ANALİZ - Fransa Suriye'de Çıplak

Fransa'nın Pentagon politikasına ve Amerikan askeri gücüne dayanarak bazı hayaller kurması kolay. Ama Trump’ın askerlerini çekme kararıyla bütün bu hayalleri şimdi yıkılmış durumda Sarı yeleklilerin isyanının ardından Fransa’nın, hem de ABD’nin askerlerini çektiği bir ortamda Suriye’ye ilave asker göndermesine halkın desteği pek mümkün değil Fransa’nın askerlerini Suriye’den derhal çekmesi gerektiğine ilişkin okur yorumlar daha şimdiden gazetelerin köşelerini doldurmuş durumda Fransa’nın Pentagon çizgisinde PKK/YPG’ye verdiği desteğin gerçek gerekçesine gelince, bunu bilmek kolay değil, ama kolonyalist geçmişiyle bir ilintisi olabileceği akla yatkın

İSTANBUL -AKIN ÖZÇER- ABD başkanı Trump’ın Amerikan askerlerini Suriye’den çekme ve bu operasyonu Türkiye ile eşgüdüm içinde gerçekleştirme kararının, bu ülkeye müdahil ülkelerin politikalarını etkilemesi kaçınılmaz. Karar bir yandan Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik harekatına yeşil ışık yakarken, öte yandan da Suriye rejiminin ve müttefiklerinin (ülke topraklarının yaklaşık üçte birine tekabül eden) ABD işgalindeki bölgeyi ele geçirme iştahını kabartıyor.

Trump’ın bu kararı ayrıca ABD içinde, Beyaz Saray ile Pentagon arasında var olduğu söylenegelen çatışmayı da su yüzüne çıkarmış durumda. Kararın su yüzüne çıkardığı bir başka gerçek, Amerikan işgal bölgesinde sembolik olarak askeri güç bulunduran, PKK/YPG’ye arazide ve medyalarında büyük destek veren, Sykes-Picot gizli paylaşım anlaşmasının (1916) mimarları Birleşik Krallık (BK) ve Fransa’nın Pentagon’dan yana Suriye politikaları. Bu iki eski sömürgeci devletten Fransa’nın sesi öteden beri en yüksek perdeden çıkıyor. Bu duruma önceki yazılarımızda dikkat çekiyorduk. Fakat Elysée için, sahada Amerikan askeri kapasitesi ardına sığınarak bu konuda ahkam kesmek kolaydı kuşkusuz.

- Macron’dan PKK/YPG’ye destek

Trump’ın Suriye’den asker çekme kararına en üst düzeyde eleştiri de Fransa’dan geldi. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, eski sömürgesi Çad’ın başkenti Njamena’da bu konuda yaptığı açıklamada, Trump’ın kararından duyduğu “çok derin üzüntüyü” dile getirdi. Macron’a göre, “Bir müttefik güvenilir olmalı, diğer müttefikleriyle istişare etmeliydi”. Macron bu kadarla kalmadı; Beyaz Saray- Pentagon çatışmasına da girerek, görevinden ayrılan Amerikan Savunma Bakanı Mattis’e de övgülerde bulundu. ABD’nin PKK/YPG’ye destek vererek Suriye’de kalmasını savunagelen Mattis’in işaret ettiği gibi, “karardan sonra oluşacak boşluğu rejim güçleri dolduracaktı”.

Aslında Fransa Cumhurbaşkanı’nın derdi, sadece Amerikan askerlerinin çekilmesinin sahada oluşturacağı boşluğun rejim kuvvetlerince doldurulması değildi elbette. Öyle olsaydı, uluslararası DEAŞ’la mücadele koalisyonu çerçevesinde, sahada Türkiye ile birlikte çalışmaktan duyacağı memnuniyeti dile getirirdi. Gerçi Paris’in desteğini almak için randevu talep eden PKK/YPG heyetiyle bu sefer kendisi görüşmedi, ama danışmanlarını görevlendirmesi de Suriye’de nasıl bir politika izlediğini bir kez daha ortaya koydu.

“Bu sefer” dememizin nedeni, Macron’un geçen 29 Mart’ta Elysée Sarayı’nda, içinde askerlerin de bulunduğu bir SDG heyetini bizzat kabul etmiş olmasıydı. Le Monde’daki PKK yanlısı yazılarıyla tanıdığımız Allan Kaval mahlaslı yazarın bu konuda gazetede yayımlanan haberinin başlığı, Macron’un Suriyeli Kürtlere Fransa’nın desteğini garanti ettiğine ilişkindi. Yazının spotunda da Macron’un “Türkiye ile Kuzey Suriye’de savaştığı Kürt güçleri arasında diyalog kurulmasını dilediği” vurgulanmıştı. Kaval konuyla ilgili bilgileri PKK/YPG heyetinden almıştı ama aktardığına göre, Fransa Münbiç başta olmak üzere Kuzey Suriye’de PKK/YPG’ye destek için askeri varlığını artıracaktı.

Kaval’ın aktardıkları yalanlanmadığına, Trump’ın kararından sonra Fransa AB Bakanı Nathalie Loiseau tarafından verilen “angajmanlarına bağlı olarak Suriye’de kalacaklarına” ilişkin demece ve ilave asker gönderileceği söylentilerine bakılırsa, Fransa’nın niyetinin (her ne kadar mantıksız görünse de) şimdilik PKK/YPG’ye destek vermekten vazgeçmemek olduğu anlaşılıyor. Bu durumun sürdürülebilmesi ise kuşkusuz mümkün değil.

