Görmedikleri İstanbul’u Anlattılar
Türkiye’nin önde gelen 34 görme engelli, başarılı ismi, tahayyül ettikleri İstanbul’u anlattı.
Cihan Haber Ajansı’nın İstanbul Kültür AŞ Yayınları adına hazırladığı son prestij kitap projesi “İstanbul’u Dinliyorum” kitabı, herkesin bu şehre farklı bir şekilde bakmasını sağlıyor.
İstanbul’u bugüne kadar birçok şair, yazar, seyyah kaleme alarak dizelerini ve şiirlerini kitaplaştırdı.
20 milyona yaklaşan nüfusu ile büyük bir metropol olan İstanbul’un her zaman göz önünde olan ama bir o kadar da dikkat etmediğimiz görme engelli sakinleri bir şehri öyle güzel anlattılar ki; ortaya “İstanbul’u dinliyorum” adlı bir kitap ortaya çıktı. Metropol için en güzel sözü ise eski Milletvekili Lokma Ayva şu şekilde dile getiriyor: “Kim derdi ki köy şartlarında doğacağım, kasaba şartlarında kör olacağım ve yetişeceğim, şehir şartlarında okuyacağım, metropol şartlarında işe gireceğim, ülke şartlarında milletvekili olacağım, Avrupa şartlarında ülkemi temsil edeceğim...”
Dünyaca ünlü ressam, adına belgeseller yapılan Ressam Eşref Armağan İstanbul’u anlatmaya başlarken, “Doğuştan kör olarak dünyaya gelen biri olarak, bu büyülü şehrin kokuları, sesleri ve dokunuşları ile ilgili pek çok hatıram var.” diyor. Sanatçı Metin Şentürk İstanbul’u: “Bu kent benim vazgeçilmezim sanırım. Her ne kadar iki kıtayı birleştirdiği söylenen köprüleri, dünyanın en heybetli yapılarından olduğu söylenen Ayasofya’yı, karşısında nispet edercesine dikilmiş olduğu anlatılan Sultanahmet’i, denizin içindeki Kız Kulesi’ni hiç görmemiş olsam da, görülmeye değer olduklarını hissediyorum.” Avukat Gültekin Yazgan şunları söylüyor: “İstanbul yaşamımın farklı dönemlerine ait farklı duyguları yansıtıyor. Cerrahpaşa Hastanesi`nde gözlerimden ameliyat olup çıktığımda İstanbul`da hattat dedemin imamlık yaptığı Yakup Ağa Camii`nin lojmanında kalıyordum. Gözlerim bağlı yatarken duyduğum dedemin vaazlarının, okuduğu Kur’ân`ın, caddeden geçen tramvayın sesleri hâlâ kulağımdadır”.
Sadece Ayva, Şentürk ve Yazgan değil İstanbul’u anlatan. Tahayyüllerinde ki İstanbul’u göremeden duyarak yaşayan görme özürlü 34 başarılı insan daha var Cihan Haber Ajansı’nın kitabında. Milletvekili, sanatçı, yazar, avukat, sporcu, doktor, psikolog olarak Eşber Yağmurdereli, Muammer Ketencoğlu, Hale Bacakoğlu, Gültekin Yazgan, Eşref Armağan, Gülcan Altun, Dr. Selim Altınok, Suha Sağlam, Turhan İçli, Halis Kuralay, Koray Sazlı, Murat Demirok, Sevda Bozbey Yılmaz, Adile Ünal, Casim Güneş, Hasan Özdemir, Sacit Serim, Canan Çelik, Ahmet Cantürk, Taner Tula, Engin Yılmaz, Necdet Turhan, Bekir Beşen, Harun Ateş, Yusuf Çağrı Ceylan, Yavuz Algül, Tekin Okan Düzgün, Fatma Tokaç, Uğur Yuvarlak, Mehmet Çelenk ve Bülbül Karadayı yer aldı.
