Kent Kültürü Ve Kentlilik Bilinci
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi tarafından "Kent Kültürü ve Kentlilik Bilinci" başlıklı panel düzenlendi.
OMÜ Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi‘nde düzenlenen panele Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruşen Keleş, Giresun Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Kartal, Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Akif Çukurçayır ve Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Parlak‘ın konuşmacı olarak katılırken, Rektör Prof. Dr. Hüseyin Akan, Bafra Kaymakamı Ayhan Boyacı, Atakum Belediye Başkanı Metin Burma, İlkadım Belediye Başkanı Necattin Demirtaş, OMÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatih Yüksel, Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Ahmet Mutlu, öğretim üyeleri ve öğrenciler takip etti.
"HEMŞEHRİCİLİK DERNEKLERİ DOĞRU DEĞİL"
Panelin açılışını yapan OMÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan, "OMÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi önümüzdeki yıl ilk mezunlarını verecek olan genç bir fakültedir. Yeni açılacak olan arkeoloji ve sanat tarihi bölümleri, iletişim fakültesi gibi akademik birimlerle üniversitemizin sosyal yanı da hızlı bir gelişme içindedir. Sosyal bilimler ve mühendislik dalları şehir-üniversite gelişimine en fazla katkı sağlayan dallardır. Küçük yerlerden İstanbul ya da Samsun gibi büyük şehirlere gelen insanların şöyle bir övünme unsurları vardır; ‘Ben köydeki özelliklerimi kaybetmedim. Ben şehirleşmedim‘ derler. Kırsallık özelliklerini kaybetmesinler diye dernekler kurarlar. Bu bana çok doğru gelmiyor. O şehirde yaşayan insanların yaşadıkları kente aidiyet hissetmesi gerekir diye düşünüyorum. Bunu da hocalarıma sormak istiyorum. Geçmişe baktığımızda medeniyetlerin kentlerle kurulmuş olduğunu görüyoruz. Köyler o medeniyeti kuramaz. Bir diğer şey de; bazı insanlar şehrine çok sahip çıkıyor. Bazı topluluklar da o şehri han gibi, kervansaray gibi görüyor. ‘Geldim geçeceğim buradan‘ diyor. Bu da sanırım o şehri kendimizin kurmamış olmasından kaynaklanıyor" dedi.
"İNSAN YAŞADIĞI KENTİN KÜLTÜRÜNÜ BENİMSEMELİ"
Panelin oturum başkanlığını yapan ve konuşmasında kimlik sözcüğünün sözlük anlamını açıklayan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruşen Keleş, "Kimlik sözcüğünü açıklarken insan olarak bireyin kimliğini oluşturan unsurlar dikkati çekmektedir. Kent dediğimiz olgu sosyolojik bir kurumdur. Kent ekonomik ve toplumsal bir üründür. İnsanlar kentleri oluştururlar, kentler de insanları. İnsan kültürü kentlerin oluşmasında çok etkilidir. İnsan, yaşadığı kentin kültürünü benimsemeli ve onu her zaman korumalıdır. Bu bakımdan Rektör Bey söylediğinde haklıdır. Önemli olan kentlere gelmiş olan insanların yeni değerleri kazanmalarıdır. Türkiye‘de baktığımızda kentlerimizin pek çok tarihi öğesi olduğunu görüyoruz. Ama biz bu değerlere yeterince sahip çıkamamaktayız. Şehirde yaşayan insanların o kent üzerinde hakları vardır, olmadır da. Fakat ihmal edilen şey şudur; bireylerin o kente dair yükümlülükleri ve sorumlulukları vardır. Asıl mesele budur. Bu bilinci geliştirmeliyiz. Kurumsal ve yaygın eğitim araçlarıyla bu bilinci geliştirmek gerekir" diye konuştu.
