"28 Şubat"In Üstünden 14 Yıl Geçti
Milli Güvenlik Kurulu‘nun (MGK) 28 Şubat 1997‘deki toplantısında alınan kararların üzerinden 14 yıl geçti. MGK tarihinin en uzun toplantısında alınan kararlar, yeni bir siyasi dönemin kapısını açtı.
Derlenen bilgilere göre, bazı çevrelerce ‘‘postmodern darbe‘‘ olarak nitelenen ve yoğun tartışmalara neden olan 28 Şubata giden süreçte Türkiye, tarihinin en sıcak yıllarından birini 1997‘de yaşadı. Necmettin Erbakan‘ın başbakanlığında 28 Haziran 1996‘da RP-DYP koalisyonu şeklinde kurulan 54. Hükümette, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldı.
Hükümet yetkililerinin 1996 sonbaharından itibaren yaptığı bazı konuşmalar nedeniyle Türkiye 1997‘ye rejim tartışmalarının gerginliğiyle başladı. 3 Kasım 1996‘da meydana gelen trafik kazasının ardından patlayan ‘‘Susurluk‘‘ skandalıyla çalkalanan ülkede, Aczmendiler‘in eylemleri de gündeme geldi.
Ramazan nedeniyle resmi dairelerdeki mesai saatlerinde mahalline göre yapılan düzenlemeler ve çalışanların iftar saatine yetişebilmeleri için bazı illerde öğle tatilinin kısa tutulması, bazılarında öğle tatili uygulanmaması tartışmalara yol açarken; dönemin Başbakanı Erbakan, tarikat tartışmalarının yoğunlaştığı bir sırada Başbakanlık konutunda bazı tarikat ve cemaat liderine iftar yemeği verdi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, RP Kayseri il örgütünün Siyasi Partiler Yasası‘na aykırı olarak üniforma niteliğinde tek tip kıyafet giydirdiği görevlilerle ilgili olarak bu partiye 30 Ocak 1997‘de uyarıda bulundu. Başsavcılık, RP Kayseri İl Yönetim Kurulunun 30 gün içinde görevden el çektirilmesini istedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı fesih işleminin yapılmaması halinde RP hakkında kapatma istemiyle dava açılacağını bildirdi.
-KUDÜS GECESİ-
Sincan‘ın RP‘li Belediye Başkanı Bekir Yıldız‘ın 31 Ocak 1997‘de düzenlediği ‘‘Kudüs Gecesi‘‘ne İran‘ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri de katılarak bir konuşma yaptı. Gecede, ‘‘intifada‘‘ hareketini canlandıran bir oyun sergilendi ve gösterinin yapıldığı çadıra Hizbullah ve Hamas örgütlerinin liderlerinin posterleri asıldı.
Başbakan Erbakan, 1 Şubat 1997‘de kamuoyundan gelen tepkiler ve DYP‘deki bazı bakanların ‘‘imza koymayız‘‘ direnişine karşın üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan kararnameyi Bakanlar Kurulu‘nda imzaya açtı. Bu arada, Susurluk‘taki trafik kazasıyla ortaya çıkan karanlık ilişkileri protesto etmek amacıyla düzenlenen ‘‘Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık‘‘ eylemi başladı.
Öte yandan Sincan‘da düzenlenen ‘‘Kudüs Gecesi‘‘ne tepkiler yağmaya başladı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve DGM Başsavcılığı Kudüs Gecesi ve geceyi düzenleyen RP‘li Belediye Başkanı Bekir Yıldız hakkında 2 Şubat 1997‘de ayrı ayrı soruşturma açtı.
Sincan‘daki açıklamasıyla tepkilere neden olan İran Büyükelçisi, 3 Şubat 1997‘de Dışişleri Bakanlığına çağrılarak protesto edildi.
Sincan‘da Kudüs gecesiyle ilgili haber yapmak üzere bulunan Star muhabiri Işın Gürel, Recep Gülmez adlı bir kişi tarafından dövüldü. Recep Gülmez daha sonra iki günlük bir takipten sonra tutuklanarak Ankara Merkez Kapalı Cezaevi‘ne konuldu.
-SİNCAN‘DAN GEÇEN TANKLAR...-
Birçok çevrede bir askerlerin ‘‘uyarısı‘‘ olarak algılanan ve kamuoyunun belleğinde 28 Şubatı ‘‘sembolize‘‘ eden ‘‘Sincan‘dan tankların geçmesi‘‘ hemen bu olayın ardından geldi. Sincan‘da 4 Şubat 1997‘de 15 tank ve 20 kariyer, ilçeden geçerek Yenikent‘teki tatbikat alanına gitti. Sabahın erken saatinde tankları gören Sincanlılar, ‘‘darbe‘‘ olduğunu sanarak şaşkınlık yaşadı.
Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Sincan‘dan tankların geçtiği gün Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız‘ı görevden uzaklaştırdı. Ertesi gün Bekir Yıldız Ankara DGM‘deki sorgusundan sonra Terörle Mücadele Şubesi tarafından gözaltına alındı. Yıldız DGM‘deki iadesinden sonra 9 kişiyle birlikte yasa dışı silahlı çeteye yardım ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik iddiasıyla tutuklandı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, ‘‘Dini siyasete alet etmek isteyenler hem suç, hem günah işliyor‘‘ açıklaması yaptı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı 9 Şubatta yayımladığı bayram mesajında, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti‘nin bölünmez bütünlüğü uğrunda her türlü görevi yapacak azim ve kararlılığa sahiptir‘‘ dedi.
Başbakan Erbakan ‘‘Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık‘‘ eşlemine katılanları eleştirerek, ‘‘Işık kapatan fesat‘‘ dedi. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan‘ın eylem için ‘‘Elektrikleri söndürüp mum söndü oynuyorlar‘‘ dediği iddiası Alevi vatandaşların tepkisine yol açtı. Adalet Bakanı Kazan ise ‘‘Mum söndürme Alevilerin ananesidir‘‘ dedi. Toplumun çeşitli kesimleri Kazan‘ın istifasını istedi. Kazan, 14 Şubatta Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız‘ı cezaevinde ziyaret etti. Tepkilere neden olan ziyaret için Kazan ‘‘Ziyaret medeni bir yaklaşım‘‘ dedi.
Sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileri tarafından Ankara‘da miting düzenlendi.
-HÜKÜMETTE ÇATLAK...-
DYP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, 17 Şubat 1997‘deki GİK toplantısında ‘‘RP‘nin son çıkışlarından rahatsız olduğunu‘‘ söyleyerek, ‘‘Başbakan Erbakan‘ı bu konuda ikaz edeceğim‘‘ dedi.
Adalet Bakanı Kazan‘a ilk tepki hükümet ortağı partiden Devlet Bakanı olan Işılay Saygın‘dan geldi. Saygın Medeni Kanun‘un Kabulünün 71. yıldönümü nedeniyle Kazan‘a yapılacak ziyareti iptal etti.
Çiller, 19 Şubatta Başbakan Erbakan‘dan habersiz BBP‘ye hükümet ortaklığı önerdi.
İran Büyükelçisi Bagheri, Kudüs Gecesi‘ndeki konuşmaların ardından artan tepkiler nedeniyle ülkesine gitti.
-‘‘CUMHURBAŞKANI‘NDAN BAŞBAKAN‘A UYARI MEKTUBU‘‘-
Sincan‘daki Kudüs Gecesi‘nden 4 gün sonra İçişleri Bakanlığına bir yazı gönderen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ‘‘belediyelerdeki köktendinci kadrolaşmanın derhal incelenmesini‘‘ istedi. Bu uyarı üzerine İçişleri Bakanı Meral Akşener valiliklere gönderdiği yazıda Cumhurbaşkanı‘na bilgi verilmek üzere konunun araştırılması talimatı verdi. 21 Şubat 1997‘de Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşen Erbakan, ‘‘Türkiye‘nin rejim meselesi yok‘‘ açıklaması yaptı. Aynı gün bir başka açıklama da askeri kanattan geldi. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, Washington‘da Türk-ABD Konseyi kapanış balosunda ‘‘Sincan‘da demokrasiye balans ayarı yaptık‘‘ dedi.
Adalet Bakanı Şevket Kazan, 24 Şubatta, RP yanlısı 15 derneğin temsilcilerini orduyu eleştirdikleri için makamından kovdu.
‘‘Sıcak‘‘ günlerin ardından, 26 Şubatta Cumhurbaşkanı Demirel‘in Başbakan Necmettin Erbakan‘a ‘‘rejim konusunda endişelerine dile getirene bir mektup gönderdiği‘‘ belirtildi. Ve iki gün sonra 28 Şubat 1997‘de MGK, Cumhurbaşkanı Demirel‘in başkanlığında toplandı. MGK tarihindeki en uzun toplantılarından biri olan ve bundan sonraki siyasal ve sosyal gelişmeleri belirleyen bu tarihi ‘‘olağan‘‘ toplantı 8 saat 45 dakika sürdü.
Çankaya Köşkü‘nde saat 15.10‘da başlayan toplantı saat 23.55‘te sona erdi. MGK toplantısına Başbakan Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, İçişleri Bakanı Meral Akşener ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman ve MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç katıldı. Toplantıda, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen, Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel, Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Bilican ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Taner ile MGK Genel Sekreter Başyardımcısı Korgeneral Necdet Timur da hazır bulundu. Toplantıya katılan Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel ile Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Bilican, saat 18.00 sıralarında MGK toplantısından ayrıldı.