Semih Kavak’ın yayına hazırladığı kitabın editörlüğünü Yüksel Durgut yaptı. Cihan Haber Ajansı Yapım Birimi olarak daha önce de Konsolosların Gözüyle İstanbul, Yabancı gazeteciler gözüyle İstanbul adlı birçok kitap İstanbul’a kazandırıldı.
Menenjit rahatsızlığının ardından 11 yaşında gözlerini kaybeden Lokman Ayva, AK Parti milletvekili. İstanbul’da körlüğünü az hissettiğini söylese “İstanbul’u özümle sevdim, gözümle sevmedim ki!” dese de “İstanbul’u havadan seyretmek, kötü mü olurdu?” demekten kendini alamıyor. TRT’de yayımlanan bir yarışma programında elde ettiği başarıyla uzun süre adından söz ettiren Hale Bacakoğlu, bugün Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde görevini sürdürüyor. Hayatının 16 yılını görerek geçiren Bacakoğlu, İstanbul’un tarihî güzelliklerini anlatarak, “Uzun yıllardır onları göremiyor olmak bir burukluğa sebep olmuyor değil.” diyor.
İstanbul’u dinliyorum kitabı görme engelliler için şehrin ne kadar zor olduğunun altı çiziliyor. Türkiye satranç şampiyonu Uğur Yuvarlak, “Sokağa ne zaman çıksam dizlerimi ya da başımı yaralamadan geçirdiğim bir yürüyüş yapmam neredeyse imkânsız.” derken haksız değil. Elektrik mühendisi Sacit Serim’in şu cümleleri de aslında görme engellilerin dünyasına ne kadar kör olduğumuzu hatırlatıyor: “Zordur İstanbul’da yaşamak özürlülere... Gün gelir, bir yere giderken ineceğin durağı bilemezsin. Çünkü bindiğin otobüste durakların adını söyleyen bir ses sistemi yoktur. Bir müzede dokunduğun heykel hakkında sesli veya kabartma olarak bir bilgiye erişemezsin… Sinemada film seyretmek istersin ancak filmin sesli betimlemesi olmadığı için yanındakinin fısıltı hâlinde anlattığından anlamaya çalışırsın.”
“İstanbul’u Dinliyorum” kitabında okuduklarınızı hissedebilmek için bir süreliğine gözlerinizi kapatarak İstanbul’u dinleyerek şehrin sizlere fısıldadıklarını kulak kabartın.
Metin Şentürk (Sanatçı) - Kırk senedir nereye gitsem, ne yapsam, ne etsem kürkçü dükkânına dönen tilki misali bu kente dönüyorum. Bu kent benim vazgeçilmezim sanırım. Her ne kadar iki kıtayı birleştirdiği söylenen köprüleri, dünyanın en heybetli yapılarından olduğu söylenen Ayasofya’yı, karşısında nispet edercesine dikilmiş olduğu anlatılan Sultanahmet’i, denizin içindeki Kız Kulesi’ni ve karşı yakadaki Galata Kulesi’ni hiç görmemiş olsam da, görülmeye değer olduklarını hissediyorum. Çünkü bana yaşama şevki ve keyfi veren bu kentin özünün bunlarda saklı olduğunu düşünüyorum. Bir an düşünün; Ayasofya’nın, Kız Kulesi’nin ya da Süleymaniye’nin yerinde olmadığını... İşte tam da o an, inanın o eksikliği ilk ben hissederim. Böyle bir kent burası… Çıkmamacasına insanın içine içine işleyen bir aşk… Ve ben: Kör bir âşık…
Hale Bacakoğlu (Eğitimci) - 16 yaşıma kadar İstanbul’un birçok mekânını görerek yaşadım. Fakat görme engelli olduktan sonra inşa edilen kimi eserleri ve yapıları görme şansım olmadı. Mesela, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü sadece bana anlatılanlar doğrultusunda hayal ediyor ve gözümde canlandırabiliyorum. İstanbul’a dair zihnimde yer eden kimi imajlar mevcut; ilk olarak aklıma gelen mekânların başında Sultanahmet Camii geliyor. Sonra Dolmabahçe Sarayı, Topkapı Sarayı, Boğaz Köprüsü, ilk gençlik yıllarımdaki nostaljik dolmuşlar ve Kandilli semti… Sultanahmet Camii, İstanbul Üniversitesi’nde okuduğum yıllarda ayrılamadığım bir mekândı. Tarihî yarımada benim için İstanbul’da gezilesi mekânların birinci sırasında yer alır. Eskiden beri çok sevdiğim bu tarihî mekânlara karşı hep büyük ilgim olmuştur. Dolayısıyla uzun yıllardır onları göremiyor olmak bir burukluğa sebep olmuyor değil.
