'5. Uluslararası Dini Araştırmalar Ve Küresel Barış Sempozyumu' Sona Erdi
Sonuç bildirgesinden: 'İnsanlığın geleceği ve huzuru, mutlak ben merkezci Batı medeniyetini referans alan bir anlayışla değil ortak ahlaki değerleri önceleyen bir anlayışla inşa edilmelidir ancak birlikte yaşama için gerekli olan ortak değerler yereli yok saymamalı, evrensel karşısında yerel değerler göz ardı edilmemelidir. İnsanlık için elzem olan, yerel ve küresel ölçekte beraber yaşama ve müsamaha kültürünün yaygınlaşmasıdır'
Türkiye İmam Hatipliler Vakfı (TİMAV) tarafından Mardin'de gerçekleştirilen "5. Uluslararası Dini Araştırmalar ve Küresel Barış Sempozyumu" sona erdi.
Atatürk Kültür Merkezi'nde, Mardin Artuklu Üniversitesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi ile İlim ve Hikmet Araştırma Merkezi desteğiyle gerçekleştirilen, yurt içi ve yurt dışından çok sayıda bilim insanı ve akademisyenin katıldığı sempozyum tamamlandı.
Sempozyum Düzenleme Kurulu tarafından açıklanan sonuç bildirgesinde, iki gün süren sempozyumda 29 ayrı oturumda ulusal ve uluslararası düzeyde akademisyenler ve araştırmacıların katılımlarıyla 105 bildiri sunulduğu bildirildi.
Sempozyumda farklı bakış açılarıyla insanlık tarihinin birikimi, bilgi çağının imkanlarıyla birleştirilerek muhtemel çatışma alanları ve çözüm önerileri müzakere edildiği belirtilen bildiride, şunlar kaydedildi:
"Küreselleşen dünyada farklılıklara mecbur olunduğu aşikar olmasına rağmen bireysel ve toplumsal hayatta ortak değerler vazgeçilmezdir. Birey benliğini inşa ederken, ortak değerlere mutlak anlamda gereklilik duymaktadır. İnsanlığın geleceği ve huzuru, mutlak ben merkezci Batı medeniyetini referans alan bir anlayışla değil ortak ahlaki değerleri önceleyen bir anlayışla inşa edilmelidir ancak birlikte yaşama için gerekli olan ortak değerler yereli yok saymamalı, evrensel karşısında yerel değerler göz ardı edilmemelidir. İnsanlık için elzem olan, yerel ve küresel ölçekte beraber yaşama ve müsamaha kültürünün yaygınlaşmasıdır. Kur'an ve sünnette adaletli olmaya ve haksızlıkları ortadan kaldırmaya yönelik tavsiyeler, ilahi buyruklar olmakla birlikte toplumun huzurunu temin edecek ahlaki gerekliliklerdir. Bu çerçevede, fertler ve toplum iyiyi ve adaleti tesis yolunda etkin bir birliktelik sergilemelidir."
Bildiride, Hz. Muhammed'in farklılıkları yönetmesinin Medine Vesikası ile tüm insanlığa örnek olabilecek bir açılım olduğuna dikkat çekilerek, bireysel ve kültürel farklılıkların göz önünde bulundurulmasının adaletli bir yönetim için gerekli olduğu ifade edildi.
Günümüz dünyasında sadece bireyler değil toplumlar da medya vasıtasıyla yönlendirildiği aktarılan bildiride, medyanın değerleri yozlaştırıcı etkisine karşı toplumsal farkındalık oluşturulmasının önemi vurgulanırken, sanat ve edebiyatın toplumsal hayata katkıları göz ardı edilmesi ve insanlığın ortak değerlerinin oluşmasında sanat ve edebiyattan azami ölçüde istifadeye gayret edilmesi gerektiği bildirildi.
Bildiride şunlar kaydedildi:
"Savaş ve ekonomik sebebe dayalı göçler Batı toplumlarında İslamofobiyi körüklemiş, Müslümanların kamusal alandaki görünürlüklerinin artması Batı'nın seküler dünyasına karşı bir tehdit olarak algılanmaya başlanmıştır. Avrupa'da yerleşik Müslümanların aynılaştırma ve dışlama pratikleri kıskacında seküler ikraha maruz kaldıkları gözlemlenmektedir. Buna karşılık son dönemde Batı kamuoyunda İslamofobiye karşı oluşan hassasiyet umut vericidir. Sonuç olarak 2 gün boyunca sunulan ve tartışılan bildiriler bağlamında bireyin farklılığını inkar etme, dışlama ve yok etme yoluna gitmeden, toplumsalı ve toplumsalın ortak zeminini inşa etmenin en sağlıklı yolunu bulma yolunda yapılacak çalışmaların değerine vurgu yapılmış, bu yönde yapılacak teorik ve pratik çalışmaların özendirilmesinin önemine dikkat çekilmiştir."
