Adnan Menderes'in gelini 27 Mayıs'ı anlattı
Merhum Başbakan Adnan Menderes'in gelini Ümran Menderes, 60. yıl dönümünde 27 Mayıs'la ilgili önemli açıklamalar yaptı. Toplumdaki kutuplaşmanın 27 Mayıs darbesiyle başladığını belirten Menderes, "Milletin yarısı yasta iken, maalesef bayram yapanlar oldu, hatta resmi bayram ilan edildi" dedi. Menderes, eşi Aydın Menderes'in ise yaşananlara "kader" diye bakabildiğini belirtti.
Ümran Menderes, Aydın Menderes’in sevgili eşi, onun elini en son anına kadar hiç bırakmadı. “İyi günde de kötü günde de…” diye başlayan söz, sanki Ümran Hanım için söylenmiştir. Ümran-Aydın Menderes hikâyesi her şeyden önce bir sevgi hikâyesidir. Ne satırlara ne sözlere sığdırmak mümkün olabilir. Başvekil Adnan Menderes’in gelini, Aydın Menderes’in eşi Ümran Menderes, darbenin 60. yıldönümünde özel açıklamalarda bulundu.
ÇOK ACI BİR GÜNDÜ
27 Mayıs 1960 darbesinin olduğu günü nasıl hatırlıyorsunuz?
Darbe olduğunda ve Başvekilimiz Adnan Menderes idam edildiğindeben henüz aileye katılmamıştım, genç bir kızdım. Çok acı bir gündü. Olanları dışarıdan izleyen bir insandım ama Menderesçiydim. Aydın, bazen ‘Sen benden daha çok Menderesçisin’ derdi. Ne olduğunu anlayamamıştım. Kimse dışarıya çıkamıyordu. Bilmediğimiz, alışmadığımız çok tuhaf bir gündü.
Eşiniz Aydın Bey ile nasıl tanıştınız?
Ben Aydın Menderes’i Adalet Partisi Genel Merkezi’nde görüp, tanıdım. Kendisi ile partinin asansöründe karşılaşmıştık. Altındağ Çocuk Esirgeme Kurumu Kadın Kolu Başkanı olarak görevlendirilmiştim. Ankara Çiftlik’te düzenlenecek bir iftar programımız vardı. Barlas Küntay Bey’e program için davetiye götürmek üzene genel merkeze gitmiştim. Binaya girdiğim anda Barlas Küntay Bey ve Aydın Bey yan yanaydı. Barlas Bey, odasına giderek kendisini beklememi istedi. Onlar birlikte Genel Başkan merhum Süleyman Demirel’in yanına gittiler. Barlas Bey ile görüştükten sonra Aydın Bey de benimle görüşmek istedi, kendisine programımızın davetiyesini takdim ettim. Tanışmamız bu şekilde gerçekleşti. Benim için o an çok özeldi. Menderes’i sevenler de onu gördüklerinde her halde aynı duyguyu yaşamışlardır. Daha sonra Aydın Bey bir ameliyat geçirmişti, orada annemiz rahmetli Berin Menderes Hanımefendi ile ilk kez tanışmış olduk. Bir gün Aydın, Aydın’a gittiğinde, eve giderek annesini ziyaret etmemi istedi benden. Ben de Berin Menderes Hanımefendi’yi evlerinde ziyaret ettim, yardımcıları daha sonra bana Berin Hanım’ın benim için “Keşke her gün gelse, kendisini çok sevdim” dediğini aktardı. Rahmetli Berin Menderes Hanımefendi de çok değerli, çok farklı bir hanımefendiydi. Keşke daha çok bir arada yaşamış olsaydık. Berin Menderes Hanımefendi’ye darbe dönemleri ile ilgili konuları kendilerini üzmemek için asla açmazdık. Benim için Menderes soyadını taşımak, büyük bir şeref ve gurur.
