'Türkiye'de Her 10 Bebekten 1 Tanesi Prematüre'
Türkiye’de her 10 bebekten 1 tanesinin prematüre bebek olarak doğduğunu belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Akçakuş, prematüre bebeklerin doktor kontrollerinin sık olması gerektiğinin altını çizdi. Akcakuş, "Bebek taburcu oldu; üçüncü, onuncu, yirminci günde görmek istiyoruz. Her şey normale döndükten sonra ilk altı ay ayda daha sonra üç ayda bir görmek istiyoruz" dedi.
Lara Anadolu Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Akçakuş, prematüre bebeklerin bakımı, sağlığı ve kontrolleri hakkında açıklamalarda bulundu. Türkiye’de her 10 bebekten 1 tanesinin prematüre bebek olarak doğduğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Akçakuş, 36 haftanın öncesinde doğan bebeklerin, prematüre olarak tabir edildiğini söyledi.
“Ona göre destek veriyoruz”
Akçakuş, “Tabii bu bebekler 36 haftadan önce doğdukları için birçok problemle doğuyorlar. Bebek tabi hayata hazır gelmiyor. Anneye, aileye, ortama adapte olmaya çalışıyor. Bu adaptasyon süresinde biz anneye, babaya ve bebeğe yardım ediyoruz. Biz bebek odaklı çalışıyoruz. Bebek odaklı çalışmak şu demektir. Bebeği gözlüyoruz, dinliyoruz, ihtiyaçları neyse ona göre destek veriyoruz. Ünitelerimizde bu bebeklere tam destek veriyoruz. Hayata daha iyi başlamalarını sağlıyoruz. Bebeklere kendi bebeğimiz gibi bakıyoruz” dedi.
“Emzirmeyle arasında çok ciddi bir bağ oluşuyor”
Anne-bebek arasındaki bağa değinen Prof. Dr. Mustafa Akçakuş, “Bebek doğduktan sonra bebeği üşütmemeye çalışıyoruz. Hızlıca anne memesine koyup ilk yarım saat içerisinde emzirmek istiyoruz. Bu emzirmeyle birlikte anne ve bebek arasında çok ciddi bir bağ oluşuyor. Anne sütü çabuk geliyor ve daha besleyici oluyor. En önemli olayda, bebekle anne arasında kurulan bağdır. Ne kadar güvenli bir bağ oluştu anneyle bebek arasında o kadar bebek sağlıklı oluyor” diye konuştu.
Bebek bakımının nasıl olması gerektiği konusunda da bilgilendirmelerde bulunan Akçakuş, şöyle devam etti: “Bebeklerimizi yeni doğandan taburcu ederken aileye eğitim veriyoruz. Nasıl tutması, bakması, giydirmesi gerektiği hakkında. Bebeğe her gün beş dakika banyo yaptırmalarını, tırnaklarını kesmelerini söylüyoruz. Eldiven giydirmesinler. Çünkü, el hareketleriyle eline bakıyor, gözlüyor, dokunuyor, hissediyor, yalıyor. Bu durum bebeğin, bağışıklık sistemini ve zihinsel gelişimini geliştiriyor. Bir de bebeği çok koruyalım istemiyoruz. Yani bir odada tutalım, sokağa hiç çıkmasın gibi durumların olmasını istemiyoruz. Ziyaretçilerimiz gelecek. Sokağa çıkacağız, alış verişe gideceğiz. Bununla birlikte en önemli noktayı söylemek istiyorum. Bebekler enfeksiyona açık oldukları için elden yüzden öpülmemesi ve kucaktan kucağa gezdirilmemesi gerekiyor. Bütün aktivitelerimizi bebekle birlikte yapalım. Günde 30 dakika dışarı çıkaralım. Bebekte gece gündüz ayrımının sağlanmasını istiyoruz. Gece olduğu zaman karanlık ve sessiz bir ortamda uyutulmasını istiyoruz. Gündüz uyumasa da olur ama gece kesinlikle uyumalı”
Prof. Dr. Akçakuş, bebek beslenmesinde; sadece anne sütü önerdiklerini, yeni doğandan bebekleri taburcu ederken prematüre bebeklerin de anne sütü alabileceklerini aileye belirtiklerini söyledi.