Toplantı sonrasında yayımlanan MGK bildirisinde ‘‘Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendiklerinin müşahade edildiği‘‘ belirtilerek, ‘‘Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği‘‘ vurgulanıyordu. 4 maddelik bildirinin son maddesinde şöyle deniliyordu:
‘‘Toplantıda bilhassa Anayasa ile Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘ne karşı çağdışı bir kisve altında zemin oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarı faaliyetler de gözden geçirilmiş; Türkiye Cumhuriyeti‘nin varlığını, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş medeniyet yolunda, demokratik sistem içerisinde ilerlemesini teminat altına alan Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmemesi gerektiği; Anayasa‘nın tanımladığı Cumhuriyetin demokratik, laik ve sosyal hukuk devlet ilkelerinin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine imkan sağlayacak güvenlik, huzur ve toplumsal barışın önem ve öncelik taşıdığı; Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri; Türkiye‘de laikliğin sadece rejimin değil aynı zamanda demokrasinin ve toplumun huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu; devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalarla belirlenmiş kuralların gözardı edilerek yapılan çağdışı uygulamaların da hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı; Türkiye‘nin 1997 yılı içinde AB‘ye tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef alarak sürdürdüğü, böyle bir dönemde resmi ve sivil kurum ve kuruluşların bu sürece katkıda bulunmasının gerekli olduğu, bu sebeple, demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak, Türkiye‘nin yurtdışındaki imajını ve itibarını zedeleyecek her türlü spekülasyona son vermek gerektiğini, Türkiye Cumhuriyeti‘nin laik, demokratik insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti olduğu yolundaki temel ilkelerinin Anayasamızın ve devletimizin teminatı altında olduğu; rejimin, kendisine ve geleceğine yönelik tartışmaların, içinde bulunduğumuz ortamda Türkiye‘ye yarardan çok zarar verdiği; açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginlikleri ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş, bu konularda alınacak ve alınması gereken tedbirlerin Bakanlar Kurulu‘na bildirilmesine karar verilmiştir.‘‘
-MGK BİLDİRİSİNİN ARDINDAN...
MGK bildirisinin yayımlanmasının ardından 1 Mart 1997‘de askerlerin MGK toplantısına getirerek, hükümetten yapılmasını istediği 20 madde belli oldu. Temel eğitimin 8 yıla çıkması, imam hatip okullarının meslek okullarına dönüştürülmesi, irticai faaliyetlere karıştıkları için TSK‘daki görevlerine son verilen askerlerin belediyelerde istihdam edilmesinin önüne geçilmesi istendi.
MGK bildirisini yorumlayan DYP Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, ‘‘İktidarın hiçbir icraatı laikliğe aykırı değildir‘‘ dedi. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan da ‘‘Suni olarak meydana getirilen gerginliği ortadan kaldırmak, ülkedeki tansiyonu düşürmek hepimizin görevidir‘‘ diye konuştu.
Erbakan, hükümete bildirilmek üzere MGK‘da alınan 20 maddelik kararlar listesinde ‘‘bazı ifadelerin çok sert olduğunu‘‘ öne sürerek kararları imzalamadı. Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak, ‘‘Ordu ile uyum içindeyiz‘‘ diyen Erbakan‘a, ‘‘Ordu Atatürk‘e inananlarla uyum içindedir‘‘ yanıtını verdi. 3 Martta DYP‘nin bazı önde gelen isimleri DYP‘nin hükümetten çekilmesini istedi. Çiller, Başbakanlık‘ta biraraya geldiği Erbakan‘ı ‘‘MGK kararlarını imzalaması‘‘ konusunda iknaya çalıştı.
Erbakan bir basın toplantısı düzenleyerek yeni hükümet arayışlarına sert çıktı ve ‘‘Hükümet TBMM‘de kurulur, MGK‘da kurulmaz‘‘ diye konuştu. RP Genel Başkan Yardımcısı Aydın Menderes Erbakan‘a ‘‘Ya imzala, ya çekil‘‘ dedi.
Türkiye‘nin önde gelen bazı sivil toplum kuruluşları MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladı.
Çiller, Erbakan‘dan Temmuz 1997‘de Başbakanlık görevini kendisine devretmesini istedi. Bu isteği reddeden Erbakan 5 Mart 1997‘de MGK kararlarını imzaladı. Çiller, Başkanlık Divanı toplantısında MGK kararları ve uygulanması konusunda TBMM‘de genel görüşme açılması için Erbakan ile anlaştıklarını, genel görüşme önergesini hafta başında Meclis‘e sunacaklarını açıkladı. Ancak diğer partilerin sert tepki göstermesi üzerine bu plan uygulanamadı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı, 5 Martta, Başbakan Erbakan‘ın görüşme istediğini nazik bir üslupla reddetti.
Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, MGK‘nın anayasal ve kendine özgü bir kuruluş olduğunu belirterek MGK kararlarının uygulanmaması halinde devletin yürümeyeceğini, uygulamayanların sorumlu olacağını söyledi.
-KARARLARI UYGULAMA KOMİTESİ KURULDU-
Başbakan Erbakan MGK kararları için RP‘li bakanlar Fehim Adak ve Şevket Kazan ile DYP‘li Nevzat Ercan‘dan oluşan bir ‘‘uygulama komitesi‘‘ kurdu.
Dönemin DSP lideri Bülent Ecevit, 9 Martta RP‘nin katılmayacağı ve liderlerin bulunmayacağı hükümet oluşumu çağrısında bulundu. Bunun üzerine DSP‘li Hüsamettin Özkan partiler arasında mekik diplomasisi başlattı.
