'Eğitim Başta Olmak Üzere Tüm Kurumlara Liyakati Getirmeliyiz'
Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu: '15 Temmuz Türkiye'de değil de başka bir yerde olsaydı dünya demokrasi tarihinin altın kitabını yazarlardı. Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde böyle bir şey olsaydı bütün demokrasi tarihini yırtıp bunu koyarlardı'
Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu, 15 Temmuz Derneği ile Marmara Üniversitesi tarafından ortaklaşa yürütülen "Hafızanda Ne Var? Harbi Konuşmalar?" programının kasım ayı konuğu oldu.
Moderatörlüğünü Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse'nin yaptığı toplantıda konuşan Afyoncu, 15 Temmuz darbe girişimi ve o gece şehit düşenlerin, yaralananların isimlerinin unutulmaması ve hataların tekrarlanmaması için belli ölçülerde yeni nesillere aktarılması gerektiğini anlattı.
15 Temmuz'un mutlaka dünyaya anlatılması gerektiğine vurgu yapan Afyoncu, "15 Temmuz Türkiye'de değil de başka bir yerde olsaydı dünya demokrasi tarihinin altın kitabını yazarlardı. Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde böyle bir şey olsaydı bütün demokrasi tarihini yırtıp bunu koyarlardı bir milletin demokrasiye ve kendi yönetimine saygı duyması için. Batı'nın bize negatif bakışı var. Tarih boyu devam eden çekişmeden kaynaklanan bir düşmanlık var çünkü." diye konuştu.
FETÖ'nün 1970'lerden itibaren planlı programlı bir şekilde örgütlenmeye gittiğini dile getiren Afyoncu, şöyle konuştu:
"Türkiye de aslında ne olduğunu anlamadı, belki 50 yıl sonra anlayacak. Nasıl bir uçurumun kenarında döndüğümüzü bilmemiz lazım.Türkiye darbe de gördü, muhtıra da gördü, post modern darbe de gördü. Bu böyle bir şey değil. 70'li yıllardan itibaren adım adım bir planlama ile devletin değişik kademelerine giriliyor. Kademe kademe bir plan var, bunu sadece askeri olarak düşünmeyin. Türk halkı onlara güvendi ve Türkiye’nin insan sermayesi ellerine geçti. Ellerine geçirdikleri bu insan sermayesini adalete, emniyete, askeriyeye yerleştirdiler. Savcı, hakim, İspanyolca öğretmeni gibi birçok adamı kademe kadem yetiştirdiler. Dalga dalga büyüdüler. Türkiye'de darbelerin nasıl gerçekleştirildiğini bildikleri için özellikle askeriyeye daha fazla yatırım yaptılar. Fenerbahçe gibi milyonlarca taraftarı ve tabanı olan büyük bir bir sivil kuruluşa operasyon yaptıktan sonra 'ben her şeye operasyon yapabilirim' diye düşündüler, siyasi bir operasyona kalkışınca iş başka bir yere evrildi. Türkiye büyük bir felaketin ucundan geçti. Kontrol edilmeseydi iç savaş çıkardı. Suriye'de olduğu gibi. Plan program çok önceden ve çok iyi yapılmış. İhbarın yapılması müdahaleyi kolaylaştırdı. Binbaşının ihbarı bu darbeden daha fazla zarar görülmesini engelledi."
- "Nesiller elden gidiyor"
Prof. Dr. Afyoncu, Türkiye'nin en büyük probleminin eğitim olduğunu ve bir an önce bir maarif seferberliği başlatması gerektiğine dikkati çekerek, "Eğitimi kontrol ederseniz her şeyi kontrol edersiniz." dedi.
