Bakan Varank'tan Uzay Ajansı Kadro Açıklaması
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, "Türkiye Uzay Ajansı’nın kadrosunda akademiden, bürokrasiden ve girişimcilerimizden isimler var. Hepsi uzay alanında görevlerde bulunmuş, uzman kişiler. Yurt dışında çok önemli başarılar kazanmış bilim insanlarımız da kadroda. Cumhurbaşkanımız yönetim kurulunu atadığında kamuoyuyla arkadaşlarımızın çalışmalarını da ortaya koyacak şekilde isimlerini paylaşacağız" dedi.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, 22. TÜBİTAK Ulusal Gökyüzü Gözlem Şenliği kapsamında ziyaret ettiği Antalya’da basın mensuplarıyla bir araya gelerek gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Soru cevap öncesi kısa bir değerlendirme yapan Bakan Varank, uzay hukukunun yeni gelişen bir alan olduğunu belirterek, BM’de TÜBİTAK’ın bir araştırma enstitüsünün Türkiye’yi temsil ettiğini söyledi.
Türkiye’nin uluslararası hukuk anlamındaki hak ve menfaatlerini de korumak için daha sağlıklı işleyen bir yapı, daha koordine bir yapıya ihtiyaç olduğunu ifade eden Varank, "Dolayısıyla insanların bunu anlamamasını tabi ki hoş karşılayabiliriz, ama böyle aklı evvel bir şekilde güya istihzayla karşılamalarına ancak basit, ucuz muhaliflik diyebilirim. Biz Uzay Ajansını Türkiye’de zaten gelişmiş kabiliyetlerimizi bir araya getirip orada bir sinerji yakalayıp Türkiye’yi uzay ligine çıkaracak bir kurum olarak görüyoruz. Bunlar tabi ki uzun yıllardır yapılan faaliyetler, uzun yıllar bu alanda emek harcamak lazım. Ama sonuçta ülkelerin başarılı olabildiği sektörler. Biz uzay ajansı dediğimizde, ülkemizin hak ve menfaatlerini koruyacağız dediğimizde tabi ki Star Wars’dan yıldız savaşlarından falan bahsetmiyoruz. Uydu işletmecisi bir ülkeyiz, hali hazırda ülkelerin yörünge hakları frekans hakları var bunların doğru bir şekilde tam bir koordinasyonla takip edilmesi lazım. Hem bilimsel manada, hem ekonomik manada uzayın ülkelere kazandırdığı farklılıkları biz de yakalamalıyız, oradaki katma değerden bizim de faydalanmamız lazım, biz uzay ajansına böyle bakıyoruz" diye belirtti.
"Kadro akademisyen, bürokrat ve girişimcilerden oluşacak"
Yakın zamanda açıklanması beklenen Uzay Ajansı kadrosunun akademiden mi, bürokrasiden mi olacağı konusundaki soruları yanıtlayan Varank, "Akademiden de var, bürokrasi tecrübesi olan insanlarımız da var, girişimcilerimiz de var. Ama hepsi uzay alanında bir şekilde çalışmış, yurt dışında çok önemli başarılar kazanmış bilim insanlarımız da var. Yönetim Kurulunu Cumhurbaşkanımız atıyor, o atayana kadar bizim bir isim ya da detay vermemiz doğru olmaz. O imzaladığında zaten kamuoyuyla arkadaşlarımızın öz geçmişlerini, çalışmalarını da ortaya koyacak şekilde isimlerini paylaşacağız" bilgisini verdi.
Doğru isimleri yakalamanın önemine değinen Varank, "Öncelikle bir yönetim kadrosu oluşturmamız lazım, mevzuat çalışmalarımızı da yapıyoruz. Kararnamenin çıkması kuruluş anlamına geliyor, ama bu kurumun faaliyetlerini yürütmesi için ikincil mevzuatların düzenlenmesi lazım. Hatta bazı noktalarda kanun gereksinimini olursa bununla ilgili de yüce Meclisimize başvuracağız. Yönetim Kurulu atanıncaya kadar biz zaten çalışmalarımızı sürdürmeye devam ediyoruz. O arkadaşlarımız vazifeyi aldıklarında onlar bu işe liderlik ederek çalışmaları hızlı bir biçimde tamamlayacaklar ve faaliyete geçmiş olacak" dedi.
