Kronik Böbrek Yetmezliğinde Kadınlar Daha Ciddi Risk Altında
DÜZCE – Prof. Dr. Tansu Sav, aşırı tuz tükeminin böbreklere zarar verdiğini söyledi.
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı ve Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tansu Sav, böbrek sağlığı ve hastalıkları konusunda farkındalık oluşturmayı amaçlayan Dünya Böbrek Günü kapsamında, önemli açıklamalarda bulundu. Böbreklerin vücudumuzdaki önemine dikkat çekerek açıklamasına başlayan Prof. Dr. Tansu Sav, böbrek sağlığının bozulmasının kalp ve beyin gibi hayati organlar başta olmak üzere vücudun tüm sistemlerinin işlemesinde aksamalar ortaya çıkaracağına işaret etti.
“Ülkemizde kronik böbrek yetmezliği sıklığı yüzde 15 civarındadır”
Böbrek hastalığının tek bir hastalıktan ibaret olmadığının altını çizen Sav, “Vücudun herhangi bir yerindeki bir hastalık direk veya indirekt olarak böbrekleri etkileyebilmekte, çalışmasını bozabilmektedir. Bu zararlanma kısa süreli ve geçici tipte olabileceği gibi kalıcı bir zararlanma da olabilir. En basitinden ilaçlı film çektirme, anjio gibi işlemler sonrası akut böbrek yetmezliği denen bir böbrek hastalığı gelişebilir. Bu hastalık genellikle geçicidir ve hasta çoğu zaman tedaviyle tamamen iyileşebilir. Bu tür geçici böbrek hastalıklarının sıklığını söylemek ve belirlemek mümkün değildir. Ancak kalıcı böbrek hastalıkları açısından bakıldığında ülkemizde kronik böbrek yetmezliği sıklığı %15 civarındadır. Bu hastalık için başta şeker hastalığı (diyabet) ve hipertansiyon olmak üzere, böbrek iltihapları, bazı tip böbrek kistleri, böbrek taşı varlığı önemli bir risk oluşturmaktadır” ifadelerini kullandı.
“Geç teşhis kalıcı ve geri döndürülemez böbrek hasarına yol açar”
Kalıcı tipteki böbrek hastalıklarında erken bulgu ve belirtinin çok fazla olmadığına değinen Düzce Üniversitesi öğretim üyesi, hastaların çoğunun şikayetler ortaya çıktıktan sonra geri döndürülemez bir şekilde gecikmiş vaka olarak geldiğini belirtti.
Böbrek hastalıklarının genellikle halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, bulantı, aşırı uyku isteği veya uykusuzluk şeklinde kendini gösterdiğini kaydeden Prof. Dr. Sav, “Hastalığın erken bulgularından bir tanesi de gece sık idrara çıkmaktır. Bazı çok ileri vakalarda hastalarımız, acil servise genel durumunda bozulma ve hatta koma durumu ile de başvurabilmektedir. Hastalığın teşhisi rutin kan ve idrar tetkiki ve ultrasonografi ile koyulabilmektedir” diyerek geç teşhisin kalıcı ve geri döndürülemez böbrek hasarına yol açabileceği uyarısında bulundu.
Vücudun en hassas organlarından biri olan böbreklerin yaşanabilecek herhangi bir anormal durumdan doğrudan etkilenebildiğini dile getiren Prof. Dr. Tansu Sav, “Zararlı ilaç kullanımı, ilaçlı film çektirme, vücudun susuz kalması, zehirlenmeler, idrar yollarında daralma, idrar yapamama gibi durumlar, ani ortaya çıkan ve genellikle tedaviyle düzelen böbrek hastalıklarına neden olurken, yüksek kan şekeri, tansiyon, aşırı ve kontrolsüz ilaç kullanımı, böbrek taşı varlığı ve böbrek kistleri kalıcı tip böbrek hastalığına yol açmaktadır.” şeklinde sözlerini sürdürdü.
“Gereksiz ve hekimin önermediği hiçbir ilaç kullanılmamalı”
Böbrek yetmezliğinden korunmak için önerilerde bulunan Sav, yeterli ve dengeli sıvı alınması, gereksiz ve hekimin önermediği hiçbir ilacın kullanılmaması, belli aralıklarla basit kan ve idrar tetkiklerinin yapılmasının önemine vurgu yaptı. Düzce Üniversitesi öğretim üyesi; şeker ve tansiyon hastalarının hastalıklarını ciddiye alması, yakın takip edilmesi ve yüksek şeker ile tansiyonlarının normale getirilmesinin hastalığın gelişimi ve ilerlemesinde ana basamakları oluşturduğunu da sözlerine ekledi.
Özellikle aniden ortaya çıkan, hastayı komaya kadar götürebilen böbrek yetmezliği tiplerinde ölüm riskinin artığına dikkat çeken Prof. Dr. Sav, erken müdahale ve uygun tedavilerle bu riskin azaltılmaya çalışıldığını ifade etti.
