GRAFIKLI - Türk Resim Sanatinin Pusulasiz Ressami Açiklamasi Nuri Iyem
Anadolu kadininin resmettigi eserlerinin yani sira çok sayida soyut resmi de Türk sanatina kazandiran sanatçi, yasami boyunca 3 binden fazla esere imza atti.
AISE HÜMEYRA BULOVALI - Toplumcu-gerçekçi akimin önde gelen isimlerinden ressam Nuri Iyem, ardinda çok sayida eseri Türk resim sanatina miras birakarak, unutulmazlar arasina girdi.
Iyem, Bulgaristan göçmeni Hüsnü Bey ile Melek Hanim'in yedinci ve son çocugu olarak 1915'te Istanbul Aksaray'da dünyaya geldi.
Savas yillarinda adi kayiplar listesine yazilan babasinin Diyarbakir'da yasadigi haberini almalari üzerine Iyem, annesi ve ablasiyla 1918'de Cizre’ye yerlesti.
Resim sanatina henüz çocuk yaslarinda kömür kalemle duvarlara çizimler yaparak adim atan Iyem,
Sanatçi, kendisiyle çok yakindan ilgilenen ve sonraki yillarda, gözleri portrelerine konu olan ablasi Aliye'yi 1922'de kaybetti.
Ailesiyle 1923'te Cizre'den Istanbul'a dönen Iyem, daha sonra dedesinden kalan miras nedeniyle annesi ve teyzesi esliginde Arnavutluk'un Iskodra sehrine gitti. Iyem, Iskodra'da önce mahalle mektebine, ardindan Italyan Ilkokulu'na devam etti. Babasinin çagirmasi nedeniyle annesi ve ablasiyla 1924'te Mardin'e giden Iyem, ilkokulu Mardin'de tamamladi.
Nuri Iyem, 1929'da Istanbul'da Fatih Gelenbevi Ortaokulu'na basladi. Ardindan sirasiyla Pertevniyal Lisesi ve Vefa Lisesi'ne gitti.
- Ailesi doktor olmasini istiyordu
Lisede sanat egitiminde istedigini bulamayan Iyem, ögrenciyken yaptigi resimleri, dönemin akademi hocasi Nazmi Ziya Güran'a gösterdi. Güran, resimleri begenince, onu akademiye kabul edilebilecegini söyledi.
Babasi saglikçi oldugundan, ailesi Nuri Iyem'in de doktor olmasini istiyordu. Usta sanatçi, yaptigi bir açiklamada, resme olan tutkusunu ve annesiyle babasinin kendisine karsi tutumunu, su sözlerle aktarmisti:
"Resme olan tutkum yüzünden babamdan yedigim tokatlarla, söze baslamam gerekiyor önce. Mardin'de ilkokuldaydim. Bir tatil günü evde renkli kalemlerle resim yapiyordum. O zamanlar kullandigimiz renkli kalemler kalitesiz olduklarindan uçlari hemen kiriliyordu. Külüstür bir çaki ile kirilan uçlari açmak için ugrasiyordum. Ama kalemleri yontmak çok zor oluyordu. Iste, tam bu sirada duvara gömülü dolap içinde bir kutuda duran babamin usturalari geldi, aklima. Çoktandir o usturalari kullanmadigini da biliyordum. Ama usturalari almaya korkuyordum. Babam evde olmadigi zamanlar, berbere gittiginde almak daha kolayima geliyordu. Usturalarla, renkli uçlari kiriliveren kalemleri daha kolay yontabiliyordum. Ama usturalarin o keskin agizlari da çabucak kiriliyordu. Resim yaptiktan sonra usturalari kutuya koyup dolaba kaldirdim. Kopacak firtinayi bekliyordum.
Simdi bunlari hatirladigimda yasananlarin üzerinden sadece bir iki ay geçmis gibi geliyor bana. Babam dolabin kapisin açmis, elinde usturalarla önünde durmus ve beni çagiriyordu. Yanina gittigimde hiçbir sey söylemeden tokatlari indirmeye basladi. Yeterince tokatladigina inaninca da usturalari bu hale niçin getirdigimi sordu. Olayi oldugu gibi anlattim. Usturalari çok uzun zaman önce gördügümü, kalemlerin uçunu açarken bu kadar kolay kirilacaklarini hiç sanmadigimi ve kendisinin de kullanmadigina göre lüzumlu olmadigini düsündügümü söyledim. Babamin usturalarini kullanarak yaptigim resme ne oldu simdi hatirlamiyorum. Ama resim yapmak, öylesine heyecan ve keyif verici bir seydi iste.