Muammer Ketencoğlu (Müzisyen) - 27 yıl önce okumak için geldiğim bu şehirle aramda, var oluşumu borçlu olduğum güzellikleri ve yaman zorluklarıyla, gelgitlerle ve çelişkilerle dolu bir ilişki var. İstanbul’a ilk kez geldiğimde, beni en çok etkileyen şey Üsküdar Şemsipaşa’da duyduğum ‘deniz sesi’ olmuştu. Sadece deniz sesi mi? Ya martı sesleri? İlla denize yakın olmanız da gerekmez martıların çığlık çığlığa bağrışmalarını duymak için. Sahilden uzak bile olsanız, gecenin ortasında dahi yalnız bırakmazlar sizi. Hele bir de lodos varsa, denize uzaklığınızın ne önemi olabilir? İçinize içinize çektiğiniz deniz kokusu, martıların kanadına takılır da geliverir burnunuza kadar… Beyoğlu benim için hep bir istisnadır… Oranın kalabalığından sıkılmak söz konusu bile olamaz. Caddede yürürken çevrenizi dikkatle dinlerseniz, sayısız dilin müziğini duyarsınız. Orada dünyaya, dünyalı olmaya daha yakınsınızdır. Yoksulluğa ve varsıllığa aynı anda tanıklık edersiniz. İnsanoğlunun dinamizmini duyumsar, güzel rastlantılara kulaklarınızı açarsınız… İstanbul’da yaşadınız mı başka yerde zor yaşarsınız.
Eşref Armağan (Ressam) - İstanbul`a dair kokular ve sesler, hafızamdaki canlılığını korumaya devam ediyor; Galata Köprüsü`nde nazır iskeleler boyunca, kayıklarında ekmek arası balık ızgara satan balıkçılar, Yeni Cami`nin etrafına doluşan güvercinler, Mısır Çarşısı`nda yeni öğütülmüş kahvenin ve envai çeşit baharatın kokusu, etraftaki sokak satıcılarının hep bir ağızdan bağırışları, Mısır Çarşısı`nın yanındaki Kuş Pazarı`nda satılan kuşların şakımaları ve fırından taze çıkmış simitlerin inanılmaz derecedeki hoş ve lezzetli kokusu…
Gültekin Yazgan (Yazar) - Boğaz köprülerinin üzerinden arabayla geçerken rüzgârla gelen dalga sesini, yolun tıkırtısını, gişelerden geçerken çıkan `bip` sesini dinlerim ve bir kıtadan diğer kıtaya geçişimizi düşünür, heyecanlanırım.
Dr. Selim Altınok ( Avukat, Müzisyen) - Bizim için anlamı nedir bu caddenin? İlk algımız insan uğultusudur. Evet, gece ya da gündüz fark etmez, İstiklâl Caddesi susmaksızın hep konuşur. Entelleri, entelektüelleri, akşamcıları, öğrencileri, dilencileri, satıcıları, sokak çalgıcıları, görenleri, beyaz bastonuyla kalabalığın içinde ilerlemeye çalışan körleriyle hep konuşur.
Sevda Bozbey YILMAZ (Psikolog) - Adım adım dolaşsam da tüm şehirlerin uçsuz bucaksız caddelerinde, yine çağırır beni İstanbul`um o kuytu gecelerine Bırakmaz hiç peşimi bilirim, gelir hep arkamdan hissettirmeden öyle sinsice Cesaretim kırılır dar vakitlerde, yerle bir olurum onsuz uzak ellerde. Bir çocuk gibi ağlarım bazen uzun uzun, göstermeden hiç kimselere. Derinliğinde kaybolurcasına İstanbul`um, koşarım ardından boğulmak pahasına korkmadan…
İstanbul’u bugüne kadar birçok şair, yazar, seyyah kaleme alarak dizelerini ve şiirlerini kitaplaştırdı.