"Sürecini çok kısa tutmak istiyoruz"
Tüm bebeklerin doğumuna girdiklerini belirten Akçakuş, “Bebeğin herhangi bir sağlık problemi yoksa bebek doğdu, ağladı, kalp atımı iyiyse bebeğe çok fazla ellemeden, anne memesine koyup emzirmeye başlıyoruz. Bebeğin solunum ve başka sıkıntısı olduğu zaman da yeni doğan ünitesine çıkarıyoruz. Mümkün olduğunca az tetkik yaparak bebekleri incitmemeye özen gösteriyoruz. Solunum desteği verip bebekleri hızlıca beslemeye başlayıp kilo aldırmaya çalışıyoruz. Bebeğin problemleri çözülür çözülmez hemen bebeği aileye teslim etmek istiyoruz. Yeni doğan sürecini çok kısa tutmak istiyoruz. Çünkü anneler ve bebekler için çok stresli bir süreçtir” açıklamasında bulundu.
Prematüre bebeklerin doktor kontrollerinin sık olması gerektiğini vurgulayan Akçakuş, "Bebek taburcu oldu; üçüncü, onuncu, yirminci günde görmek istiyoruz. Her şey normale döndükten sonra ilk altı ay ayda daha sonra üç ayda bir görmek istiyoruz" şeklinde konuştu.
"Riskleri olabilir"
Bu özel bebeklerin birtakım riskler taşıdığını belirten Prof. Dr. Akçakuş, “Bu risklerden bazıları şunlar; beyinlerinde hasar oluşabiliyor. Bebekler çok erken doğduğu için bağırsaklarında problem oluyor. Bazen ameliyatla bağırsaklarının bir kısmını alabiliyoruz. Duymasında, görmesinde problem oluyor. Nörolojik gelişiminden sorunlar olabiliyor. Bebekler de bazen baş büyümesi olabiliyor. Spastik olma durumları da söz konusu. Bu riskleri en aza indirmek için doğum süreci en iyi şekilde takip edilmeli ” dedi.
"En az bir yaşına kadar izliyoruz"
Bebek izlenimi hakkında da açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Mustafa Akçakuş, “Bu bebekler; kırılgan ve hassas. Biz bu bebekleri ne kadar süre izliyoruz. En az bir yaşına kadar izliyoruz. Bu izlenimlerin yenidoğancı tarafından yapılması gerekiyor. Bir yaşına kadar bebekte problem yok dediğimiz zaman normal bir bebek gibi takiplerine devam ediyoruz. Ama bu bebeklerin bir yaşına kadar yakından takip edilip izlenmesi gerekiyor. Bebek izleminde en önemli nokta, bebekle iki yaşında görüştük, bebek annesini hala emiyorsa bebek izleminde çok başarılıyız diyoruz. Ayrıca tarama yöntemlerimiz var. Taramalarımızda bir kere topuk kanı alıyoruz. Topuk kanıyla hastalıkları tarıyoruz. İşitme testi yapıyoruz. Bebeğin zeka gelişimi için işitmesinin olması gerekiyor. İkinci ayda kalça ultrasonu yapıyoruz. Bebeği ilk altı ay her ay görüyoruz” dedi.
"Doğum ağırlığının yüzde onunu veriyor, zayıflıyor"
Prematüre bebeklerin kilo alımına değinen Akçakuş, “Bebek önce şiş ödemli doğuyor. Daha sonra kilo veriyor. Doğum ağırlığının yüzde onunu veriyor, zayıflıyor. Daha sonra kilo almaya başlıyor. Biz bebek doğdu, tarttık, onuncu günde doğum tartısına tekrar ulaşsın istiyoruz. Daha sonra günde 20 gram 20 gram alsın istiyoruz. Bizim istediğimiz tartı alımı ayda, altı yüz gramla bin gram arasında” açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Mustafa Akçakuş, “Biz eskiden toplu bebekleri seviyorduk. Şimdi artık sevmiyoruz. Çünkü bebek ne kadar zayıfsa ilerki hayatında da zayıf olacak. Obezite olmayacak. Bebekler daha keyifli olacak. Bir de diyet yapmasına gerek kalmayacak her şeyi yiyip içecek. Altı ay anne sütü alsın istiyoruz. Sadece su dahi vermiyoruz. Altıncı ayda ek beslenmeye geçiyoruz. İki yaşına kadar da bebeklerimizi emziriyoruz” dedi.
