TSK'nın Dersim raporu
Jandarma Genel Komutanlığı'nın 76 yıl önce hazırlamış olduğu Dersim Raporu, İstiklal Harbi'ne katılan 2. Ordu Komutanlarından Orgeneral İzzettin Çalışlar'ın kütüphanesinde bulundu.
Jandarma Genel Komutanlığı'nın yaklaşık 76 sene önce yayınladığı Dersin Raporunu yayınlandı. İçişleri Bakanlığı'na bağlı Jandarma Umum Kumandanlığı III. Şube, I. Kısım tarafından hazırlandığı belirlenen Dersim Raporu'nun İstiklal Savaşı'nda göre alan 2. Ordu Komutanlarından Orgeneral İzzettin Çalışlar'ın kitaplığında bulunduğu belirtildi.
55.058 sayılı, gizli ve zata mahsus olarak ibareleri bulunan kayıt altında yüz adet basıldığı kapağında belirtilen raporun tarihi kesin olmamakla birlikte 1933 yılının son çeyreğinde ya da 1934'ün ilk aylarında yayımlanmış olduğu tespit edilmiş.
2. Ordu Kumandanı Orgeneral İzzettin Çalışlar ile aynı da taşıyan torunu İzzeddin Çalışlar'ın ortaya çıkardığı Dersim Raporu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgeye o gün nasıl baktığını belgeliyor. Tunceli civarında yaşayan bölge halkının Türk olduğunu ve asile edilerek Kürtleştirildiğini savunan raporun, Dersim ve civarındaki yer adlarının etimolojik kökeni ve anlamlarına vurgu yapması dikkat çekiyor.
Raporda bölge halkının 20’sinin Kürtleşmiş olduğu belirtilirken, yüzde 70'i için "Kürt gibi konuşan, fakat henüz karakterini hazmedemeyip, akideleri ile direnmeye çalışan Türk ile Kürt arasında kalmış, şaşkın bir camia" tanımlaması yapılıyor.
AŞİRETLER FİŞLENMİŞ
Raporda farklı dönemlere ait tedip uygulamala¬rı hakkında bilgiler verilirken, çoğunlukla Batı Anadolu'ya göçen aşiretler hakkındaki ayrıntılı dökümler yer alıyor. Raporun Dersim’deki Aşiretler bölümünde bölgede bulunan tüm aşiretleri tek tek kayıt altına alındığı görülüyor. Aşiretlerin Reisleri, hükümete bakışları, nüfus bilgileri, silah sayıları, diğer aşiretlerle ilişkileri, servetlerinin yer aldığı rapor günümüzdeki ifadesiyle tam anlamda bir fişleme niteliği de arz ediyor.
Osmanlılar zamanında Dersim’e, 1907, 1908, 1909, 1916 yıllarında dört harekât yapıldığı bilgisi yer alan rapor, "1877’den beri Dersim üzerine ufaklı büyüklü muhtelif ve umumi 11 hareket” yapıldığına dikkat çekiyor.
Türkiye Cumhuriye kurulduktan sonra gerçekleştirilen 1926 Harekâtı (Koç Uşağı Tedibi) ve 1930 Plümer Hareketi'ne değinen ıslah için yapılan hareketlerin beklenilen sonuçları vermediğini konu edinerek, neler yapılması gerektiğine dair fikirler ihtiva ediyor.
Kitabı, yayına hazırlayan İzzeddin Çalışlar, "Tam metni yazıldıktan yaklaşık 76 yıl sonra ilk kez ya¬yımlanan raporun öne çıkan özelliği, Dersim'de yaşanan ayaklanmaları 19. yüzyıldan itibaren ele alarak, 1930'lu yıl¬lara kadar hükümet tarafından alman önlemleri ve eksik kaldığı düşünülen unsurları da ifade ediyor olması. Konuy¬la ilgili yazılmış raporların ve araştırma verilerinin ayrıntı¬lı olarak kapsama dahil edilmiş olması da, yakın tarihin bu döneminin askerî yetkililerce nasıl değerlendirildiğini gös¬teriyor. Kitabın içeriği, Türkiye'deki Kürt kökenlileri de yakından ilgilendiriyor. Farklı dönemlerde yaşanan tedip uygulamala¬rıyla, çoğunlukla Batı Anadolu'ya göçen aşiretler hakkındaki ayrıntılı dökümler, köken araştırmalarına katkıda bulunabi¬lecek veriler barındırıyor" diyor.
