'Sivil itaatsizlik ile Ak Parti köşeye sıkıştırılmak isteniyor'
SETA Vakfı Uzmanı, Hüseyin Yayman Türkiye'nin kürt sorunu konusunda çok mesafe aldığını ifade ederek, BDP'nin sivil itaatsizlik ile Ak Parti'yi bir anlamda köşeye sıkıştırmak amacında olduğunu söyledi.
NTV ekranlarında yayınlanan Oğuz Haksever'in sunduğu Son Söz programının dün akşam ki bölümünde BDP'nin itaatsizlik eylemleri tartışıldı. Programa konuk olan Maltepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, SETA Vakfı Uzmanı Hüseyin Yayman, Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Rüstem Erkan, Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Eski Başkanı Galip Ensarioğlu sivil itaatsizlik ile ilgili değerlendirmelerde bulunurken, BDP Eşbaşkan Yardımcısı Meral Danış Bektaş'ta sivil itaatsizlik eleştirilerine cevap verdi.
Sivil itaatsizlikte bir kaç nedenin olduğunu düşündüğünü belirten Yayman, "Öncelikle BDP ile Ak Parti'nin bölgedeki iki temel siyasi rakip olduğunu, seçimler öncesinde yükselen bir rekabetin ve bunun bir temsile yansıtılmak istenmesinin ve de bir oya tahvil edilmek istenmesinin amaçlandığını görüyorum" dedi.
BDP'nin demokratik açılım sürecinde bir adım geride dururken, bugün tekrar çözüm konusunda çok daha öne çıkarak Ak Parti'yi bir anlamda köşeye sıkıştırmak amacında olduğunu savunan Yayman, "Ve biz bu meselede çözüm istiyoruz, siz demokratik açılımı savunuyordunuz bugün neredesiniz gibi bir anlamda Ak Parti'yi seçimler öncesinde kürt sorunu çözümü konusunda bir vaatte bulunmaya, kendisini bağlayıcı söz vermeye zorlama amacının olduğunu görüyoruz" diye konuştu. Yayman şöyle devam etti:
"Bir diğeri yine seçimler öncesinde kürt kamuoyuna dönük BDP'nin bakın sizin oy verdiğiniz ve açılımı savunuyor dediğiniz hükümet partisinin, bugün sivil itaatsizlik eylemlerine karşı hoşgörüsüz davranmak istediği gibi bir mesajın verilmek isteniyor. Bunun da ötesinde, gerçekten bütün bu taleplere baktığımızda, kürt siyasetinde 1990'lı yıllarda Halkın Emek Partisi (HEP) ilk partinin SHP ittifakında kalması için öne sürdüğü 20 talep var, Demokrasi Partisi'nin 1993'teki barış sürecinin devam etmesi konusunda 20 talebi var. Bugün geldiğimizde kürt siyasetinde artık bu teleplerin dörde indiğini görüyoruz. Yani geçen 20 yıllık süreçte Türkiye, sorunun tartışılması konusunda, demokratik çözüm konusunda ve bu meselenin gerçekten özgürlükçü bir ortamda konuşulması konusunda çok mesafe aldı."
Eleştirilerine cevap veren Bektaş ise, "BDP olarak, kürtlere yönelik bu yaklaşımlar bize çok yabacı değil. Genellikle konu kürt sorunu olunca ve bölgedeki olaylar kürtlerin hak ve istemleri olunca, bu tip eleştirel hatta suçlayıcı yargılayıcı yaklaşımlara maalesef alışkınız. Alışmak istemiyoruz ama alıştırdılar. Bu arada medyaya da büyük bir eleştirim var. Bize yapılanlar, bizip taleplerimiz tam olarak Türkiye halkına yansıtılmıyor" dedi.
"SİVİL İTAATSİZLİK YASALLIĞI DEĞİL MEŞRUİYETİ ESAS ALIR BİZİM GİBİ"
Sivil itaatsizlikte amacın Anayasal düzeni yıkmak değil demokratikleştirerek toplumsal bir sözleşme inşaa etmek olduğunu ifade eden Bektaş, "Bunun fikir babasıda David Henry Thoreau'dir. Kensinin ikeleri, sivil itaatsizlik yasallığı değil meşruiyeti esas alır, bizde bunu esas alıyoruz. Vicdanidir, ahlakidir, insanidir. Ve en önemlisi sivil itaatsizlik eylemleri alabildiğince siyasidir. Yani sivil itaatsizlik eylemlerinin siyasi olmadığını söylemek mümkün değildir. Yani bu tarihsel süreç içinde Mahatma Gandhi'den günümüze kadar gelen bir kavram ve bizde bugün bu yöntemleri kullanıyoruz" şeklinde konuştu.
