Şemdin Sakık: 33 Erin Şehit Edilmesi Üzerime Yıkıldı
Ergenekon davasında tanık olarak ifade veren eski PKK sorumlusu Şemdin Sakık, Bingöl'de silahsız 33 erin şehit edilmesi olayının kendisinin üzerine yıkıldığını öne sürdü.
O dönem örgütün tek taraflı ateşkes ilan ettiğini söyleyen Sakık, "Bu ateşkesin bozulması için ordu tarafından art arda operasyonlar düzenlendi.
Bingöl'den 200-300 kişilik bir grup görülüyor. Eylem yapacakları biliniyor. Hatta başkanın talimatının olduğu bilinmesine rağmen bu askerler tedbirsiz yola çıkarıldı ve müdahale etmediler.” iddialarında bulundu.İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ergenekon davasında gizli tanık Deniz olarak duruşmaya katılan, talebi üzerine de açık tanık olarak kimlik tespiti yapılan Şemdin Sakık, ifadesine devam etti.Bingöl kırsalında 33 askerin şehit edilmesi olayının kendisinin üzerine yıkıldığını savunan Şemdin Sakık, o dönemde örgütün tek taraflı ateşkes ilan ettiğini söyledi.
Bu ateşkesin bozulması için ordu tarafından ard arda operasyonlar düzenlendiğini iddia eden Sakık, örgüt yönetiminden sadece bu operasyonlara misilleme yapılabileceğinin söylendiğini anlattı. Sakık, "Örgütte o zaman büyük silahlar yoktu. Sadece yol kesiyorlardı. Bu şekilde de misilleme yaptılar." dedi.
33 askerin şehit edilmesinde olayın tetikçisinin PKK olduğunun söylendiğini hatırlatan Sakık, "Devlet, kesin delil bulunamadığını söyledi ama örgütün parmağı olduğu gündeme geldi. Bingöl'den 200-300 kişilik bir grup görülüyor. Eylem yapacakları biliniyor. Hatta başkanın talimatının olduğu bilinmesine rağmen bu askerler tedbirsiz yola çıkarıldı ve müdahale etmediler.” ifadelerini kullandı.Bu sürecin bir planlama olduğunu ifade eden Sakık, "Turgut Özal, Cem Ersever gitmişti. Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, Uğur Mumcu gitmişti. Kilit noktaları tutanlar tasfiye edilmişti. Güçlü bir savaş için bu bahaneyi yaratmaları gerekiyordu. Tek başına 33 asker olsaydı 'kazadır' ya da 'kana susamış bir timin işidir' derdik. Ama bu zincirin halkasıydı. Savaş talimatı da aynı yıla denk geldi. 1993'te gerçek anlamıyla 12 Eylül'den daha kanlı daha köklü, daha korkunç bir darbe oldu. Sayı olarak, nitelik olarak da daha kanlıdır. Devletin en kilit noktalarındaki insanlar götürüldü.'' diye konuştu.
Türkiye'de faili meçhul olarak kalan olayların hepsinin birbirine bağlı olduğunu belirten Sakık, "Bunlardan birisi doğru düzgün çözülebilirse diğerleri de ardı sıra çözülür." dedi.
‘GAFFAR OKKAN, SAYGI DUYDUĞUM BİR İNSANDI’Diyarbakır'da cezaevinde kalırken Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın bir konferans programı sırasında kendisini de ziyaret ettiğini söyleyen Sakık, "Bu vesile ile aramızda bir sohbet oldu ve sıcak bir ilişkiye dönüştü bu ziyaret. Saygı duyduğum bir insan öldürüldü." dedi.
Örgüte çocuk yaşta iki gencin geldiğini ve bunlardan birisini kendisi yanına aldığını belirten Sakık, diğer genci de başka bir sorumlunun yanına verdiğini anlattı. Kendi yanındaki genç ile aralarında baba-oğul ilişkisinin oluştuğunu ifade eden Sakık, "Ben 1998 yılından sonra cezaevine girdim. Gaffar Okkan öldürüldükten sonra, aradan bir yıl geçmişti ki bu genç de cezaevine geldi. Bu çocuğun anlatımları ve cezaevinde bulunan Hizbullahçılarla duvar arkasından yaptığım konuşmalardan olayın Hizbullah olayı olmadığını anladım. Merhum Gaffar Okkan'a yapılan suikast, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş, yağdan kıl çeker gibi bir eylem olduğunu söyledim. Eğer bunlar Lübnan'da eğitilen Hizbullahçılar olsa bomba kullanırlar. İran'daki Hizbullahçılar olsa hiçbir zaman sonuca gitmezlerdi." dedi.