DERSİMLİ OKŞAMAKLA KAZANILMAZ...
Çalışlar raporu, "Dersim’de ve civarında yaşayan aşiretlerin ve üyelerinin ayrıntılı bir içeriğini sunan rapor, “eşkıyayla mücadele” adı altında aslında o günlerden günümüze uzanan bir zihniyeti de ortaya koyuyor: Zorunlu göçten köyleri yakmaya, aşiretleri uçaklarla bombalamaktan adli, kültürel ve ekonomik tedbirlere uzanan; “Türk olduklarını unutan”(!) bölge insanına Türklüklerinin yeniden hatırlatılmasına dayanan yıkıcı, kıyıcı, ulus-devlet inşasına yönelik bir zihniyeti… Dersim’e yönelik çeşitli tarihlerde yapılmış harekâtların askerî planlarını da barındıran bu rapor, dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın “Dersimli okşanmakla kazanılmaz” ifadeleri düşünüldüğünde, bölgede onyıllardır akan kanın kökenlerini anlamak isteyenler için de önemli bir kaynak" olarak tanımlıyor.
RAPORUN İÇİNDEKİLER
Tarihi belge, kendi içeriğini "Dersim raporunda şu esaslar mütalâa ve tetkik edilmiştir" diyerek şu başlıklarla özetliyor:
1 — Dersimi tanıtmak :
A-Dersimin coğrafî vaziyeti
B - Dersimin yolları ve suları
G - Dersimin nüfus vaziyeti
D-Dersimin ırkî vaziyeti
E - Dersimin iktisadî ve ziraî vaziyeti
F - Dersimin idarî vaziyeti
G - Dersimin malî vaziyeti
H - Dersimin nafıa vaziyeti
İ - Dersimin maarif vaziyeti
J - Dersimin sıhhî vaziyeti
K - Dersimin askerlik vaziyeti
L - Dersimdeki aşiretler
İkinci kısım
2 — Dersimin asayiş vaziyeti:
A - Dersimin asayişsizlik tarihçesi
B-Dersimin ıslahı esasları ve safhaları
Raporun içeriğinden bazı pasajlar şöyle:
EVLERİ TEPEDEN DELİKLİ BİRER İN
Dersimliler maişet müşkülatı içindedir. Halk yazın dağlar¬da mantar ve mümasili [benzeyen, andıran] yabani sebzeler¬le süt, yoğurt ve yağ ile taayyüş [yaşama, geçinme] eder. Kı¬şın yazdan tulumlara basılan çökelek ve kısmen yağ ile ge¬çinirler. Reislerden maada halk darı ekmeği yer. Arazi en zi¬yade hayvancılığa müsaittir. Ziraata müsait aksam çok azdır. Ziraata müsait arazi de rüesa hesabına ekilir. Mesela, Çarık¬lı aşiretinde arazi kamilen Şah Hüseyin Bey ailesine aittir.
Halkın oturduğu evler tepeden delikli birer indir. Yatmak, oturmak, ekmek pişirmek, hulâsa bütün ihtiyaç için bir tek oda ile yanında sahanlık ve ahırdan ibaret, mağaraya benzer yerlerdir. Giydikleri koyun ve keçi kılından şalvar ve cep¬ken, kadınlar şalvar ve üç peşli entaridir.
Bu şekilde yaşayan iptidai halk seyitlerin, reislerin birer esiridir.
