İlhan Cihaner'den Deniz Feneri iddiası
CHP'li vekil İlhan Cihaner, Deniz Feneri soruşturmasına ilişkin ilginç bir iddiada bulundu.
CHP Milletvekili İlhan Cihaner, "Deniz Feneri soruşturması AKP'ye ulaştı ya da ulaşmak üzereydi, onun için 'dur' demek gerekiyordu" dedi.
Mersin'in CHP Yenişehir İlçe Teşkilatı'nın daveti üzerine kente İlhan Cihaner, partilileriyle bayramlaştı. Burada yaptığı konuşmada AK Parti'yi eleştiren Cihaner, siyasi iktidarın sadece yurt içinde değil, yurt dışında da ülkeyi belirsizliğe sürüklediğini söyledi.
Cihaner, 'Yurtta sulh cihanda sulh' demiş geleneğin temsilcisi olan bir ülkenin, adeta emperyalist emellerin payandası konumuna geldiğini savundu.
Gazetecilerin Deniz Feneri soruşturmasındaki savcıların görevden alınmasıyla ilgili sorusunu da yanıtlayan Cihaner, bunun ilk olmadığını, siyasi iktidarın, topluma mutlak olarak egemen olduktan sonra izin vermediği hiçbir şeyin gerçekleşmesini istemediğini dile getirdi.
'Bağımsız yargı, yargının bağımsızlaştırılması' konusunun, 12 Eylül referandumunda yapılan değişikliklerde en çok kullanılan argüman olduğunu da hatırlatan Cihaner, şunları söyledi: "Sözde yargıya müdahale olmayacaktı, sözde yargı bağımsız olacaktı. Ama gördük ki yeni HSYK oluştuktan sonra Kars'ta, 'İnsanlık Anıtı'ndaki hakimlerin değiştirilmesinden tutun, İstanbul'daki Ergenekon davasında vicdani kanaatlerini tahliyeden yana kullanan hakimlerin uydurma gerekçelerle sürülmesine kadar bir çok noktada yargıya müdahale ettiler. Benim yaptığım soruşturmada da benzer bir müdahale vardı ve ben defalarca iddia ediyorum, oradaki mali yolsuzluğun boyutu belki de 'Deniz Feneri'ni katlayacak boyutta idi, onu da ört bas ettiler."
"AKP'YE ULAŞTI YA DA ULAŞMAK ÜZEREYDİ"
"Deniz Feneri soruşturması ile ilgili yapılan muamele, kabul edilebilir bir şey değil" diyen Cihaner, şöyle devam etti: "İktidar işine geldiği zaman falanca savcının adı geçtiği zaman, 'Onun kılına bile dokundurtmayız' diyor, benzer şekilde daha evvel görevden alınmış, haklı haksız kişilerin mesleğe iadesi çok dramatik bir şekilde gerçekleştiriliyor ve bu anayasa değişikliğinin yapılmasında en önemli argümanlardan biri oluyor. Ama şu anda benzer şekilde aynı sıkıntıyı yaşayan yüzlerce yargıç, savcı olduğu halde bunu maalesef toplumun gözünden de kaçırıyor ve en son gördüğünüz noktada da 'Deniz Feneri' gibi, belki de Türk hukuk sisteminin uluslararası saygınlık noktasında da sınav verdiği bir soruşturmada, doğrudan doğruya müfettişler eliyle, HSYK eliyle müdahale ediliyor.
Kabul edilebilir bir şey değil, anlaşılıyor ki soruşturma AKP'ye ulaştı ya da ulaşmak üzereydi, onun için 'dur' demek gerekiyordu. Bunu hemen benzer iddialar olan diğer soruşturmalardaki hakim, savcılarla ilgili yapılan muamelelerle karşılaştırın. Yüzlerce şikayet olduğu halde, kötüye kullanma iddiaları olduğu halde, delil uydurma iddiaları olduğu halde, gizli kalması gereken bilgilerin servis edilmesi bir vaka olduğu halde onlara hiç dokunulmadı ama ne hikmetse Deniz Feneri soruşturmasında süratle soruşturma izni verildi ve oradaki savcıların yetkileri kaldırıldı ve HSYK yedek üyesi olan bir savcının sorumluluğuna verildi. Kabul edilebilir bir şey değil, bu artık Türkiye'de referandumdan bu yana rejim değiştirme, sistem değiştirme operasyonunun ne noktaya geldiğinin, siyasi iktidarın gözünün ne kadar karardığının son göstergesi olsa gerek."