"Tüm çalışmalar tek elden yürütülecek"
Uyduyla ilgili Türkiye’de çalışan çeşitli kurum ve kuruluşların, Uzay Ajansıyla beraber tek elden yürütülüp yürütülmeyeceği konusuna açıklık getiren Varank, çalışmaların tek elden, tek bir kurumun koordinasyonunda yürütüleceğini aktardı. Varank, "Türkiye’de çok önemli kurumlarımız var. Mesela TAİ’nin, bugüne kadar elde ettiği yetkinlikleri, kabiliyetleri, Uzay Ajansıyla o işleri biz yerine getirmeyeceğiz. Ama bu kabiliyetler özellikle ülkemizin ihtiyaçları çerçevesinde Uzay Ajansının koordinasyonunda yürütülecek. Yine TAİ yaptığı işe devam edecek, belki TAİ’nin çıkması gereken alanlar varsa, onları Uzay Ajansı sahiplenip yapacak. Bu özellikle politika anlamında olabilir, sadece TAİ’den de bahsetmiyoruz, Uzay Enstitüsünün yaptığı faaliyetler var, Savunma Sanayi Başkanlığının yaptığı işler var, Ulaştırma Bakanlığımızın yaptığı birtakım faaliyetler var, uydu işletmecimiz TÜRKSAT’ın yaptığı işleri de, bunların hepsinin koordinasyonunu Uzay Ajansı yapmış olacak" diye konuştu.
"SAGE’de işler iyi gidiyor"
SAGE’nin savunma sanayinde birtakım Ar-Ge faaliyetlerinin yapılması açısından tüm sektörü besleyen bir kurum olduğunu hatırlatan Varank, "Bizim enstitülerimiz arasında belki de en fazla projeye sahip enstitümüz. Yüksek irtifa uzun menzili hava savunma sistemi Siper’in en önemli paydaşlarından bir tanesi SAGE. Hava-hava füzeleriyle ilgili oldukça önemli mesafeler kat ettiler, hatta bu hafta birtakım testler var. Dolayısıyla SAGE’de işler iyi gidiyor. Orada geliştirdiğimiz kabiliyetleri Silahlı Kuvvetlerimizin kullandığına bizzat şahit oluyoruz, çok önemli operasyonlarda orada geliştirilmiş mühimmatlar kullanılıyor, bize bunların videoları geliyor ve o tabi bizi mutlu ediyor. Ülkemize bu manada katkı sağlıyor olmamız, ülkemizin savunmasına hizmet ediyor olmamız bizim açımızdan önemli. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ekonominin paydaşlarından bir tanesi ve savunma sanayi gerçekten katma değer oluşturan bir sektör. Bu manada bizim burada geliştirdiğimiz kabiliyetlerin bir kısmının şimdi ihracat rakamlarına yansıdığını da görüyoruz, bu da bizim açımızdan sevindirici. Bildiğiniz gibi hem savunma sanayinde geliştirilen kabiliyetlerin, hem uzay, havacılık teknolojilerinde geliştirilen kabiliyetlerin bir çarpan etkisi var, burada geliştirdiğiniz teknolojileri sanayinin diğer alt katmanlarına çok rahatlıkla uygulayıp daha fazla katma değer elde edebiliyorsunuz. Onun için savunma sanayi bizim gözbebeklerimizden bir tanesi. Ama biz bunu sanayinin tüm alanlarına yaymak istiyoruz. Kalkınma planının merkezinde aslında sanayi ve verimlilik var. Çok çalıştık, 3-4 ay Strateji Bütçe Başkanlığıyla onlarca belki toplantı yaptık ve detaylı bir biçimde Türkiye’de sanayide dönüşümü yakalayacağımız, katma değerli üretimi yakalayacağımız neler yapmamız gerekiyor, bunun politika maddelerini yazıp, aynı zamanda bunun bütçe çalışmasını da gerçekleştirdik. Dolasıyla