İHMAL EDİLİRSE TÜRK DİLİ KONUŞAN KALMAYACAK..
“Zazalara yani Aleviler’e gelince: Bunlarda mezhep ve âdet dili Türkçe’dir. Ayinlerine iştirak edenler Türkçe konuşmak mecburiyetindedirler. Bu mecburiyettendir ki, Alevi Zazalık asırlardan beri ihmal edildiği halde, Türklükten pek de uzaklaşmamış Dersim Alevileri arasında cevap istememek şartıyla Türkçe meram anlatmak mümkündür. Şayanı nazar ve esef olan nokta şudur ki, 20-30 yaşından yukarı yaşlı her fertle Türk dili ile mütekabilen anlaşmak ve dertleşmek mümkün olduğu halde, Türk dili tamamen Zazalaşmakta ve halen 10 yaşından küçük çocuklarda ise Türk diline rastlamak imkânı kalmamaktadır. Bu netice, Dersim Alevi Türklerinin de benliklerini kaybetmeye başladıklarına ve ihmal edilirse günün birinde Türk dili ile konuşana tesadüf edilemeyeceğine delildir.”
KADINLARI TÜRKMENLER GİBİ CİNSİ TEMASA DÜŞKÜN...
Zaza kadını Türkmen kadınları gibi, Yörük kadınları gibi, cinsî temaslara pek düşkündür. Öteden beri taptığı parlak ve bol yıldızlı göklü yaylalarda, ay ışığına karşı neşeli ve şen kahkahalar salan ve boyu içinde kendisine eş arayan Türkmen kadınından Zaza kadınını ayırmak ve bunları aynı neslin kızları sanmamak onları tanımamak olur. Zaza kadını tıpkı Türkmen kadını gibi, evinin işlerini çevirir. Temizliğe Türkmen çadırının temizliği kadar bakar.
Karaktere taalluk eden [ait olan] bu ana hatlar, Zazaların Türkmen olduklarını ve filhakika tarihçilerin iddia ettikleri gibi dili yarı Faris yarı Türkçe olan Harezmilerden oldukları ve Kürtler’le çok fazla temas neticesinde, dillerindeki Türk kelimeleri de ya İranileştirdikleri veya unuttukları anlaşılmaktadır.”
YAVUZ OLMASA BÖLGEDE SÜNNİ BULUNAMAZDI
“Yavuz Sultan Selim’in gazabı olmasaydı, bugün güzel Türkiye’mizde tek bir Sünnî’ye tesadüf etmek imkânı belki de mümkün olamayacaktı. Zira Farisî dili salgını nasıl ki hakanların harimine ve devlet muhaberatına kadar girmişse, bu dilin hemen hemen bir lazımı gayri müfarıkı [olmazsa olmazı] olan Şiilik de onu takip edecekti... Eğer Yavuz’un garazı Dersim’in yalçın dağları içine girebilmiş olaydı, herhalde Dersim’i de bugün maddi ve manevi başka bir yol üzerinde görürdük.”
DERSİM TÜRKTÜR FAKAT ŞİİLİĞE BULAŞMIŞTIR
““Dersimliler Türk ise niçin dilleri Türk değildir?” diyenlere karşı, “Dersimliler Türktür fakat ana yurtlarında Şiiliğe bulaşmışlar, dillerine yarıya kadar Farisî kelimeler almışlar, uzun müddet İran harsı ve dilinin tesiri altında kalmışlar ve nihayet Selçuk saraylarını istila eden Türk devletinin kuyudatına kadar giren bu dil, Dersimli’nin kalbine kadar işlemiş, kendilerine Şiiliği talim eden seyitleri ve babaları aslen kendi nesillerinden olmadığı için, Kızılbaşlık aleyhtarlığı ile yapılan devlet takipleri, kendilerini büsbütün Türk âlemi ile temastan kestirmiş ve sindirmiş, bu suretle her gün bir az daha Farisî diline yaklaşmışlar ve nihayet yedi sekiz asır içinde, kısmen yine dillerini unutmamaya, hatıralarını ve karakterlerini muhafaza etmeye muvaffak olmuşlardır. Kürt değildirler. Kürtlükle alakaları yoktur. Asılları ve nesilleri Türkmen olan Zaza’dırlar. Dilleri de Kürtçe değil, Zazaca’dır” [denebilir].”