Mersin'in CHP Yenişehir İlçe Teşkilatı'nın daveti üzerine kente İlhan Cihaner, partilileriyle bayramlaştı. Burada yaptığı konuşmada AK Parti'yi eleştiren Cihaner, siyasi iktidarın sadece yurt içinde değil, yurt dışında da ülkeyi belirsizliğe sürüklediğini söyledi.
Cihaner, 'Yurtta sulh cihanda sulh' demiş geleneğin temsilcisi olan bir ülkenin, adeta emperyalist emellerin payandası konumuna geldiğini savundu.
Gazetecilerin Deniz Feneri soruşturmasındaki savcıların görevden alınmasıyla ilgili sorusunu da yanıtlayan Cihaner, bunun ilk olmadığını, siyasi iktidarın, topluma mutlak olarak egemen olduktan sonra izin vermediği hiçbir şeyin gerçekleşmesini istemediğini dile getirdi.
'Bağımsız yargı, yargının bağımsızlaştırılması' konusunun, 12 Eylül referandumunda yapılan değişikliklerde en çok kullanılan argüman olduğunu da hatırlatan Cihaner, şunları söyledi: "Sözde yargıya müdahale olmayacaktı, sözde yargı bağımsız olacaktı. Ama gördük ki yeni HSYK oluştuktan sonra Kars'ta, 'İnsanlık Anıtı'ndaki hakimlerin değiştirilmesinden tutun, İstanbul'daki Ergenekon davasında vicdani kanaatlerini tahliyeden yana kullanan hakimlerin uydurma gerekçelerle sürülmesine kadar bir çok noktada yargıya müdahale ettiler. Benim yaptığım soruşturmada da benzer bir müdahale vardı ve ben defalarca iddia ediyorum, oradaki mali yolsuzluğun boyutu belki de 'Deniz Feneri'ni katlayacak boyutta idi, onu da ört bas ettiler."
"AKP'YE ULAŞTI YA DA ULAŞMAK ÜZEREYDİ"
"Deniz Feneri soruşturması ile ilgili yapılan muamele, kabul edilebilir bir şey değil" diyen Cihaner, şöyle devam etti: "İktidar işine geldiği zaman falanca savcının adı geçtiği zaman, 'Onun kılına bile dokundurtmayız' diyor, benzer şekilde daha evvel görevden alınmış, haklı haksız kişilerin mesleğe iadesi çok dramatik bir şekilde gerçekleştiriliyor ve bu anayasa değişikliğinin yapılmasında en önemli argümanlardan biri oluyor. Ama şu anda benzer şekilde aynı sıkıntıyı yaşayan yüzlerce yargıç, savcı olduğu halde bunu maalesef toplumun gözünden de kaçırıyor ve en son gördüğünüz noktada da 'Deniz Feneri' gibi, belki de Türk hukuk sisteminin uluslararası saygınlık noktasında da sınav verdiği bir soruşturmada, doğrudan doğruya müfettişler eliyle, HSYK eliyle müdahale ediliyor.
Kabul edilebilir bir şey değil, anlaşılıyor ki soruşturma AKP'ye ulaştı ya da ulaşmak üzereydi, onun için 'dur' demek gerekiyordu. Bunu hemen benzer iddialar olan diğer soruşturmalardaki hakim, savcılarla ilgili yapılan muamelelerle karşılaştırın. Yüzlerce şikayet olduğu halde, kötüye kullanma iddiaları olduğu halde, delil uydurma iddiaları olduğu halde, gizli kalması gereken bilgilerin servis edilmesi bir vaka olduğu halde onlara hiç dokunulmadı ama ne hikmetse Deniz Feneri soruşturmasında süratle soruşturma izni verildi ve oradaki savcıların yetkileri kaldırıldı ve HSYK yedek üyesi olan bir savcının sorumluluğuna verildi. Kabul edilebilir bir şey değil, bu artık Türkiye'de referandumdan bu yana rejim değiştirme, sistem değiştirme operasyonunun ne noktaya geldiğinin, siyasi iktidarın gözünün ne kadar karardığının son göstergesi olsa gerek."