Saat Kulesi Kale Mescidinin Minaresi Olarak İnşa Edildi
Erzurum Kalesi surları içerisinde bulunan Saat kulesinin ilk olarak kale içerisinde yer alan kale mescidinin minaresi olarak yapıldığı ancak daha sonra yaşanan işgaller sırasında gözetleme kulesi olarak kullanıldığı belirtildi. 19. yüzyılda minareye çan ve saat yerleştirildiğinin belirlendiği belirtildi.
Saat Kulesi ve Kale mescdinin 1072 yılında inşa edildiğini belirten Sanat Tarihçisi Nihat Sefa Komesli, bu yapıların Anadolu’da en erken yapılmış Türk İslam yapılarından birisi olduğuna dikkat çekti.
Komesli, Saat kulesi ilk başta mescidin minaresi olarak kullanılmış olsa da o dönemlerde akınların sürekli olmasından dolayı gözetleme kulesi olarak da kullanılmaya başladığını dile getirdi.
Erzurum Kalesinin kuruluşu ile ilgili bilgilerin ne yazık ki M.S. 415 yılından önceye gidemediğini belirten uzmanlar, Bizans Generali Anatolius tarafından yaptırıldığı bilinen kaleye Bizans kralın adından ötürü “Thedosiopolis” ismi verildiğini, kaynaklarda “Karin” adı ile anılan şehre Araplar “Kali-kale” veya “Kali” adı verdiklerini dile getiriyorlar.
Sanat Tarihçisi Nihat Sefa Komesli, Bugünkü Erzurum adının “Erzen”den gelmekte olup Siirt yakınlarındaki “Erzen”den ayırt etmek için “Erzen el-Rum” adı verildiğini anımsatarak, “502 yılında Sasanilerin eline geçen kale sık sık Bizans ve İranlılar arasında el değişmiştir. Erzurum’un Arapların eline geçişi ise Habib-bin Mesleme zamanında olmuştur. 755 yılına ait bir bilgiye göre kale, Halife Ebu Mansur tarafından tamir edilerek güçlendirilmiştir. 1048 yılında ise Kutalmış ve İbrahim Yınal liderliğindeki Selçuklu birlikleri bölgeye girmesi ile kale dolayısıyla şehir Türk egemenliğine girmiştir. Kalenin güneybatı köşesinde üzerinde kûfi yazılı bir kitabede bulunan saat kulesi (Tepsi Minare-Kesik Minare) yer almaktadır” diye konuştu.
Erzurum Kalesinin üzerindeki kitabeye göre Erzurum’un en eski yapısı durumunda olduğunu belirten Nihat Sefa Komesli, “Kare bir kaide ile başlayan alt bölüm, beden duvarlarından itibaren silindirik ve iki renkli taş örgü ile devam eder. Belirli bir yükseklikten sonra tuğla örgülü silindirik gövde başlamaktadır. Yukarı doğru hafifçe daralan gövdenin şerefe altına kadar olan kısmı orijinalliğini korumaktadır. Şerefeden yukarısı batılılaşma özelliği gösteren ahşap malzemeli eklentidir. 1124- 1132 yılları arasında hüküm süren Saltuklu beylerinden Ebul Muzaffer Gazi zamanında yapıldığı kitabesinden anlaşılmaktadır. Kulenin doğusunda kale duvarının güney kesimine içten bitişik olan mescitte 12. ve 13. yüzyıl özelliği göstermektedir. Doğuda, batıda, kuzeyde ve kasnak kısmında açılan pencerelerle aydınlatılmış olan mescit, küçük ölçülerde mihraba paralel iki sahandan oluşur. Mihrap önü kubbesi dıştan yöresel bir mimari geleneği de yansıtan yüksek kasnaklı konik külahlı bir örtüye sahiptir. Mihrap nişi güney duvarının orta burcunun içine yerleştirilmiştir. II. Mahmut Döneminde (1808-1839) onarım gördüğü anlaşılan güneydoğudaki kalenin girişi “Hisar Peçe” olarak adlandırılan bir tür avluya açılır. Burada çeşitli mekanlar ve bir hamam yer almaktadır. Kalenin asıl girişinin saat kulesinin de bulunduğu köşedeki kenar açıklığından olduğu tahmin edilmektedir. Erzurum Kalesi ile elde ettiğimiz gravürler ve haritalar kalenin geçmişte durumu hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır” dedi.