Annem, babamdan çok önce ressam olmak istedigimi ögrenmis, çok üzülmüstü. Ah oglum bu resimler yüzünden cehennemde yanacaksin der, aglar dururdu. Annemi çok sonralari ressamligin cehennemlik bir meslek olmadigina, portrelerini yaptiran Fatih Sultan Mehmet'ten baslayarak, diger sultanlari da siralayarak ancak inandirabilmistim."
Sanatçi, 1933'te Istanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde Nazmi Ziya Güran'in ögrencisi oldu, akademideyken ayrica Ibrahim Çalli ve Hikmet Onat atölyelerinde çalisti. Akademinin orta bölümünden, Ragip Gökcan'la birinciligi paylasarak mezun olan sanatçi, Ikinci Dünya Savasi'ndan hemen önce 1938'de astegmen olarak Trakya'ya gitti.
- 1941'de "Yeniler" grubunu kurdu
Nuri Iyem, askerlik görevinin ardindan Giresun'a resim ögretmeni olarak atandi. Bu sirada Istanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin yüksek bölümü de açildi. Devlet Güzel Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin lise kismina ilaveten akademi daha da gelistirerek orta ve yüksek devreli bir sanat egitim kurumu haline getirildi.
Avrupa'da taninmis usta sanatçilarin egitim kadrosuna getirildigi akademinin yüksek bölümünde de 4 yil egitim gören Iyem, Fransiz ressam Leopold Levy'in yani sira estetik derslerini daha sonraki yillarda yakin dostu olacak Ahmet Hamdi Tanpinar'dan aldi.
Usta ressam, akademide yüksek resim bölümünden 1944'te "Nalbant" adli çalismasiyla ikinci kez birincilikle mezun oldu ve okulun ilk birincisi olma unvanini da elde etti.
Okuldan mezun oldugu yil, seramik sanatçisi, heykeltiras ve ressam Nasip Özçapan ile evlenen sanatçi, yasami boyunca, esiyle birçok sergiye imza atti.
Esi Nasip Iyem o günleri su sözlerle aktarmisti:
"Yas farkimiz, kendisine agabey gözüyle bakmamizi gerektirecek kadar fazla degildi. Ama biz biraz daha genç sanatçilar için, Nuri agabey müthis bir özendirici motor ve akil almaz bir ayakli kütüphane idi. Kendisi ile uzun dakikalar hatta bazen saatler süren ayaküstü söylesilerinde dünya kadar sey ögrenirdik. Anlatisindaki cosku, inandiricilik ve güvendiricilik emsalsizdi. Ayrica da çok yakisikliydi. Bizim için sadece agabey degil, yari ilah gibi bir seydi. Bir gün bana yaklasip 'Nasip benimle evlenir misin?' dediginde, kendimi gökyüzünde uçar gibi hissetmistim."
Nuri Iyem, toplumcu-gerçekçi sanat anlayisiyla 1941'de arkadaslari Kemal Sönmezler, Selim Turan, Fethi Karakas, Ferruh Basaga ve Mümtaz Yener'le "Yeniler" grubunu kurdu. Hepsi de Leopold Levy'nin ögrencileri olan bu grup, ilk sergisini "Liman Kenti Istanbul" adiyla 1941'de Beyoglu Matbuat Müdürlügü binasinda açti.
Gruba daha sonra Abidin Dino, Faruk Morel, Agop Arad ve Yusuf Karaçay katildi ve bu etkinlik 1951'e kadar sürdü. Ziya Ülken, 1942'de yayimladigi "Resim ve Cemiyet" adli kitabiyla, grubun savunuculugunu üstlendi. Zamanla gruptan kopmalar da oldu.