Okkan suikastinin devletin içindeki odakların işi olduğunu belirten Sakık, "Aynı gün Silopi'de iki HADEP'li kaldırıldı, buhar oldu." diye konuştu.
‘YESİL, BAŞBAKAN VE GENELKURMAY BAŞKANI’NIN EMRİNDE ÇALIŞTI’Şemdin Sakık, 16 Mayıs 2001'de Diyarbakır'dan havalanan ve bordo berelileri taşıyan CASA CN235 tipi askeri uçağın kumanda arızası nedeniyle düşmesi ve 37 askerin şehit olması olayıyla ilgili de ifade verdi. Sakık, uçakta iki kişinin isminin gizlendiğini belirterek bu ismi çizilen iki kişiden birinin Susurluk olayında adı geçen Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım olduğunu duyduğunu söyledi.
Askeri ve siyasi açıdan bakıldığında Gaffar Okkan suikastinin Hizbullah işi olduğunun söylenebileceğini belirten Sakık, "Örgütün bu suikast ile bir ilgisi olmadığı söylendi. Ancak kırsalda PKK'nın silahı ordunun elinde, bazı güçlerin silahları Hizbullah'ın elindedir. Bir olayda kullanılan silahın tetikçisini bilmek eylemin hangi örgüt tarafından gerçekleştirildiğini anlamaya yetmez." ifadesini kullandı. Sakık, "Birkaç kişi içeride ama binlercesi dışarıda olan şiddet sektörü var. Ülkeyi istedikleri şekilde yönetiyorlar." şeklinde konuştu.
Uçak kazasında ölenlerden birinin Mahmut Yıldırım olduğunu tekrarlayan Sakık, "Bir devlet bu kadar olayın faili olan bir kişinin yaşayıp yaşamadığını bilmiyorsa devlet değildir." dedi.
Mahmut Yıldırım'ın 1998 yılında Başbakan ve Genelkurmay Başkanının emrinde çalıştığını ve güvenilen bir kişi olduğunu savunan Sakık, "MİT'e sorulmuş, Mahmut Yıldırım'ı kullandıklarını söylemişler." dedi.
Bu arada, Sakık'ın ifadesi sırasında tutuklu sanıklardan Hikmet Çiçek, oturduğu yerden söz de almadan bu anlatılanların dava ile bir ilgisi olmadığını söyleyerek itiraz etti. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese ise tanığın ifadesinin kesilemeyeceğini belirterek tekrar itiraz edilmesi durumunda itiraz edeni salondan dışarı çıkaracağını söyledi.
Ancak bir süre sonra tutuklu sanık Mehmet Zekeriya Öztürk de aynı yönde itirazda bulundu. Başkan Özese'nin talimatıyla Öztürk, jandarma nezaretinde salondan dışarı çıkarıldı. Öztürk, salondan çıkarken "Tüm Türkiye dinlesin. Hepimiz dinleyelim. Katili dinliyoruz." diye konuştu.
YILDIRIM BEĞLER’DEN ÇARPICI İDDİALARGüneydoğu'da yıllarca Genelkurmay'ın kadrolu tercümanı olarak görev yapan Yıldırım Beğler, 2009 yılında Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) yaptığı açıklamada; Gaffar Okkan suikastini gerçekleştiren özel kuvvetlere bağlı C timinin Malatya’da düşen CASA tipi uçakta bulunduğunu öne sürmüştü. Norveç'in başkenti Oslo'ya iki saat uzaklıktaki bir köyde siyasi mülteci olarak yaşayan Beğler, dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ı Hizbullah'ın değil, Özel Kuvvetler'e bağlı bir ekibin öldürdüğünü iddia etmişti. Okkan'ı Özel Kuvvetler'e bağlı C timinin katlettiğini, olay günü bu timdeki askerleri PKK kıyafetiyle gördüğünü öne süren Beğler, kendisinin de bir dönem C timinde görev aldığını savunmuştu. Beğler, suikastı gerçekleştiren 'C- timinin bindirildiği uçağın Malatya'da düşmesiyle bu ekibin ortadan kaldırıldığını öne sürmüştü.
