Sahi siz bu yargıdan memnun musunuz?

Telefonların dinlenmesinden herkes gibi biz de şikâyetçiyiz. Ne yazık ki bu şekilde özel hayatın gizliliği zedelenmiş oluyor.

Telefonların dinlenmesinden herkes gibi biz de şikâyetçiyiz. Ne yazık ki bu şekilde özel hayatın gizliliği zedelenmiş oluyor.

Telefonların dinlenmesinden herkes gibi biz de şikâyetçiyiz. Ne yazık ki bu şekilde özel hayatın gizliliği zedelenmiş oluyor.
Bu, 21. yüzyıl teknolojisinin insanların özel hayatına bir azizliğidir. Henüz dinlemeyi tamamen önleyen bir teknik geliştirilememiştir.
Dinlemeler bizi ne kadar rahatsız etse de bazen yasa dışı eylemelerin ve suç teşkil eden fiillerin ortaya çıkartılması bakımından önemi inkâr edilemez.
Özellikle Ergenekon Soruşturması’nda dinleme kayıtlarının ne derece etkili olduğu görülmüştür. 
Bu devirde ‘darbeciler’in ve ‘çapkınlar’ın işleri zorlaşmıştır. Suçun takibi esnasında özel hayata ait bilgilerin kayıtlara alınması ve kişiler aleyhinde kullanılmaması gerekir. Ancak bu konuda gereken hassasiyetin gösterildiği söylenemez.
Son günlerde, Ergenekon Soruşturması çerçevesinde gözaltına alınan eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın telefon kayıtları, yargıya müdahalenin ve partizanlığın boyutlarını göstermesi bakımından ibret vericidir. Seyfi Oktay’ın ilişkilerinden, HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek, Yargıtay üyesi Kadir Doğan ve birçok yargı mensubunun suç teşkil eden fiilleri işledikleri anlaşılmaktadır. Bu kayıtlar ‘adalet tuzu’nun nasıl koktuğunu göstermektedir. Yargının en tepe noktasındaki hukuka, ahlâka ve vicdana aykırı ilişkiler apaçık ortaya çıkmıştır.
***
Türkiye’de yargıyı siyasallaştıran ve bugünkü acınacak hâle getiren CHP’dir.
27 Mayıs’ta cuntacıların iktidara getirdiği CHP’nin ilk işi, yargıda büyük bir tasfiye gerçekleştirip özellikle yüksek yargıyı siyasallaştırmak olmuştur. CHP’lilerin cuntacılara verdiği partizan isimler, üniversitede ve yargıda kilit noktalara getirilmiş, Yassıada Mahkemesi de bu şekilde teşkil edilmiştir. Daha sonra Anayasa Mahkemesi’nin başına getirilen Yassıada ekibi, CHP’nin yargıyı siyasallaştırmasının tipik bir örneğidir.
Demirel ve AP iktidarları, yargının bu hâlinden hep şikâyet etmiş fakat değiştirilmesi konusunda hiçbir teşebbüste bulunmamıştır. Özal ve ANAP iktidarlarının yargı reformu çalışmaları ise yetersiz kalmıştır.
1961 ve 1982 Anayasaları çerçevesinde 1960’tan sonra Cumhurbaşkanlarının yargı atamaları da -Özal haricinde- hep CHP yandaşları arasından yapılmıştır.
Lâkin, yargının CHP’lileştirilerek siyasallaştırılmasında iki dönem çok tesirli olmuştur:
1. Oktay-Moğultay Dönemi: CHP’li Seyfi Oktay 1991-1994 arasında, gene CHP’li Mehmet
Moğultay da 1994-1995 arasında Adalet Bakanlığı yapmışlar; her ikisi de yargıyı CHP’lileştirmek için partizanca gayret göstermişlerdir. Ayrıca mezhep ayrımcılığı da yapan bu kişiler, CHP kurultaylarında yaptıklarını açıkça itiraf etmişlerdir. Bunlardan Seyfi Oktay’ın ipliğinin nasıl pazara çıktığı son gelişmelerde görülmektedir.
2. Ahmet Necdet Sezer Dönemi: Sezer, 2000-2007 yılları arasındaki Cumhurbaşkanlığı sırasında,
Anayasa Mahkemesi’ne, Yargıtay’a, Danıştay’a ve HSYK’ya, istisnasız olarak CHP yandaşlarını atayıp yargının siyasallaştırılmasında etkili olmuştur.
Bu konuda, daha önce de yazdığımız merhum Candemir Özok olayı hatırlanacaktır.
***
Hâlen yüksek yargıda jüristokratik bir CHP egemenliği vardır. Bir tarafta ulusalcı jakoben
yüksek yargı tâifesi adalet terazisini eğip bükerken, diğer tarafta eski adalet bakanı kulisçiler yargıda
hâlâ etkili olabilmektedir.
Manzara şudur: Hiçbir şekilde yürütülemeyen adalet hizmetleri, dosyaların altında bunalmış ve vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışmış yargı mensupları, senelerce devam eden kangrenleşmiş dâvalar, her türlü kayırmacılığın, rüşvetçiliğin ve siyasallaşmanın hâkim olduğu bir yargı...
Sahi, siz bu yargıdan memnun musunuz?
CHP’liler ve oligarşik yandaşları bu yargıdan elbette memnunlar... Zira, milletin kendilerine vermediği
bir gücü kullanıyorlar.
Ya siz? Türkiye’nin sıradan vatandaşları... Siz bu yargı manzarası karşısında hicap duymuyor musunuz?...
***
6 Nisan 2010 tarihli, ‘Bir Yargı İstiyorum’ başlıklı yazımda, ‘Ben, adaletine sığınacağım kişinin, toplumun en saygı duyulan ve güvenilen kişisi olmasını istiyorum’ demiştim. Yazımda ayrıca nasıl bir Yargı Reformu yapılması gerektiğini de anlatmıştım. Fikirlerine çok saygı duyduğum bilge hukukçumuz Prof. Dr. Sami Selçuk, yazım için ‘düş’ dedi. Haklıydı... 
Lâkin ben, hâlâ o düşü görüyor, o hayalin gerçekleşmesini istiyorum.
T.C. vatandaşı olarak buna hakkım yok mu?...

Radikal