önümüzdeki 4 yılın planı elimizde, nerelere odaklanacağız, ne kadar bütçede pay ayırmamız lazım? Bunun yanında, yatay kesişen alanlarda, örneğin sanayinin ihtiyaç duyduğu lojistik imkanları nedir bunu da detaylı çalıştık. Bunu da mesela Ulaştırma Bakanlığımız kendi programına yerleştirdi, bütçelemesini çalıştık. Dolayısıyla bir organize bölgesinin hangi yola, hangi tren bağlantısına ihtiyacı var, en yakın hangi limana gidip malını çok daha rahat ve ucuz bir şekilde satabilir, bunun çalışmalarını da yaptık. Diğer bakanlıklarla da bu manada çok ciddi çalıştık. Biz Kalkınma Planından umutluyuz. Kalkınma Planındaki en önemli maddelerimizden bir tanesi, teknoloji odaklı sanayi dönüşümü. Özellikle fazla cari açık verdiğimiz ara mallarını üretebileceğimiz, Türkiye’de katma değeri artırarak ekonomimize katkı sağlayacağımız bir program olacak. Bunun da mevzuatını aslında tamamladık çok yakında ilan etmeyi öngörüyoruz. Ve makine sektörüyle başlayacağız, makine sektöründe yerli katma değeri artıracak şirketlerimizle başlayacağız, Eylül-Ekim gibi de diğer odak sektörlerde programımızı başlamış olacağız" diye belirtti.
"Akıncı’nın büyük çarpan etkisi olacak"
"TÜBİTAK SAGE birikimini bundan sonra ne yapacak, milli muharip uçağına mı yöneleceğiz" sorusu üzerine Varank, "Milli muharip uçakta da kullanabiliriz. BAYKAR’ın geliştirdiği Akıncı İHA’sı var, bu İHA bir F-16’ın taşıyabildiği bütün mühimmatları taşıyabilecek. SOM-J ‘yi çok rahat bir biçimde Akıncı’ya entegre edip onun üstünden kullanabiliriz. Bu kabiliyetin kazanılmış olması önemli. Bu tarz bir seyir füzesini dünyada iki ülke geliştirdi şu anda. Dolayısıyla F-35 programında olan ülkeler eğer bu tip bir seyir füzesi almak isterlerse biz çok rahat bir içinde program dışında kalsak bile bu füzeleri satabiliriz. Çünkü bu bir pazar, eğer rekabetçiyseniz başka birinden değil de gelip sizden alabilir" karşılığını verdi.
Akıncı’yla ilgili bir entegrasyon süreci olup olmadığını paylaşan Varank, önce uçması gerektiğinin altını çizerek, "Ama çok hızlı çalışıyorlar, aslında o entegre edilecek mühimmatların çalışmaları da yürüyor, 2-3 ay içerisinde ilk uçuşu yapmayı planlıyorlar. Gelecek aslında insansız hava araçlarında. Bunun bir üst noktası artık savaşan İHA projesi, yani jet kabiliyetlerine sahip insansız savaş uçakları, dünya buna doğru gidiyor. Ben Akıncı’nın çok büyük bir çarpan etkisi olacağına inanıyorum savunma sanayimizde. Bugün bir F-16’yı kaldırmanızın maliyeti atıyorum 100 bin dolarsa, bir İHA’yı kaldırmanızın maliyeti, sekiz ya da onda bir seviyelerine düşebiliyor. Ama iha teknolojilerinin savunmamızda oluşturdukları etki apayrı. Terörle mücadelede İHA’ların devreye girmesinden sonra çok büyük bir farklılık oluştu. Ege’de Akdeniz’de İHA’larımızı uçurmaya başladık. Eskiden onlarca botu o binlerce adanın arasında gezdirmeniz gerekirken, şimdi bir tane İHA’yla çok rahat bu işleri yapabiliyorsunuz, önemli bir teknoloji" ifadelerinde bulundu.