Haber7
55.058 sayılı, gizli ve zata mahsus olarak ibareleri bulunan kayıt altında yüz adet basıldığı kapağında belirtilen raporun tarihi kesin olmamakla birlikte 1933 yılının son çeyreğinde ya da 1934'ün ilk aylarında yayımlanmış olduğu tespit edilmiş.
2. Ordu Kumandanı Orgeneral İzzettin Çalışlar ile aynı da taşıyan torunu İzzeddin Çalışlar'ın ortaya çıkardığı Dersim Raporu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgeye o gün nasıl baktığını belgeliyor. Tunceli civarında yaşayan bölge halkının Türk olduğunu ve asile edilerek Kürtleştirildiğini savunan raporun, Dersim ve civarındaki yer adlarının etimolojik kökeni ve anlamlarına vurgu yapması dikkat çekiyor.
Raporda bölge halkının 20’sinin Kürtleşmiş olduğu belirtilirken, yüzde 70'i için "Kürt gibi konuşan, fakat henüz karakterini hazmedemeyip, akideleri ile direnmeye çalışan Türk ile Kürt arasında kalmış, şaşkın bir camia" tanımlaması yapılıyor.
AŞİRETLER FİŞLENMİŞ
Raporda farklı dönemlere ait tedip uygulamala¬rı hakkında bilgiler verilirken, çoğunlukla Batı Anadolu'ya göçen aşiretler hakkındaki ayrıntılı dökümler yer alıyor. Raporun Dersim’deki Aşiretler bölümünde bölgede bulunan tüm aşiretleri tek tek kayıt altına alındığı görülüyor. Aşiretlerin Reisleri, hükümete bakışları, nüfus bilgileri, silah sayıları, diğer aşiretlerle ilişkileri, servetlerinin yer aldığı rapor günümüzdeki ifadesiyle tam anlamda bir fişleme niteliği de arz ediyor.
Osmanlılar zamanında Dersim’e, 1907, 1908, 1909, 1916 yıllarında dört harekât yapıldığı bilgisi yer alan rapor, "1877’den beri Dersim üzerine ufaklı büyüklü muhtelif ve umumi 11 hareket” yapıldığına dikkat çekiyor.
Türkiye Cumhuriye kurulduktan sonra gerçekleştirilen 1926 Harekâtı (Koç Uşağı Tedibi) ve 1930 Plümer Hareketi'ne değinen ıslah için yapılan hareketlerin beklenilen sonuçları vermediğini konu edinerek, neler yapılması gerektiğine dair fikirler ihtiva ediyor.
Kitabı, yayına hazırlayan İzzeddin Çalışlar, "Tam metni yazıldıktan yaklaşık 76 yıl sonra ilk kez ya¬yımlanan raporun öne çıkan özelliği, Dersim'de yaşanan ayaklanmaları 19. yüzyıldan itibaren ele alarak, 1930'lu yıl¬lara kadar hükümet tarafından alman önlemleri ve eksik kaldığı düşünülen unsurları da ifade ediyor olması. Konuy¬la ilgili yazılmış raporların ve araştırma verilerinin ayrıntı¬lı olarak kapsama dahil edilmiş olması da, yakın tarihin bu döneminin askerî yetkililerce nasıl değerlendirildiğini gös¬teriyor. Kitabın içeriği, Türkiye'deki Kürt kökenlileri de yakından ilgilendiriyor. Farklı dönemlerde yaşanan tedip uygulamala¬rıyla, çoğunlukla Batı Anadolu'ya göçen aşiretler hakkındaki ayrıntılı dökümler, köken araştırmalarına katkıda bulunabi¬lecek veriler barındırıyor" diyor.