"Eğitimi kontrol ettiğiniz zaman ülkenin geleceği parlak olabilir, kontrol edemezseniz başarısız olur. FETÖ bence bunu çok iyi fark etmiş. Dolayısıyla Türkiye'nin bütün insan sermayesi ellerine geçmiş. Türkiye'nin her yerinde dershane kurmuş. Bu eğitim kurumlarındaki insanları devşirmiş ve kendi çıkarları için kullanacak hale getirmiş. Dolayısıyla eğitim başta olmak üzere tüm kurumlara liyakati getirmek zorundayız." diyen Afyoncu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Acil bir maarif seferberliği yapılmalı çünkü nesiller elden gidiyor. Türkiye'nin acilen bu nesli kurtarması lazım. Çünkü çocukları sınav maratonlarıyla yok ediyoruz. Türk tarihi ve değerlerinin mutlaka bu çocuklara aktarılması gerekiyor. Eğitimde de liyakat ölçümü yapmak zorundayız. Biz bunu sınavla ölçüyoruz. ALES diye bir şey var. Bu akademik bilgi ölçmeye yönelik bir şey değil. Bu seti birileri birilerini korur diye koymuşsunuz ama bu arada iyiler gelip bu sete çarpıyor. Çok iyi çocuklar var, çok iyi tarih bilgileri, çok iyi Osmanlıcaları var ama çocuğun ALES puanı düşük. Bizim burada oturup düşünmemiz lazım."
Erhan Afyoncu, 1980’li yıllardan itibaren liyakat gözetilmeden "bizim adam" denilerek atamalar yapıldığını ifade ederek, "Atamalar yapılırken mutlaka dikkat edilmesi gerekiyor. Bu adam FETÖ'cü mü değil mi? Atamalarda tavsiye edilen birçok adamın olumsuz çıktığını bizzat görüyoruz. Burada şöyle bir şey deniliyor. 'Liyakata göre atama' deniliyor. Liyakati nasıl ölçeceğiz?" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin bir numaralı probleminin ölçme ve değerlendirme olduğunu dile getiren Afyoncu, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Türkiye her alanda ölçme ve değerlendirme sistemini kurmak zorundadır. Üniversiteye, liseye öğrenci alırken, üniversiteye akademisyen atarken, okula öğretmen atarken, doktor, hakim, savcı alırken düzgün bir ölçme ve değerlendirme sistemi kurmamız lazım. Bu kolay değil, zor bir şey. Eğer liyakat ölçümü yapılmazsa eş dost atanmaya başlanıyor. Siyasi görüşün toplumun üzerinde olmaması lazım. Toplumun sağcısı var, solcusu var, muhafazakarı var, çevrecisi var. Toplumun değişik kesimlerinin devletin değişik kademelerinde temsil edilmesi, tamamının kenara itilmemesi, pastadan pay alması, farklı gruplardan kişilere devletten ortak bir payda vermemiz lazım."
Kaynak: AA
Moderatörlüğünü Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse'nin yaptığı toplantıda konuşan Afyoncu, 15 Temmuz darbe girişimi ve o gece şehit düşenlerin, yaralananların isimlerinin unutulmaması ve hataların tekrarlanmaması için belli ölçülerde yeni nesillere aktarılması gerektiğini anlattı.
15 Temmuz'un mutlaka dünyaya anlatılması gerektiğine vurgu yapan Afyoncu, "15 Temmuz Türkiye'de değil de başka bir yerde olsaydı dünya demokrasi tarihinin altın kitabını yazarlardı. Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde böyle bir şey olsaydı bütün demokrasi tarihini yırtıp bunu koyarlardı bir milletin demokrasiye ve kendi yönetimine saygı duyması için. Batı'nın bize negatif bakışı var. Tarih boyu devam eden çekişmeden kaynaklanan bir düşmanlık var çünkü." diye konuştu.
