Sağlıklı yaşamın sırrı

Yeni bulunan bir hap sayesinde artık tüm yaşantımız baştan aşağı değişecek...

Osman Müftüoğlu'nun yazısı:

Bir hapla yüz yıl yaşanır mı?

Neden bazıları diğerlerinden daha sağlıklı ve uzun bir ömür sürüyor? Neden bazıları şeker hastası, hipertansiyonlu ya da kalp hastası iken sağlıklı zannettiğimiz insanlardan daha uzun yaşıyor? Şansları yalnızca yiyip içtikleri mi yoksa genleriyle mi ilgili? Yani işin sırrı, nar veya yoğurtta mı yoksa genetik kodlarda mı? Bu soruların yanıtı henüz kesinleşmiş değilse de Amerika’da çalışan Dr. Nir Barzilai’ye göre ise işin sırrı genlerde gizli!


DOKTOR Nir Barzilai, Albert Einstein tıp okulunda görev yapıyor. “Moleküler Tıp” ile ilgileniyor. Yaşlanma ve uzun yaşama konusunda önemli çalışmaları var. “Yaşlılık araştırmaları” bölümünde başbakanlık yapıyor. Geçen haftaya bu doktorun yaptığı bir açıklama, daha doğrusu verdiği bir müjde damgasını vurdu. Ona göre 5-10 yıl daha dişimizi sıkabilirsek, yüz yıl yaşamak hayal olmaktan çıkacak! Dr. Barzilai ve ekibinin bulduğu uzun ömür genlerini etkileyen bir ilaç, eğer bundan sonraki aşamaları başarı ile geçebilirse şeker hastalığı, Alzheimer ve kalp hastalığı gibi önemli hastalıkların önüne geçecek. Üstelik kilo sorununuz, hareketsiz bir hayatınız, hatta hipertansiyonunuz da olsa mucize hap bu işi başarabilecek.

Küçük bir hap

Böyle bir haberle umutlanmamak mümkün değil. Düşünsenize, her sabah uyanınca küçük bir hap yutacak, sonra keyfinizce yaşayacaksınız. Yani istediğinizi yiyip içecek, istediğiniz kadar uyuyacak, canınız çekiyorsa yürüyecek, istemiyorsanız yan gelip yatacaksınız. Sonuç hiç değişmiyor. Yüz yılınız garanti! Ben size yine de en azından önümüzdeki on yıl için bu ve benzeri mucize ilaçlara bel bağlamak yerine, bildiğiniz doğruları yapmaya devam etmenizi öneririm. Bu doğruları kısa bir özet halinde kutucukta bulacaksınız. Ama bir konu var ki, zannettiğinizden çok daha önemli. Bu konu sık yaptığımız iki yanlışla ilgili. O yanlışlardan birincisi eskiye oranla çok fazla şeker, un ve nişasta tüketmemiz, ikincisi, hareketsiz bir hayat sürmek konusunda ısrar etmemizdir.
Şeker, un ve nişasta deposu besinleri çok fazla yiyip içmek, en önemli sağlık tehditlerinden biri, hatta birincisidir. Bu besinler yalnız görüntünüzü değil, metabolizmanızı da bozar. Kana neredeyse bir yarış atı süratiyle karışan bu gıdalar (meşrubatlar, kolalı içecekler, beyaz pirinç, açma, börek, poğaçalar, tatlılar...) kan şekerinde dalgalanmalarına ve insülin patlamalarına yol açar. Birçok kez yazdık ama tekrarında fayda var: Kanda insülin hormonunun artması kilo kazanımı, şeker hastalığı eğilimi, yüksek tansiyon, kolesterol dengesizliği, karaciğer yağlanması, bağışıklık sisteminde bozulma, hatta kanser anlamına gelir.
Bu “kötü karbonhidratlar”ı ısrarla yemeye devam ettiğinizde çok geçmeden ruhsal yapınızda da değişimler başlar. Yiyip içtikçe keyiflenen biriyken zamanla depresif, içine kapanık, yemeklerden sonra uyuklayan, iş toplantılarında sesi sedası çıkmayan asabi, gergin ve agresif biri haline de gelebilirsiniz.