- Fransa’nın PKK/YPG’ye desteği Macron’a özgü değil

Tahmin edileceği üzere, Fransa’nın PKK-YPG’ye desteği ne Kuzey Suriye ile sınırlı ne de Macron dönemine özgü. Zeytin Dalı harekatına da “Suriye Kürtleri” adına karşı çıkmış olan Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı François Hollande, 12 Mart’ta Le Monde’da “Kim bu öz müttefiklerimizi vuran Türk müttefik” başlığıyla yayımlanan söyleşisiyle bu gerçeğin altını çizmişti.

Hollande’a göre YPG PKK’nın kolu değildi. Onlar Uluslararası Koalisyon’a Rakka’dan ve ötesinden DEAŞ’ı kovma imkânı vermiş olan Kürtlerdi. Hal böyle olduğuna göre, Türkiye’yi anlayamıyor ve şöyle demekten çekinmiyordu: “Fransa Türkiye ile birlikte NATO üyesi. […] Nasıl bir Türk müttefik ki öz müttefiklerimizi DEAŞ gruplarının yardımıyla vuruyor”. Bu cümleyi derin devletinin aktardığı yanlış bilgilere dayanarak mı, yoksa kolonyalist geçmişin özlemiyle izlenen saldırgan bir politikayı gizlemek için mi kuruyordu?

Fransa Hollande’ın bu skandal söyleşisinden sonra tuhaf bir girişimde de bulunmuştu. BM Genel Kurulu’na başvurarak Afrin’in “uçuşa yasak bölge” ilan edilmesini istemişti. Bunu elbette “Suriyeli Kürtler” dediği SDG etiketli PKK/YPG’yi korumak için yapıyordu. Çünkü tam da o sırada Afrin düşmek, Pentagon’un kurduğu “Kürt koridoru” çökmek üzereydi.

Fransa’nın Pentagon’a ayarlı bu politikası PKK’nın Türkiye’deki hendek eylemleriyle birlikte başlamış, bölgeden yapılan söyleşilerde teröristlerözgürlük savaşçıları” olarak tanıtılmıştı. Bu “laik ve Batıcı özgürlük savaşçılarının” Suriye’deki kolu François Hollande’ın dediği gibi Fransa için “öz müttefikti”. Onların yaşantılarını konu alan belgeseller, France 2 gibi devlet televizyonlarında yayımlanmıştı. Bu PKK/YPG güzellemesi, medya üzerinden aynı dönemde başlatılmış olan Erdoğan karşıtı kampanya ile süsleniyordu. Böylece bu politikaya kamuoyu desteği sağlanmış oluyordu.

- Fransa’nın Suriye’de ne işi var?

Görüldüğü gibi, Fransa bu politikasını kamuoyuna, ülkeyi kana bulayan DEAŞ teröristlerine “ölümcül darbe indiren Kürt müttefiklerle dayanışma” olarak sunuyor. Bu gerekçe, gerçek olmasa bile, 216 ölüme neden olan 13 Kasım 2015 Paris ve 14 Temmuz 2016 Nice saldırılarının ardından, DEAŞ terörünün Fransızların tehdit algılamasında ilk sıraya yükseldiği dikkate alındığında tutarlıydı. Ama sarı yeleklilerin isyanının ardından Fransa’nın, hem de ABD’nin askerlerini çektiği bir ortamda Suriye’ye ilave asker göndermesine halktan destek gelmesi pek mümkün değil. Nitekim Fransa’nın askerlerini Suriye’den derhal çekmesi gerektiğine ilişkin yorumlar daha şimdiden gazetelerin okur köşelerini doldurmuş durumda.

Fransa’nın Pentagon çizgisinde PKK/YPG’ye verdiği desteğin gerçek gerekçesine gelince, bunu bilmek kolay değil, ama kolonyalist geçmişiyle bir ilintisi olabileceği akla yatkın. Osmanlı İmparatorluğu topraklarının paylaşımını öngören ve Bolşevikler tarafından kamuoyuna açıklanmış olan Sykes-Picot gizli anlaşmasında, Fransa’nın payına (Hatay dâhil olmak üzere) Suriye ve Lübnan düşmüştü. Milletler Cemiyeti 1920’de Suriye ve Lübnan’ı Fransız mandasına bırakmış, bu rejim İkinci Dünya Savaşı ertesine kadar sürmüştü. Ama Suriye ve Lübnan’ın Fransız mandası altında kaldığı 26 yıl sükûnet içinde geçmemişti. İşgalciye karşı özellikle Suriye’de isyanlar olmuştu.

Fransa’nın PYD/YPG’yi müttefik ilan ederek, “Kürt” adı altında kurulması tasarlanan kukla bir terör devleti üzerinden bölgeye 70 yıl sonra geri dönmek istediği için böyle bir politika izlediğini, hatta bu konu üzerinden Türkiye’ye karşı yürüttüğü husumet politikasının daha farklı hedefleri de olduğunu öne sürmek mümkün.

Sonuç itibariyle, Pentagon politikasına ve Amerikan askeri gücüne dayanarak bazı hayaller kurmak kolay. Ama Trump’ın askerlerini çekme kararıyla bütün bu hayaller yıkılmış durumda. Fransa kolonyalist geçmişine özlem duyabilir, ama bundan böyle Kuzey Suriye’de bulunmasının, “Kürt müttefiklerine destek” değil, DEAŞ ile gerçek bir mücadele vermek dışında bir gerekçesi olmayacak.

[“İspanya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçiliği” ve “Çoğul İspanya: Anayasal Sistemi ve Terörle Mücadele Modeli” kitaplarının yazarı olan Akın Özçer 1979-2006 yılları arasında, sonuncusu Lyon Başkonsolosluğu olmak üzere, Dışişleri Bakanlığı’nda çeşitli görevlerde bulunmuştur]

Kaynak: AA