Kaynak: AA
Atatürk Kültür Merkezi'nde, Mardin Artuklu Üniversitesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi ile İlim ve Hikmet Araştırma Merkezi desteğiyle gerçekleştirilen, yurt içi ve yurt dışından çok sayıda bilim insanı ve akademisyenin katıldığı sempozyum tamamlandı.
Sempozyum Düzenleme Kurulu tarafından açıklanan sonuç bildirgesinde, iki gün süren sempozyumda 29 ayrı oturumda ulusal ve uluslararası düzeyde akademisyenler ve araştırmacıların katılımlarıyla 105 bildiri sunulduğu bildirildi.
Sempozyumda farklı bakış açılarıyla insanlık tarihinin birikimi, bilgi çağının imkanlarıyla birleştirilerek muhtemel çatışma alanları ve çözüm önerileri müzakere edildiği belirtilen bildiride, şunlar kaydedildi:
"Küreselleşen dünyada farklılıklara mecbur olunduğu aşikar olmasına rağmen bireysel ve toplumsal hayatta ortak değerler vazgeçilmezdir. Birey benliğini inşa ederken, ortak değerlere mutlak anlamda gereklilik duymaktadır. İnsanlığın geleceği ve huzuru, mutlak ben merkezci Batı medeniyetini referans alan bir anlayışla değil ortak ahlaki değerleri önceleyen bir anlayışla inşa edilmelidir ancak birlikte yaşama için gerekli olan ortak değerler yereli yok saymamalı, evrensel karşısında yerel değerler göz ardı edilmemelidir. İnsanlık için elzem olan, yerel ve küresel ölçekte beraber yaşama ve müsamaha kültürünün yaygınlaşmasıdır. Kur'an ve sünnette adaletli olmaya ve haksızlıkları ortadan kaldırmaya yönelik tavsiyeler, ilahi buyruklar olmakla birlikte toplumun huzurunu temin edecek ahlaki gerekliliklerdir. Bu çerçevede, fertler ve toplum iyiyi ve adaleti tesis yolunda etkin bir birliktelik sergilemelidir."
Bildiride, Hz. Muhammed'in farklılıkları yönetmesinin Medine Vesikası ile tüm insanlığa örnek olabilecek bir açılım olduğuna dikkat çekilerek, bireysel ve kültürel farklılıkların göz önünde bulundurulmasının adaletli bir yönetim için gerekli olduğu ifade edildi.
Günümüz dünyasında sadece bireyler değil toplumlar da medya vasıtasıyla yönlendirildiği aktarılan bildiride, medyanın değerleri yozlaştırıcı etkisine karşı toplumsal farkındalık oluşturulmasının önemi vurgulanırken, sanat ve edebiyatın toplumsal hayata katkıları göz ardı edilmesi ve insanlığın ortak değerlerinin oluşmasında sanat ve edebiyattan azami ölçüde istifadeye gayret edilmesi gerektiği bildirildi.
Bildiride şunlar kaydedildi:
"Savaş ve ekonomik sebebe dayalı göçler Batı toplumlarında İslamofobiyi körüklemiş, Müslümanların kamusal alandaki görünürlüklerinin artması Batı'nın seküler dünyasına karşı bir tehdit olarak algılanmaya başlanmıştır. Avrupa'da yerleşik Müslümanların aynılaştırma ve dışlama pratikleri kıskacında seküler ikraha maruz kaldıkları gözlemlenmektedir. Buna karşılık son dönemde Batı kamuoyunda İslamofobiye karşı oluşan hassasiyet umut vericidir. Sonuç olarak 2 gün boyunca sunulan ve tartışılan bildiriler bağlamında bireyin farklılığını inkar etme, dışlama ve yok etme yoluna gitmeden, toplumsalı ve toplumsalın ortak zeminini inşa etmenin en sağlıklı yolunu bulma yolunda yapılacak çalışmaların değerine vurgu yapılmış, bu yönde yapılacak teorik ve pratik çalışmaların özendirilmesinin önemine dikkat çekilmiştir."