Hülya Koçyiğit, 'Ben Türkiye'yi Dünyanın Vicdanı Olarak Görüyorum'

Usta oyuncu Hülya Koçyiğit, Sultanbeyli Belediyesi tarafından düzenlenen söyleşi programında sinema hayatını anlattı Koçyiğit: 'Ülkesine böylesine bir sevda ile hizmet eden Cumhurbaşkanımızın olmasından çok büyük gurur duyuyorum. Bir insan eserleriyle anılır. O da bu ülkenin her bir köşesine, geleceğe eserler bırakıyor. Aynı zamanda bütün dünyadaki mağdur insanlara da kucak açıyor ve hepimiz onlara yardım ediyoruz. Ben Türkiye'yi dünyanın vicdanı olarak görüyorum' 'Sinemada benim ana konum hep kadın oldu. (Filmlerde) en sorunlu kadın kesimi olan, kırsal alanda yaşayan haklarının bile bilincinde olmayan ve de sağlığını koruyamayan kadınları işlemeye başladım. Daha sonra meslek kadınlarına da sıra geldi. Amacım varlığımın ve sinemanın etkisinin birleşmesinden seyircilere bir katkıda bulunmaktı' 'Canlandırdığım karakterlerin hepsi gerçek hayattan birer tanıdığımız ya da göz ardı ettiğimiz, mutlaka seslerini duymamız gereken kadınlardı'

Türk sinemasının usta oyuncularından Hülya Koçyiğit, Sultanbeyli Belediyesi tarafından düzenlenen söyleşide, Türkiye'yi dünyanın vicdanı olarak gördüğünü söyledi.

Suat Köçer'in yönetimini üstlendiği, yeni tip koronavirüs tedbirleri kapsamında belediyenin Facebook hesabından canlı olarak yayınlanan söyleşide Koçyiğit, "Hayatım Sinema" başlıklı bir konuşma yaptı.

Usta oyuncu, şanslı ve bu şansını da zorlayan bir oyuncu olduğunu belirterek, "Çok doğru yönetmenlerle, çok doğru projelerde beraber oldum. O nedenle filmografime baktığım zaman 'hep iyi ki bu filmi yapmışım', 'iyi ki bu film seyirci tarafından bu kadar ilgi görmüş' diye düşünerek, kendime 'iyi ki' payları çıkarıyorum." dedi.

- "Sinemada benim ana konum hep kadın oldu"

Oynadığı birçok filmin seyircilerle bütünleştiğini ve Türk kültürünü yansıttığını aktaran Hülya Koçyiğit, şöyle devam etti:

"Bu filmler yarının nesilleri için de birer örnek. Seyrettiğimiz bir filmle, birçoğumuzun hayatı değişmiştir diye düşünüyorum. Ya da onlara bir yol göstermiş, ışık olmuştur. Çünkü kendi yolumuzu bulana kadar, başkalarının geçtiği yolları da bilirsek, onların tecrübesini kazanmış olarak adımlarımı atarız. Yani filmler, tiyatro eserleri, okuduğumuz kitaplar bizi insan olmaya hazırlıyor."

Koçyiğit, 1963 yılında girdiği Türk sinemasında bir süre sonra tecrübe kazandıkça ve yaşadığı toplumu, kadınları gözlemledikçe yer aldığı projelerden tatmin olmamaya başladığını aktararak, şunları anlattı:

"Arayışlara girdim ve kendi kendime her zaman kadını öne çıkarmak istedim. Çünkü kadın toplumun her şeyi. Bugün yer yüzünde yaşayan 7-8 milyar insan da varlığını kadına borçlu. O zaman kadının mutlaka sağlıklı, eğitimli, üretimde, yönetimde söz sahibi olması gerekir. Bu nedenle sinemada benim ana konum hep kadın oldu. (Filmlerde) en sorunlu kadın kesimi olan, kırsal alanda yaşayan haklarının bile bilincinde olmayan ve de sağlığını koruyamayan kadınları işlemeye başladım. Daha sonra meslek kadınlarına da sıra geldi. Amacım varlığımın ve sinemanın etkisinin birleşmesinden seyircilere bir katkıda bulunmaktı. Bunu ciddiye aldım. Bu arayışla senaryolar yazdırdım. Kendi film şirketim 'Gülşah Film'i kurdum. Yapımcı oldum. Senaryo ve yönetmen seçtim. Bu filmler, seyircinin takdirini de kazandı. Ayrıca bana da hem ulusal hem de uluslararası ödüller kazandırdı. O nedenle hep 'iyi ki' deme hakkım var. Canlandırdığım karakterlerin hepsi gerçek hayattan birer tanıdığımız ya da göz ardı ettiğimiz, mutlaka seslerini duymamız gereken kadınlardı."

- "Gerektiği zaman bu topraklara canımı, kanımı veririm"

Bugüne kadar çalıştığı tüm yönetmenlerin kendisi için birer öğretmen olduğunun altını çizen usta oyuncu, "Onlar bir nevi hayat öğretmeni oldular bana. Onlar toplumumu tanımamda da bana önder oldular. Yol gösterdiler. Sinemanın ne kadar önemli bir dil olduğunu, Türk kimliğini koruyarak medeni dünyada da var olunabileceğini, bunun yolunun da sanatla ulaşmak olduğunu, özellikle de sinema sanatı olduğunu anlattılar." diye konuştu.

Koçyiğit, kendi dönemi içerisinde radikal denilebilecek projelerde yer aldığını, kişisel hayatı içerisinde de aynı yönde hareket ettiğini dile getirerek, şunları kaydetti:

"Ben her zaman inandığımın arkasında dururum ve inandığım şeyi de dile getiririm. Gerektiği zaman bu topraklara canımı, kanımı veririm. Seve seve taşın altına elimi de koyar, risklere girerim. Bunda mantıksız, hayali bir risk yok. Kazanır mıyım, kazanmaz mıyım değil, bu ne olursa olsun bu ülkenin hayrınadır. Bu bir adanmışlık aslında. Ben 4 yıl devletin okuttuğu bir çocuktum. Bu ülkeye karşı borcumu hiçbir şekilde ödeyemedim, ödeyemeyeceğim de. Bu duygularla hep yaşadım. Ülkemin insanlarının daha mutlu, daha huzurlu olmaları için elimden ne gelirse diye birçok sosyal sorumluluk projesinde seve seve görev aldım ve hala da alıyorum. Ne kadar çok insana dokunabilir, ne kadar çok insanın yüzünü güldürebilirsem, hiçbir şey yapamazsam bile hatırını sorsam yine mutlu olurum."

Konuşmasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı çok saygı duyduğunu ve onu takdir ettiğini ifade eden ünlü sanatçı, "Yaptığı doğruların yanında duruyorum. Çünkü ülkemi düşünüyorum. Ülkemle ilgili sorumluluk hissediyorum. Bu ülkeye katılan her bir damla benim için saygı değer. Dolayısıyla ülkesine böylesine bir sevda ile hizmet eden Cumhurbaşkanımızın olmasından çok büyük gurur duyuyorum. Bir insan eserleriyle anılır. O da bu ülkenin her bir köşesine, geleceğe eserler bırakıyor. Aynı zamanda bütün dünyadaki mağdur insanlara da kucak açıyor ve hepimiz onlara yardım ediyoruz. Ben Türkiye'yi dünyanın vicdanı olarak görüyorum." dedi.

1 saat süren yayını, yaklaşık 5 bin kişi izledi.

Kaynak: AA