ÜLKENİN YARISI YASTAYKEN BAYRAM YAPILDI
27 Mayıs darbesinin yıldönümü, neler hissediyorsunuz?
27 Mayıs’a darbelerin anası diyebiliriz, milletin iradesi yok sayıldı. Acı anılar var. Darbeyle kalmadı, 3 büyüğümüzü kaybettik. O zamanlar pek tartışılıp konuşulamazdı bu konular ama şimdi daha çok tartışılır, konuşulur oldu. Bütün bir ordunun emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği bir darbe değildi, bir grubun, cuntanın yaptığı bir hareket. Bizler 1960’taki darbe ile ayrıştık aslında. Pek çok insan 1960 darbesine “iyi”, 12 Eylül darbesine “kötü” diyor. Hâlbuki darbelerin hepsi kötüdür, darbelerin iyisi olmaz, olamaz. Bir de “süper güç” olarak anılan devletler var, onların eliyle yıllardır neler yapıldığını öğrendik. Ne zaman ülkemiz güçlense, içerideki ve dışarıdaki işbirlikçileri ile birlikte durdurmaya, engellemeye çalışıyorlar. Türkiye’nin ilerlemesi, bağımsızlaşması, sesini duyurması, güçlü bir devlet olması istenmiyor. Seçimle gelenlerin seçimle gitmesi gerekir. Demokrasi bunu gerektirir. Partiler iktidara daha çok çalışarak gelebilirler. Maalesef bizim ana muhalefet partimiz, tek parti döneminden geldikleri için olsa gerek, çalışarak iktidar olmak yerine farklı yöntemlerle iktidar olma kolaycılığını tercih ediyor.
“27 Mayıs’ta ayrıştık” diyorsunuz, bununla ne demek istediğinizi biraz daha açabilir misiniz?
Hâlâ Adnan Menderes’i suçlu görenradikal CHP’liler var. Gelip bana bunları söylediklerinde, “Ne yapalım, mezarlarından çıkarıp bir daha mı asalım?” diyorum! İnanılmaz bir şey, insanların hâlâ bu düşünceleri taşıması… Her iki kişiden birisinin oyunu almış Başvekilimize ve hükümetine darbe yapılıyor, Başvekilimiz ve bakanları idam ediliyor, milletin yarısı yasta iken, maalesef bayram yapanlar oldu, hatta resmi bayram ilan edildi. Kutuplaşma, ayrışma o zaman başladı.
HAYATINA SON VERİLİRKEN BİLE ÜLKESİ İÇİN GÜZEL TEMENNİLERDE BULUNMUŞTUR
Yassıada’da yaşananların hâlâ çok bilindiği söylenemez.
Yassıada’da neler yaşandığı hakkında sonraları bazı şeyleri öğrendik. Bir düzmece mahkeme, mahkeme denilebilirse tabii. “Sizi buraya tıkan güç böyle istedi” diyorlardı ki bu da mahkeme olmadığının bir itirafı idi. Düzmece mahkemelerin başlaması ile birlikte sonu baştan belli bir sürece girilmişti ama diğer yandan da her zaman içimizde bir umut taşıyorduk. Ancak bütün sevenlerinin umudu, kararların açıklanması ile büyük bir üzüntüye dönüştü. Çok büyük acılar çektik. Başvekilimiz, bakanlarımız haksız yere suçlandılar. İşkencelere maruz kaldılar. Demokrat Partililer, aileleri çok mağdur oldu. Çok zor günlerdi. Bunları hak etmediler. Adnan Menderes’in ve idam edilen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun, Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın devlete hizmetten başka bir amaçları yoktu. Merhum Başvekilimiz hayatına son verilirken dahi ülkesi için güzel temennilerde bulunmuştur.
YAŞANANLARA “KADER” DİYE BAKIYORDU
Eşiniz Aydın Menderes’ten o günlere dair neler dinlediniz?
27 Mayıs öncesinde bazı hareketlenmeler, olaylar yaşanınca Aydın’ı Robert Kolej’den alıyorlar. Eğitimini orada sürdürmesi sakıncalı bulunuyor. Sonra ise zor günler. Fakat Aydın dindar bir insandı, yaşananlara “kader” diye bakabiliyordu. Ailenin acısı babasının kaybıyla da son bulmadı, abilerinin talihsiz kazaları, vakitsiz ölümleri ile annemiz ve Aydın bir kez daha büyük acılara gark oldu. Abilerinin hayatlarını kaybettiklerini Aydın’ın annesine söylemek durumunda kalması… Anne-oğul birbiriyle kenetlenerek acıların üstesinden gelmeye çalışmışlar.
BABASININ “VATAN HAİNİ” DENİLEREK İDAM EDİLDİĞİ ÜLKEDE YAŞADI
Aydın Bey’in babasına dair içinde kalan en derin iz ya da yara sizce neydi?