20 milyona yaklaşan nüfusu ile büyük bir metropol olan İstanbul’un her zaman göz önünde olan ama bir o kadar da dikkat etmediğimiz görme engelli sakinleri bir şehri öyle güzel anlattılar ki; ortaya “İstanbul’u dinliyorum” adlı bir kitap ortaya çıktı. Metropol için en güzel sözü ise eski Milletvekili Lokma Ayva şu şekilde dile getiriyor: “Kim derdi ki köy şartlarında doğacağım, kasaba şartlarında kör olacağım ve yetişeceğim, şehir şartlarında okuyacağım, metropol şartlarında işe gireceğim, ülke şartlarında milletvekili olacağım, Avrupa şartlarında ülkemi temsil edeceğim...”
Dünyaca ünlü ressam, adına belgeseller yapılan Ressam Eşref Armağan İstanbul’u anlatmaya başlarken, “Doğuştan kör olarak dünyaya gelen biri olarak, bu büyülü şehrin kokuları, sesleri ve dokunuşları ile ilgili pek çok hatıram var.” diyor. Sanatçı Metin Şentürk İstanbul’u: “Bu kent benim vazgeçilmezim sanırım. Her ne kadar iki kıtayı birleştirdiği söylenen köprüleri, dünyanın en heybetli yapılarından olduğu söylenen Ayasofya’yı, karşısında nispet edercesine dikilmiş olduğu anlatılan Sultanahmet’i, denizin içindeki Kız Kulesi’ni hiç görmemiş olsam da, görülmeye değer olduklarını hissediyorum.” Avukat Gültekin Yazgan şunları söylüyor: “İstanbul yaşamımın farklı dönemlerine ait farklı duyguları yansıtıyor. Cerrahpaşa Hastanesi`nde gözlerimden ameliyat olup çıktığımda İstanbul`da hattat dedemin imamlık yaptığı Yakup Ağa Camii`nin lojmanında kalıyordum. Gözlerim bağlı yatarken duyduğum dedemin vaazlarının, okuduğu Kur’ân`ın, caddeden geçen tramvayın sesleri hâlâ kulağımdadır”.
Sadece Ayva, Şentürk ve Yazgan değil İstanbul’u anlatan. Tahayyüllerinde ki İstanbul’u göremeden duyarak yaşayan görme özürlü 34 başarılı insan daha var Cihan Haber Ajansı’nın kitabında. Milletvekili, sanatçı, yazar, avukat, sporcu, doktor, psikolog olarak Eşber Yağmurdereli, Muammer Ketencoğlu, Hale Bacakoğlu, Gültekin Yazgan, Eşref Armağan, Gülcan Altun, Dr. Selim Altınok, Suha Sağlam, Turhan İçli, Halis Kuralay, Koray Sazlı, Murat Demirok, Sevda Bozbey Yılmaz, Adile Ünal, Casim Güneş, Hasan Özdemir, Sacit Serim, Canan Çelik, Ahmet Cantürk, Taner Tula, Engin Yılmaz, Necdet Turhan, Bekir Beşen, Harun Ateş, Yusuf Çağrı Ceylan, Yavuz Algül, Tekin Okan Düzgün, Fatma Tokaç, Uğur Yuvarlak, Mehmet Çelenk ve Bülbül Karadayı yer aldı.
Semih Kavak’ın yayına hazırladığı kitabın editörlüğünü Yüksel Durgut yaptı. Cihan Haber Ajansı Yapım Birimi olarak daha önce de Konsolosların Gözüyle İstanbul, Yabancı gazeteciler gözüyle İstanbul adlı birçok kitap İstanbul’a kazandırıldı.
