'nde basın toplantısı düzenledi.
Burada bir gazetecinin, 'Ben de dağa çıkardım' sözlerinin tartışmaya yol açtığını hatırlatması üzerine Arınç,, 1,5 saatlik konuşmasının sadece bir cümlesinin alınıp polemik konusu yapılmasını eleştirdi.
Arınç, şunları söyledi: "Geçenlerde bir televizyon programına katılmıştım ve orada 1,5 saate kadar bir söyleşi yapmıştım. Söyleşinin bir yerinde değerli arkadaşımız bize Kürt meselesi veya terörün nasıl önlenmesi, buna ilişkin neler düşündüğümü sorması üzerine, düşüncelerimi ifade etmiştim. Hepiniz bu konuşmayı ya dinlediniz ya da metinlerde okudunuz. Yalnız benim endişem şudur ki, bir kısım medya organları bu 1,5 saatlik konuşmanın başını sonunu vermeden sadece bir cümleyi ortaya koymak suretiyle, bunun üzerinde bir kamuoyu oluşturmak gayretine girdiler. Ve yine bir kısım insanlar başını sonunu okumadan ve dinlemeden sadece 'dağa çıkardım' sözünü ele alarak, bunun üzerine eleştiriler yaptılar. Ben bir hukukçuyum, hukukta her mahkeme derecesi ne olursa olsun, bir insanın konuşması, yazısı veya söylemi var ise; burada sadece bir cümleyi esas alarak sonuca varmaz. Konuşmanın bütününden yola çıkar. Bütününden hareketle yola çıktığında da konuşmanın suç içerip içermediği, yanlış veya doğru olup olmadığına daha akıllıca karar verebilir. Burada 'dağa çıkardım' sözü sadece bir kelime ile kullanılmış değildir.” Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç meselenin aslını şöyle anlattı: “Bana Kürt meselesi ile sordukları zaman, geçmişte ben Kürdüm, Kürtçe konuşmanın, hatta o bölgeden olmanın bile bir ret ve inkar politikası ile suç sayıldığını ifade ettim. 70-80'li yılları örnek gösterdim. Daha öncesini gösterdim. Hatta daha geniş bir tahlil yapmak gerekirse Dersim olaylarını da içerisine koymak gerekebilir. Eğer bir insanın etnik kökenini suç sayarsanız, konuştuğu dili suç sayarsanız ve sadece bu sebeple, bu inkar sebebi ile o insanları cezaevlerine atar ve üstelik de işkence yaparsanız; orada bir milletvekilinin ismini de verdim, ama herkes onun kim olduğunu anladı ve kendisi de 'evet ben bu cezaevinde işkence görmüştüm' dedi.
O insanlar belki sabır gösterebilirler. Belki haklarını başka yoldan arayabilirler. Ama dağa da çıkmış olabilirler. Çünkü Diyarbakır cezaevinde öylesine zulümler yaşandı ki oradan çıkanların bir kısmı dağa gitti, bir kısmı da dağa övgüler düzmeye başladı, diye ifade etmiştim.""Bunu kuvvetlendirmek amacıyla 'ben de olsam dağa çıkardım' anlamında değil; sadece işkencelerin, eziyetlerin, o yok saymanın, o ret ve inkar politikalarının ne kadar acımasız olduğunu, göstermek amacıyla bu cümleyi kullanmıştım.” diyen Arınç, sözlerine şöyle devam etti: “Sözlerimin büyük bir kesim tarafından çok iyi anlaşıldığını, olumlu bakıldığını biliyorum. Bir kısım insanların da, esasında siz ne söylerseniz söyleyin, onu çok fazla düşüneceklerini değil, ama gönüllerindeki, kafalarındaki protestoları veya değerlendirmelerin ne olacağını az çok bilebiliyorum. Önemli olan orada benim söylediğim; geçmişte olan ret ve inkar politikalarının ülkeye ne çok şeyler kaybettiğini ortaya koymak. Ama sonra şunları da ilave ettim: 'Ne zaman ki AK Parti geldi, 10 yıldan bu yana artık ret ve inkar yok. Kabullenmek var, kucaklaşmak var ve geçmişte yapılan hataların hesabını sormak var. Bugün faili meçhul cinayetler veya bir takım iddialar, yargı tarafından araştırılıyor, soruşturuluyorsa, 12 Eylül darbesini yapanlar, bugün artık mahkemelerde yüksek ceza talepleri ile yargılanabiliyorsa, bugün 28 Şubat ile ilgili darbeler ve muhtıralar dönemi tüm yönleri ile Meclis'imizde komisyonlar marifeti ile mutlaka görüşülüyorsa, bunun arkasındaki güçlü siyasi irade AK Parti'nin iradesidir. Eğer böyle güçlü bir siyasi irade olmasaydı Türkiye'de 10 yıldan bu yana ayrımcılıkları ortadan kaldırmak ve inkar politikalarını reddetmek, olağanüstü hali sona erdirmek, Kürtçe televizyon yayınına başlamak, Kürtçe seçmeli dersi tüm okullarımıza koymak mümkün olmazdı. Geçmişte yapılan hatalar AK Parti'ye ait değildir. Bizden önceki dönemlerdeki siyasi güç ve iktidarlar bu hataları, bu yanlışları hep üzerlerinde taşıyorlar. Bu, ülkeye çok şey kaybettirdi.' anlamında konuştum. Keşke beni eleştirmeye kalkanlar, bu konuşmayı yeni baştan bütünü ile dinleme imkanı bulsalar, okuma imkanı bulsalar. Ama ben sözlerimin toplumun büyük kesiminde doğru anlaşılır şekilde kabullendiğini biliyorum. Eleştirilere de alışığım. Yıllardır siyaset yapan bir insanın, attığı her adımdan, söylediği her sözden dolayı eleştirilmesi de, takdir edilmesi de mümkün.” Arınç, Başbakan Erdoğan’ın sözlerini şöyle değerlendirdi; "Dün akşam Başbakanımızın bir kanaldaki çok önemli konuşmasını da baştan sona takip ettim. Sayın Başbakan, benim bu konuşmama atfen sadece şu cümleyi ifade ediyor. 