54 Yıldır Topladığı Hatıralarla Evini Müzeye Dönüştürdü
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yaşayan 85 yaşındaki Kazım Ertaş, 54 yıldır topladığı hediyelerle evini hatıra müzesi haline getirdi.
1933 yılında Tunceli’de dünyaya gelen Kazım Ertaş, hasta eşiyle birlikte Sur ilçesinde nostaljik müze halindeki evinde yadigar kalan eşyalarla hayat sürüyor. Nostaljik eşyalara olan merakıyla bilinen Kazım Ertaş, 54 yıldır Türkiye’nin birçok bölgesinde topladığı ve dostlarından aldığı hediyelere gözü gibi bakıyor. 3 odalı evinin 1 odasını müze haline getiren Ertaş, ziyarete gelen dostlarla şenlendiğini söyledi.
Emekli olduğundan dolayı zamanının büyük bir kısmını hasta eşine ve evdeki eşyaların bakımı ile geçirdiğini belirten Ertaş, 1964 yılında arkadaşlık kurduğu insanlardan hediye almaya başladığını ancak zamanla hediyeleri koyacak yer bulamayınca evin bir odasını müze yapmaya karar verdiğini söyledi.
1950 yılında köyünü terk etmek zorunda kaldığını belirten Ertaş, “Gurbete çıktım, Karadeniz bölgesi hariç Türkiye’nin her tarafını gezdim. Birçok yerlere yolculuk, çalışmak ve arkadaşları görmek için gittim. 2004 yılında tayınım Trabzon Maçka tarafına çıktı. Oraları bilmediğimden dolayı gitmedim emekliliğe ayrılıp Diyarbakır’a yerleştim. Meslek olarak ilk zamanlar garsonluk, otellerde işletme müdürlüğü ve birçok iş yaptım, en sonunda ise karayollarında makine ikmal memuru olarak başladım. Bu hediyeleri toplamaya 1964’te Şırnak’ın Cizre ilçesinde başlayarak peyder pey biriktirerek kendimle getirdim, bazılarını arkadaşlarım hatıra olarak gönderdi. Hediyelerin birçoğu çalıştığım insanlardan geldi, hatta bir tanesini Süleyman Demirel verdi. Böyle hediyelikleri çok seviyorum. Eğer ki ben üniversite okumuş olsaydım uçak bile yapardım, ama ilkokulu tek okuyabildim oda köyümüzde okul olmadığından dolayı. Burayı görmek için Kayseri, İzmir gibi birçok yerden geldiler. Her gelen diyor ‘nereden getirdin bu kadar eşyayı, bunların temizliğini kim yapıyor?’ Bende işim olmadığını kendim temizlediğimi söyledim şok oldular. Tabi farklı eşyalar bulursam hoşuma giderse bu koleksiyona eklerim" dedi.
”Yazdığım romanlarım da var”
Çalıştığı her ilde gördüklerini roman haline getirdiğini anlatan Ertaş, “Roman da yazıyorum 1960’ta ilk romanım ‘Unutulmaz O Günler’ ismiyle 180 sayfalık Şırnak’ta bastırdım. Romanda küçük iken çobanlık yapıyordum dağlarda, çiftçilik yaparken, Ankara’da askerlik yapar iken hayatımı yazdım. İkinci romanımı ise 1965’te karayollarında işe girdiğimde yazmaya başladım. Çalıştığım her yerdeki insanları, dağları, çeşmeleri ne varsa, nerede eğlenmiş isem hepsini tek tek kücelerle (sokaklar) birlikte orada yazdım. 280 sayfa yazdım daha bitiremedim, devam ediyorum şu anlık durdurdum. Romanlarımı bastırmak istiyorum ama param yetmiyor, ortaklı olarak bastırmak isteyen olursa bastırıp gelirini bölüşebilirim” diye konuştu.
Kaynak: İHA
Emekli olduğundan dolayı zamanının büyük bir kısmını hasta eşine ve evdeki eşyaların bakımı ile geçirdiğini belirten Ertaş, 1964 yılında arkadaşlık kurduğu insanlardan hediye almaya başladığını ancak zamanla hediyeleri koyacak yer bulamayınca evin bir odasını müze yapmaya karar verdiğini söyledi.
1950 yılında köyünü terk etmek zorunda kaldığını belirten Ertaş, “Gurbete çıktım, Karadeniz bölgesi hariç Türkiye’nin her tarafını gezdim. Birçok yerlere yolculuk, çalışmak ve arkadaşları görmek için gittim. 2004 yılında tayınım Trabzon Maçka tarafına çıktı. Oraları bilmediğimden dolayı gitmedim emekliliğe ayrılıp Diyarbakır’a yerleştim. Meslek olarak ilk zamanlar garsonluk, otellerde işletme müdürlüğü ve birçok iş yaptım, en sonunda ise karayollarında makine ikmal memuru olarak başladım. Bu hediyeleri toplamaya 1964’te Şırnak’ın Cizre ilçesinde başlayarak peyder pey biriktirerek kendimle getirdim, bazılarını arkadaşlarım hatıra olarak gönderdi. Hediyelerin birçoğu çalıştığım insanlardan geldi, hatta bir tanesini Süleyman Demirel verdi. Böyle hediyelikleri çok seviyorum. Eğer ki ben üniversite okumuş olsaydım uçak bile yapardım, ama ilkokulu tek okuyabildim oda köyümüzde okul olmadığından dolayı. Burayı görmek için Kayseri, İzmir gibi birçok yerden geldiler. Her gelen diyor ‘nereden getirdin bu kadar eşyayı, bunların temizliğini kim yapıyor?’ Bende işim olmadığını kendim temizlediğimi söyledim şok oldular. Tabi farklı eşyalar bulursam hoşuma giderse bu koleksiyona eklerim" dedi.
”Yazdığım romanlarım da var”
Çalıştığı her ilde gördüklerini roman haline getirdiğini anlatan Ertaş, “Roman da yazıyorum 1960’ta ilk romanım ‘Unutulmaz O Günler’ ismiyle 180 sayfalık Şırnak’ta bastırdım. Romanda küçük iken çobanlık yapıyordum dağlarda, çiftçilik yaparken, Ankara’da askerlik yapar iken hayatımı yazdım. İkinci romanımı ise 1965’te karayollarında işe girdiğimde yazmaya başladım. Çalıştığım her yerdeki insanları, dağları, çeşmeleri ne varsa, nerede eğlenmiş isem hepsini tek tek kücelerle (sokaklar) birlikte orada yazdım. 280 sayfa yazdım daha bitiremedim, devam ediyorum şu anlık durdurdum. Romanlarımı bastırmak istiyorum ama param yetmiyor, ortaklı olarak bastırmak isteyen olursa bastırıp gelirini bölüşebilirim” diye konuştu.