Un ve şeker tutkusu

Eğer bu olumsuz gelişmeleri ciddiye almaz, un ve şeker tutkunuza son vermezseniz bir süre sonra belleğiniz de zayıflar. Herhangi bir işe odaklanmanız zorlaşır. Ruh halinizdeki değişimler derinleşir: Sabırsız, kararsız, sinirli, öfke kontrolü bozuk, yorgun ve bitkin biri haline gelirsiniz. Bir süre sonra yemek yemenin sizi sakinleştirdiğini, tatlı tabaklarının “tranklizan-rahatlatıcı ilaçlar” haline geldiğini, makarna-pilavın “uykunuzu derinleştirdiğini” fark edersiniz. Sizi geçici mutluluk yolculuklarına çıkaran tatlı krizlerini birkaç saat sonra terleme ve çarpıntı atakları –hatta panik ataklar-, bir süre sonra da uyuklamalar – ve gök gürültüsünü andıran horlama nöbetleri- takip eder.
Yüz yıl yaşamanın ilacı bulunur mu bilinmez ve bu kadar hayatta kalmak gerekli mi tartışılır ama bu iki sorunu çözebilirseniz sizi daha keyifli ve mutlu hayatın beklediği kesindir...

Hep aynı sorular

BİR UYARI- Eğer çok fazla şeker-un tüketiyorsanız kendinize şunları daha sık sormaya başlarsınız: Neden hep yorgunum? Bu gece terlemeleri de nereden çıktı? Uykum niye bölünüyor? Reflü problemim yeniden niye azdı? Niçin canım eskisinden daha çok şeker veya tuz çekiyor? Elim neden her akşam buzdolabının kapısına yapışıp kalıyor? Yemeklerden sonra kendimi neden sersemlemiş gibi hissediyorum? Cinsel isteğim neden azaldı? Göbek sorunum da nereden çıktı? Bazen yemeklerden sonra niçin diyazem yutmuş biri haline geliyorum?
Bu soruları çoğaltmanız mümkün. Ben size soru sormayı bir yana bırakıp soruna çözüm üretmenizi öneriyorum. Çözüm için önerilerim şu: Önce sorunun size uygun olmayan yanlış yakıtlar kullanmaktan kaynaklandığına inanın. Sonra da bir dâhiliye veya endokrinoloji metabolizma uzmanından randevu alın. Bu mümkün olmazsa en yakındaki bir laboratuarda kan analizleri yaptırmayı deneyin. Laboratuar analizlerinizdeki rakamlar yan kutudaki rakamlara yakınsa doktorunuzdan alacağınız randevuyu daha erken bir tarihe çekmenizde fayda var.

Daha az yemek daha çok hereket

BİR ÖNERİ- Önce çözümün zannettiğinizden kolay olduğunu ve sizden başladığını hatırlatayım. Bütün mesele yaşam tarzınızla ilgili uygulaması kolay şu iki kararı almanızla ilgili: Yeme içme tarzınızı değiştirecek, hayatınıza birazcık hareket getireceksiniz, hepsi bu. Mümkün olduğu kadar erken saatlerde uyanıp sıkı bir kahvaltı yaparak güne başlamanızı öneriyorum. Kahvaltıda unlu şekerli nişastalı yiyecek içeceklerden uzak durun. Yumurta (kolesterol sorununuz varsa sadece beyazı), az yağlı peynirler (lor), süt (kolesterol sorununuz varsa yarım yağlı olanlarını tercih etmelisiniz), taze doğranmış meyve ile karıştırılmış yarım yağlı yoğurt ve/veya 5-6 adet zeytin ile birlikte salatalık, domates gibi sebzeler kahvaltı için çok iyi seçimlerdir.. Öğle ve akşam yemeklerinizi de zamanında yemeği ihmal etmeyin. Bu öğünlerde de balık, tavuk, yağsız kırmızı et gibi proteinli öğünler oluşturmayı ve bunları bol sebze salata ile desteklemeyi unutmayın. Şekerler, hidrojene yağlar-margarinler-, fruktoz şuruplu meşrubatlar, diyet içecekler, kolalar, beyaz ekmek, unlu diğer ürünler, fast food abur cuburlar sofralarınızdan uzak kalsın. Ara öğünlerde ceviz, fındık, kuru kayısı, badem veya meyveler ile oluşturulmuş atıştırmalıklardan faydalanın. Akşam yemeğini mümkün olduğu kadar hafifletin ve mümkünse erkenden yiyin. Yatmadan 2-3 saat önce yeme içme seronominize artık son verin. Böyle bir beslenme planını her gün 30-45 dakikalık sıkı yürüyüşlerle destekleyebilir ve beslenme planlarınızı oluştururken kalorilerden %25-30 civarında tasarruf etmeyi becerebilirseniz kendi kendinize (hiçbir profesyonel yardım almadan) ve hiçbir sağlık riskine girmeden her ay 2-3 kilo yağ kaybedip ciddi boyutta sağlık kazanımı sağlayabileceğinizi garanti ederim.