'Bizim yolumuz bu değil. Ben olsam dağa çıkmam. Hayır biz kendimize ait bir yol seçtik' sözlerini ifade ediyor. Çok doğru, ben de dağa çıkmam ve çıkmadım. Ben de siyasi hayatım boyunca çok şükür fiziki bir işkence görmedim. Ama manevi işkenceleri, psikolojik baskıları üzerimde çok yaşadım. Şöyle geçmişime bir bakıyorum. Gençlik kolları genel başkanı olduğum parti, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Dağa çıkmayı düşünmedim. İl başkanı olduğum parti darbe ile kapatıldı, dağa çıkmayı düşünmedim. İktidar ortağı olan partim, kapatıldı dağa çıkmayı düşünmedim. Fazilet Partisi kapatıldı dağa çıkmadım. Eşimin, kızımın başörtüsünden dolayı, horlandım, aşağılandım, küçültülmeye çalışıldım, hiçbir zaman dağa çıkmayı düşünmedim.” “Biz demokrasiye olan, özgürlüklere olan inancımızı her zaman muhafaza ettik. Her zaman sabır ile hareket ettik. Müspet hareket etmeye çalıştık.” diyen Arınç, “Dağa çıkmak bizim de aklımıza gelmedi. Daha çıkmayı hiçbir zaman bir yol olarak görmedik. Hatta mecazi anlamı ile ifade ediyorum, olumsuz menfi bir hareketin de içinde olmadık. Yolumuza devam ettik. Sabırla devam ettik ve ülkenin bir zaman mutlaka düze çıkacağını, bu ülkede ayrımcılıkların ortadan kalkacağını, bu ülkede insanların birbiri ile kucaklaşacağını hep hayal ettik. Bir ümidimiz vardı. Bu ümidimize de AK Parti iktidarı zamanında ulaştık. Evet fiziki işkence görmedik, ama her gün baskın altında, her gün tehdit altında, her gün nefret edilecek varlıklar olarak gösterilen insanlar olarak yaşadık. Hamdolsun ki bu günlere ulaştık. Bugün milletimiz daha çok özgürlükleri soluyarak, yoluna devam ediyor. Bu Doğu ve Güneydoğu Anadolu için de böyledir. Bütün Türkiye için de böyledir. Biz dağa çıkmayı, dağı bir yol olarak görmeyi hiçbir zaman aklımızın ucundan da geçirmedik.” şeklinde konuştu.
Dağ kelimesinin zaman zaman Kılıçdaroğlu'nun sözlerinde de, Bahçeli'nin, Mehmet Ağar'ın sözlerinde de geçtiğini ifade eden Arınç, “Bu bir semboldür. Ama unutmayalım ki Türkiye'de dağa çıkmalar devam ettikçe ve dağdan inmeler olmadıkça, terörle mücadelenin sonuna geldiğimizi sayamayız. Dolayısı ile dağa çıkmanın psikolojik faktörlerini mutlaka ortaya koymamız ve onlarla mücadele etmemiz gerekiyor. Zaman içinde Türkiye'de bu ağır işkenceleri kim görmüş olursa olsun. Evin önünden alınıp götürülen babalar, babalarını bekleyen eşler ve çocuklar, 102 yaşında halen kayıp çocuğundan haber alamadan gözünü kapatma noktasına gelen Berfo nineler oldukça, Türkiye'de bir dönemin hesabını tamamen görmek ve yeni özgürlükler alanının tamamen ortaya çıktığını görmek bir ideal olarak kalacak. 10 yıllık iktidarımız Türkiye'nin siyasal hayatında en güzel noktadır. En iyi noktadır.” ifadelerini kullandı. Arınç sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben bir gerçeği ifade ediyorum. Evet Türkiye'de çok eziyet gören, çok ahlaksızca işkencelere maruz kalan, eşi ile çocuğu ile imtihan olan, işini kaybeden, 28 Şubat'ın listelerinde işyerlerinden olan, sokakta dilenmeye muhtaç kalan pek çok insan olmuştur. Ama bunların hiçbiri dağa çıkmayı düşünmemiştir. Onlar bu ülkeyi seven insanlardı, bu ülkenin geleceğinden umutlu olan insanlardı. Müsbet hareket etmişler. İkna ile yollarına devam ederek bugünkü noktaya gelmişler. Ama unutmayalım ki geçmişte kendilerine yapılan kötü hareketleri kabullenemeyen insanlar da olmuş ve onlar halen Türkiye'nin karanlıkları içerisinde bir kayıp nesil olarak önümüzde durmaktadır. Ben Türkiye'nin serencamını birkaç cümle ile anlatmaya çalıştım. Anlayanlar da anladı, onlara da çok teşekkür ederim. "