Kaynak: İHA
Komesli, Saat kulesi ilk başta mescidin minaresi olarak kullanılmış olsa da o dönemlerde akınların sürekli olmasından dolayı gözetleme kulesi olarak da kullanılmaya başladığını dile getirdi.
Erzurum Kalesinin kuruluşu ile ilgili bilgilerin ne yazık ki M.S. 415 yılından önceye gidemediğini belirten uzmanlar, Bizans Generali Anatolius tarafından yaptırıldığı bilinen kaleye Bizans kralın adından ötürü “Thedosiopolis” ismi verildiğini, kaynaklarda “Karin” adı ile anılan şehre Araplar “Kali-kale” veya “Kali” adı verdiklerini dile getiriyorlar.
Sanat Tarihçisi Nihat Sefa Komesli, Bugünkü Erzurum adının “Erzen”den gelmekte olup Siirt yakınlarındaki “Erzen”den ayırt etmek için “Erzen el-Rum” adı verildiğini anımsatarak, “502 yılında Sasanilerin eline geçen kale sık sık Bizans ve İranlılar arasında el değişmiştir. Erzurum’un Arapların eline geçişi ise Habib-bin Mesleme zamanında olmuştur. 755 yılına ait bir bilgiye göre kale, Halife Ebu Mansur tarafından tamir edilerek güçlendirilmiştir. 1048 yılında ise Kutalmış ve İbrahim Yınal liderliğindeki Selçuklu birlikleri bölgeye girmesi ile kale dolayısıyla şehir Türk egemenliğine girmiştir. Kalenin güneybatı köşesinde üzerinde kûfi yazılı bir kitabede bulunan saat kulesi (Tepsi Minare-Kesik Minare) yer almaktadır” diye konuştu.
Erzurum Kalesinin üzerindeki kitabeye göre Erzurum’un en eski yapısı durumunda olduğunu belirten Nihat Sefa Komesli, “Kare bir kaide ile başlayan alt bölüm, beden duvarlarından itibaren silindirik ve iki renkli taş örgü ile devam eder. Belirli bir yükseklikten sonra tuğla örgülü silindirik gövde başlamaktadır. Yukarı doğru hafifçe daralan gövdenin şerefe altına kadar olan kısmı orijinalliğini korumaktadır. Şerefeden yukarısı batılılaşma özelliği gösteren ahşap malzemeli eklentidir. 1124- 1132 yılları arasında hüküm süren Saltuklu beylerinden Ebul Muzaffer Gazi zamanında yapıldığı kitabesinden anlaşılmaktadır. Kulenin doğusunda kale duvarının güney kesimine içten bitişik olan mescitte 12. ve 13. yüzyıl özelliği göstermektedir. Doğuda, batıda, kuzeyde ve kasnak kısmında açılan pencerelerle aydınlatılmış olan mescit, küçük ölçülerde mihraba paralel iki sahandan oluşur. Mihrap önü kubbesi dıştan yöresel bir mimari geleneği de yansıtan yüksek kasnaklı konik külahlı bir örtüye sahiptir. Mihrap nişi güney duvarının orta burcunun içine yerleştirilmiştir. II. Mahmut Döneminde (1808-1839) onarım gördüğü anlaşılan güneydoğudaki kalenin girişi “Hisar Peçe” olarak adlandırılan bir tür avluya açılır. Burada çeşitli mekanlar ve bir hamam yer almaktadır. Kalenin asıl girişinin saat kulesinin de bulunduğu köşedeki kenar açıklığından olduğu tahmin edilmektedir. Erzurum Kalesi ile elde ettiğimiz gravürler ve haritalar kalenin geçmişte durumu hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır” dedi.