"Çin oldukça fark oluşturacak bir duruma geldi"
Yapay zekayla ilgili stratejilerin Cumurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisiyle çok sıkı iş birliği halinde götürüldüğünü kaydeden Varank, bu alanın yıkıcı teknolojiler denilen dünyayı çok hızlı değiştiren bir alan olduğunu söyledi.
Buraya yatırım yapacak yeterli ekonomik güce sahip olup-olmamanın dünyada tartışılan bir konu olduğunu değerlendiren Varank, "Çin bu alana çok büyük yatırımlar yapıyor ve dünyanın geri kalanındaki ülkeler bu yatırımlardan açıkçası endişe ediyorlar, çünkü Çin bu alanda oldukça büyük bir fark oluşturacak duruma geldi. Almanya bir sanayi ülkesi, sanayinin dijital dönüşümünün ve yapay zekanın ne kadar verimlilik artışı getirdiğinin farkındalar, bu alana yatırım yapmak istiyorlar. Bu manada Türkiye’yle iş birliği imkanlarını beraber oturup görüştüğümüzde bu iş birliklerinin faydalı olacağına kanaat getirdik. Dolayısıyla şimdi ülkelerimiz arasında ve kurumlarımız arasında ne tip iş birlikleri yapabiliriz, yapay zeka alanında onların enstitüleriyle Türkiye’deki araştırma kurumları nasıl iş birlikleri yapabilir, bunun çalışmalarını yapacağız. Türkiye’de bildiğiniz gibi bir Türk-Alman Üniversitesi var, biz bu üniversiteyi Almanya’yla olan ilişkilerimizde önemli bir kaldıraç olarak görüyoruz. Hem siyasi ilişkilerde, hem de söylediğim gibi teknoloji alanındaki iş birliği anlamında. Şimdi Türk-Alman üniversitesi ve Rize Recep Tayyip Erdoğan üniversitesi ortaklığında İstanbul’da yeni bir teknopark kuruldu. Bu teknoparka Almanya ve Türkiye’den ilgili araştırma geliştirme kurum ve kuruluşları destek verebilirse çok önemli teknoloji geliştirme projelerine imza atabiliriz. Bununla ilgili görüşmelerimizi de sürdürüyoruz" dedi.
"Antalya’da 400 kilometre yapan çocuklar var"
Bakan Varank, 81 ile 100 Dene-Yap Teknoloji Atölyesi açmayı planladıklarını belirtti.
Açılan ilk 12 atölyeden birinin Alanya tarafında olduğunu hatırlatan Varank, "Antalya valimiz her gün 400 kilometre yol yapıp bu Dene-Yap Teknoloji Atölyesine devam eden çocuklarımız olduğunu söyledi.
Şu anda yeni talepler var. Biz çocuklarımızın daha ilk yetişirken bilimle, teknolojiyle tanışmasını istiyoruz, bu alanlara onları yönlendirmek istiyoruz. Hedefimiz, 2023 yılına kadar 50 bin teknoloji yıldızı yetiştirmek. Eğer bu talepleri dikkate alırsak bu sayıyı çok daha yukarılara taşımamız işten bile değil. aileler bu işi çok önemsiyorlar. Günümüz dünyasında bilimin ve teknolojinin, özellikle yıkıcı teknolojilerin nasıl dünyayı değiştirdiğinin herkes farkında. Dolayısıyla biz çocuklarımıza bu eğitimleri vermek istiyoruz. Pedagog değilim ama çocuklara bu eğitimi verirken işin içine eğlenceyi katmak başka bir şey. İşte burada da bu gökyüzü gözlem şenliğinde de onun ne kadar etkili olduğunu görüyoruz. Bir çocuk hayatı boyunca yaşayamayacağı bir deneyimi gelip burada yaşıyor. Bu faaliyetlerimizi sağlıklı bir şekilde yürütmemiz, sağlıklı bir şekilde kamuoyuyla paylaşmamız da lazım, ben buna özel önem veriyorum" ifadelerini kullandı.