Kamuoyuna açıkladıkları dört temel talebi anımsatan Bektaş, "Siyasi ve askeri operasyonların durdurulması, siyasi tutukluların serbest bırakılması, yüzde 10 seçim barajının kaldırılması ve anadilde eğitim hakkının kabul edilmesi Anayasal düzeyde. Bu talepleri kamuoyunda tartıştığımızda, yasallık dışında meşruiyet haklılık ve adalet konusunda hiç bir itiraz olamaz aslında. Yani kapalı kapılar ardında farklı ortamlarda kabul edilse de bu, maalesef resmi olarak reddedilen kavramlar" ifadelerini kullandı.
Yüzde 10 seçim barajı konusunda Ak Parti'nin tutumunun kamuoyunda açıkça bilindiğini söyleyen Bektaş, "Yüzde 10 seçim barajının savunulacak hiç bir yönü yoktur. Ne hukuki olarak ne siyasi olarak ne de ahlaki olarak suvunulabilecek bir yanı yoktur. Fakat istikrar adına, süreci uzatmak adına, iktidarını devam ettirmek adına bu telebimize aktif bir karşı koyuşları var" dedi.
TALEPLERİMİZİN YERİNE GELMEMESİ KÜRTLERDE ADALET DUYGUSUNU ZEDELİYOR
Taleplerinin kesinlikle acil, ertelenemez ve zorunlu talepler olduğunu savunan Bektaş, "Bu taleplerin yerine gelmemesi artık adalet duygusunu yerle bir ediyor. Kürtlerde ortak duygu bağlılık duyguları zayıflıyor. Yani bugün ana dilde eğitimin önünde anayasal engelin kalkmasında ne sakınca var Türkiye için. Türkiye'de eğer kardeşlik söyleniyorsa kardeşler arasında eşitlik olur" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan'ın Ortadoğu ülkelerinde meydana gelen olaylara ilişkin söylediği sözleri, kendi ülkesinde uygulamaya koysa aslında hiç bir problem kalmayacağını ileri süren Bektaş, "Bizim milletvekilimizin attığı tokatı densizlik olarak niteleyebilcek kadar fütursuzlaşmıştır. Bir milletvekilene tokat attıracak ortamı tartışmadan, o ortamda olanları görmeden böyle bir densizlik yapmasını da biz kabul edemiyoruz" ifadelerini kullandı.
ELİMİZDE KARŞILIKLI TIRMANAN MİLİTARİZME SİVİL İTAATSİZLİK PANZEHİR OLUR
Öğün, Haksever'in "Bektaş'ın, 'Meşruiyeti esas alır' sözlerine ne diyorsunuz" sorusu üzerine, "Ben ne diyebilirm ki, böyle bir tespit karşısında. Bu programda beni heyecanlandıran bu kavramın kendisidir zaten. Bu kavram hakikaten çok vahitkar bir kavramdır, yeter ki hakkı verilmek istensin" dedi.
"Yani eğer siz sivil itaatsizlik kavramına siyasi bir anlam yüklüyorsanız, hele hele bunun için Thoreau gibi Gandhi gibi referanslar gösteriyorsa benim söyleyecek bir şeyi olamaz" diyen Öğün şöyle devam etti:
"Bunlar bütün bir kitabiyetın, bu konudaki siyasal nazariyatın baştan aşağı yalanladığı şeylerdir ama ne diyebilirim böyle bir şeye.
Tespitler konusunda zaten benim bir itirazım olamaz orada 12 Eylül ile birlikte evveliyatı da var bu işin elbette çok kötü tohumlar atıldı. İnsanlara ızdırap çektirildi. Yani Diyarbakır Ceza evinde yaşananların yüzde biri doğru olsa yeter. Bütün bunlardan sonra elimizde ne var. Bütün bunlardan sonra alimizde, karşılıklı tırmanan militarizm var. Ve şiddet var. Sivil itaatsizlik kavramı zannedildiği gibi siyasal bir kavram değil, siyasal rekabetin bir şekilde zorunlu kıldığı militerleşme riskine kaşı bir panzehirdir. Gandhi'den örnek veriyim, 'şiddeti yok etmek meselesiyse mesele, araçla amacın uyumunu sağlamaksa, burada ilk mücadele edeceğimiz kimdir' sorusu biziz. Yani Hindistan'da İngilizlerin şiddetine maruz kalan hintli şiddetin yok edilmesinden sorumludur."
