Hastalıkların Sebebi Mikrobiyotalar Olabilir
İnsan vücudunda 100 trilyon hücre bulunduğunu, bunun 10 misli kadar da yararlı bakterileri barındırdığımızı belirten Op. Dr. Zafer Beken, "Vücudun deri, ağız, vajina, bağırsaklar gibi çeşitli bölgelerinde yerleşmiş bu bakterilere o bölgenin ’florası’, yeni adıyla mikrobiyotası deniyor. Bağırsaktaki mikrobiyota ise 2 kilo ağırlığında ve hem işlevi hem de ağırlığı nedeniyle artık bir organ olarak kabul ediliyor. Bu yüzden bağırsak mikrobiyotası bizim için çok önemlidir" dedi.
Medicalpark İzmir Hastanesinde düzenlenen ’Mikrobiyota ve İnsan Sağlığına Etkileri’ konulu sempozyumda açıklayıcı bilgiler verildi.
Sempozyumda söz alan Prof. Dr. Mustafa Altındiş, mikrobiyota ve bireysel tıbbı anlatırken, Doç. Dr. Gülfem Terek Ece çevresel faktörler ve mikrobiyotadan, Doç. Dr. Ahmet Yekta Tüzün irritabl bağırsak sendromu ve mikrobiyota, Prof. Dr. Hakan Abacıoğlu mikrobiyom ve kanser ayrıca Prof. Dr. Ahmet Uygun da FEKAL mikrobiyota transferi konusunu açıkladı.
Uzmanlar, insan vücudunda en fazla yer kaplayan, gastrointestinal kanalda kolonize olan; bakteri, virüs, mantar gibi mikroorganizmalardan oluşan ve organ gibi işlev gören ekosistemin ’bağırsak mikrobiyotası’ olarak adlandırıldığını kaydetti.
Önceleri normal flora olarak bilinen bu ekosistemin özellikle tıpta ve teknolojideki gelişmeler sayesinde inanılmaz çeşitlilikte farklı türler içerdiğinin zamanla görüldüğünün altını çizen uzmanlar, özellikle 2008 yılı sonrasında birçok hastalığın mikrobiyota ile ilişkisini gösteren çalışmaların yayınlanmaya başlandığını dile getirdi.
İnsan vücudunda 100 trilyon hücre bulunduğunu, bunun 10 misli kadar da yararlı bakterileri barındırdığımızı belirten Op. Dr. Zafer Beken de, "Vücudun deri, ağız, vajina, bağırsaklar gibi çeşitli bölgelerinde yerleşmiş bu bakterilere o bölgenin ’florası’, yeni adıyla mikrobiyotası deniyor. Bağırsaktaki mikrobiyota ise 2 kilo ağırlığında ve hem işlevi hem de ağırlığı nedeniyle artık bir organ olarak kabul ediliyor. Bu yüzden bağırsak mikrobiyotası bizim için çok önemlidir" ifadelerini kullandı.
Mikrobiyotanın insan sağlığını etkileyen faktörlerle yakından ilişkisi olduğunu belirten Medical Park İzmir Hastanesi Tıbbi Mikrobiyoloji Kliniğinden Doç. Dr. Gülfem Terek Ece, "Bağırsak mikrobiyotasının kompozisyonu ve fonksiyonu, doğum şekli, anne sütü alımı, antibiyotik kullanımı ve beslenme gibi çeşitli faktörlerden etkilenmektedir. Yine stres, sigara kullanımı, egzersiz mikrobiyota ile ilişkilendirilen diğer faktörlerdir. Bu faktörler arasında beslenme düzenlenebilir bir etmen olması nedeniyle büyük ilgi çekmektedir. Mikrobiyotayı etkileyen ilk diyetsel etmen anne sütü alma durumudur. Anne sütünden sonra, ek besinlere geçiş sürecinde seçilen besinler ve beslenme modeli mikrobiyotayı şekillendirmektedir" dedi.
Önümüzdeki yıllarda mikrobiyotanın daha fazla gündeme geleceğini kaydeden Doç. Dr. Ece, "Yetişkin dönemde mikrobiyotayı etkileyen diyetsel etmenlerin başında, diyetin karbonhidrat (özellikle posa), protein ve yağ içeriğinin geldiği görülmektedir. Yüksek hayvansal protein ve doymuş yağ; düşük posa ve karbonhidrat içeren diyetlerin bağırsak mikrobiyotasının zenginliğini ve çeşitliliğini azalttığı gösterilmiştir. Bugün kanser, diyabet, obezite, kardiyovasküler hastalıklar, bazı bağ dokusu hastalıkları, romatizmal hastalıklar, depresyon gibi bir çok hastalığın mikrobiyota ile ilişkisini gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Önümüzdeki yıllar bu ilişki ve mikrobiyotayı etkileyen faktörlerin çok konuşulacağını gösteriyor" şeklinde konuştu.