KENTLEŞEN KÖYLER
Giresun Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Kartal; Sedat Simavi ödülü almış olan "Ekonomik ve sosyal yönleriyle Türkiye‘de kentlileşme" isimli kitabıyla aynı başlığı taşıyan konuşmasında, kendisinin de doğduğu köyün özelliklerini taşıdığını, kentleşmenin kolay olmadığını ifade ederken, bir taraftan da bunun iyi ve yararlı bir şey olduğunu da vurguladı. Kartal, "Bunda da yarar vardır. Ben çalışkanlığımı doğduğum köyde beni yetiştirenlere borçluyum. Köyden kente gelen köylüler belli ölçüde kentte kentlileşiyorlar. Bu uzun zaman alıyor. Bir de kentleşen köyler olayı var. Burada Atatürk‘ü anmamak olmaz. Onun bir sözü var hepimiz biliriz; ‘Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır‘ Ben bu sözü kentlileşmeye uyguluyorum. Tam anlatmayabilir belki ama bence öyle. 2 bin, 3 bin, 10 bin nüfuslu yerler artık kenttir. Anadolu‘nun her tarafı kent özelliklerine sahip oldu. Ben buna ‘kentleşen köyler‘ diyorum. Dolayısıyla bütün satıh kentlerin işlevlerine sahip değil ama kentin olanaklarından yararlanıyor" şeklinde konuştu.
"BİZDE BETON KÜLTÜRÜ VAR"
Kentlilik ve katılım konusunda konuşan Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Akif Çukurçayır, şunları söyledi: "Kent, kentleşme ve kentlilik iç içe geçmiş kavramlardır. Kentli olmak daha uygar davranışlar sergilemek demektir. Kent özgürleştiren bir mekandır. Kentlilik demek özgürleşmek demektir. Kentleşme ise nüfus birikimi sürecidir. Kent insanlara bir şeyler öğreten bir mekandır. Kent birçok yerde yaşayan bir organizmaya benzetilir. Biz kentleşmeyi başaramayan toplumlardan, ülkelerden biriyiz. 1950‘lerden itibaren arabesk popüler kültür bizim kentleşmemizi belirlemiştir. Bizde mimari yoktur. Bizde beton kültürü vardır. Alt geçit kültürü vardır. Bizde bir marka kent söylemi gelişti. Belediye başkanları söylüyor sıklıkla. Halbuki kent insanı yücelten bir mekan olmalı, oysaki bizim kentlerimiz insanı öğütüyor. Ziya Paşa‘nın dediği gibi; ‘Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.‘ Toplumların yaptığı işler kentlerin fotoğraflarında görülür. Bizim fotoğraflarımız çok yorucu. Mekan insanların tutum ve davranışlarını etkiler. Hastalıklı kentleşme insanların tutum ve davranışlarını etkiler. Bizim kentlerimiz zihinsel ve kültürel anlamda zenginleştirmekten öte. Bir belediye başkanı benim yaşadığım kenti düzenlerken bana sormalıdır. Bu katılım sağlanmalıdır. Genellikle yöneticilerimiz ve siyasetçilerimiz halkın bu tür girişimlerde bulunmasından dahi hoşlanmıyorlar. En basit katılma biçimi oy vermektir. ‘Kötü yöneticiler seçimlerde oy kullanmayan vatandaşlar tarafından seçilir‘ cümlesi çok ironik ve çok anlamlı bir cümledir. Birçok belediye oy kullanma mekanizmasını çalıştırmıyor. Birçok belediye başkanı ‘hizmet yarışındayım vatandaşı dinleyerek vakit kaybedemem‘ diyor. Birçok kent konseyinde genel sekreterlere dahi ulaşamıyorsunuz. Dolayısıyla işimiz fazlasıyla zor" dedi.
Katılım yaşamı birlikte kurgulanması gerektiğini vurgulayan Çukurçayır, bir kentte yapılacak değişiklikler için o değişikliğin halkın oylamasına sunulması gerektiğini belirtti.