BEYAZ GAZETE
Sivil itaatsizlikte bir kaç nedenin olduğunu düşündüğünü belirten Yayman, "Öncelikle BDP ile Ak Parti'nin bölgedeki iki temel siyasi rakip olduğunu, seçimler öncesinde yükselen bir rekabetin ve bunun bir temsile yansıtılmak istenmesinin ve de bir oya tahvil edilmek istenmesinin amaçlandığını görüyorum" dedi.
BDP'nin demokratik açılım sürecinde bir adım geride dururken, bugün tekrar çözüm konusunda çok daha öne çıkarak Ak Parti'yi bir anlamda köşeye sıkıştırmak amacında olduğunu savunan Yayman, "Ve biz bu meselede çözüm istiyoruz, siz demokratik açılımı savunuyordunuz bugün neredesiniz gibi bir anlamda Ak Parti'yi seçimler öncesinde kürt sorunu çözümü konusunda bir vaatte bulunmaya, kendisini bağlayıcı söz vermeye zorlama amacının olduğunu görüyoruz" diye konuştu. Yayman şöyle devam etti:
"Bir diğeri yine seçimler öncesinde kürt kamuoyuna dönük BDP'nin bakın sizin oy verdiğiniz ve açılımı savunuyor dediğiniz hükümet partisinin, bugün sivil itaatsizlik eylemlerine karşı hoşgörüsüz davranmak istediği gibi bir mesajın verilmek isteniyor. Bunun da ötesinde, gerçekten bütün bu taleplere baktığımızda, kürt siyasetinde 1990'lı yıllarda Halkın Emek Partisi (HEP) ilk partinin SHP ittifakında kalması için öne sürdüğü 20 talep var, Demokrasi Partisi'nin 1993'teki barış sürecinin devam etmesi konusunda 20 talebi var. Bugün geldiğimizde kürt siyasetinde artık bu teleplerin dörde indiğini görüyoruz. Yani geçen 20 yıllık süreçte Türkiye, sorunun tartışılması konusunda, demokratik çözüm konusunda ve bu meselenin gerçekten özgürlükçü bir ortamda konuşulması konusunda çok mesafe aldı."
Eleştirilerine cevap veren Bektaş ise, "BDP olarak, kürtlere yönelik bu yaklaşımlar bize çok yabacı değil. Genellikle konu kürt sorunu olunca ve bölgedeki olaylar kürtlerin hak ve istemleri olunca, bu tip eleştirel hatta suçlayıcı yargılayıcı yaklaşımlara maalesef alışkınız. Alışmak istemiyoruz ama alıştırdılar. Bu arada medyaya da büyük bir eleştirim var. Bize yapılanlar, bizip taleplerimiz tam olarak Türkiye halkına yansıtılmıyor" dedi.
"SİVİL İTAATSİZLİK YASALLIĞI DEĞİL MEŞRUİYETİ ESAS ALIR BİZİM GİBİ"
Sivil itaatsizlikte amacın Anayasal düzeni yıkmak değil demokratikleştirerek toplumsal bir sözleşme inşaa etmek olduğunu ifade eden Bektaş, "Bunun fikir babasıda David Henry Thoreau'dir. Kensinin ikeleri, sivil itaatsizlik yasallığı değil meşruiyeti esas alır, bizde bunu esas alıyoruz. Vicdanidir, ahlakidir, insanidir. Ve en önemlisi sivil itaatsizlik eylemleri alabildiğince siyasidir. Yani sivil itaatsizlik eylemlerinin siyasi olmadığını söylemek mümkün değildir. Yani bu tarihsel süreç içinde Mahatma Gandhi'den günümüze kadar gelen bir kavram ve bizde bugün bu yöntemleri kullanıyoruz" şeklinde konuştu.