MGK kararlarının uygulanmasıyla ilgili ilk çatlak, 8 yıllık kesintisiz eğitimde çıktı. MGK 8 yıllık temel eğitimin kesintisiz olmasını isterken, RP, imam hatiplerin orta kısımlarının zorunlu eğitim kapsamında kalmasına yol açacak 5 3 modelinde ısrarlı olduklarını bildirdi.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam, 10 Martta, 8 yıllık eğitim için müfredatın hazır olduğunu, Bakanlar Kurulu onaylarsa uygulamaya Eylülde başlanabileceğini bildirdi. Ertesi gün Çiller grup toplantısında RP‘yi ve Erbakan‘ı uyararak, MGK kararlarının Bakanlar Kurulunda ele alınacağını vurguladı ve ‘‘Bunun teminatı DYP‘dir‘‘ dedi.
RP Grup Başkanvekili Oğuzhan Asiltürk MGK‘nın, temel eğitimin 8 yıla çıkarılmasıyla ilgili kararını kabul etmeyeceklerini açıkladı. Başbakan Erbakan MGK kararları tartışmasına Bakanlar Kurulu toplantısında son noktayı koydu. Kararlar, kısa, orta ve uzun olmak üzere üç ayrı vadede uygulanacaktı. Toplantıda MGK‘nın önlem paketini okuyan Erbakan, ‘‘Bunların çoğu yürürlükteki yasaların uygulatılmasıdır. Kimse tereddüt etmesin, bu kararların hepsi uygulanacaktır‘‘ dedi.
Dönemin ANAP lideri Mesut Yılmaz, 16 Mart 1997‘de DYP‘ye ‘‘Rejim için birleşelim‘‘ çağrısında bulundu.
RP içerisinde MGK kararlar paketine tepkiler sürerken Başbakan Erbakan RP‘li bakanlara ‘‘MGK kararları aynen uygulanacak‘‘ talimatı verdi.
Erbakan, 7 yıllık eğitimin uygulanamayacağı konusunda MGK‘yı ikna için bir rapor hazırladı ve buna ortağı DYP‘den de destek geldi. 8 yıllık eğitimle ilgili tartışmalara Cumhurbaşkanı Demirel nokta koydu; ‘‘MGK karar almış, hükümet uygulanacak demiş, bundan sonrası için diyeceğim birşey olmaz.‘‘
MGK kararlarıyla ilgili ilk kez konuşan dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, RP‘nin ısrarlarına sert tepki gösterdi. Karadayı, MGK‘nın anayasal bir kuruluş olduğunu belirterek, ‘‘Burada alınan kararlar herkesin riayet etmesi gereken kararlardır‘‘ dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı, 8 yıllık eğitime bu yıl (1997) geçileceğini açıkladı.
-‘‘YOL AYRIMINA GELİNDİ‘‘-
DYP Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı Çiller, DYP grup toplantısında MGK kararlarına direnen ortağını uyardı. Çiller, ‘‘Hiç kimse bu kararları gayri ciddi göremez. Bunlar ciddidir‘‘ dedi. Bundan sonra DYP‘de ‘‘hükümetten çekilelim‘‘ sesleri yükselmeye başladı. Dönemin Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna, ‘‘MGK kararlarına gayri ciddi bir ifadeyle yaklaşılırsa o zaman bizim uzlaşmamız fevkalade zorlaşır. Hükümet yol ayrımına gelmiştir‘‘ dedi. Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez, ‘‘Bu hükümet, ülkedeki gerginliğe çözüm getiremez. Vakit geçirmeden geniş tabanlı yeni bir hükümet kurulmalıdır‘‘ diye konuştu. DYP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Gölhan, ‘‘Erbakan da bilir ki kararları uygulamazsa hükümet edemez. Hükümette RP ile bir yol ayrımına geldik‘‘ açıklaması yaptı. Bazı RP‘li yöneticilerden ise 8 yıllık kesintisiz eğitime karşı açıklamalar geliyordu.
TOBB, 31 Martta hükümetin derhal çekilmesini istedi. 31 Mart 1997‘de toplanan MGK‘da, Kurul‘un askeri kanadı RP‘nin MGK kararlarına yönelik eleştirilerinden duydukları rahatsızlığı dile getirdi.
8 yıllık eğitimle ilgili tartışmalar ve yaşanan gerginlikler aylarca sürdü. 35 yıllık geleneği bozarak Anayasa Mahkemesi‘nin kuruluş yıldönümünde konuşan ilk Cumhurbaşkanı olan Demirel, ‘‘Kimse laik Cumhuriyete alternatif aramaya kalkışmasın‘‘ dedi. Demirel, 22 Nisanda ‘‘‘‘Türkiye‘nin içinde bulunduğu krizden çıkış yolunu seçim‘‘ olarak gösterdi.
MGK, 26 Nisanda toplandı ve 28 Şubatta alınan kararların ne kadar uygulandığını belirleyebilmek için İzleme Komitesi kurulmasını kararlaştırdı. Bu komite her ay MGK‘ya bir de rapor sunacaktı.
Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 21 Mayıs 1997‘de ‘‘Anayasa‘nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği açıklıkla anlaşıldığı‘‘ gerekçesiyle RP‘nin sürekli kapatılması istemiyle dava açtı.
-‘‘BATI ÇALIŞMA GRUBU‘‘-
Kaynak: AA
Hükümet yetkililerinin 1996 sonbaharından itibaren yaptığı bazı konuşmalar nedeniyle Türkiye 1997‘ye rejim tartışmalarının gerginliğiyle başladı. 3 Kasım 1996‘da meydana gelen trafik kazasının ardından patlayan ‘‘Susurluk‘‘ skandalıyla çalkalanan ülkede, Aczmendiler‘in eylemleri de gündeme geldi.
Ramazan nedeniyle resmi dairelerdeki mesai saatlerinde mahalline göre yapılan düzenlemeler ve çalışanların iftar saatine yetişebilmeleri için bazı illerde öğle tatilinin kısa tutulması, bazılarında öğle tatili uygulanmaması tartışmalara yol açarken; dönemin Başbakanı Erbakan, tarikat tartışmalarının yoğunlaştığı bir sırada Başbakanlık konutunda bazı tarikat ve cemaat liderine iftar yemeği verdi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, RP Kayseri il örgütünün Siyasi Partiler Yasası‘na aykırı olarak üniforma niteliğinde tek tip kıyafet giydirdiği görevlilerle ilgili olarak bu partiye 30 Ocak 1997‘de uyarıda bulundu. Başsavcılık, RP Kayseri İl Yönetim Kurulunun 30 gün içinde görevden el çektirilmesini istedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı fesih işleminin yapılmaması halinde RP hakkında kapatma istemiyle dava açılacağını bildirdi.
-KUDÜS GECESİ-
Sincan‘ın RP‘li Belediye Başkanı Bekir Yıldız‘ın 31 Ocak 1997‘de düzenlediği ‘‘Kudüs Gecesi‘‘ne İran‘ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri de katılarak bir konuşma yaptı. Gecede, ‘‘intifada‘‘ hareketini canlandıran bir oyun sergilendi ve gösterinin yapıldığı çadıra Hizbullah ve Hamas örgütlerinin liderlerinin posterleri asıldı.
Başbakan Erbakan, 1 Şubat 1997‘de kamuoyundan gelen tepkiler ve DYP‘deki bazı bakanların ‘‘imza koymayız‘‘ direnişine karşın üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan kararnameyi Bakanlar Kurulu‘nda imzaya açtı. Bu arada, Susurluk‘taki trafik kazasıyla ortaya çıkan karanlık ilişkileri protesto etmek amacıyla düzenlenen ‘‘Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık‘‘ eylemi başladı.
Öte yandan Sincan‘da düzenlenen ‘‘Kudüs Gecesi‘‘ne tepkiler yağmaya başladı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve DGM Başsavcılığı Kudüs Gecesi ve geceyi düzenleyen RP‘li Belediye Başkanı Bekir Yıldız hakkında 2 Şubat 1997‘de ayrı ayrı soruşturma açtı.
Sincan‘daki açıklamasıyla tepkilere neden olan İran Büyükelçisi, 3 Şubat 1997‘de Dışişleri Bakanlığına çağrılarak protesto edildi.
Sincan‘da Kudüs gecesiyle ilgili haber yapmak üzere bulunan Star muhabiri Işın Gürel, Recep Gülmez adlı bir kişi tarafından dövüldü. Recep Gülmez daha sonra iki günlük bir takipten sonra tutuklanarak Ankara Merkez Kapalı Cezaevi‘ne konuldu.
-SİNCAN‘DAN GEÇEN TANKLAR...-
Birçok çevrede bir askerlerin ‘‘uyarısı‘‘ olarak algılanan ve kamuoyunun belleğinde 28 Şubatı ‘‘sembolize‘‘ eden ‘‘Sincan‘dan tankların geçmesi‘‘ hemen bu olayın ardından geldi. Sincan‘da 4 Şubat 1997‘de 15 tank ve 20 kariyer, ilçeden geçerek Yenikent‘teki tatbikat alanına gitti. Sabahın erken saatinde tankları gören Sincanlılar, ‘‘darbe‘‘ olduğunu sanarak şaşkınlık yaşadı.
Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Sincan‘dan tankların geçtiği gün Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız‘ı görevden uzaklaştırdı. Ertesi gün Bekir Yıldız Ankara DGM‘deki sorgusundan sonra Terörle Mücadele Şubesi tarafından gözaltına alındı. Yıldız DGM‘deki iadesinden sonra 9 kişiyle birlikte yasa dışı silahlı çeteye yardım ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik iddiasıyla tutuklandı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, ‘‘Dini siyasete alet etmek isteyenler hem suç, hem günah işliyor‘‘ açıklaması yaptı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı 9 Şubatta yayımladığı bayram mesajında, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti‘nin bölünmez bütünlüğü uğrunda her türlü görevi yapacak azim ve kararlılığa sahiptir‘‘ dedi.