"ŞEHİRLERİMİZİ KABAK TARLASINA ÇEVİRDİK"
Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Parlak ise, "Kent kültürü ve kentlilik bilinci" başlıklı konuşmasını, "Bursa" örneğinden yola çıkarak anlattı. "Şehirlerimizi gül gibi güzelleştireceğimiz yerde kabak tarlasına çevirdik" diyen Parlak, şunları söyledi: "Kentleşme konusu Türkiye‘de düalist kentleşme dediğimiz ironik kentleşme durumuyla ortaya çıktı. Kentleşme probleminin başında kentlileşememe yer almaktadır. Şehirde gördüğünüz her şey bunun bir çıktısıdır. Yukardan aşağı halısını çırpan komşunuz, asansörde selamlaşmayan adam, kaldırımda el açan kadın, sokakta ağlayan çocuk kentlileşememenin çıktılarıdır. Medeniyetler şehirlerde kurulur ve büyür. Kentler medeniyet zincirinin halkasıdır. Kentleşme kavramı sosyal, mekansal bir kavramdır. Bir insan kentte kır yaşamını sürdürmeye çalışıyorsa orda ciddi bir problem vardır. Kentleşmenin göstergeleri vardır. İnsanlarımızın yüzde 75‘i kentte yaşıyor ama kentlileşmiş olarak değil. Kentlileşme; kentli kültürün, kentli değerlerin benimsenmesidir. Eğer bir şehirde hem şehri dernekleri fazlaysa ve memleketlerinden gelen insanlarla bütünleştikleri gibi kentle bütünleşmiyorlarsa, kente bir çıktıları yoksa bu dernekler kanserli urlar gibidirler. Sahip çıkılmayan yer tarumar olmaktadır."
"Bana kentini söyle sana kendini söyleyeyim" diyen Parlak, kentlileşmeye dair kritik sorular sordu ve Bursa‘da gerçekleştirmiş oldukları "Kentimiz Geleceğimiz" adlı projeden söz etti. Parlak, "Kentlileşmenin altın anahtarı kent kültürü ve kentlileşme bilincidir" diyerek sözlerine son verdi.
Panelin soru cevap bölümünün ardından Rektör Prof. Dr. Hüseyin Akan, panelistlere günün anısına plaket takdim etti.
Panelin sonunda eski Samsun fotoğraflarının yer aldığı, "Samsun Yerel Tarih Grubu Sergisi" gezildi.
Kaynak: İHA
"HEMŞEHRİCİLİK DERNEKLERİ DOĞRU DEĞİL"
Panelin açılışını yapan OMÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan, "OMÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi önümüzdeki yıl ilk mezunlarını verecek olan genç bir fakültedir. Yeni açılacak olan arkeoloji ve sanat tarihi bölümleri, iletişim fakültesi gibi akademik birimlerle üniversitemizin sosyal yanı da hızlı bir gelişme içindedir. Sosyal bilimler ve mühendislik dalları şehir-üniversite gelişimine en fazla katkı sağlayan dallardır. Küçük yerlerden İstanbul ya da Samsun gibi büyük şehirlere gelen insanların şöyle bir övünme unsurları vardır; ‘Ben köydeki özelliklerimi kaybetmedim. Ben şehirleşmedim‘ derler. Kırsallık özelliklerini kaybetmesinler diye dernekler kurarlar. Bu bana çok doğru gelmiyor. O şehirde yaşayan insanların yaşadıkları kente aidiyet hissetmesi gerekir diye düşünüyorum. Bunu da hocalarıma sormak istiyorum. Geçmişe baktığımızda medeniyetlerin kentlerle kurulmuş olduğunu görüyoruz. Köyler o medeniyeti kuramaz. Bir diğer şey de; bazı insanlar şehrine çok sahip çıkıyor. Bazı topluluklar da o şehri han gibi, kervansaray gibi görüyor. ‘Geldim geçeceğim buradan‘ diyor. Bu da sanırım o şehri kendimizin kurmamış olmasından kaynaklanıyor" dedi.