Kaynak: İHA
Türkiye’nin uluslararası hukuk anlamındaki hak ve menfaatlerini de korumak için daha sağlıklı işleyen bir yapı, daha koordine bir yapıya ihtiyaç olduğunu ifade eden Varank, "Dolayısıyla insanların bunu anlamamasını tabi ki hoş karşılayabiliriz, ama böyle aklı evvel bir şekilde güya istihzayla karşılamalarına ancak basit, ucuz muhaliflik diyebilirim. Biz Uzay Ajansını Türkiye’de zaten gelişmiş kabiliyetlerimizi bir araya getirip orada bir sinerji yakalayıp Türkiye’yi uzay ligine çıkaracak bir kurum olarak görüyoruz. Bunlar tabi ki uzun yıllardır yapılan faaliyetler, uzun yıllar bu alanda emek harcamak lazım. Ama sonuçta ülkelerin başarılı olabildiği sektörler. Biz uzay ajansı dediğimizde, ülkemizin hak ve menfaatlerini koruyacağız dediğimizde tabi ki Star Wars’dan yıldız savaşlarından falan bahsetmiyoruz. Uydu işletmecisi bir ülkeyiz, hali hazırda ülkelerin yörünge hakları frekans hakları var bunların doğru bir şekilde tam bir koordinasyonla takip edilmesi lazım. Hem bilimsel manada, hem ekonomik manada uzayın ülkelere kazandırdığı farklılıkları biz de yakalamalıyız, oradaki katma değerden bizim de faydalanmamız lazım, biz uzay ajansına böyle bakıyoruz" diye belirtti.
"Kadro akademisyen, bürokrat ve girişimcilerden oluşacak"
Yakın zamanda açıklanması beklenen Uzay Ajansı kadrosunun akademiden mi, bürokrasiden mi olacağı konusundaki soruları yanıtlayan Varank, "Akademiden de var, bürokrasi tecrübesi olan insanlarımız da var, girişimcilerimiz de var. Ama hepsi uzay alanında bir şekilde çalışmış, yurt dışında çok önemli başarılar kazanmış bilim insanlarımız da var. Yönetim Kurulunu Cumhurbaşkanımız atıyor, o atayana kadar bizim bir isim ya da detay vermemiz doğru olmaz. O imzaladığında zaten kamuoyuyla arkadaşlarımızın öz geçmişlerini, çalışmalarını da ortaya koyacak şekilde isimlerini paylaşacağız" bilgisini verdi.
Doğru isimleri yakalamanın önemine değinen Varank, "Öncelikle bir yönetim kadrosu oluşturmamız lazım, mevzuat çalışmalarımızı da yapıyoruz. Kararnamenin çıkması kuruluş anlamına geliyor, ama bu kurumun faaliyetlerini yürütmesi için ikincil mevzuatların düzenlenmesi lazım. Hatta bazı noktalarda kanun gereksinimini olursa bununla ilgili de yüce Meclisimize başvuracağız. Yönetim Kurulu atanıncaya kadar biz zaten çalışmalarımızı sürdürmeye devam ediyoruz. O arkadaşlarımız vazifeyi aldıklarında onlar bu işe liderlik ederek çalışmaları hızlı bir biçimde tamamlayacaklar ve faaliyete geçmiş olacak" dedi.