- Türkiye'nin ilk özel resim dershanesini kurdu
Türkiye'nin ilk özel resim dershanesini Beyoglu'nda Fethi Karakas ve Ferruh Basaga ile kuran Iyem'in ögrencileri ilerleyen yillarda "Tavan Arasi Ressamlari" adli bir grubu kurdu.
"Yeniler"in ikinci sergisi 1942'de yine Beyoglu'nda, üçüncüsü ise Eminönü Halkevi'nde sanatseverlerin begenisine sunuldu. Grubun toplumsal konulari irdeleyen sergileri 1950'ye kadar sürdü.
Sanatçi, bir süre Resim-Heykel Müzesi'nde Halil Dikmen'in yardimcisi olarak çalisti. 1946'da ilk kisisel sergisini, Beyoglu'nda bir mobilya magazasinda açan Iyem, Ankara, Istanbul ve Izmir'de duvar resimleri yapti.
Türkiye'deki toplumsal, siyasi ve kültürel degisime taniklik eden ve Türk sanatinda yeri dolduramayacak eserlere imza atan Iyem, akademiden mezun olurken yaptigi "Nalbant" adli tabloda yer alan orak ve çekiç sembolleri nedeniyle, 1944'te tutuklandi ve iki yila yakin hapis yatti.
Nuri Iyem, o dönem yasadiklarini su sözlerle aktarmisti:
"Bu mahpusluk ne menem bir seyse, bazi dostlar bile selami sabahi keser olmuslardi. Yolda gelirken karsidan görenler kaldirim falan degistiriyordu. Beyoglu'nda dolasirken baktim çok saygideger bir dost Sait Faik. Benimle ayni kaldirim üzerinde karsidan geliyor. Yakincaydi. Adami sikmamak için ben kaldirim degistirmeye kalksam fark edecekti. Hemen yanimdaki Japon oyuncak magazasinin vitrinine bakarken dalmisim gibi yaptim. Bir el omuzuma dokundu. 'Hey Nuri, nasilsin? Korkma, ben onlardan degilim. Geçmis olsun. Ayrica biliyor musun, benim Medar-i Maiset Motoru'nu da toplattilar. Haydi saglicakla kal.' deyip gitti."
Usta ressam, 1950'den sonra yöneldigi soyut resim anlayisini 1960'li yillarda birakarak, köyden kente göç eden insanlari, gecekondu yasamindan sahneleri ve genç kadin portrelerini resmetti.
- Yurt disinda da karma sergilere yapit verdi.
Istanbul'un ilk özel galerisi Maya'da 1950'li yillarda kisisel sergiler açan sanatçi, yurt disinda da karma sergilere katildi. Istanbul ve Ankara'da yaklasik 25 özel sergi açan sanatçi, Hollanda, Venedik, Sao Paola'daki sanat merkezlerinde de eserlerini sergiledi.
Nuri Iyem'in oglu ve gelini tarafindan 1996'da kurulan Evin Sanat Galerisi, sanatçinin çok sayida kisisel sergisine ev sahipligi yapti.
Soyut ve soyut sonrasi olmak üzere iki dönem altinda biçimlenen Iyem'in sanati, Tanpinar'in deyimiyle "rehbersiz" ve "pusulasiz" bir yörünge üzerinde gelismis ve akademi merkezli sanat görüslerine karsit bir seçenek üzerinde kimligini bulmustu.
Ahmet Hamdi Tanpinar, onun eserleri için "Bir heykel kadar simsiki, yesil mehtap aydinligi kadar zarif, geçmis zamanin havasini içinde tasiyan eski fresk ve ikonalar kadar yalin." yorumunu yapmisti.
"Yeditepe" ve "Dost" dergileri için sanat yazilari yazan Iyem'in 1986'da Tüyap Ticaret Merkezi'nde 50. sanat yili onuruna retrospektif sergisi açildi ve sergiyle ilgili kitabi yayimlandi.
Sanatçi, 1973'te Cumhuriyet'in 50.Yili Resim Ödülü, 1989'da Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü ve 1997'de TÜYAP Istanbul Sanat Fuari Onur Ödülü'nü aldi. 2001'de ise Evin Sanat Galerisi, Iyem'in resimlerinin yer aldigi koleksiyonlari tespit ederek görselleri arsivledi. Projenin devami olarak, 1504 resimden olusan "Dünden Yarina Nuri Iyem" retrospektif sergisi açildi ve sergideki tüm yapitlar iki ciltlik kitap ve CD olarak yayimlandi.