Babası Adnan Menderes’i ziyarete gittiklerinde baş başa dahi bırakılmamışlar. Helalleşememişler. Ona çok üzülürdü Aydın. Çok da gündeme getirmezdi ama helalleşememeleri içine dert olmuştu.Aydın,babasının “vatan haini” denilerek idam edildiği bir ülkede yaşadı ve başka bir ülkede yaşamayı hiçbir zaman aklından bile geçirmedi, çünkü yaşadığı büyük acılara rağmen o ülkesini çok seven bir siyasetçiydi.
AYDIN MENDERES’İN NAKİL ÖNCESİNDE YAŞADIĞI ENDİŞE
Siz merhum Başbakan Adnan Menderes’in naaşlarının anıt mezara nakli sırasında Aydın Bey’in yanında oldunuz. O gün neler yaşandı?
Aydın Menderes, demokrasi şehidimiz merhum Başvekilimiz Adnan Menderes’in devlet töreni ile mezarının naklini çok istiyordu. Henüz evlenmemiştik. Cenazelerin Anıt Mezar’a nakillerinden önce, bir kaç proje ve anıt mezarın yapılması için belirlenen birkaç farklı yer vardı. Vatan Caddesi’nde anıt mezarın yapılmasına ve projesine beraber karar verdik. İstanbul’da düzenlenen nakil töreninde ben de bulundum. Nakil öncesi süreç Aydın için çok zordu. Zira, “ya mezar boş çıkarsa” diyordu, haklı olarak. Pek çok söylenti vardı, mezarların yeri biliniyordu ama hangi mezarda kimin yattığı bilinmiyordu. Haliyle bir şüphe yaşanıyordu. Çocukların ve annemizin emektar koruma polisi İbrahim Bey, mezar açıldığında merhum Başvekilimiz Adnan Menderes’i altın dişinden tespit etti. İbrahim Bey’in, “ay Beyefendi!” diye bağırdığı söylenmişti. Sonra naaşlar alınarak ebedi istirahatgâhlarına nakledildi.
Rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal sayesinde hem anıt mezara nakli hem devlet töreni yapıldı, Aydın’ın merhum Başvekilimiz için devlet töreni düzenlenmesi isteği de gerçekleşmiş oldu.
15 TEMMUZ DEMOKRASİ NÖBETİNDE BENDEN ÖZÜR DİLEDİLER
Türkiye’de son darbe girişimi 15 Temmuz’da yaşandı. O gün neler düşündünüz?
O gün ilk saatlerde ne olduğunu anlayamadım. İlerleyen saatlerde vatandaşlarımızla birlikte ben de sokağa çıkmak istedim. Daha sonra Ankara Kızılay Meydanı’nda düzenlenen demokrasi nöbetine katıldım. Vatandaşlarımız bana,27 Mayıs’ta Başvekilimiz Adnan Menderes’e sahip çıkamadıkları düşüncesiyle, “Özür diliyoruz senden” dediler defalarca. Aslında o günkü şartlarla bugünkü şartlar çok farklıydı. O zaman iletişim araçları çok kısıtlıydı. Radyo ve telefon vardı ama herkesin evinde telefon yoktu, belki de radyo bile yoktu. Vatandaşlarımızın haberdar olmaları çok zordu. Tepki de veremezlerdi. Şimdi her an dünyanın neresinde ne olsa anında haberdar oluyoruz. Gündüz vakti bir hareketlenme başladı, ilerleyen saatlerde vatandaşlarımız sokağa çıktılar, darbeye direndiler, gazi oldular, şehit oldular. Eğer bugün buradaysak, yaşıyorsak, onların sayesinde, onlara borçluyuz. Birbirinden çok farklı. İkisi de çok acı. Süper güç, içimizdeyarım asırdan fazla çalışmış, hazırlamış. Beyinler yıkanmış. İnsan ülkesine, vatanına bunu nasıl yapar? Ama başaramadılar. Milletimizin dirayeti, Cumhurbaşkanımızın dik duruşu takdire şayandır.
27 Mayıs’ta yaşananların benzerinin yaşanmasına millet 15 Temmuz’da izin vermedi.
Evet milletimiz izin vermedi. İdamların yıldönümü töreni sebebiyle İstanbul’a gittiğimizde, İstanbul Valimiz, bir 15 Temmuz şehidimizin ailesini ziyarete gittiklerinde orada yaşadıklarını, şehidimizin annesi ve babası ile nasıl vedalaşarak, sokağa çıktığını benimle paylaşmıştı. Şehidimizin, 15 Temmuz’da annesinden ve babasından helallik isteyerek, “Siz hep üzülürdünüz ya 27 Mayıs’ta olan bitene. ‘Birşey yapamadık’ derdiniz ya, biz işte onun için gidiyoruz.” dediğini aktardı. Milletimiz 27 Mayıs’ta yaşananlara benzer acıları bir daha asla yaşamak istemiyor. 27 Mayıs Darbesi’nin ardından akıl almaz şekilde Türkiye’nin değerlerinin hayatlarına son verildi. Birlik, beraberlik zamanı… Hepimizin aklımızı başımıza alma zamanı… Başka ülkelere, yabancı devletlere maşa olmayalım. Onlar bizi yanıltmasın. Biz kucaklaşalım. Biz güçlü olursak, kimse bize bir şey yapamaz.