Başbakan Erbakan ‘‘Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık‘‘ eşlemine katılanları eleştirerek, ‘‘Işık kapatan fesat‘‘ dedi. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan‘ın eylem için ‘‘Elektrikleri söndürüp mum söndü oynuyorlar‘‘ dediği iddiası Alevi vatandaşların tepkisine yol açtı. Adalet Bakanı Kazan ise ‘‘Mum söndürme Alevilerin ananesidir‘‘ dedi. Toplumun çeşitli kesimleri Kazan‘ın istifasını istedi. Kazan, 14 Şubatta Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız‘ı cezaevinde ziyaret etti. Tepkilere neden olan ziyaret için Kazan ‘‘Ziyaret medeni bir yaklaşım‘‘ dedi.
Sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileri tarafından Ankara‘da miting düzenlendi.
-HÜKÜMETTE ÇATLAK...-
DYP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, 17 Şubat 1997‘deki GİK toplantısında ‘‘RP‘nin son çıkışlarından rahatsız olduğunu‘‘ söyleyerek, ‘‘Başbakan Erbakan‘ı bu konuda ikaz edeceğim‘‘ dedi.
Adalet Bakanı Kazan‘a ilk tepki hükümet ortağı partiden Devlet Bakanı olan Işılay Saygın‘dan geldi. Saygın Medeni Kanun‘un Kabulünün 71. yıldönümü nedeniyle Kazan‘a yapılacak ziyareti iptal etti.
Çiller, 19 Şubatta Başbakan Erbakan‘dan habersiz BBP‘ye hükümet ortaklığı önerdi.
İran Büyükelçisi Bagheri, Kudüs Gecesi‘ndeki konuşmaların ardından artan tepkiler nedeniyle ülkesine gitti.
-‘‘CUMHURBAŞKANI‘NDAN BAŞBAKAN‘A UYARI MEKTUBU‘‘-
Sincan‘daki Kudüs Gecesi‘nden 4 gün sonra İçişleri Bakanlığına bir yazı gönderen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ‘‘belediyelerdeki köktendinci kadrolaşmanın derhal incelenmesini‘‘ istedi. Bu uyarı üzerine İçişleri Bakanı Meral Akşener valiliklere gönderdiği yazıda Cumhurbaşkanı‘na bilgi verilmek üzere konunun araştırılması talimatı verdi. 21 Şubat 1997‘de Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşen Erbakan, ‘‘Türkiye‘nin rejim meselesi yok‘‘ açıklaması yaptı. Aynı gün bir başka açıklama da askeri kanattan geldi. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, Washington‘da Türk-ABD Konseyi kapanış balosunda ‘‘Sincan‘da demokrasiye balans ayarı yaptık‘‘ dedi.
Adalet Bakanı Şevket Kazan, 24 Şubatta, RP yanlısı 15 derneğin temsilcilerini orduyu eleştirdikleri için makamından kovdu.
‘‘Sıcak‘‘ günlerin ardından, 26 Şubatta Cumhurbaşkanı Demirel‘in Başbakan Necmettin Erbakan‘a ‘‘rejim konusunda endişelerine dile getirene bir mektup gönderdiği‘‘ belirtildi. Ve iki gün sonra 28 Şubat 1997‘de MGK, Cumhurbaşkanı Demirel‘in başkanlığında toplandı. MGK tarihindeki en uzun toplantılarından biri olan ve bundan sonraki siyasal ve sosyal gelişmeleri belirleyen bu tarihi ‘‘olağan‘‘ toplantı 8 saat 45 dakika sürdü.
Çankaya Köşkü‘nde saat 15.10‘da başlayan toplantı saat 23.55‘te sona erdi. MGK toplantısına Başbakan Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, İçişleri Bakanı Meral Akşener ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman ve MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç katıldı. Toplantıda, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen, Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel, Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Bilican ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Taner ile MGK Genel Sekreter Başyardımcısı Korgeneral Necdet Timur da hazır bulundu. Toplantıya katılan Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel ile Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Bilican, saat 18.00 sıralarında MGK toplantısından ayrıldı.