FETÖ'nün 1970'lerden itibaren planlı programlı bir şekilde örgütlenmeye gittiğini dile getiren Afyoncu, şöyle konuştu:
"Türkiye de aslında ne olduğunu anlamadı, belki 50 yıl sonra anlayacak. Nasıl bir uçurumun kenarında döndüğümüzü bilmemiz lazım.Türkiye darbe de gördü, muhtıra da gördü, post modern darbe de gördü. Bu böyle bir şey değil. 70'li yıllardan itibaren adım adım bir planlama ile devletin değişik kademelerine giriliyor. Kademe kademe bir plan var, bunu sadece askeri olarak düşünmeyin. Türk halkı onlara güvendi ve Türkiye’nin insan sermayesi ellerine geçti. Ellerine geçirdikleri bu insan sermayesini adalete, emniyete, askeriyeye yerleştirdiler. Savcı, hakim, İspanyolca öğretmeni gibi birçok adamı kademe kadem yetiştirdiler. Dalga dalga büyüdüler. Türkiye'de darbelerin nasıl gerçekleştirildiğini bildikleri için özellikle askeriyeye daha fazla yatırım yaptılar. Fenerbahçe gibi milyonlarca taraftarı ve tabanı olan büyük bir bir sivil kuruluşa operasyon yaptıktan sonra 'ben her şeye operasyon yapabilirim' diye düşündüler, siyasi bir operasyona kalkışınca iş başka bir yere evrildi. Türkiye büyük bir felaketin ucundan geçti. Kontrol edilmeseydi iç savaş çıkardı. Suriye'de olduğu gibi. Plan program çok önceden ve çok iyi yapılmış. İhbarın yapılması müdahaleyi kolaylaştırdı. Binbaşının ihbarı bu darbeden daha fazla zarar görülmesini engelledi."
- "Nesiller elden gidiyor"
Prof. Dr. Afyoncu, Türkiye'nin en büyük probleminin eğitim olduğunu ve bir an önce bir maarif seferberliği başlatması gerektiğine dikkati çekerek, "Eğitimi kontrol ederseniz her şeyi kontrol edersiniz." dedi.
"Eğitimi kontrol ettiğiniz zaman ülkenin geleceği parlak olabilir, kontrol edemezseniz başarısız olur. FETÖ bence bunu çok iyi fark etmiş. Dolayısıyla Türkiye'nin bütün insan sermayesi ellerine geçmiş. Türkiye'nin her yerinde dershane kurmuş. Bu eğitim kurumlarındaki insanları devşirmiş ve kendi çıkarları için kullanacak hale getirmiş. Dolayısıyla eğitim başta olmak üzere tüm kurumlara liyakati getirmek zorundayız." diyen Afyoncu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Acil bir maarif seferberliği yapılmalı çünkü nesiller elden gidiyor. Türkiye'nin acilen bu nesli kurtarması lazım. Çünkü çocukları sınav maratonlarıyla yok ediyoruz. Türk tarihi ve değerlerinin mutlaka bu çocuklara aktarılması gerekiyor. Eğitimde de liyakat ölçümü yapmak zorundayız. Biz bunu sınavla ölçüyoruz. ALES diye bir şey var. Bu akademik bilgi ölçmeye yönelik bir şey değil. Bu seti birileri birilerini korur diye koymuşsunuz ama bu arada iyiler gelip bu sete çarpıyor. Çok iyi çocuklar var, çok iyi tarih bilgileri, çok iyi Osmanlıcaları var ama çocuğun ALES puanı düşük. Bizim burada oturup düşünmemiz lazım."
Erhan Afyoncu, 1980’li yıllardan itibaren liyakat gözetilmeden "bizim adam" denilerek atamalar yapıldığını ifade ederek, "Atamalar yapılırken mutlaka dikkat edilmesi gerekiyor. Bu adam FETÖ'cü mü değil mi? Atamalarda tavsiye edilen birçok adamın olumsuz çıktığını bizzat görüyoruz. Burada şöyle bir şey deniliyor. 'Liyakata göre atama' deniliyor. Liyakati nasıl ölçeceğiz?" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin bir numaralı probleminin ölçme ve değerlendirme olduğunu dile getiren Afyoncu, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Türkiye her alanda ölçme ve değerlendirme sistemini kurmak zorundadır. Üniversiteye, liseye öğrenci alırken, üniversiteye akademisyen atarken, okula öğretmen atarken, doktor, hakim, savcı alırken düzgün bir ölçme ve değerlendirme sistemi kurmamız lazım. Bu kolay değil, zor bir şey. Eğer liyakat ölçümü yapılmazsa eş dost atanmaya başlanıyor. Siyasi görüşün toplumun üzerinde olmaması lazım. Toplumun sağcısı var, solcusu var, muhafazakarı var, çevrecisi var. Toplumun değişik kesimlerinin devletin değişik kademelerinde temsil edilmesi, tamamının kenara itilmemesi, pastadan pay alması, farklı gruplardan kişilere devletten ortak bir payda vermemiz lazım."