ÇOK ACI BİR GÜNDÜ
27 Mayıs 1960 darbesinin olduğu günü nasıl hatırlıyorsunuz?
Darbe olduğunda ve Başvekilimiz Adnan Menderes idam edildiğindeben henüz aileye katılmamıştım, genç bir kızdım. Çok acı bir gündü. Olanları dışarıdan izleyen bir insandım ama Menderesçiydim. Aydın, bazen ‘Sen benden daha çok Menderesçisin’ derdi. Ne olduğunu anlayamamıştım. Kimse dışarıya çıkamıyordu. Bilmediğimiz, alışmadığımız çok tuhaf bir gündü.
Eşiniz Aydın Bey ile nasıl tanıştınız?
Ben Aydın Menderes’i Adalet Partisi Genel Merkezi’nde görüp, tanıdım. Kendisi ile partinin asansöründe karşılaşmıştık. Altındağ Çocuk Esirgeme Kurumu Kadın Kolu Başkanı olarak görevlendirilmiştim. Ankara Çiftlik’te düzenlenecek bir iftar programımız vardı. Barlas Küntay Bey’e program için davetiye götürmek üzene genel merkeze gitmiştim. Binaya girdiğim anda Barlas Küntay Bey ve Aydın Bey yan yanaydı. Barlas Bey, odasına giderek kendisini beklememi istedi. Onlar birlikte Genel Başkan merhum Süleyman Demirel’in yanına gittiler. Barlas Bey ile görüştükten sonra Aydın Bey de benimle görüşmek istedi, kendisine programımızın davetiyesini takdim ettim. Tanışmamız bu şekilde gerçekleşti. Benim için o an çok özeldi. Menderes’i sevenler de onu gördüklerinde her halde aynı duyguyu yaşamışlardır. Daha sonra Aydın Bey bir ameliyat geçirmişti, orada annemiz rahmetli Berin Menderes Hanımefendi ile ilk kez tanışmış olduk. Bir gün Aydın, Aydın’a gittiğinde, eve giderek annesini ziyaret etmemi istedi benden. Ben de Berin Menderes Hanımefendi’yi evlerinde ziyaret ettim, yardımcıları daha sonra bana Berin Hanım’ın benim için “Keşke her gün gelse, kendisini çok sevdim” dediğini aktardı. Rahmetli Berin Menderes Hanımefendi de çok değerli, çok farklı bir hanımefendiydi. Keşke daha çok bir arada yaşamış olsaydık. Berin Menderes Hanımefendi’ye darbe dönemleri ile ilgili konuları kendilerini üzmemek için asla açmazdık. Benim için Menderes soyadını taşımak, büyük bir şeref ve gurur.
ÜLKENİN YARISI YASTAYKEN BAYRAM YAPILDI
27 Mayıs darbesinin yıldönümü, neler hissediyorsunuz?
27 Mayıs’a darbelerin anası diyebiliriz, milletin iradesi yok sayıldı. Acı anılar var. Darbeyle kalmadı, 3 büyüğümüzü kaybettik. O zamanlar pek tartışılıp konuşulamazdı bu konular ama şimdi daha çok tartışılır, konuşulur oldu. Bütün bir ordunun emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği bir darbe değildi, bir grubun, cuntanın yaptığı bir hareket. Bizler 1960’taki darbe ile ayrıştık aslında. Pek çok insan 1960 darbesine “iyi”, 12 Eylül darbesine “kötü” diyor. Hâlbuki darbelerin hepsi kötüdür, darbelerin iyisi olmaz, olamaz. Bir de “süper güç” olarak anılan devletler var, onların eliyle yıllardır neler yapıldığını öğrendik. Ne zaman ülkemiz güçlense, içerideki ve dışarıdaki işbirlikçileri ile birlikte durdurmaya, engellemeye çalışıyorlar. Türkiye’nin ilerlemesi, bağımsızlaşması, sesini duyurması, güçlü bir devlet olması istenmiyor. Seçimle gelenlerin seçimle gitmesi gerekir. Demokrasi bunu gerektirir. Partiler iktidara daha çok çalışarak gelebilirler. Maalesef bizim ana muhalefet partimiz, tek parti döneminden geldikleri için olsa gerek, çalışarak iktidar olmak yerine farklı yöntemlerle iktidar olma kolaycılığını tercih ediyor.