“Aşırı tuz tüketimi böbreklere zarar veriyor”
Hipertansiyonun kronik böbrek yetmezliği için önemli bir risk faktörü olduğuna vurgu yapan Sav, “Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de diyabetten sonra en sık kronik böbrek yetmezliği nedeni olarak hipertansiyon karşımıza çıkmaktadır. Ne kadar uzun süredir devam ediyor ve kan basıncı ne kadar yüksek düzeyde ise risk o kadar yükselmektedir. Ancak uygun tedaviler ile tansiyon kontrol altına alınabilirse kronik böbrek yetmezliğine yol açması engellenebilmektedir.” şeklinde konuştu.
Aşırı tuz tüketiminin hem hipertansiyon hastalığına, hem de böbreklere zarar verdiğine değinen Prof. Dr. Sav, ülkemizde ortalama günlük ihtiyacın yaklaşık 3 katından fazla tuz tüketildiğine dikkat çekerken, tuzun zararlı etkilerine maruz kalınmaması için tuz tüketimin azaltılmasının böbrek hastalıklarının önlenmesinde çok önemli bir rol oynayacağını savundu.
“Diyaliz ünitemiz daha refah bir ortamda hizmet vermeye devam edecek”
Kalıcı böbrek hasarının ileri evrelerinde hastaların yaşam konforlarının bozularak böbreklerinin görevini yeterince yapamaz hale geldiğinde, hastaların diyaliz yöntemleri ile normal hayatlarını sürdürdüklerini ifade eden Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tansu Sav, Düzce Üniversitesi Hastanesi’nde Hemodiyaliz ve Periton Diyalizi olarak ifade edilen iki tip diyaliz tedavisinin başarıyla sürdürüldüğünü söyledi.
Kısa süre içerisinde açılması planlanan Düzce Üniversitesi Hastanesi ek binasında yeni ve modern bir diyaliz ünitesinin de yer aldığını anımsatan Sav, “Bu ünitenin devreye girmesi ile tamamen yenilenen makinalarla kapasitemiz belirgin şekilde artacak ve daha ferah bir ortamda hem Hemodiyaliz hem de Periton Diyalizi hastalarımıza hizmet vermeye devam edeceğiz” dedi.
“Kronik böbrek yetmezliğinde kadınlar daha ciddi risk altındadır”
Dünya Böbrek Günü’nün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile aynı güne denk gelmesi nedeniyle Türk Nefroloji Derneği’nin bu yılki etkinliklerini ‘’Böbrekler ve Kadın Sağlığı’’ başlığı altında gerçekleştirdiğini dile getiren Prof. Dr. Tansu Sav, açıklamasını “Özellikle kronik böbrek yetmezliği açısından bakıldığında kadınlarımız daha ciddi risk altındadır. Önlenmesi mümkün olan bu hastalıktan korunmak için gerekli tedbirlerin alınması, belli aralıklarla doktor muayenesi ve tetkiklerin yaptırılması hastalığın gelişmemesi için hayati bir önem taşımaktadır” sözleriyle tamamladı.
Kaynak: İHA
“Ülkemizde kronik böbrek yetmezliği sıklığı yüzde 15 civarındadır”
Böbrek hastalığının tek bir hastalıktan ibaret olmadığının altını çizen Sav, “Vücudun herhangi bir yerindeki bir hastalık direk veya indirekt olarak böbrekleri etkileyebilmekte, çalışmasını bozabilmektedir. Bu zararlanma kısa süreli ve geçici tipte olabileceği gibi kalıcı bir zararlanma da olabilir. En basitinden ilaçlı film çektirme, anjio gibi işlemler sonrası akut böbrek yetmezliği denen bir böbrek hastalığı gelişebilir. Bu hastalık genellikle geçicidir ve hasta çoğu zaman tedaviyle tamamen iyileşebilir. Bu tür geçici böbrek hastalıklarının sıklığını söylemek ve belirlemek mümkün değildir. Ancak kalıcı böbrek hastalıkları açısından bakıldığında ülkemizde kronik böbrek yetmezliği sıklığı %15 civarındadır. Bu hastalık için başta şeker hastalığı (diyabet) ve hipertansiyon olmak üzere, böbrek iltihapları, bazı tip böbrek kistleri, böbrek taşı varlığı önemli bir risk oluşturmaktadır” ifadelerini kullandı.
“Geç teşhis kalıcı ve geri döndürülemez böbrek hasarına yol açar”
Kalıcı tipteki böbrek hastalıklarında erken bulgu ve belirtinin çok fazla olmadığına değinen Düzce Üniversitesi öğretim üyesi, hastaların çoğunun şikayetler ortaya çıktıktan sonra geri döndürülemez bir şekilde gecikmiş vaka olarak geldiğini belirtti.
Böbrek hastalıklarının genellikle halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, bulantı, aşırı uyku isteği veya uykusuzluk şeklinde kendini gösterdiğini kaydeden Prof. Dr. Sav, “Hastalığın erken bulgularından bir tanesi de gece sık idrara çıkmaktır. Bazı çok ileri vakalarda hastalarımız, acil servise genel durumunda bozulma ve hatta koma durumu ile de başvurabilmektedir. Hastalığın teşhisi rutin kan ve idrar tetkiki ve ultrasonografi ile koyulabilmektedir” diyerek geç teşhisin kalıcı ve geri döndürülemez böbrek hasarına yol açabileceği uyarısında bulundu.
