Malatya'da Türkiye-Çin İlişkileri Anlatıldı
İnönü Üniversitesi Arş. Gör. Dr. Zekeriyya Akdağ, “Yoğun rekabetin yaşandığı tekstil sektörü, Türkiye ve Çin’in arasını açmıştır” dedi.
Malatya İnönü Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) ile Uluslararası Gençlik Topluluğu işbirliğiyle, Ülkeler ve Diplomasi Akademisi Programları kapsamında "Türkiye-Çin İlişkileri" konulu konferansı Arş. Gör. Dr. Zekeriyya Akdağ verdi. Türkiye-Çin İlişkileri konulu konferansa, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Dekanı Prof. Dr. Recep Karabulut, akademik personel ile öğrenciler katıldı.
Dr. Zekeriyya Akdağ, Çin’in dünya üzerindeki önemine dikkat çekerek, Türkiye-Çin ilişkilerini anlattı.
Akdağ, 40’ıncı yılını geride bırakan reform süreci sayesinde, Çin’in dünyanın en önemli ekonomilerinden biri hâline geldiğini vurguladı. Dr. Akdağ, “Çin 1978 yılında Dışa Açılım ve Reform Sürecini başlatarak kapitalist dünya ekonomisiyle bir entegrasyon sürecine girdi. 40’ncı yılını geride bırakan Reform süreci, Çin’i dünya ekonomisindeki en önemli ülkelerden biri haline getirdi. Çin, ABD’den sonra en büyük ekonomi konumundadır" dedi.
Dr. Zekeriya Akdağ, Türkiye-Çin ilişkilerinin dalgalı bir seyir izlediğini vurgulayarak, ilişkilerin tarihi süreci hakkında, “Türkiye-Çin ilişkilerinin tarihsel serüvenine baktığımızda, ilişkiler dalgalı olmuş ve potansiyelin genel olarak gerisinde kalmıştır. İki ülkenin temel dış politika eğilimlerinin yanında, dönemsel politik ve stratejik tercihler de ikili ilişkilerin seyrini değiştirmiştir. Türkiye’nin genel olarak, geleneksel olarak Batı eğilimli bir dış politika yürütmesi, Çin başta olmak üzere, Doğu Asya’ya yönelik politikalar yürütmesini ve sürdürülebilirlik politikası yürütmesini olanaksız kılmıştır ve bu anlamda Türkiye geri kalmıştır. Çin ise Dünya ekonomisinin ulusal sistemde ekonomik meseleler hariç, uluslararası askeri politik meselelerden uzak durarak, genel olarak düşük profilli bir dış politika izlemektedir. Bu da ilişkilerin istenen seyrinin gerisinde kalmasına yol açmıştır" ifadelerini kullandı.
“2000’li yıllar Türkiye-Çin ilişkilerinin gerilediği yıllardır"
Arş. Gör. Dr. Akdağ, Türkiye-Çin ilişkilerinin 2000’li yıllarda gerilediğini belirterek, “2000’li yıllar Türkiye-Çin ilişkilerinin gerilediği yıllar olmuştur. AB ilişkilerinin gelişmesine paralel olarak, Çin ile olan ilişkilerinde yavaşlama meydana gelmiştir. Adaylık statüsü ve müzakere tarihinin verilmesiyle, Türkiye’nin AB ile ilişkileri yeni bir safhaya geçmiştir. Bu da Türkiye’nin 1990’lı yılların sonlarına doğru başlattığı Asya’ya Açılım politikasının geri plana itilmesini getirmiştir. 2001 yılında Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üye olması, özellikle yoğun rekabetin yaşandığı tekstil sektöründe iddialı olan Türkiye ve Çin’in arasını açmıştır. Türkiye ve Çin arasında bu dönemde, iktisadi alanda gün yüzüne çıkan sorunlar ile Türkiye’nin Kıbrıs meselesinde Tayvan modelini öne sürmesi, ikili siyasi ilişkileri olumsuz etkilemiştir. 2002- 2010 yılları arasında Türkiye’ye Çin tarafından herhangi bir üst düzey ziyarette bulunulmaması, iki ülke arasında adeta adı konmamış bir krizin olduğunu göstermektedir" şeklinde konuşmasını tamamladı.
Kaynak: İHA
Dr. Zekeriyya Akdağ, Çin’in dünya üzerindeki önemine dikkat çekerek, Türkiye-Çin ilişkilerini anlattı.
Akdağ, 40’ıncı yılını geride bırakan reform süreci sayesinde, Çin’in dünyanın en önemli ekonomilerinden biri hâline geldiğini vurguladı. Dr. Akdağ, “Çin 1978 yılında Dışa Açılım ve Reform Sürecini başlatarak kapitalist dünya ekonomisiyle bir entegrasyon sürecine girdi. 40’ncı yılını geride bırakan Reform süreci, Çin’i dünya ekonomisindeki en önemli ülkelerden biri haline getirdi. Çin, ABD’den sonra en büyük ekonomi konumundadır" dedi.
Dr. Zekeriya Akdağ, Türkiye-Çin ilişkilerinin dalgalı bir seyir izlediğini vurgulayarak, ilişkilerin tarihi süreci hakkında, “Türkiye-Çin ilişkilerinin tarihsel serüvenine baktığımızda, ilişkiler dalgalı olmuş ve potansiyelin genel olarak gerisinde kalmıştır. İki ülkenin temel dış politika eğilimlerinin yanında, dönemsel politik ve stratejik tercihler de ikili ilişkilerin seyrini değiştirmiştir. Türkiye’nin genel olarak, geleneksel olarak Batı eğilimli bir dış politika yürütmesi, Çin başta olmak üzere, Doğu Asya’ya yönelik politikalar yürütmesini ve sürdürülebilirlik politikası yürütmesini olanaksız kılmıştır ve bu anlamda Türkiye geri kalmıştır. Çin ise Dünya ekonomisinin ulusal sistemde ekonomik meseleler hariç, uluslararası askeri politik meselelerden uzak durarak, genel olarak düşük profilli bir dış politika izlemektedir. Bu da ilişkilerin istenen seyrinin gerisinde kalmasına yol açmıştır" ifadelerini kullandı.
“2000’li yıllar Türkiye-Çin ilişkilerinin gerilediği yıllardır"
Arş. Gör. Dr. Akdağ, Türkiye-Çin ilişkilerinin 2000’li yıllarda gerilediğini belirterek, “2000’li yıllar Türkiye-Çin ilişkilerinin gerilediği yıllar olmuştur. AB ilişkilerinin gelişmesine paralel olarak, Çin ile olan ilişkilerinde yavaşlama meydana gelmiştir. Adaylık statüsü ve müzakere tarihinin verilmesiyle, Türkiye’nin AB ile ilişkileri yeni bir safhaya geçmiştir. Bu da Türkiye’nin 1990’lı yılların sonlarına doğru başlattığı Asya’ya Açılım politikasının geri plana itilmesini getirmiştir. 2001 yılında Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üye olması, özellikle yoğun rekabetin yaşandığı tekstil sektöründe iddialı olan Türkiye ve Çin’in arasını açmıştır. Türkiye ve Çin arasında bu dönemde, iktisadi alanda gün yüzüne çıkan sorunlar ile Türkiye’nin Kıbrıs meselesinde Tayvan modelini öne sürmesi, ikili siyasi ilişkileri olumsuz etkilemiştir. 2002- 2010 yılları arasında Türkiye’ye Çin tarafından herhangi bir üst düzey ziyarette bulunulmaması, iki ülke arasında adeta adı konmamış bir krizin olduğunu göstermektedir" şeklinde konuşmasını tamamladı.