- Yasami boyunca çok sayida esere imza atti
Ilk dönemlerinde duygusal bir realizm yolunda yürüyen sanatçi, kübizm ve soyut geometrik alanlarda genis ve basarili arastirmalarda da bulundu. Kendine özgü stili ve kisiligi içinde figüratif alanda doyurucu eserler veren Iyem, kendi kusaginin en güçlü ressamlarindan biri oldu.
Hayati boyunca 3 binin üzerinde esere imza atan sanatçi, 18 Haziran 2005'te Ulus'taki evinde 90 yasinda vefat etti. Iyem'in cenazesi, Zincirlikuyu Mezarligi'nda topraga verildi.
Iyem hakkinda ressam Mehmet Güleryüz, "Nuri Iyem bizim jenerasyonun önem verdigi, takip ettigi, etkilendigi bir sanatçiydi. Sanat görüsüyle yasayan ender kisiliklerdendi. Akademi disindaki durusuyla da etkili olan biriydi. Önemli bir düsünce insani ve ressam olan Nuri Iyem tavrini hiç bozmadi." demisti.
Ressam Mustafa Horasan da "Onun gidisiyle Türk resminde bir sayfa kapandi. Türk resminin mihenk taslarindan biriydi. Resim artik Türkiye'de gerek bakis açisi gerek sorunsala yaklasim anlaminda baska bir yere gidiyor. Bu gidisi de önemli ölçüde Nuri Iyem ve onun kusagina borçluyuz. O, Türk resminde yeni bir çagin tohumlarini atti ve bize de önemli bir miras birakti." ifadelerini kullanmisti.
Ressam Kemal Iskender ise "Bir kilometre tasiydi. Resminin hemen hemen her alaninda soyut dönemi de olmustur. Tutarli ve yetkin isler verdi. Ayrica ünlü Anadolu kadin tiplemesinde, Bizans ikonlarinda gördügümüz Meryem Ana figürüyle Rönesans resminde gördügümüz Madonna figürünün bilestirerek evrensel kadini yaratmistir." degerlendirmesini yapmisti.
Kaynak: AA
Iyem, Bulgaristan göçmeni Hüsnü Bey ile Melek Hanim'in yedinci ve son çocugu olarak 1915'te Istanbul Aksaray'da dünyaya geldi.
Savas yillarinda adi kayiplar listesine yazilan babasinin Diyarbakir'da yasadigi haberini almalari üzerine Iyem, annesi ve ablasiyla 1918'de Cizre’ye yerlesti.
Resim sanatina henüz çocuk yaslarinda kömür kalemle duvarlara çizimler yaparak adim atan Iyem,
Sanatçi, kendisiyle çok yakindan ilgilenen ve sonraki yillarda, gözleri portrelerine konu olan ablasi Aliye'yi 1922'de kaybetti.
Ailesiyle 1923'te Cizre'den Istanbul'a dönen Iyem, daha sonra dedesinden kalan miras nedeniyle annesi ve teyzesi esliginde Arnavutluk'un Iskodra sehrine gitti. Iyem, Iskodra'da önce mahalle mektebine, ardindan Italyan Ilkokulu'na devam etti. Babasinin çagirmasi nedeniyle annesi ve ablasiyla 1924'te Mardin'e giden Iyem, ilkokulu Mardin'de tamamladi.
Nuri Iyem, 1929'da Istanbul'da Fatih Gelenbevi Ortaokulu'na basladi. Ardindan sirasiyla Pertevniyal Lisesi ve Vefa Lisesi'ne gitti.
- Ailesi doktor olmasini istiyordu
Lisede sanat egitiminde istedigini bulamayan Iyem, ögrenciyken yaptigi resimleri, dönemin akademi hocasi Nazmi Ziya Güran'a gösterdi. Güran, resimleri begenince, onu akademiye kabul edilebilecegini söyledi.
