Meü‘de Nükleer Santral Paneli

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi yönetim kurulu üyesi ve Okan Üniversitesi Enerji Sistemleri Bölümü öğretim üyesi Prof.

Meü‘de Nükleer Santral Paneli
Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi yönetim kurulu üyesi ve Okan Üniversitesi Enerji Sistemleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Vural Altın, nükleer santral için ‘şişedeki cin‘ benzetmesi yaparak, “Nükleer santral, çalıştığı sürece temizdir ve kömürün ürettiği enerjinin çok çok üstünde enerji üretir, ancak bütün zarar potansiyelini de kalbinde saklar. Nükleer santral bir tehdittir ama her yıl kömür madenlerinde de yüzlerce kişi ölüyor” dedi.

Mersin Üniversitesi (MEÜ) Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından ‘Mersin Akkuyu Nükleer Santrali: Fırsatlar ve Tehditler‘ konulu panel düzenlendi. Uğur Oral Kültür Merkezi‘nde gerçekleştirilen panele Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi yönetim kurulu üyesi ve Okan Üniversitesi Enerji Sistemleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Vural Altın, Okan Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nuh Tolga Yarman ve Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu konuşmacı olarak katıldı.

Panelin açılışında konuşan MEÜ Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Fevzi Demir, nükleer enerji ve nükleer santral konusunun sadece nükleer mühendislerini ilgilendirmeyecek kadar ciddi ve önemli bir konu olduğuna dikkat çekti ve mart ayında Japonya‘da meydana gelen deprem ve tsunaminin ardından Fukişima nükleer santralinden yayılan radyasyon tehlikesinin bu ciddiyeti bir kez daha gözler önüne serdiğini söyledi. Akkuyu‘ya yapılacak olan nükleer santrale de işaret eden Demir, “Nükleer enerji ciddi, nükleer enerji konusundaki bilgisizliğimiz ise trajikomiktir” dedi.

Konuşmasında nükleer enerjinin sunduğu fırsatları ve tehditleri temel alan Prof. Dr. Vural Altın ise, her enerji üretim sürecinin yararı ve riskleri olduğunu hatırlatarak; ihtiyaç olan üretim sürecinin, olası en düşük maliyet ve riskle yapılmasının gerekliliğini dile getirdi. Atom ve elementler hakkında bilgi veren ve radyoaktivite oluşumunu anlatan Vural, radyasyonun doğada var olan bir şey olduğunu ifade ederek, “Her yıl, çevremizden ortalama 3,5 birim radyasyon alıyoruz. Ortalama maruz kalınan radyasyon miktarı, jeolojik yapılara bağlı olarak bazı bölgelerde daha fazla olabiliyor. Yapılan deneylerde radyasyona tolerans düzeyi, 3.5 ila 260 birim arasında değişiyor. 250-400 birim radyasyon, kan hücrelerinde geçici değişikliklere, 400 birim üzeri radyasyon, değişikliklerin kalıcılaşmasına, bin birim mide bulantısına, 4 bin birim ise ölüme yol açıyor. 4 bin birim radyasyona maruz kalan 10 insandan 8‘i ölüyor. Ne kadar az olursa olsun radyasyonun potansiyel bir zarar düzeyi var” diye konuştu. Nükleer santral için ‘şişedeki cin‘ benzetmesi yapan Altın, “Nükleer santral, çalıştığı sürece temizdir ve kömürün ürettiği enerjinin çok çok üstünde enerji üretir; ancak bütün zarar potansiyelini de kalbinde saklar. Nükleer santral bir tehdittir ama her yıl kömür madenlerinde de yüzlerce kişi ölüyor” ifadelerini kullandı.

Dünyadaki nükleer enerji kullanımına ilişkin olarak tarihsel bilgiler sunan Prof. Dr. Nuh Tolga Yarman da, yaşanan nükleer santral kazalarından ve Türkiye‘de nükleer santral kurma çalışmalarından söz etti. Nükleer santral kurma çalışmalarının 1986‘da yaşanan Çernobil faciasından sonra azaldığını, Fukişima‘da yaşanan kazanın ardından ise tekrar güncel bir mesele haline geldiğini belirten Yarman, “1986 Çernobil nükleer kazası, dünyanın geçirdiği en büyük kazadır. Bu kazadan sonra nükleer enerji üretimi fren yapmak zorunda kaldı. Nükleer enerjiye 70‘li yıllarda zorunluluk olarak bakılıyordu. Çünkü kazalar yoktu. Kazaların ardından gördük ki nükleer enerji, bizim ilk başta sandığımızdan çok daha az güvenli. Ne kadar güvenli olduğunu ancak kazalarla netleştirebiliyor ve fikir sahibi oluyoruz. Sadece üretimi konusunda değil, nükleer atıkların da nelere yol açacağını bilmiyoruz. Hiç kimse, nükleer atıkların 250 bin yıl boyunca insanoğluna zarar vermeyeceği taahhüdünde bulunamaz” şeklinde konuştu.

Nükleer enerji uzmanları olarak ‘doğrudur‘ ya da ‘yanlıştır‘ demek yerine düzgün bir resim ortaya koymak zorunda olduklarını vurgulayan Yarman, araştırma yapılmadan nükleer santral kurma kararı alınmasını eleştirdi. 1970‘li yıllarda Akkuyu‘ya nükleer santral yapılması yönündeki kararda etkili olduğunu hatırlatan ve o günün şartlarında bunu savunduğunu ancak bugünkü bilgi ve birikimleri ile bu kararın arkasında olamayacağını söyleyen Yarman, turizm potansiyeline rağmen Akkuyu‘ya nükleer santral yapılması halinde ciddi turizm kaybı yaşanacağını belirtti.

Uzun yıllar nükleer silahlanma üzerine çalışmalar yapan Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu ise, nükleer enerji santrallerinin istendiği takdirde silah teknolojisi olarak da kullanılabileceğini dile getirerek, şöyle devam etti; "Nükleer enerjinin iki yüzü vardır; bunlardan biri barışçıl enerji üretimi, diğeri ise nükleer silah üretimidir. Nükleer enerjinin sadece barışçıl amaçlarla kullanılmasını destekliyorum. Nükleer enerji santralleri olmadan, dünyanın 17‘nci büyük ekonomisi durumundayız. Nükleer enerji üretmeye başlayınca çok daha ileri gitmeyeceğiz. Nükleer enerji santraline mutlaka ihtiyacımız var demek doğru değildir.”

Kaynak: İHA