Menenjit rahatsızlığının ardından 11 yaşında gözlerini kaybeden Lokman Ayva, AK Parti milletvekili. İstanbul’da körlüğünü az hissettiğini söylese “İstanbul’u özümle sevdim, gözümle sevmedim ki!” dese de “İstanbul’u havadan seyretmek, kötü mü olurdu?” demekten kendini alamıyor. TRT’de yayımlanan bir yarışma programında elde ettiği başarıyla uzun süre adından söz ettiren Hale Bacakoğlu, bugün Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde görevini sürdürüyor. Hayatının 16 yılını görerek geçiren Bacakoğlu, İstanbul’un tarihî güzelliklerini anlatarak, “Uzun yıllardır onları göremiyor olmak bir burukluğa sebep olmuyor değil.” diyor.
İstanbul’u dinliyorum kitabı görme engelliler için şehrin ne kadar zor olduğunun altı çiziliyor. Türkiye satranç şampiyonu Uğur Yuvarlak, “Sokağa ne zaman çıksam dizlerimi ya da başımı yaralamadan geçirdiğim bir yürüyüş yapmam neredeyse imkânsız.” derken haksız değil. Elektrik mühendisi Sacit Serim’in şu cümleleri de aslında görme engellilerin dünyasına ne kadar kör olduğumuzu hatırlatıyor: “Zordur İstanbul’da yaşamak özürlülere... Gün gelir, bir yere giderken ineceğin durağı bilemezsin. Çünkü bindiğin otobüste durakların adını söyleyen bir ses sistemi yoktur. Bir müzede dokunduğun heykel hakkında sesli veya kabartma olarak bir bilgiye erişemezsin… Sinemada film seyretmek istersin ancak filmin sesli betimlemesi olmadığı için yanındakinin fısıltı hâlinde anlattığından anlamaya çalışırsın.”
“İstanbul’u Dinliyorum” kitabında okuduklarınızı hissedebilmek için bir süreliğine gözlerinizi kapatarak İstanbul’u dinleyerek şehrin sizlere fısıldadıklarını kulak kabartın.
Metin Şentürk (Sanatçı) - Kırk senedir nereye gitsem, ne yapsam, ne etsem kürkçü dükkânına dönen tilki misali bu kente dönüyorum. Bu kent benim vazgeçilmezim sanırım. Her ne kadar iki kıtayı birleştirdiği söylenen köprüleri, dünyanın en heybetli yapılarından olduğu söylenen Ayasofya’yı, karşısında nispet edercesine dikilmiş olduğu anlatılan Sultanahmet’i, denizin içindeki Kız Kulesi’ni ve karşı yakadaki Galata Kulesi’ni hiç görmemiş olsam da, görülmeye değer olduklarını hissediyorum. Çünkü bana yaşama şevki ve keyfi veren bu kentin özünün bunlarda saklı olduğunu düşünüyorum. Bir an düşünün; Ayasofya’nın, Kız Kulesi’nin ya da Süleymaniye’nin yerinde olmadığını... İşte tam da o an, inanın o eksikliği ilk ben hissederim. Böyle bir kent burası… Çıkmamacasına insanın içine içine işleyen bir aşk… Ve ben: Kör bir âşık…
Hale Bacakoğlu (Eğitimci) - 16 yaşıma kadar İstanbul’un birçok mekânını görerek yaşadım. Fakat görme engelli olduktan sonra inşa edilen kimi eserleri ve yapıları görme şansım olmadı. Mesela, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü sadece bana anlatılanlar doğrultusunda hayal ediyor ve gözümde canlandırabiliyorum. İstanbul’a dair zihnimde yer eden kimi imajlar mevcut; ilk olarak aklıma gelen mekânların başında Sultanahmet Camii geliyor. Sonra Dolmabahçe Sarayı, Topkapı Sarayı, Boğaz Köprüsü, ilk gençlik yıllarımdaki nostaljik dolmuşlar ve Kandilli semti… Sultanahmet Camii, İstanbul Üniversitesi’nde okuduğum yıllarda ayrılamadığım bir mekândı. Tarihî yarımada benim için İstanbul’da gezilesi mekânların birinci sırasında yer alır. Eskiden beri çok sevdiğim bu tarihî mekânlara karşı hep büyük ilgim olmuştur. Dolayısıyla uzun yıllardır onları göremiyor olmak bir burukluğa sebep olmuyor değil.