"İNSAN YAŞADIĞI KENTİN KÜLTÜRÜNÜ BENİMSEMELİ"
Panelin oturum başkanlığını yapan ve konuşmasında kimlik sözcüğünün sözlük anlamını açıklayan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruşen Keleş, "Kimlik sözcüğünü açıklarken insan olarak bireyin kimliğini oluşturan unsurlar dikkati çekmektedir. Kent dediğimiz olgu sosyolojik bir kurumdur. Kent ekonomik ve toplumsal bir üründür. İnsanlar kentleri oluştururlar, kentler de insanları. İnsan kültürü kentlerin oluşmasında çok etkilidir. İnsan, yaşadığı kentin kültürünü benimsemeli ve onu her zaman korumalıdır. Bu bakımdan Rektör Bey söylediğinde haklıdır. Önemli olan kentlere gelmiş olan insanların yeni değerleri kazanmalarıdır. Türkiye‘de baktığımızda kentlerimizin pek çok tarihi öğesi olduğunu görüyoruz. Ama biz bu değerlere yeterince sahip çıkamamaktayız. Şehirde yaşayan insanların o kent üzerinde hakları vardır, olmadır da. Fakat ihmal edilen şey şudur; bireylerin o kente dair yükümlülükleri ve sorumlulukları vardır. Asıl mesele budur. Bu bilinci geliştirmeliyiz. Kurumsal ve yaygın eğitim araçlarıyla bu bilinci geliştirmek gerekir" diye konuştu.
KENTLEŞEN KÖYLER
Giresun Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Kartal; Sedat Simavi ödülü almış olan "Ekonomik ve sosyal yönleriyle Türkiye‘de kentlileşme" isimli kitabıyla aynı başlığı taşıyan konuşmasında, kendisinin de doğduğu köyün özelliklerini taşıdığını, kentleşmenin kolay olmadığını ifade ederken, bir taraftan da bunun iyi ve yararlı bir şey olduğunu da vurguladı. Kartal, "Bunda da yarar vardır. Ben çalışkanlığımı doğduğum köyde beni yetiştirenlere borçluyum. Köyden kente gelen köylüler belli ölçüde kentte kentlileşiyorlar. Bu uzun zaman alıyor. Bir de kentleşen köyler olayı var. Burada Atatürk‘ü anmamak olmaz. Onun bir sözü var hepimiz biliriz; ‘Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır‘ Ben bu sözü kentlileşmeye uyguluyorum. Tam anlatmayabilir belki ama bence öyle. 2 bin, 3 bin, 10 bin nüfuslu yerler artık kenttir. Anadolu‘nun her tarafı kent özelliklerine sahip oldu. Ben buna ‘kentleşen köyler‘ diyorum. Dolayısıyla bütün satıh kentlerin işlevlerine sahip değil ama kentin olanaklarından yararlanıyor" şeklinde konuştu.