Toplantı sonrasında yayımlanan MGK bildirisinde ‘‘Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendiklerinin müşahade edildiği‘‘ belirtilerek, ‘‘Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği‘‘ vurgulanıyordu. 4 maddelik bildirinin son maddesinde şöyle deniliyordu:
‘‘Toplantıda bilhassa Anayasa ile Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘ne karşı çağdışı bir kisve altında zemin oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarı faaliyetler de gözden geçirilmiş; Türkiye Cumhuriyeti‘nin varlığını, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş medeniyet yolunda, demokratik sistem içerisinde ilerlemesini teminat altına alan Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmemesi gerektiği; Anayasa‘nın tanımladığı Cumhuriyetin demokratik, laik ve sosyal hukuk devlet ilkelerinin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine imkan sağlayacak güvenlik, huzur ve toplumsal barışın önem ve öncelik taşıdığı; Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri; Türkiye‘de laikliğin sadece rejimin değil aynı zamanda demokrasinin ve toplumun huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu; devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalarla belirlenmiş kuralların gözardı edilerek yapılan çağdışı uygulamaların da hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı; Türkiye‘nin 1997 yılı içinde AB‘ye tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef alarak sürdürdüğü, böyle bir dönemde resmi ve sivil kurum ve kuruluşların bu sürece katkıda bulunmasının gerekli olduğu, bu sebeple, demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak, Türkiye‘nin yurtdışındaki imajını ve itibarını zedeleyecek her türlü spekülasyona son vermek gerektiğini, Türkiye Cumhuriyeti‘nin laik, demokratik insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti olduğu yolundaki temel ilkelerinin Anayasamızın ve devletimizin teminatı altında olduğu; rejimin, kendisine ve geleceğine yönelik tartışmaların, içinde bulunduğumuz ortamda Türkiye‘ye yarardan çok zarar verdiği; açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginlikleri ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş, bu konularda alınacak ve alınması gereken tedbirlerin Bakanlar Kurulu‘na bildirilmesine karar verilmiştir.‘‘
-MGK BİLDİRİSİNİN ARDINDAN...
MGK bildirisinin yayımlanmasının ardından 1 Mart 1997‘de askerlerin MGK toplantısına getirerek, hükümetten yapılmasını istediği 20 madde belli oldu. Temel eğitimin 8 yıla çıkması, imam hatip okullarının meslek okullarına dönüştürülmesi, irticai faaliyetlere karıştıkları için TSK‘daki görevlerine son verilen askerlerin belediyelerde istihdam edilmesinin önüne geçilmesi istendi.
MGK bildirisini yorumlayan DYP Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, ‘‘İktidarın hiçbir icraatı laikliğe aykırı değildir‘‘ dedi. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan da ‘‘Suni olarak meydana getirilen gerginliği ortadan kaldırmak, ülkedeki tansiyonu düşürmek hepimizin görevidir‘‘ diye konuştu.
Erbakan, hükümete bildirilmek üzere MGK‘da alınan 20 maddelik kararlar listesinde ‘‘bazı ifadelerin çok sert olduğunu‘‘ öne sürerek kararları imzalamadı. Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak, ‘‘Ordu ile uyum içindeyiz‘‘ diyen Erbakan‘a, ‘‘Ordu Atatürk‘e inananlarla uyum içindedir‘‘ yanıtını verdi. 3 Martta DYP‘nin bazı önde gelen isimleri DYP‘nin hükümetten çekilmesini istedi. Çiller, Başbakanlık‘ta biraraya geldiği Erbakan‘ı ‘‘MGK kararlarını imzalaması‘‘ konusunda iknaya çalıştı.
Erbakan bir basın toplantısı düzenleyerek yeni hükümet arayışlarına sert çıktı ve ‘‘Hükümet TBMM‘de kurulur, MGK‘da kurulmaz‘‘ diye konuştu. RP Genel Başkan Yardımcısı Aydın Menderes Erbakan‘a ‘‘Ya imzala, ya çekil‘‘ dedi.
Türkiye‘nin önde gelen bazı sivil toplum kuruluşları MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladı.
Çiller, Erbakan‘dan Temmuz 1997‘de Başbakanlık görevini kendisine devretmesini istedi. Bu isteği reddeden Erbakan 5 Mart 1997‘de MGK kararlarını imzaladı. Çiller, Başkanlık Divanı toplantısında MGK kararları ve uygulanması konusunda TBMM‘de genel görüşme açılması için Erbakan ile anlaştıklarını, genel görüşme önergesini hafta başında Meclis‘e sunacaklarını açıkladı. Ancak diğer partilerin sert tepki göstermesi üzerine bu plan uygulanamadı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı, 5 Martta, Başbakan Erbakan‘ın görüşme istediğini nazik bir üslupla reddetti.
Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, MGK‘nın anayasal ve kendine özgü bir kuruluş olduğunu belirterek MGK kararlarının uygulanmaması halinde devletin yürümeyeceğini, uygulamayanların sorumlu olacağını söyledi.
-KARARLARI UYGULAMA KOMİTESİ KURULDU-
Başbakan Erbakan MGK kararları için RP‘li bakanlar Fehim Adak ve Şevket Kazan ile DYP‘li Nevzat Ercan‘dan oluşan bir ‘‘uygulama komitesi‘‘ kurdu.
Dönemin DSP lideri Bülent Ecevit, 9 Martta RP‘nin katılmayacağı ve liderlerin bulunmayacağı hükümet oluşumu çağrısında bulundu. Bunun üzerine DSP‘li Hüsamettin Özkan partiler arasında mekik diplomasisi başlattı.