Babasi saglikçi oldugundan, ailesi Nuri Iyem'in de doktor olmasini istiyordu. Usta sanatçi, yaptigi bir açiklamada, resme olan tutkusunu ve annesiyle babasinin kendisine karsi tutumunu, su sözlerle aktarmisti:
"Resme olan tutkum yüzünden babamdan yedigim tokatlarla, söze baslamam gerekiyor önce. Mardin'de ilkokuldaydim. Bir tatil günü evde renkli kalemlerle resim yapiyordum. O zamanlar kullandigimiz renkli kalemler kalitesiz olduklarindan uçlari hemen kiriliyordu. Külüstür bir çaki ile kirilan uçlari açmak için ugrasiyordum. Ama kalemleri yontmak çok zor oluyordu. Iste, tam bu sirada duvara gömülü dolap içinde bir kutuda duran babamin usturalari geldi, aklima. Çoktandir o usturalari kullanmadigini da biliyordum. Ama usturalari almaya korkuyordum. Babam evde olmadigi zamanlar, berbere gittiginde almak daha kolayima geliyordu. Usturalarla, renkli uçlari kiriliveren kalemleri daha kolay yontabiliyordum. Ama usturalarin o keskin agizlari da çabucak kiriliyordu. Resim yaptiktan sonra usturalari kutuya koyup dolaba kaldirdim. Kopacak firtinayi bekliyordum.
Simdi bunlari hatirladigimda yasananlarin üzerinden sadece bir iki ay geçmis gibi geliyor bana. Babam dolabin kapisin açmis, elinde usturalarla önünde durmus ve beni çagiriyordu. Yanina gittigimde hiçbir sey söylemeden tokatlari indirmeye basladi. Yeterince tokatladigina inaninca da usturalari bu hale niçin getirdigimi sordu. Olayi oldugu gibi anlattim. Usturalari çok uzun zaman önce gördügümü, kalemlerin uçunu açarken bu kadar kolay kirilacaklarini hiç sanmadigimi ve kendisinin de kullanmadigina göre lüzumlu olmadigini düsündügümü söyledim. Babamin usturalarini kullanarak yaptigim resme ne oldu simdi hatirlamiyorum. Ama resim yapmak, öylesine heyecan ve keyif verici bir seydi iste.
Annem, babamdan çok önce ressam olmak istedigimi ögrenmis, çok üzülmüstü. Ah oglum bu resimler yüzünden cehennemde yanacaksin der, aglar dururdu. Annemi çok sonralari ressamligin cehennemlik bir meslek olmadigina, portrelerini yaptiran Fatih Sultan Mehmet'ten baslayarak, diger sultanlari da siralayarak ancak inandirabilmistim."
Sanatçi, 1933'te Istanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde Nazmi Ziya Güran'in ögrencisi oldu, akademideyken ayrica Ibrahim Çalli ve Hikmet Onat atölyelerinde çalisti. Akademinin orta bölümünden, Ragip Gökcan'la birinciligi paylasarak mezun olan sanatçi, Ikinci Dünya Savasi'ndan hemen önce 1938'de astegmen olarak Trakya'ya gitti.
- 1941'de "Yeniler" grubunu kurdu
Nuri Iyem, askerlik görevinin ardindan Giresun'a resim ögretmeni olarak atandi. Bu sirada Istanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin yüksek bölümü de açildi. Devlet Güzel Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin lise kismina ilaveten akademi daha da gelistirerek orta ve yüksek devreli bir sanat egitim kurumu haline getirildi.
Avrupa'da taninmis usta sanatçilarin egitim kadrosuna getirildigi akademinin yüksek bölümünde de 4 yil egitim gören Iyem, Fransiz ressam Leopold Levy'in yani sira estetik derslerini daha sonraki yillarda yakin dostu olacak Ahmet Hamdi Tanpinar'dan aldi.
Usta ressam, akademide yüksek resim bölümünden 1944'te "Nalbant" adli çalismasiyla ikinci kez birincilikle mezun oldu ve okulun ilk birincisi olma unvanini da elde etti.
Okuldan mezun oldugu yil, seramik sanatçisi, heykeltiras ve ressam Nasip Özçapan ile evlenen sanatçi, yasami boyunca, esiyle birçok sergiye imza atti.