Kaynak: İHA
“Ona göre destek veriyoruz”
Akçakuş, “Tabii bu bebekler 36 haftadan önce doğdukları için birçok problemle doğuyorlar. Bebek tabi hayata hazır gelmiyor. Anneye, aileye, ortama adapte olmaya çalışıyor. Bu adaptasyon süresinde biz anneye, babaya ve bebeğe yardım ediyoruz. Biz bebek odaklı çalışıyoruz. Bebek odaklı çalışmak şu demektir. Bebeği gözlüyoruz, dinliyoruz, ihtiyaçları neyse ona göre destek veriyoruz. Ünitelerimizde bu bebeklere tam destek veriyoruz. Hayata daha iyi başlamalarını sağlıyoruz. Bebeklere kendi bebeğimiz gibi bakıyoruz” dedi.
“Emzirmeyle arasında çok ciddi bir bağ oluşuyor”
Anne-bebek arasındaki bağa değinen Prof. Dr. Mustafa Akçakuş, “Bebek doğduktan sonra bebeği üşütmemeye çalışıyoruz. Hızlıca anne memesine koyup ilk yarım saat içerisinde emzirmek istiyoruz. Bu emzirmeyle birlikte anne ve bebek arasında çok ciddi bir bağ oluşuyor. Anne sütü çabuk geliyor ve daha besleyici oluyor. En önemli olayda, bebekle anne arasında kurulan bağdır. Ne kadar güvenli bir bağ oluştu anneyle bebek arasında o kadar bebek sağlıklı oluyor” diye konuştu.
Bebek bakımının nasıl olması gerektiği konusunda da bilgilendirmelerde bulunan Akçakuş, şöyle devam etti: “Bebeklerimizi yeni doğandan taburcu ederken aileye eğitim veriyoruz. Nasıl tutması, bakması, giydirmesi gerektiği hakkında. Bebeğe her gün beş dakika banyo yaptırmalarını, tırnaklarını kesmelerini söylüyoruz. Eldiven giydirmesinler. Çünkü, el hareketleriyle eline bakıyor, gözlüyor, dokunuyor, hissediyor, yalıyor. Bu durum bebeğin, bağışıklık sistemini ve zihinsel gelişimini geliştiriyor. Bir de bebeği çok koruyalım istemiyoruz. Yani bir odada tutalım, sokağa hiç çıkmasın gibi durumların olmasını istemiyoruz. Ziyaretçilerimiz gelecek. Sokağa çıkacağız, alış verişe gideceğiz. Bununla birlikte en önemli noktayı söylemek istiyorum. Bebekler enfeksiyona açık oldukları için elden yüzden öpülmemesi ve kucaktan kucağa gezdirilmemesi gerekiyor. Bütün aktivitelerimizi bebekle birlikte yapalım. Günde 30 dakika dışarı çıkaralım. Bebekte gece gündüz ayrımının sağlanmasını istiyoruz. Gece olduğu zaman karanlık ve sessiz bir ortamda uyutulmasını istiyoruz. Gündüz uyumasa da olur ama gece kesinlikle uyumalı”
Prof. Dr. Akçakuş, bebek beslenmesinde; sadece anne sütü önerdiklerini, yeni doğandan bebekleri taburcu ederken prematüre bebeklerin de anne sütü alabileceklerini aileye belirtiklerini söyledi.