Kamuoyuna açıkladıkları dört temel talebi anımsatan Bektaş, "Siyasi ve askeri operasyonların durdurulması, siyasi tutukluların serbest bırakılması, yüzde 10 seçim barajının kaldırılması ve anadilde eğitim hakkının kabul edilmesi Anayasal düzeyde. Bu talepleri kamuoyunda tartıştığımızda, yasallık dışında meşruiyet haklılık ve adalet konusunda hiç bir itiraz olamaz aslında. Yani kapalı kapılar ardında farklı ortamlarda kabul edilse de bu, maalesef resmi olarak reddedilen kavramlar" ifadelerini kullandı.
Yüzde 10 seçim barajı konusunda Ak Parti'nin tutumunun kamuoyunda açıkça bilindiğini söyleyen Bektaş, "Yüzde 10 seçim barajının savunulacak hiç bir yönü yoktur. Ne hukuki olarak ne siyasi olarak ne de ahlaki olarak suvunulabilecek bir yanı yoktur. Fakat istikrar adına, süreci uzatmak adına, iktidarını devam ettirmek adına bu telebimize aktif bir karşı koyuşları var" dedi.
TALEPLERİMİZİN YERİNE GELMEMESİ KÜRTLERDE ADALET DUYGUSUNU ZEDELİYOR
Taleplerinin kesinlikle acil, ertelenemez ve zorunlu talepler olduğunu savunan Bektaş, "Bu taleplerin yerine gelmemesi artık adalet duygusunu yerle bir ediyor. Kürtlerde ortak duygu bağlılık duyguları zayıflıyor. Yani bugün ana dilde eğitimin önünde anayasal engelin kalkmasında ne sakınca var Türkiye için. Türkiye'de eğer kardeşlik söyleniyorsa kardeşler arasında eşitlik olur" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan'ın Ortadoğu ülkelerinde meydana gelen olaylara ilişkin söylediği sözleri, kendi ülkesinde uygulamaya koysa aslında hiç bir problem kalmayacağını ileri süren Bektaş, "Bizim milletvekilimizin attığı tokatı densizlik olarak niteleyebilcek kadar fütursuzlaşmıştır. Bir milletvekilene tokat attıracak ortamı tartışmadan, o ortamda olanları görmeden böyle bir densizlik yapmasını da biz kabul edemiyoruz" ifadelerini kullandı.
ELİMİZDE KARŞILIKLI TIRMANAN MİLİTARİZME SİVİL İTAATSİZLİK PANZEHİR OLUR
Öğün, Haksever'in "Bektaş'ın, 'Meşruiyeti esas alır' sözlerine ne diyorsunuz" sorusu üzerine, "Ben ne diyebilirm ki, böyle bir tespit karşısında. Bu programda beni heyecanlandıran bu kavramın kendisidir zaten. Bu kavram hakikaten çok vahitkar bir kavramdır, yeter ki hakkı verilmek istensin" dedi.
"Yani eğer siz sivil itaatsizlik kavramına siyasi bir anlam yüklüyorsanız, hele hele bunun için Thoreau gibi Gandhi gibi referanslar gösteriyorsa benim söyleyecek bir şeyi olamaz" diyen Öğün şöyle devam etti:
"Bunlar bütün bir kitabiyetın, bu konudaki siyasal nazariyatın baştan aşağı yalanladığı şeylerdir ama ne diyebilirim böyle bir şeye.
Tespitler konusunda zaten benim bir itirazım olamaz orada 12 Eylül ile birlikte evveliyatı da var bu işin elbette çok kötü tohumlar atıldı. İnsanlara ızdırap çektirildi. Yani Diyarbakır Ceza evinde yaşananların yüzde biri doğru olsa yeter. Bütün bunlardan sonra elimizde ne var. Bütün bunlardan sonra alimizde, karşılıklı tırmanan militarizm var. Ve şiddet var. Sivil itaatsizlik kavramı zannedildiği gibi siyasal bir kavram değil, siyasal rekabetin bir şekilde zorunlu kıldığı militerleşme riskine kaşı bir panzehirdir. Gandhi'den örnek veriyim, 'şiddeti yok etmek meselesiyse mesele, araçla amacın uyumunu sağlamaksa, burada ilk mücadele edeceğimiz kimdir' sorusu biziz. Yani Hindistan'da İngilizlerin şiddetine maruz kalan hintli şiddetin yok edilmesinden sorumludur."
BEYAZ GAZETE