"Tüm çalışmalar tek elden yürütülecek"
Uyduyla ilgili Türkiye’de çalışan çeşitli kurum ve kuruluşların, Uzay Ajansıyla beraber tek elden yürütülüp yürütülmeyeceği konusuna açıklık getiren Varank, çalışmaların tek elden, tek bir kurumun koordinasyonunda yürütüleceğini aktardı. Varank, "Türkiye’de çok önemli kurumlarımız var. Mesela TAİ’nin, bugüne kadar elde ettiği yetkinlikleri, kabiliyetleri, Uzay Ajansıyla o işleri biz yerine getirmeyeceğiz. Ama bu kabiliyetler özellikle ülkemizin ihtiyaçları çerçevesinde Uzay Ajansının koordinasyonunda yürütülecek. Yine TAİ yaptığı işe devam edecek, belki TAİ’nin çıkması gereken alanlar varsa, onları Uzay Ajansı sahiplenip yapacak. Bu özellikle politika anlamında olabilir, sadece TAİ’den de bahsetmiyoruz, Uzay Enstitüsünün yaptığı faaliyetler var, Savunma Sanayi Başkanlığının yaptığı işler var, Ulaştırma Bakanlığımızın yaptığı birtakım faaliyetler var, uydu işletmecimiz TÜRKSAT’ın yaptığı işleri de, bunların hepsinin koordinasyonunu Uzay Ajansı yapmış olacak" diye konuştu.
"SAGE’de işler iyi gidiyor"
SAGE’nin savunma sanayinde birtakım Ar-Ge faaliyetlerinin yapılması açısından tüm sektörü besleyen bir kurum olduğunu hatırlatan Varank, "Bizim enstitülerimiz arasında belki de en fazla projeye sahip enstitümüz. Yüksek irtifa uzun menzili hava savunma sistemi Siper’in en önemli paydaşlarından bir tanesi SAGE. Hava-hava füzeleriyle ilgili oldukça önemli mesafeler kat ettiler, hatta bu hafta birtakım testler var. Dolayısıyla SAGE’de işler iyi gidiyor. Orada geliştirdiğimiz kabiliyetleri Silahlı Kuvvetlerimizin kullandığına bizzat şahit oluyoruz, çok önemli operasyonlarda orada geliştirilmiş mühimmatlar kullanılıyor, bize bunların videoları geliyor ve o tabi bizi mutlu ediyor. Ülkemize bu manada katkı sağlıyor olmamız, ülkemizin savunmasına hizmet ediyor olmamız bizim açımızdan önemli. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ekonominin paydaşlarından bir tanesi ve savunma sanayi gerçekten katma değer oluşturan bir sektör. Bu manada bizim burada geliştirdiğimiz kabiliyetlerin bir kısmının şimdi ihracat rakamlarına yansıdığını da görüyoruz, bu da bizim açımızdan sevindirici. Bildiğiniz gibi hem savunma sanayinde geliştirilen kabiliyetlerin, hem uzay, havacılık teknolojilerinde geliştirilen kabiliyetlerin bir çarpan etkisi var, burada geliştirdiğiniz teknolojileri sanayinin diğer alt katmanlarına çok rahatlıkla uygulayıp daha fazla katma değer elde edebiliyorsunuz. Onun için savunma sanayi bizim gözbebeklerimizden bir tanesi. Ama biz bunu sanayinin tüm alanlarına yaymak istiyoruz. Kalkınma planının merkezinde aslında sanayi ve verimlilik var. Çok çalıştık, 3-4 ay Strateji Bütçe Başkanlığıyla onlarca belki toplantı yaptık ve detaylı bir biçimde Türkiye’de sanayide dönüşümü yakalayacağımız, katma değerli üretimi yakalayacağımız neler yapmamız gerekiyor, bunun politika maddelerini yazıp, aynı zamanda bunun bütçe çalışmasını da gerçekleştirdik. Dolasıyla