DERSİMLİ OKŞAMAKLA KAZANILMAZ...
Çalışlar raporu, "Dersim’de ve civarında yaşayan aşiretlerin ve üyelerinin ayrıntılı bir içeriğini sunan rapor, “eşkıyayla mücadele” adı altında aslında o günlerden günümüze uzanan bir zihniyeti de ortaya koyuyor: Zorunlu göçten köyleri yakmaya, aşiretleri uçaklarla bombalamaktan adli, kültürel ve ekonomik tedbirlere uzanan; “Türk olduklarını unutan”(!) bölge insanına Türklüklerinin yeniden hatırlatılmasına dayanan yıkıcı, kıyıcı, ulus-devlet inşasına yönelik bir zihniyeti… Dersim’e yönelik çeşitli tarihlerde yapılmış harekâtların askerî planlarını da barındıran bu rapor, dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın “Dersimli okşanmakla kazanılmaz” ifadeleri düşünüldüğünde, bölgede onyıllardır akan kanın kökenlerini anlamak isteyenler için de önemli bir kaynak" olarak tanımlıyor.
RAPORUN İÇİNDEKİLER
Tarihi belge, kendi içeriğini "Dersim raporunda şu esaslar mütalâa ve tetkik edilmiştir" diyerek şu başlıklarla özetliyor:
1 — Dersimi tanıtmak :
A-Dersimin coğrafî vaziyeti
B - Dersimin yolları ve suları
G - Dersimin nüfus vaziyeti
D-Dersimin ırkî vaziyeti
E - Dersimin iktisadî ve ziraî vaziyeti
F - Dersimin idarî vaziyeti
G - Dersimin malî vaziyeti
H - Dersimin nafıa vaziyeti
İ - Dersimin maarif vaziyeti
J - Dersimin sıhhî vaziyeti
K - Dersimin askerlik vaziyeti
L - Dersimdeki aşiretler
İkinci kısım
2 — Dersimin asayiş vaziyeti:
A - Dersimin asayişsizlik tarihçesi
B-Dersimin ıslahı esasları ve safhaları
Raporun içeriğinden bazı pasajlar şöyle:
EVLERİ TEPEDEN DELİKLİ BİRER İN
Dersimliler maişet müşkülatı içindedir. Halk yazın dağlar¬da mantar ve mümasili [benzeyen, andıran] yabani sebzeler¬le süt, yoğurt ve yağ ile taayyüş [yaşama, geçinme] eder. Kı¬şın yazdan tulumlara basılan çökelek ve kısmen yağ ile ge¬çinirler. Reislerden maada halk darı ekmeği yer. Arazi en zi¬yade hayvancılığa müsaittir. Ziraata müsait aksam çok azdır. Ziraata müsait arazi de rüesa hesabına ekilir. Mesela, Çarık¬lı aşiretinde arazi kamilen Şah Hüseyin Bey ailesine aittir.
Halkın oturduğu evler tepeden delikli birer indir. Yatmak, oturmak, ekmek pişirmek, hulâsa bütün ihtiyaç için bir tek oda ile yanında sahanlık ve ahırdan ibaret, mağaraya benzer yerlerdir. Giydikleri koyun ve keçi kılından şalvar ve cep¬ken, kadınlar şalvar ve üç peşli entaridir.
Bu şekilde yaşayan iptidai halk seyitlerin, reislerin birer esiridir.
İHMAL EDİLİRSE TÜRK DİLİ KONUŞAN KALMAYACAK..