Esi Nasip Iyem o günleri su sözlerle aktarmisti:
"Yas farkimiz, kendisine agabey gözüyle bakmamizi gerektirecek kadar fazla degildi. Ama biz biraz daha genç sanatçilar için, Nuri agabey müthis bir özendirici motor ve akil almaz bir ayakli kütüphane idi. Kendisi ile uzun dakikalar hatta bazen saatler süren ayaküstü söylesilerinde dünya kadar sey ögrenirdik. Anlatisindaki cosku, inandiricilik ve güvendiricilik emsalsizdi. Ayrica da çok yakisikliydi. Bizim için sadece agabey degil, yari ilah gibi bir seydi. Bir gün bana yaklasip 'Nasip benimle evlenir misin?' dediginde, kendimi gökyüzünde uçar gibi hissetmistim."
Nuri Iyem, toplumcu-gerçekçi sanat anlayisiyla 1941'de arkadaslari Kemal Sönmezler, Selim Turan, Fethi Karakas, Ferruh Basaga ve Mümtaz Yener'le "Yeniler" grubunu kurdu. Hepsi de Leopold Levy'nin ögrencileri olan bu grup, ilk sergisini "Liman Kenti Istanbul" adiyla 1941'de Beyoglu Matbuat Müdürlügü binasinda açti.
Gruba daha sonra Abidin Dino, Faruk Morel, Agop Arad ve Yusuf Karaçay katildi ve bu etkinlik 1951'e kadar sürdü. Ziya Ülken, 1942'de yayimladigi "Resim ve Cemiyet" adli kitabiyla, grubun savunuculugunu üstlendi. Zamanla gruptan kopmalar da oldu.
- Türkiye'nin ilk özel resim dershanesini kurdu
Türkiye'nin ilk özel resim dershanesini Beyoglu'nda Fethi Karakas ve Ferruh Basaga ile kuran Iyem'in ögrencileri ilerleyen yillarda "Tavan Arasi Ressamlari" adli bir grubu kurdu.
"Yeniler"in ikinci sergisi 1942'de yine Beyoglu'nda, üçüncüsü ise Eminönü Halkevi'nde sanatseverlerin begenisine sunuldu. Grubun toplumsal konulari irdeleyen sergileri 1950'ye kadar sürdü.
Sanatçi, bir süre Resim-Heykel Müzesi'nde Halil Dikmen'in yardimcisi olarak çalisti. 1946'da ilk kisisel sergisini, Beyoglu'nda bir mobilya magazasinda açan Iyem, Ankara, Istanbul ve Izmir'de duvar resimleri yapti.
Türkiye'deki toplumsal, siyasi ve kültürel degisime taniklik eden ve Türk sanatinda yeri dolduramayacak eserlere imza atan Iyem, akademiden mezun olurken yaptigi "Nalbant" adli tabloda yer alan orak ve çekiç sembolleri nedeniyle, 1944'te tutuklandi ve iki yila yakin hapis yatti.
Nuri Iyem, o dönem yasadiklarini su sözlerle aktarmisti:
"Bu mahpusluk ne menem bir seyse, bazi dostlar bile selami sabahi keser olmuslardi. Yolda gelirken karsidan görenler kaldirim falan degistiriyordu. Beyoglu'nda dolasirken baktim çok saygideger bir dost Sait Faik. Benimle ayni kaldirim üzerinde karsidan geliyor. Yakincaydi. Adami sikmamak için ben kaldirim degistirmeye kalksam fark edecekti. Hemen yanimdaki Japon oyuncak magazasinin vitrinine bakarken dalmisim gibi yaptim. Bir el omuzuma dokundu. 'Hey Nuri, nasilsin? Korkma, ben onlardan degilim. Geçmis olsun. Ayrica biliyor musun, benim Medar-i Maiset Motoru'nu da toplattilar. Haydi saglicakla kal.' deyip gitti."
Usta ressam, 1950'den sonra yöneldigi soyut resim anlayisini 1960'li yillarda birakarak, köyden kente göç eden insanlari, gecekondu yasamindan sahneleri ve genç kadin portrelerini resmetti.