“27 Mayıs’ta ayrıştık” diyorsunuz, bununla ne demek istediğinizi biraz daha açabilir misiniz?
Hâlâ Adnan Menderes’i suçlu görenradikal CHP’liler var. Gelip bana bunları söylediklerinde, “Ne yapalım, mezarlarından çıkarıp bir daha mı asalım?” diyorum! İnanılmaz bir şey, insanların hâlâ bu düşünceleri taşıması… Her iki kişiden birisinin oyunu almış Başvekilimize ve hükümetine darbe yapılıyor, Başvekilimiz ve bakanları idam ediliyor, milletin yarısı yasta iken, maalesef bayram yapanlar oldu, hatta resmi bayram ilan edildi. Kutuplaşma, ayrışma o zaman başladı.
HAYATINA SON VERİLİRKEN BİLE ÜLKESİ İÇİN GÜZEL TEMENNİLERDE BULUNMUŞTUR
Yassıada’da yaşananların hâlâ çok bilindiği söylenemez.
Yassıada’da neler yaşandığı hakkında sonraları bazı şeyleri öğrendik. Bir düzmece mahkeme, mahkeme denilebilirse tabii. “Sizi buraya tıkan güç böyle istedi” diyorlardı ki bu da mahkeme olmadığının bir itirafı idi. Düzmece mahkemelerin başlaması ile birlikte sonu baştan belli bir sürece girilmişti ama diğer yandan da her zaman içimizde bir umut taşıyorduk. Ancak bütün sevenlerinin umudu, kararların açıklanması ile büyük bir üzüntüye dönüştü. Çok büyük acılar çektik. Başvekilimiz, bakanlarımız haksız yere suçlandılar. İşkencelere maruz kaldılar. Demokrat Partililer, aileleri çok mağdur oldu. Çok zor günlerdi. Bunları hak etmediler. Adnan Menderes’in ve idam edilen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun, Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın devlete hizmetten başka bir amaçları yoktu. Merhum Başvekilimiz hayatına son verilirken dahi ülkesi için güzel temennilerde bulunmuştur.
YAŞANANLARA “KADER” DİYE BAKIYORDU
Eşiniz Aydın Menderes’ten o günlere dair neler dinlediniz?
27 Mayıs öncesinde bazı hareketlenmeler, olaylar yaşanınca Aydın’ı Robert Kolej’den alıyorlar. Eğitimini orada sürdürmesi sakıncalı bulunuyor. Sonra ise zor günler. Fakat Aydın dindar bir insandı, yaşananlara “kader” diye bakabiliyordu. Ailenin acısı babasının kaybıyla da son bulmadı, abilerinin talihsiz kazaları, vakitsiz ölümleri ile annemiz ve Aydın bir kez daha büyük acılara gark oldu. Abilerinin hayatlarını kaybettiklerini Aydın’ın annesine söylemek durumunda kalması… Anne-oğul birbiriyle kenetlenerek acıların üstesinden gelmeye çalışmışlar.
BABASININ “VATAN HAİNİ” DENİLEREK İDAM EDİLDİĞİ ÜLKEDE YAŞADI
Aydın Bey’in babasına dair içinde kalan en derin iz ya da yara sizce neydi?
Babası Adnan Menderes’i ziyarete gittiklerinde baş başa dahi bırakılmamışlar. Helalleşememişler. Ona çok üzülürdü Aydın. Çok da gündeme getirmezdi ama helalleşememeleri içine dert olmuştu.Aydın,babasının “vatan haini” denilerek idam edildiği bir ülkede yaşadı ve başka bir ülkede yaşamayı hiçbir zaman aklından bile geçirmedi, çünkü yaşadığı büyük acılara rağmen o ülkesini çok seven bir siyasetçiydi.
AYDIN MENDERES’İN NAKİL ÖNCESİNDE YAŞADIĞI ENDİŞE
Siz merhum Başbakan Adnan Menderes’in naaşlarının anıt mezara nakli sırasında Aydın Bey’in yanında oldunuz. O gün neler yaşandı?