“Zazalara yani Aleviler’e gelince: Bunlarda mezhep ve âdet dili Türkçe’dir. Ayinlerine iştirak edenler Türkçe konuşmak mecburiyetindedirler. Bu mecburiyettendir ki, Alevi Zazalık asırlardan beri ihmal edildiği halde, Türklükten pek de uzaklaşmamış Dersim Alevileri arasında cevap istememek şartıyla Türkçe meram anlatmak mümkündür. Şayanı nazar ve esef olan nokta şudur ki, 20-30 yaşından yukarı yaşlı her fertle Türk dili ile mütekabilen anlaşmak ve dertleşmek mümkün olduğu halde, Türk dili tamamen Zazalaşmakta ve halen 10 yaşından küçük çocuklarda ise Türk diline rastlamak imkânı kalmamaktadır. Bu netice, Dersim Alevi Türklerinin de benliklerini kaybetmeye başladıklarına ve ihmal edilirse günün birinde Türk dili ile konuşana tesadüf edilemeyeceğine delildir.”
KADINLARI TÜRKMENLER GİBİ CİNSİ TEMASA DÜŞKÜN...
Zaza kadını Türkmen kadınları gibi, Yörük kadınları gibi, cinsî temaslara pek düşkündür. Öteden beri taptığı parlak ve bol yıldızlı göklü yaylalarda, ay ışığına karşı neşeli ve şen kahkahalar salan ve boyu içinde kendisine eş arayan Türkmen kadınından Zaza kadınını ayırmak ve bunları aynı neslin kızları sanmamak onları tanımamak olur. Zaza kadını tıpkı Türkmen kadını gibi, evinin işlerini çevirir. Temizliğe Türkmen çadırının temizliği kadar bakar.
Karaktere taalluk eden [ait olan] bu ana hatlar, Zazaların Türkmen olduklarını ve filhakika tarihçilerin iddia ettikleri gibi dili yarı Faris yarı Türkçe olan Harezmilerden oldukları ve Kürtler’le çok fazla temas neticesinde, dillerindeki Türk kelimeleri de ya İranileştirdikleri veya unuttukları anlaşılmaktadır.”
YAVUZ OLMASA BÖLGEDE SÜNNİ BULUNAMAZDI
“Yavuz Sultan Selim’in gazabı olmasaydı, bugün güzel Türkiye’mizde tek bir Sünnî’ye tesadüf etmek imkânı belki de mümkün olamayacaktı. Zira Farisî dili salgını nasıl ki hakanların harimine ve devlet muhaberatına kadar girmişse, bu dilin hemen hemen bir lazımı gayri müfarıkı [olmazsa olmazı] olan Şiilik de onu takip edecekti... Eğer Yavuz’un garazı Dersim’in yalçın dağları içine girebilmiş olaydı, herhalde Dersim’i de bugün maddi ve manevi başka bir yol üzerinde görürdük.”
DERSİM TÜRKTÜR FAKAT ŞİİLİĞE BULAŞMIŞTIR
““Dersimliler Türk ise niçin dilleri Türk değildir?” diyenlere karşı, “Dersimliler Türktür fakat ana yurtlarında Şiiliğe bulaşmışlar, dillerine yarıya kadar Farisî kelimeler almışlar, uzun müddet İran harsı ve dilinin tesiri altında kalmışlar ve nihayet Selçuk saraylarını istila eden Türk devletinin kuyudatına kadar giren bu dil, Dersimli’nin kalbine kadar işlemiş, kendilerine Şiiliği talim eden seyitleri ve babaları aslen kendi nesillerinden olmadığı için, Kızılbaşlık aleyhtarlığı ile yapılan devlet takipleri, kendilerini büsbütün Türk âlemi ile temastan kestirmiş ve sindirmiş, bu suretle her gün bir az daha Farisî diline yaklaşmışlar ve nihayet yedi sekiz asır içinde, kısmen yine dillerini unutmamaya, hatıralarını ve karakterlerini muhafaza etmeye muvaffak olmuşlardır. Kürt değildirler. Kürtlükle alakaları yoktur. Asılları ve nesilleri Türkmen olan Zaza’dırlar. Dilleri de Kürtçe değil, Zazaca’dır” [denebilir].”
Haber7