- Yurt disinda da karma sergilere yapit verdi.
Istanbul'un ilk özel galerisi Maya'da 1950'li yillarda kisisel sergiler açan sanatçi, yurt disinda da karma sergilere katildi. Istanbul ve Ankara'da yaklasik 25 özel sergi açan sanatçi, Hollanda, Venedik, Sao Paola'daki sanat merkezlerinde de eserlerini sergiledi.
Nuri Iyem'in oglu ve gelini tarafindan 1996'da kurulan Evin Sanat Galerisi, sanatçinin çok sayida kisisel sergisine ev sahipligi yapti.
Soyut ve soyut sonrasi olmak üzere iki dönem altinda biçimlenen Iyem'in sanati, Tanpinar'in deyimiyle "rehbersiz" ve "pusulasiz" bir yörünge üzerinde gelismis ve akademi merkezli sanat görüslerine karsit bir seçenek üzerinde kimligini bulmustu.
Ahmet Hamdi Tanpinar, onun eserleri için "Bir heykel kadar simsiki, yesil mehtap aydinligi kadar zarif, geçmis zamanin havasini içinde tasiyan eski fresk ve ikonalar kadar yalin." yorumunu yapmisti.
"Yeditepe" ve "Dost" dergileri için sanat yazilari yazan Iyem'in 1986'da Tüyap Ticaret Merkezi'nde 50. sanat yili onuruna retrospektif sergisi açildi ve sergiyle ilgili kitabi yayimlandi.
Sanatçi, 1973'te Cumhuriyet'in 50.Yili Resim Ödülü, 1989'da Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü ve 1997'de TÜYAP Istanbul Sanat Fuari Onur Ödülü'nü aldi. 2001'de ise Evin Sanat Galerisi, Iyem'in resimlerinin yer aldigi koleksiyonlari tespit ederek görselleri arsivledi. Projenin devami olarak, 1504 resimden olusan "Dünden Yarina Nuri Iyem" retrospektif sergisi açildi ve sergideki tüm yapitlar iki ciltlik kitap ve CD olarak yayimlandi.
- Yasami boyunca çok sayida esere imza atti
Ilk dönemlerinde duygusal bir realizm yolunda yürüyen sanatçi, kübizm ve soyut geometrik alanlarda genis ve basarili arastirmalarda da bulundu. Kendine özgü stili ve kisiligi içinde figüratif alanda doyurucu eserler veren Iyem, kendi kusaginin en güçlü ressamlarindan biri oldu.
Hayati boyunca 3 binin üzerinde esere imza atan sanatçi, 18 Haziran 2005'te Ulus'taki evinde 90 yasinda vefat etti. Iyem'in cenazesi, Zincirlikuyu Mezarligi'nda topraga verildi.
Iyem hakkinda ressam Mehmet Güleryüz, "Nuri Iyem bizim jenerasyonun önem verdigi, takip ettigi, etkilendigi bir sanatçiydi. Sanat görüsüyle yasayan ender kisiliklerdendi. Akademi disindaki durusuyla da etkili olan biriydi. Önemli bir düsünce insani ve ressam olan Nuri Iyem tavrini hiç bozmadi." demisti.
Ressam Mustafa Horasan da "Onun gidisiyle Türk resminde bir sayfa kapandi. Türk resminin mihenk taslarindan biriydi. Resim artik Türkiye'de gerek bakis açisi gerek sorunsala yaklasim anlaminda baska bir yere gidiyor. Bu gidisi de önemli ölçüde Nuri Iyem ve onun kusagina borçluyuz. O, Türk resminde yeni bir çagin tohumlarini atti ve bize de önemli bir miras birakti." ifadelerini kullanmisti.
Ressam Kemal Iskender ise "Bir kilometre tasiydi. Resminin hemen hemen her alaninda soyut dönemi de olmustur. Tutarli ve yetkin isler verdi. Ayrica ünlü Anadolu kadin tiplemesinde, Bizans ikonlarinda gördügümüz Meryem Ana figürüyle Rönesans resminde gördügümüz Madonna figürünün bilestirerek evrensel kadini yaratmistir." degerlendirmesini yapmisti.