Kaynak: İHA
Sempozyumda söz alan Prof. Dr. Mustafa Altındiş, mikrobiyota ve bireysel tıbbı anlatırken, Doç. Dr. Gülfem Terek Ece çevresel faktörler ve mikrobiyotadan, Doç. Dr. Ahmet Yekta Tüzün irritabl bağırsak sendromu ve mikrobiyota, Prof. Dr. Hakan Abacıoğlu mikrobiyom ve kanser ayrıca Prof. Dr. Ahmet Uygun da FEKAL mikrobiyota transferi konusunu açıkladı.
Uzmanlar, insan vücudunda en fazla yer kaplayan, gastrointestinal kanalda kolonize olan; bakteri, virüs, mantar gibi mikroorganizmalardan oluşan ve organ gibi işlev gören ekosistemin ’bağırsak mikrobiyotası’ olarak adlandırıldığını kaydetti.
Önceleri normal flora olarak bilinen bu ekosistemin özellikle tıpta ve teknolojideki gelişmeler sayesinde inanılmaz çeşitlilikte farklı türler içerdiğinin zamanla görüldüğünün altını çizen uzmanlar, özellikle 2008 yılı sonrasında birçok hastalığın mikrobiyota ile ilişkisini gösteren çalışmaların yayınlanmaya başlandığını dile getirdi.
İnsan vücudunda 100 trilyon hücre bulunduğunu, bunun 10 misli kadar da yararlı bakterileri barındırdığımızı belirten Op. Dr. Zafer Beken de, "Vücudun deri, ağız, vajina, bağırsaklar gibi çeşitli bölgelerinde yerleşmiş bu bakterilere o bölgenin ’florası’, yeni adıyla mikrobiyotası deniyor. Bağırsaktaki mikrobiyota ise 2 kilo ağırlığında ve hem işlevi hem de ağırlığı nedeniyle artık bir organ olarak kabul ediliyor. Bu yüzden bağırsak mikrobiyotası bizim için çok önemlidir" ifadelerini kullandı.
Mikrobiyotanın insan sağlığını etkileyen faktörlerle yakından ilişkisi olduğunu belirten Medical Park İzmir Hastanesi Tıbbi Mikrobiyoloji Kliniğinden Doç. Dr. Gülfem Terek Ece, "Bağırsak mikrobiyotasının kompozisyonu ve fonksiyonu, doğum şekli, anne sütü alımı, antibiyotik kullanımı ve beslenme gibi çeşitli faktörlerden etkilenmektedir. Yine stres, sigara kullanımı, egzersiz mikrobiyota ile ilişkilendirilen diğer faktörlerdir. Bu faktörler arasında beslenme düzenlenebilir bir etmen olması nedeniyle büyük ilgi çekmektedir. Mikrobiyotayı etkileyen ilk diyetsel etmen anne sütü alma durumudur. Anne sütünden sonra, ek besinlere geçiş sürecinde seçilen besinler ve beslenme modeli mikrobiyotayı şekillendirmektedir" dedi.
Önümüzdeki yıllarda mikrobiyotanın daha fazla gündeme geleceğini kaydeden Doç. Dr. Ece, "Yetişkin dönemde mikrobiyotayı etkileyen diyetsel etmenlerin başında, diyetin karbonhidrat (özellikle posa), protein ve yağ içeriğinin geldiği görülmektedir. Yüksek hayvansal protein ve doymuş yağ; düşük posa ve karbonhidrat içeren diyetlerin bağırsak mikrobiyotasının zenginliğini ve çeşitliliğini azalttığı gösterilmiştir. Bugün kanser, diyabet, obezite, kardiyovasküler hastalıklar, bazı bağ dokusu hastalıkları, romatizmal hastalıklar, depresyon gibi bir çok hastalığın mikrobiyota ile ilişkisini gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Önümüzdeki yıllar bu ilişki ve mikrobiyotayı etkileyen faktörlerin çok konuşulacağını gösteriyor" şeklinde konuştu.