Muammer Ketencoğlu (Müzisyen) - 27 yıl önce okumak için geldiğim bu şehirle aramda, var oluşumu borçlu olduğum güzellikleri ve yaman zorluklarıyla, gelgitlerle ve çelişkilerle dolu bir ilişki var. İstanbul’a ilk kez geldiğimde, beni en çok etkileyen şey Üsküdar Şemsipaşa’da duyduğum ‘deniz sesi’ olmuştu. Sadece deniz sesi mi? Ya martı sesleri? İlla denize yakın olmanız da gerekmez martıların çığlık çığlığa bağrışmalarını duymak için. Sahilden uzak bile olsanız, gecenin ortasında dahi yalnız bırakmazlar sizi. Hele bir de lodos varsa, denize uzaklığınızın ne önemi olabilir? İçinize içinize çektiğiniz deniz kokusu, martıların kanadına takılır da geliverir burnunuza kadar… Beyoğlu benim için hep bir istisnadır… Oranın kalabalığından sıkılmak söz konusu bile olamaz. Caddede yürürken çevrenizi dikkatle dinlerseniz, sayısız dilin müziğini duyarsınız. Orada dünyaya, dünyalı olmaya daha yakınsınızdır. Yoksulluğa ve varsıllığa aynı anda tanıklık edersiniz. İnsanoğlunun dinamizmini duyumsar, güzel rastlantılara kulaklarınızı açarsınız… İstanbul’da yaşadınız mı başka yerde zor yaşarsınız.
Eşref Armağan (Ressam) - İstanbul`a dair kokular ve sesler, hafızamdaki canlılığını korumaya devam ediyor; Galata Köprüsü`nde nazır iskeleler boyunca, kayıklarında ekmek arası balık ızgara satan balıkçılar, Yeni Cami`nin etrafına doluşan güvercinler, Mısır Çarşısı`nda yeni öğütülmüş kahvenin ve envai çeşit baharatın kokusu, etraftaki sokak satıcılarının hep bir ağızdan bağırışları, Mısır Çarşısı`nın yanındaki Kuş Pazarı`nda satılan kuşların şakımaları ve fırından taze çıkmış simitlerin inanılmaz derecedeki hoş ve lezzetli kokusu…
Gültekin Yazgan (Yazar) - Boğaz köprülerinin üzerinden arabayla geçerken rüzgârla gelen dalga sesini, yolun tıkırtısını, gişelerden geçerken çıkan `bip` sesini dinlerim ve bir kıtadan diğer kıtaya geçişimizi düşünür, heyecanlanırım.
Dr. Selim Altınok ( Avukat, Müzisyen) - Bizim için anlamı nedir bu caddenin? İlk algımız insan uğultusudur. Evet, gece ya da gündüz fark etmez, İstiklâl Caddesi susmaksızın hep konuşur. Entelleri, entelektüelleri, akşamcıları, öğrencileri, dilencileri, satıcıları, sokak çalgıcıları, görenleri, beyaz bastonuyla kalabalığın içinde ilerlemeye çalışan körleriyle hep konuşur.
Sevda Bozbey YILMAZ (Psikolog) - Adım adım dolaşsam da tüm şehirlerin uçsuz bucaksız caddelerinde, yine çağırır beni İstanbul`um o kuytu gecelerine Bırakmaz hiç peşimi bilirim, gelir hep arkamdan hissettirmeden öyle sinsice Cesaretim kırılır dar vakitlerde, yerle bir olurum onsuz uzak ellerde. Bir çocuk gibi ağlarım bazen uzun uzun, göstermeden hiç kimselere. Derinliğinde kaybolurcasına İstanbul`um, koşarım ardından boğulmak pahasına korkmadan…