önümüzdeki 4 yılın planı elimizde, nerelere odaklanacağız, ne kadar bütçede pay ayırmamız lazım? Bunun yanında, yatay kesişen alanlarda, örneğin sanayinin ihtiyaç duyduğu lojistik imkanları nedir bunu da detaylı çalıştık. Bunu da mesela Ulaştırma Bakanlığımız kendi programına yerleştirdi, bütçelemesini çalıştık. Dolayısıyla bir organize bölgesinin hangi yola, hangi tren bağlantısına ihtiyacı var, en yakın hangi limana gidip malını çok daha rahat ve ucuz bir şekilde satabilir, bunun çalışmalarını da yaptık. Diğer bakanlıklarla da bu manada çok ciddi çalıştık. Biz Kalkınma Planından umutluyuz. Kalkınma Planındaki en önemli maddelerimizden bir tanesi, teknoloji odaklı sanayi dönüşümü. Özellikle fazla cari açık verdiğimiz ara mallarını üretebileceğimiz, Türkiye’de katma değeri artırarak ekonomimize katkı sağlayacağımız bir program olacak. Bunun da mevzuatını aslında tamamladık çok yakında ilan etmeyi öngörüyoruz. Ve makine sektörüyle başlayacağız, makine sektöründe yerli katma değeri artıracak şirketlerimizle başlayacağız, Eylül-Ekim gibi de diğer odak sektörlerde programımızı başlamış olacağız" diye belirtti.
"Akıncı’nın büyük çarpan etkisi olacak"
"TÜBİTAK SAGE birikimini bundan sonra ne yapacak, milli muharip uçağına mı yöneleceğiz" sorusu üzerine Varank, "Milli muharip uçakta da kullanabiliriz. BAYKAR’ın geliştirdiği Akıncı İHA’sı var, bu İHA bir F-16’ın taşıyabildiği bütün mühimmatları taşıyabilecek. SOM-J ‘yi çok rahat bir biçimde Akıncı’ya entegre edip onun üstünden kullanabiliriz. Bu kabiliyetin kazanılmış olması önemli. Bu tarz bir seyir füzesini dünyada iki ülke geliştirdi şu anda. Dolayısıyla F-35 programında olan ülkeler eğer bu tip bir seyir füzesi almak isterlerse biz çok rahat bir içinde program dışında kalsak bile bu füzeleri satabiliriz. Çünkü bu bir pazar, eğer rekabetçiyseniz başka birinden değil de gelip sizden alabilir" karşılığını verdi.
Akıncı’yla ilgili bir entegrasyon süreci olup olmadığını paylaşan Varank, önce uçması gerektiğinin altını çizerek, "Ama çok hızlı çalışıyorlar, aslında o entegre edilecek mühimmatların çalışmaları da yürüyor, 2-3 ay içerisinde ilk uçuşu yapmayı planlıyorlar. Gelecek aslında insansız hava araçlarında. Bunun bir üst noktası artık savaşan İHA projesi, yani jet kabiliyetlerine sahip insansız savaş uçakları, dünya buna doğru gidiyor. Ben Akıncı’nın çok büyük bir çarpan etkisi olacağına inanıyorum savunma sanayimizde. Bugün bir F-16’yı kaldırmanızın maliyeti atıyorum 100 bin dolarsa, bir İHA’yı kaldırmanızın maliyeti, sekiz ya da onda bir seviyelerine düşebiliyor. Ama iha teknolojilerinin savunmamızda oluşturdukları etki apayrı. Terörle mücadelede İHA’ların devreye girmesinden sonra çok büyük bir farklılık oluştu. Ege’de Akdeniz’de İHA’larımızı uçurmaya başladık. Eskiden onlarca botu o binlerce adanın arasında gezdirmeniz gerekirken, şimdi bir tane İHA’yla çok rahat bu işleri yapabiliyorsunuz, önemli bir teknoloji" ifadelerinde bulundu.