Aydın Menderes, demokrasi şehidimiz merhum Başvekilimiz Adnan Menderes’in devlet töreni ile mezarının naklini çok istiyordu. Henüz evlenmemiştik. Cenazelerin Anıt Mezar’a nakillerinden önce, bir kaç proje ve anıt mezarın yapılması için belirlenen birkaç farklı yer vardı. Vatan Caddesi’nde anıt mezarın yapılmasına ve projesine beraber karar verdik. İstanbul’da düzenlenen nakil töreninde ben de bulundum. Nakil öncesi süreç Aydın için çok zordu. Zira, “ya mezar boş çıkarsa” diyordu, haklı olarak. Pek çok söylenti vardı, mezarların yeri biliniyordu ama hangi mezarda kimin yattığı bilinmiyordu. Haliyle bir şüphe yaşanıyordu. Çocukların ve annemizin emektar koruma polisi İbrahim Bey, mezar açıldığında merhum Başvekilimiz Adnan Menderes’i altın dişinden tespit etti. İbrahim Bey’in, “ay Beyefendi!” diye bağırdığı söylenmişti. Sonra naaşlar alınarak ebedi istirahatgâhlarına nakledildi.
Rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal sayesinde hem anıt mezara nakli hem devlet töreni yapıldı, Aydın’ın merhum Başvekilimiz için devlet töreni düzenlenmesi isteği de gerçekleşmiş oldu.
15 TEMMUZ DEMOKRASİ NÖBETİNDE BENDEN ÖZÜR DİLEDİLER
Türkiye’de son darbe girişimi 15 Temmuz’da yaşandı. O gün neler düşündünüz?
O gün ilk saatlerde ne olduğunu anlayamadım. İlerleyen saatlerde vatandaşlarımızla birlikte ben de sokağa çıkmak istedim. Daha sonra Ankara Kızılay Meydanı’nda düzenlenen demokrasi nöbetine katıldım. Vatandaşlarımız bana,27 Mayıs’ta Başvekilimiz Adnan Menderes’e sahip çıkamadıkları düşüncesiyle, “Özür diliyoruz senden” dediler defalarca. Aslında o günkü şartlarla bugünkü şartlar çok farklıydı. O zaman iletişim araçları çok kısıtlıydı. Radyo ve telefon vardı ama herkesin evinde telefon yoktu, belki de radyo bile yoktu. Vatandaşlarımızın haberdar olmaları çok zordu. Tepki de veremezlerdi. Şimdi her an dünyanın neresinde ne olsa anında haberdar oluyoruz. Gündüz vakti bir hareketlenme başladı, ilerleyen saatlerde vatandaşlarımız sokağa çıktılar, darbeye direndiler, gazi oldular, şehit oldular. Eğer bugün buradaysak, yaşıyorsak, onların sayesinde, onlara borçluyuz. Birbirinden çok farklı. İkisi de çok acı. Süper güç, içimizdeyarım asırdan fazla çalışmış, hazırlamış. Beyinler yıkanmış. İnsan ülkesine, vatanına bunu nasıl yapar? Ama başaramadılar. Milletimizin dirayeti, Cumhurbaşkanımızın dik duruşu takdire şayandır.
27 Mayıs’ta yaşananların benzerinin yaşanmasına millet 15 Temmuz’da izin vermedi.
Evet milletimiz izin vermedi. İdamların yıldönümü töreni sebebiyle İstanbul’a gittiğimizde, İstanbul Valimiz, bir 15 Temmuz şehidimizin ailesini ziyarete gittiklerinde orada yaşadıklarını, şehidimizin annesi ve babası ile nasıl vedalaşarak, sokağa çıktığını benimle paylaşmıştı. Şehidimizin, 15 Temmuz’da annesinden ve babasından helallik isteyerek, “Siz hep üzülürdünüz ya 27 Mayıs’ta olan bitene. ‘Birşey yapamadık’ derdiniz ya, biz işte onun için gidiyoruz.” dediğini aktardı. Milletimiz 27 Mayıs’ta yaşananlara benzer acıları bir daha asla yaşamak istemiyor. 27 Mayıs Darbesi’nin ardından akıl almaz şekilde Türkiye’nin değerlerinin hayatlarına son verildi. Birlik, beraberlik zamanı… Hepimizin aklımızı başımıza alma zamanı… Başka ülkelere, yabancı devletlere maşa olmayalım. Onlar bizi yanıltmasın. Biz kucaklaşalım. Biz güçlü olursak, kimse bize bir şey yapamaz.