MGK kararlarının uygulanmasıyla ilgili ilk çatlak, 8 yıllık kesintisiz eğitimde çıktı. MGK 8 yıllık temel eğitimin kesintisiz olmasını isterken, RP, imam hatiplerin orta kısımlarının zorunlu eğitim kapsamında kalmasına yol açacak 5 3 modelinde ısrarlı olduklarını bildirdi.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam, 10 Martta, 8 yıllık eğitim için müfredatın hazır olduğunu, Bakanlar Kurulu onaylarsa uygulamaya Eylülde başlanabileceğini bildirdi. Ertesi gün Çiller grup toplantısında RP‘yi ve Erbakan‘ı uyararak, MGK kararlarının Bakanlar Kurulunda ele alınacağını vurguladı ve ‘‘Bunun teminatı DYP‘dir‘‘ dedi.
RP Grup Başkanvekili Oğuzhan Asiltürk MGK‘nın, temel eğitimin 8 yıla çıkarılmasıyla ilgili kararını kabul etmeyeceklerini açıkladı. Başbakan Erbakan MGK kararları tartışmasına Bakanlar Kurulu toplantısında son noktayı koydu. Kararlar, kısa, orta ve uzun olmak üzere üç ayrı vadede uygulanacaktı. Toplantıda MGK‘nın önlem paketini okuyan Erbakan, ‘‘Bunların çoğu yürürlükteki yasaların uygulatılmasıdır. Kimse tereddüt etmesin, bu kararların hepsi uygulanacaktır‘‘ dedi.
Dönemin ANAP lideri Mesut Yılmaz, 16 Mart 1997‘de DYP‘ye ‘‘Rejim için birleşelim‘‘ çağrısında bulundu.
RP içerisinde MGK kararlar paketine tepkiler sürerken Başbakan Erbakan RP‘li bakanlara ‘‘MGK kararları aynen uygulanacak‘‘ talimatı verdi.
Erbakan, 7 yıllık eğitimin uygulanamayacağı konusunda MGK‘yı ikna için bir rapor hazırladı ve buna ortağı DYP‘den de destek geldi. 8 yıllık eğitimle ilgili tartışmalara Cumhurbaşkanı Demirel nokta koydu; ‘‘MGK karar almış, hükümet uygulanacak demiş, bundan sonrası için diyeceğim birşey olmaz.‘‘
MGK kararlarıyla ilgili ilk kez konuşan dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, RP‘nin ısrarlarına sert tepki gösterdi. Karadayı, MGK‘nın anayasal bir kuruluş olduğunu belirterek, ‘‘Burada alınan kararlar herkesin riayet etmesi gereken kararlardır‘‘ dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı, 8 yıllık eğitime bu yıl (1997) geçileceğini açıkladı.
-‘‘YOL AYRIMINA GELİNDİ‘‘-
DYP Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı Çiller, DYP grup toplantısında MGK kararlarına direnen ortağını uyardı. Çiller, ‘‘Hiç kimse bu kararları gayri ciddi göremez. Bunlar ciddidir‘‘ dedi. Bundan sonra DYP‘de ‘‘hükümetten çekilelim‘‘ sesleri yükselmeye başladı. Dönemin Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna, ‘‘MGK kararlarına gayri ciddi bir ifadeyle yaklaşılırsa o zaman bizim uzlaşmamız fevkalade zorlaşır. Hükümet yol ayrımına gelmiştir‘‘ dedi. Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez, ‘‘Bu hükümet, ülkedeki gerginliğe çözüm getiremez. Vakit geçirmeden geniş tabanlı yeni bir hükümet kurulmalıdır‘‘ diye konuştu. DYP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Gölhan, ‘‘Erbakan da bilir ki kararları uygulamazsa hükümet edemez. Hükümette RP ile bir yol ayrımına geldik‘‘ açıklaması yaptı. Bazı RP‘li yöneticilerden ise 8 yıllık kesintisiz eğitime karşı açıklamalar geliyordu.
TOBB, 31 Martta hükümetin derhal çekilmesini istedi. 31 Mart 1997‘de toplanan MGK‘da, Kurul‘un askeri kanadı RP‘nin MGK kararlarına yönelik eleştirilerinden duydukları rahatsızlığı dile getirdi.
8 yıllık eğitimle ilgili tartışmalar ve yaşanan gerginlikler aylarca sürdü. 35 yıllık geleneği bozarak Anayasa Mahkemesi‘nin kuruluş yıldönümünde konuşan ilk Cumhurbaşkanı olan Demirel, ‘‘Kimse laik Cumhuriyete alternatif aramaya kalkışmasın‘‘ dedi. Demirel, 22 Nisanda ‘‘‘‘Türkiye‘nin içinde bulunduğu krizden çıkış yolunu seçim‘‘ olarak gösterdi.
MGK, 26 Nisanda toplandı ve 28 Şubatta alınan kararların ne kadar uygulandığını belirleyebilmek için İzleme Komitesi kurulmasını kararlaştırdı. Bu komite her ay MGK‘ya bir de rapor sunacaktı.
Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 21 Mayıs 1997‘de ‘‘Anayasa‘nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği açıklıkla anlaşıldığı‘‘ gerekçesiyle RP‘nin sürekli kapatılması istemiyle dava açtı.
-‘‘BATI ÇALIŞMA GRUBU‘‘-