Vücudun en hassas organlarından biri olan böbreklerin yaşanabilecek herhangi bir anormal durumdan doğrudan etkilenebildiğini dile getiren Prof. Dr. Tansu Sav, “Zararlı ilaç kullanımı, ilaçlı film çektirme, vücudun susuz kalması, zehirlenmeler, idrar yollarında daralma, idrar yapamama gibi durumlar, ani ortaya çıkan ve genellikle tedaviyle düzelen böbrek hastalıklarına neden olurken, yüksek kan şekeri, tansiyon, aşırı ve kontrolsüz ilaç kullanımı, böbrek taşı varlığı ve böbrek kistleri kalıcı tip böbrek hastalığına yol açmaktadır.” şeklinde sözlerini sürdürdü.
“Gereksiz ve hekimin önermediği hiçbir ilaç kullanılmamalı”
Böbrek yetmezliğinden korunmak için önerilerde bulunan Sav, yeterli ve dengeli sıvı alınması, gereksiz ve hekimin önermediği hiçbir ilacın kullanılmaması, belli aralıklarla basit kan ve idrar tetkiklerinin yapılmasının önemine vurgu yaptı. Düzce Üniversitesi öğretim üyesi; şeker ve tansiyon hastalarının hastalıklarını ciddiye alması, yakın takip edilmesi ve yüksek şeker ile tansiyonlarının normale getirilmesinin hastalığın gelişimi ve ilerlemesinde ana basamakları oluşturduğunu da sözlerine ekledi.
Özellikle aniden ortaya çıkan, hastayı komaya kadar götürebilen böbrek yetmezliği tiplerinde ölüm riskinin artığına dikkat çeken Prof. Dr. Sav, erken müdahale ve uygun tedavilerle bu riskin azaltılmaya çalışıldığını ifade etti.
“Aşırı tuz tüketimi böbreklere zarar veriyor”
Hipertansiyonun kronik böbrek yetmezliği için önemli bir risk faktörü olduğuna vurgu yapan Sav, “Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de diyabetten sonra en sık kronik böbrek yetmezliği nedeni olarak hipertansiyon karşımıza çıkmaktadır. Ne kadar uzun süredir devam ediyor ve kan basıncı ne kadar yüksek düzeyde ise risk o kadar yükselmektedir. Ancak uygun tedaviler ile tansiyon kontrol altına alınabilirse kronik böbrek yetmezliğine yol açması engellenebilmektedir.” şeklinde konuştu.
Aşırı tuz tüketiminin hem hipertansiyon hastalığına, hem de böbreklere zarar verdiğine değinen Prof. Dr. Sav, ülkemizde ortalama günlük ihtiyacın yaklaşık 3 katından fazla tuz tüketildiğine dikkat çekerken, tuzun zararlı etkilerine maruz kalınmaması için tuz tüketimin azaltılmasının böbrek hastalıklarının önlenmesinde çok önemli bir rol oynayacağını savundu.
“Diyaliz ünitemiz daha refah bir ortamda hizmet vermeye devam edecek”
Kalıcı böbrek hasarının ileri evrelerinde hastaların yaşam konforlarının bozularak böbreklerinin görevini yeterince yapamaz hale geldiğinde, hastaların diyaliz yöntemleri ile normal hayatlarını sürdürdüklerini ifade eden Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tansu Sav, Düzce Üniversitesi Hastanesi’nde Hemodiyaliz ve Periton Diyalizi olarak ifade edilen iki tip diyaliz tedavisinin başarıyla sürdürüldüğünü söyledi.
Kısa süre içerisinde açılması planlanan Düzce Üniversitesi Hastanesi ek binasında yeni ve modern bir diyaliz ünitesinin de yer aldığını anımsatan Sav, “Bu ünitenin devreye girmesi ile tamamen yenilenen makinalarla kapasitemiz belirgin şekilde artacak ve daha ferah bir ortamda hem Hemodiyaliz hem de Periton Diyalizi hastalarımıza hizmet vermeye devam edeceğiz” dedi.
“Kronik böbrek yetmezliğinde kadınlar daha ciddi risk altındadır”
Dünya Böbrek Günü’nün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile aynı güne denk gelmesi nedeniyle Türk Nefroloji Derneği’nin bu yılki etkinliklerini ‘’Böbrekler ve Kadın Sağlığı’’ başlığı altında gerçekleştirdiğini dile getiren Prof. Dr. Tansu Sav, açıklamasını “Özellikle kronik böbrek yetmezliği açısından bakıldığında kadınlarımız daha ciddi risk altındadır. Önlenmesi mümkün olan bu hastalıktan korunmak için gerekli tedbirlerin alınması, belli aralıklarla doktor muayenesi ve tetkiklerin yaptırılması hastalığın gelişmemesi için hayati bir önem taşımaktadır” sözleriyle tamamladı.