"Sürecini çok kısa tutmak istiyoruz"
Tüm bebeklerin doğumuna girdiklerini belirten Akçakuş, “Bebeğin herhangi bir sağlık problemi yoksa bebek doğdu, ağladı, kalp atımı iyiyse bebeğe çok fazla ellemeden, anne memesine koyup emzirmeye başlıyoruz. Bebeğin solunum ve başka sıkıntısı olduğu zaman da yeni doğan ünitesine çıkarıyoruz. Mümkün olduğunca az tetkik yaparak bebekleri incitmemeye özen gösteriyoruz. Solunum desteği verip bebekleri hızlıca beslemeye başlayıp kilo aldırmaya çalışıyoruz. Bebeğin problemleri çözülür çözülmez hemen bebeği aileye teslim etmek istiyoruz. Yeni doğan sürecini çok kısa tutmak istiyoruz. Çünkü anneler ve bebekler için çok stresli bir süreçtir” açıklamasında bulundu.
Prematüre bebeklerin doktor kontrollerinin sık olması gerektiğini vurgulayan Akçakuş, "Bebek taburcu oldu; üçüncü, onuncu, yirminci günde görmek istiyoruz. Her şey normale döndükten sonra ilk altı ay ayda daha sonra üç ayda bir görmek istiyoruz" şeklinde konuştu.
"Riskleri olabilir"
Bu özel bebeklerin birtakım riskler taşıdığını belirten Prof. Dr. Akçakuş, “Bu risklerden bazıları şunlar; beyinlerinde hasar oluşabiliyor. Bebekler çok erken doğduğu için bağırsaklarında problem oluyor. Bazen ameliyatla bağırsaklarının bir kısmını alabiliyoruz. Duymasında, görmesinde problem oluyor. Nörolojik gelişiminden sorunlar olabiliyor. Bebekler de bazen baş büyümesi olabiliyor. Spastik olma durumları da söz konusu. Bu riskleri en aza indirmek için doğum süreci en iyi şekilde takip edilmeli ” dedi.
"En az bir yaşına kadar izliyoruz"
Bebek izlenimi hakkında da açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Mustafa Akçakuş, “Bu bebekler; kırılgan ve hassas. Biz bu bebekleri ne kadar süre izliyoruz. En az bir yaşına kadar izliyoruz. Bu izlenimlerin yenidoğancı tarafından yapılması gerekiyor. Bir yaşına kadar bebekte problem yok dediğimiz zaman normal bir bebek gibi takiplerine devam ediyoruz. Ama bu bebeklerin bir yaşına kadar yakından takip edilip izlenmesi gerekiyor. Bebek izleminde en önemli nokta, bebekle iki yaşında görüştük, bebek annesini hala emiyorsa bebek izleminde çok başarılıyız diyoruz. Ayrıca tarama yöntemlerimiz var. Taramalarımızda bir kere topuk kanı alıyoruz. Topuk kanıyla hastalıkları tarıyoruz. İşitme testi yapıyoruz. Bebeğin zeka gelişimi için işitmesinin olması gerekiyor. İkinci ayda kalça ultrasonu yapıyoruz. Bebeği ilk altı ay her ay görüyoruz” dedi.
"Doğum ağırlığının yüzde onunu veriyor, zayıflıyor"
Prematüre bebeklerin kilo alımına değinen Akçakuş, “Bebek önce şiş ödemli doğuyor. Daha sonra kilo veriyor. Doğum ağırlığının yüzde onunu veriyor, zayıflıyor. Daha sonra kilo almaya başlıyor. Biz bebek doğdu, tarttık, onuncu günde doğum tartısına tekrar ulaşsın istiyoruz. Daha sonra günde 20 gram 20 gram alsın istiyoruz. Bizim istediğimiz tartı alımı ayda, altı yüz gramla bin gram arasında” açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Mustafa Akçakuş, “Biz eskiden toplu bebekleri seviyorduk. Şimdi artık sevmiyoruz. Çünkü bebek ne kadar zayıfsa ilerki hayatında da zayıf olacak. Obezite olmayacak. Bebekler daha keyifli olacak. Bir de diyet yapmasına gerek kalmayacak her şeyi yiyip içecek. Altı ay anne sütü alsın istiyoruz. Sadece su dahi vermiyoruz. Altıncı ayda ek beslenmeye geçiyoruz. İki yaşına kadar da bebeklerimizi emziriyoruz” dedi.