Bingöl'den 200-300 kişilik bir grup görülüyor. Eylem yapacakları biliniyor. Hatta başkanın talimatının olduğu bilinmesine rağmen bu askerler tedbirsiz yola çıkarıldı ve müdahale etmediler.” iddialarında bulundu.İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ergenekon davasında gizli tanık Deniz olarak duruşmaya katılan, talebi üzerine de açık tanık olarak kimlik tespiti yapılan Şemdin Sakık, ifadesine devam etti.Bingöl kırsalında 33 askerin şehit edilmesi olayının kendisinin üzerine yıkıldığını savunan Şemdin Sakık, o dönemde örgütün tek taraflı ateşkes ilan ettiğini söyledi.
Bu ateşkesin bozulması için ordu tarafından ard arda operasyonlar düzenlendiğini iddia eden Sakık, örgüt yönetiminden sadece bu operasyonlara misilleme yapılabileceğinin söylendiğini anlattı. Sakık, "Örgütte o zaman büyük silahlar yoktu. Sadece yol kesiyorlardı. Bu şekilde de misilleme yaptılar." dedi.
33 askerin şehit edilmesinde olayın tetikçisinin PKK olduğunun söylendiğini hatırlatan Sakık, "Devlet, kesin delil bulunamadığını söyledi ama örgütün parmağı olduğu gündeme geldi. Bingöl'den 200-300 kişilik bir grup görülüyor. Eylem yapacakları biliniyor. Hatta başkanın talimatının olduğu bilinmesine rağmen bu askerler tedbirsiz yola çıkarıldı ve müdahale etmediler.” ifadelerini kullandı.Bu sürecin bir planlama olduğunu ifade eden Sakık, "Turgut Özal, Cem Ersever gitmişti. Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, Uğur Mumcu gitmişti. Kilit noktaları tutanlar tasfiye edilmişti. Güçlü bir savaş için bu bahaneyi yaratmaları gerekiyordu. Tek başına 33 asker olsaydı 'kazadır' ya da 'kana susamış bir timin işidir' derdik. Ama bu zincirin halkasıydı. Savaş talimatı da aynı yıla denk geldi. 1993'te gerçek anlamıyla 12 Eylül'den daha kanlı daha köklü, daha korkunç bir darbe oldu. Sayı olarak, nitelik olarak da daha kanlıdır. Devletin en kilit noktalarındaki insanlar götürüldü.'' diye konuştu.
Türkiye'de faili meçhul olarak kalan olayların hepsinin birbirine bağlı olduğunu belirten Sakık, "Bunlardan birisi doğru düzgün çözülebilirse diğerleri de ardı sıra çözülür." dedi.
‘GAFFAR OKKAN, SAYGI DUYDUĞUM BİR İNSANDI’Diyarbakır'da cezaevinde kalırken Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın bir konferans programı sırasında kendisini de ziyaret ettiğini söyleyen Sakık, "Bu vesile ile aramızda bir sohbet oldu ve sıcak bir ilişkiye dönüştü bu ziyaret. Saygı duyduğum bir insan öldürüldü." dedi.
Örgüte çocuk yaşta iki gencin geldiğini ve bunlardan birisini kendisi yanına aldığını belirten Sakık, diğer genci de başka bir sorumlunun yanına verdiğini anlattı. Kendi yanındaki genç ile aralarında baba-oğul ilişkisinin oluştuğunu ifade eden Sakık, "Ben 1998 yılından sonra cezaevine girdim. Gaffar Okkan öldürüldükten sonra, aradan bir yıl geçmişti ki bu genç de cezaevine geldi. Bu çocuğun anlatımları ve cezaevinde bulunan Hizbullahçılarla duvar arkasından yaptığım konuşmalardan olayın Hizbullah olayı olmadığını anladım. Merhum Gaffar Okkan'a yapılan suikast, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş, yağdan kıl çeker gibi bir eylem olduğunu söyledim. Eğer bunlar Lübnan'da eğitilen Hizbullahçılar olsa bomba kullanırlar. İran'daki Hizbullahçılar olsa hiçbir zaman sonuca gitmezlerdi." dedi.