"Çin oldukça fark oluşturacak bir duruma geldi"
Yapay zekayla ilgili stratejilerin Cumurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisiyle çok sıkı iş birliği halinde götürüldüğünü kaydeden Varank, bu alanın yıkıcı teknolojiler denilen dünyayı çok hızlı değiştiren bir alan olduğunu söyledi.
Buraya yatırım yapacak yeterli ekonomik güce sahip olup-olmamanın dünyada tartışılan bir konu olduğunu değerlendiren Varank, "Çin bu alana çok büyük yatırımlar yapıyor ve dünyanın geri kalanındaki ülkeler bu yatırımlardan açıkçası endişe ediyorlar, çünkü Çin bu alanda oldukça büyük bir fark oluşturacak duruma geldi. Almanya bir sanayi ülkesi, sanayinin dijital dönüşümünün ve yapay zekanın ne kadar verimlilik artışı getirdiğinin farkındalar, bu alana yatırım yapmak istiyorlar. Bu manada Türkiye’yle iş birliği imkanlarını beraber oturup görüştüğümüzde bu iş birliklerinin faydalı olacağına kanaat getirdik. Dolayısıyla şimdi ülkelerimiz arasında ve kurumlarımız arasında ne tip iş birlikleri yapabiliriz, yapay zeka alanında onların enstitüleriyle Türkiye’deki araştırma kurumları nasıl iş birlikleri yapabilir, bunun çalışmalarını yapacağız. Türkiye’de bildiğiniz gibi bir Türk-Alman Üniversitesi var, biz bu üniversiteyi Almanya’yla olan ilişkilerimizde önemli bir kaldıraç olarak görüyoruz. Hem siyasi ilişkilerde, hem de söylediğim gibi teknoloji alanındaki iş birliği anlamında. Şimdi Türk-Alman üniversitesi ve Rize Recep Tayyip Erdoğan üniversitesi ortaklığında İstanbul’da yeni bir teknopark kuruldu. Bu teknoparka Almanya ve Türkiye’den ilgili araştırma geliştirme kurum ve kuruluşları destek verebilirse çok önemli teknoloji geliştirme projelerine imza atabiliriz. Bununla ilgili görüşmelerimizi de sürdürüyoruz" dedi.
"Antalya’da 400 kilometre yapan çocuklar var"
Bakan Varank, 81 ile 100 Dene-Yap Teknoloji Atölyesi açmayı planladıklarını belirtti.
Açılan ilk 12 atölyeden birinin Alanya tarafında olduğunu hatırlatan Varank, "Antalya valimiz her gün 400 kilometre yol yapıp bu Dene-Yap Teknoloji Atölyesine devam eden çocuklarımız olduğunu söyledi.
Şu anda yeni talepler var. Biz çocuklarımızın daha ilk yetişirken bilimle, teknolojiyle tanışmasını istiyoruz, bu alanlara onları yönlendirmek istiyoruz. Hedefimiz, 2023 yılına kadar 50 bin teknoloji yıldızı yetiştirmek. Eğer bu talepleri dikkate alırsak bu sayıyı çok daha yukarılara taşımamız işten bile değil. aileler bu işi çok önemsiyorlar. Günümüz dünyasında bilimin ve teknolojinin, özellikle yıkıcı teknolojilerin nasıl dünyayı değiştirdiğinin herkes farkında. Dolayısıyla biz çocuklarımıza bu eğitimleri vermek istiyoruz. Pedagog değilim ama çocuklara bu eğitimi verirken işin içine eğlenceyi katmak başka bir şey. İşte burada da bu gökyüzü gözlem şenliğinde de onun ne kadar etkili olduğunu görüyoruz. Bir çocuk hayatı boyunca yaşayamayacağı bir deneyimi gelip burada yaşıyor. Bu faaliyetlerimizi sağlıklı bir şekilde yürütmemiz, sağlıklı bir şekilde kamuoyuyla paylaşmamız da lazım, ben buna özel önem veriyorum" ifadelerini kullandı.