"BİZDE BETON KÜLTÜRÜ VAR"
Kentlilik ve katılım konusunda konuşan Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Akif Çukurçayır, şunları söyledi: "Kent, kentleşme ve kentlilik iç içe geçmiş kavramlardır. Kentli olmak daha uygar davranışlar sergilemek demektir. Kent özgürleştiren bir mekandır. Kentlilik demek özgürleşmek demektir. Kentleşme ise nüfus birikimi sürecidir. Kent insanlara bir şeyler öğreten bir mekandır. Kent birçok yerde yaşayan bir organizmaya benzetilir. Biz kentleşmeyi başaramayan toplumlardan, ülkelerden biriyiz. 1950‘lerden itibaren arabesk popüler kültür bizim kentleşmemizi belirlemiştir. Bizde mimari yoktur. Bizde beton kültürü vardır. Alt geçit kültürü vardır. Bizde bir marka kent söylemi gelişti. Belediye başkanları söylüyor sıklıkla. Halbuki kent insanı yücelten bir mekan olmalı, oysaki bizim kentlerimiz insanı öğütüyor. Ziya Paşa‘nın dediği gibi; ‘Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.‘ Toplumların yaptığı işler kentlerin fotoğraflarında görülür. Bizim fotoğraflarımız çok yorucu. Mekan insanların tutum ve davranışlarını etkiler. Hastalıklı kentleşme insanların tutum ve davranışlarını etkiler. Bizim kentlerimiz zihinsel ve kültürel anlamda zenginleştirmekten öte. Bir belediye başkanı benim yaşadığım kenti düzenlerken bana sormalıdır. Bu katılım sağlanmalıdır. Genellikle yöneticilerimiz ve siyasetçilerimiz halkın bu tür girişimlerde bulunmasından dahi hoşlanmıyorlar. En basit katılma biçimi oy vermektir. ‘Kötü yöneticiler seçimlerde oy kullanmayan vatandaşlar tarafından seçilir‘ cümlesi çok ironik ve çok anlamlı bir cümledir. Birçok belediye oy kullanma mekanizmasını çalıştırmıyor. Birçok belediye başkanı ‘hizmet yarışındayım vatandaşı dinleyerek vakit kaybedemem‘ diyor. Birçok kent konseyinde genel sekreterlere dahi ulaşamıyorsunuz. Dolayısıyla işimiz fazlasıyla zor" dedi.
Katılım yaşamı birlikte kurgulanması gerektiğini vurgulayan Çukurçayır, bir kentte yapılacak değişiklikler için o değişikliğin halkın oylamasına sunulması gerektiğini belirtti.
"ŞEHİRLERİMİZİ KABAK TARLASINA ÇEVİRDİK"
Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Parlak ise, "Kent kültürü ve kentlilik bilinci" başlıklı konuşmasını, "Bursa" örneğinden yola çıkarak anlattı. "Şehirlerimizi gül gibi güzelleştireceğimiz yerde kabak tarlasına çevirdik" diyen Parlak, şunları söyledi: "Kentleşme konusu Türkiye‘de düalist kentleşme dediğimiz ironik kentleşme durumuyla ortaya çıktı. Kentleşme probleminin başında kentlileşememe yer almaktadır. Şehirde gördüğünüz her şey bunun bir çıktısıdır. Yukardan aşağı halısını çırpan komşunuz, asansörde selamlaşmayan adam, kaldırımda el açan kadın, sokakta ağlayan çocuk kentlileşememenin çıktılarıdır. Medeniyetler şehirlerde kurulur ve büyür. Kentler medeniyet zincirinin halkasıdır. Kentleşme kavramı sosyal, mekansal bir kavramdır. Bir insan kentte kır yaşamını sürdürmeye çalışıyorsa orda ciddi bir problem vardır. Kentleşmenin göstergeleri vardır. İnsanlarımızın yüzde 75‘i kentte yaşıyor ama kentlileşmiş olarak değil. Kentlileşme; kentli kültürün, kentli değerlerin benimsenmesidir. Eğer bir şehirde hem şehri dernekleri fazlaysa ve memleketlerinden gelen insanlarla bütünleştikleri gibi kentle bütünleşmiyorlarsa, kente bir çıktıları yoksa bu dernekler kanserli urlar gibidirler. Sahip çıkılmayan yer tarumar olmaktadır."
"Bana kentini söyle sana kendini söyleyeyim" diyen Parlak, kentlileşmeye dair kritik sorular sordu ve Bursa‘da gerçekleştirmiş oldukları "Kentimiz Geleceğimiz" adlı projeden söz etti. Parlak, "Kentlileşmenin altın anahtarı kent kültürü ve kentlileşme bilincidir" diyerek sözlerine son verdi.
Panelin soru cevap bölümünün ardından Rektör Prof. Dr. Hüseyin Akan, panelistlere günün anısına plaket takdim etti.
Panelin sonunda eski Samsun fotoğraflarının yer aldığı, "Samsun Yerel Tarih Grubu Sergisi" gezildi.