Okkan suikastinin devletin içindeki odakların işi olduğunu belirten Sakık, "Aynı gün Silopi'de iki HADEP'li kaldırıldı, buhar oldu." diye konuştu.
‘YESİL, BAŞBAKAN VE GENELKURMAY BAŞKANI’NIN EMRİNDE ÇALIŞTI’Şemdin Sakık, 16 Mayıs 2001'de Diyarbakır'dan havalanan ve bordo berelileri taşıyan CASA CN235 tipi askeri uçağın kumanda arızası nedeniyle düşmesi ve 37 askerin şehit olması olayıyla ilgili de ifade verdi. Sakık, uçakta iki kişinin isminin gizlendiğini belirterek bu ismi çizilen iki kişiden birinin Susurluk olayında adı geçen Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım olduğunu duyduğunu söyledi.
Askeri ve siyasi açıdan bakıldığında Gaffar Okkan suikastinin Hizbullah işi olduğunun söylenebileceğini belirten Sakık, "Örgütün bu suikast ile bir ilgisi olmadığı söylendi. Ancak kırsalda PKK'nın silahı ordunun elinde, bazı güçlerin silahları Hizbullah'ın elindedir. Bir olayda kullanılan silahın tetikçisini bilmek eylemin hangi örgüt tarafından gerçekleştirildiğini anlamaya yetmez." ifadesini kullandı. Sakık, "Birkaç kişi içeride ama binlercesi dışarıda olan şiddet sektörü var. Ülkeyi istedikleri şekilde yönetiyorlar." şeklinde konuştu.
Uçak kazasında ölenlerden birinin Mahmut Yıldırım olduğunu tekrarlayan Sakık, "Bir devlet bu kadar olayın faili olan bir kişinin yaşayıp yaşamadığını bilmiyorsa devlet değildir." dedi.
Mahmut Yıldırım'ın 1998 yılında Başbakan ve Genelkurmay Başkanının emrinde çalıştığını ve güvenilen bir kişi olduğunu savunan Sakık, "MİT'e sorulmuş, Mahmut Yıldırım'ı kullandıklarını söylemişler." dedi.
Bu arada, Sakık'ın ifadesi sırasında tutuklu sanıklardan Hikmet Çiçek, oturduğu yerden söz de almadan bu anlatılanların dava ile bir ilgisi olmadığını söyleyerek itiraz etti. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese ise tanığın ifadesinin kesilemeyeceğini belirterek tekrar itiraz edilmesi durumunda itiraz edeni salondan dışarı çıkaracağını söyledi.
Ancak bir süre sonra tutuklu sanık Mehmet Zekeriya Öztürk de aynı yönde itirazda bulundu. Başkan Özese'nin talimatıyla Öztürk, jandarma nezaretinde salondan dışarı çıkarıldı. Öztürk, salondan çıkarken "Tüm Türkiye dinlesin. Hepimiz dinleyelim. Katili dinliyoruz." diye konuştu.
YILDIRIM BEĞLER’DEN ÇARPICI İDDİALARGüneydoğu'da yıllarca Genelkurmay'ın kadrolu tercümanı olarak görev yapan Yıldırım Beğler, 2009 yılında Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) yaptığı açıklamada; Gaffar Okkan suikastini gerçekleştiren özel kuvvetlere bağlı C timinin Malatya’da düşen CASA tipi uçakta bulunduğunu öne sürmüştü. Norveç'in başkenti Oslo'ya iki saat uzaklıktaki bir köyde siyasi mülteci olarak yaşayan Beğler, dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ı Hizbullah'ın değil, Özel Kuvvetler'e bağlı bir ekibin öldürdüğünü iddia etmişti. Okkan'ı Özel Kuvvetler'e bağlı C timinin katlettiğini, olay günü bu timdeki askerleri PKK kıyafetiyle gördüğünü öne süren Beğler, kendisinin de bir dönem C timinde görev aldığını savunmuştu. Beğler, suikastı gerçekleştiren 'C- timinin bindirildiği uçağın Malatya'da düşmesiyle bu ekibin ortadan kaldırıldığını öne sürmüştü.