İMO Başkanından Sel Yorumu
Manisa’da gerçekleştirilen Kentsel Altyapı Çalıştayına katılan İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe, “Su baskınları tüm şehirler için geçerli. Kırsal bir kent olan, yağmur bile yağmayan Ankara’yı bile yılda birkaç kez su basıyor. Aslında su basmıyor, su bastırıyoruz, bunları da ‘afet’ olarak adlandırıyoruz. Kendimizi kandırıyoruz. Yaşananlardan ders çıkarılmazsa kentlerimizi bundan sonraki süreçte daha çok su basacak” dedi.
Türk Mimar ve Mühendisler Odası Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Manisa Şubesi, Kentsel Altyapı Çalıştayı gerçekleştirdi. İnşaat Mühendisleri Odası’nın 45’inci dönem programında yer alan çalıştaya İMO Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe, Manisa Şube Başkanı Cemil Kora, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Başdanışmanı mimar Azmi Açıkdil, şube başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve oda üyeleri katıldı.
Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan çalıştayın açılış konuşmasını yapan İMO Manisa Şube Başkanı Cemil Kora, kentlerin sağlıksız yapılaşmasının yanı sıra altyapı eksikliklerine de değinerek, “Şunun altını çizmek lazım: Altyapı da dahil kentsel sorunlar geçmişten günümüze gelmiştir. Çözülemediğinde de geleceğe çoğalarak devredilmektedir. Geçmişte bir tarım kenti olarak anılan Manisa, bugünse bir sanayi kentidir. Birçok ilimiz gibi çok ciddi dış göç almaktadır. Bu da kentimizde geçmişten gelen sorunları çözmeye çalışırken diğer yandan artan nüfusla birlikte çoğalan daha karmaşık sorunları da çözme gereğinin ortaya çıkarmaktadır” ifadelerini kullandı.
“Üst yapıyı yapıyoruz, sonra altyapıyı düşünüyoruz”
İMO Başkanı Cemal Gökçe, yaptığı konuşmada Manisa’nın sadece doğal yapısı açısından değil, kültürel öğeleri açısından da derinliği olan bir kent olduğunu belirtti.
“Bu çalıştayda altyapı nedir, altyapı olmadan üstyapı olur mu, yoksa önce üstyapıyı yapıp ondan sonra altyapıyı mı yapıyoruz gibi konuları tartışacağız” diyen Gökçe, “Belli yerleri gözümüze kestiriyoruz, konuta açıyoruz. Altyapısını düşünmeden imarlı veya imarsız oluyor ama önce üstyapıyı yapıyoruz, sonra altyapı taşımaya çalışıyoruz ama bu olmuyor” şeklinde konuştu.
“Riski yönetmeyi bilmiyoruz”
Gökçe geçtiğimiz günlerde İzmir’de depremle ilgili 2 günlük bir konferans yaptıklarını belirterek, “Her yerde altını çizdiğimiz gibi orada da çıkan en temel sonuç şuydu: Öncelikli olarak riski belirlemek ve yönetmek. Aynı şey deprem açısından da geçerli, altyapı açısından da geçerli. Siz altyapıdaki eksiklikleri çözemezseniz deprem yaşamadan önce veya var olan yapı sorununu depremden önce gideremezseniz eğer depremde krizi yönetirseniz, can ve mal kayıplarını önleyemezsiniz. Altyapıda ortaya çıkan hasarları gidermek, daha önce depremin ortaya çıkarmış olduğu üstyapıdaki hasarları gidermek daha önce gidermeniz gereken risk çerçevesindeki eksikliklerin 10 katı, 20 katı daha fazla ekonomik kayba neden oluyor. Bu nedenle temel konu her alanda depreme hazırlanmak konusunda da yapı güvenliği sağlamak konusunda da, altyapılarımızın düzenli olması konusunda da riski yönetmeyi bilmiyoruz” dedi.
“Su bastırıyoruz ‘afet’ diyoruz”
Türkiye’de yaşanan su baskın problemlerine de değinen Gökçe, “Su baskınları problemi İstanbul için de, İzmir için de, Manisa için de, Trabzon için de geçerli. Kırsal bir kent olan, yağmur bile yağmayan Ankara’yı bile yılda birkaç kez su basıyor. Arkadaşlar su basmıyor, su bastırıyoruz. Bunları da ‘afet’ olarak adlandırıyoruz. Su bastığında yağmura bağlıyoruz; deprem oluğunda güvensiz konut, güvensiz yapı ürettiğimiz için depreme bağlıyoruz; çığ düştüğünde gerekli önlemleri almıyoruz ona bağlıyoruz. Kendimizi kandırıyoruz. Sözüm size değil, ülkeyi yönetenlere. Bize bu yanlış çözümlere, çözüm değil, sorun oluşturacağını bildiğimiz çözümlere zaman zaman sessiz kalmamızla ilgili pay düşüyor. Biz öldüren değil, yaşatan bir mesleğin insanlarıyız, inşaat mühendisiyiz. Yapıcıyız, yaparız. Öldürmekten değil, yaşatmaktan yanayız. Dolayısıyla insanın oturmuş olduğu konutların yaşanabilir, deprem güvencesinde olmaları yetmez, aynı zamanda altyapılı, yaşanabilir bir çevrede yaşamaları gerektiğini de her zaman söylerim. Bilime, bilgiye önem verilmezse, mühendise önem verilmezse, yaşanılanlardan ders çıkarılmazsa kentlerimizi bundan sonraki süreçte daha çok su basacak” ifadelerini kullandı.
“Bir kirlilik başka bir kirlilik oluşturarak önleniyor”
Gökçe, dünyada ortaya çıkan atıkların yeniden kent ekonomisine kazandırıldığına dikkat çekerek, “Dünyada bunun ekonomisini oluşturmuşlar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ‘7 milyon konut yıkacağız yerine yenisini yapacağız’ diyor. Elbette deprem güvenliği olmayan konutlarımızın ya güçlendirilmesi gerekir ya da yıkılması gerekir. Ama eğer yıkacaksan şunu düşünmen ve önlemini alman gerekir: Bu yıkılan konutlardan çıkacak olan molozları ne yapacaksın? İstanbul’da denizi dolduruyorlar. Manisa’dan çıkanla da İzmir’deki denizi doldurursun. Yani bir kirliliği önlemek, başka bir kirlilik oluşturularak çözüm aranmaya çalışılıyor. Oysa dünya, moloz çerçevesinde de bir geri dönüşüm yapıyor” dedi.
“Kendi altyapımızı da geliştirmeliyiz”
“Kentlerimizi hasta etmememiz gerekir” diyen Gökçe, “Hasta olduktan sonra o hasta olan kentleri düzeltmek, altyapısını düzeltmek son derece zor. Bu altyapı çalıştayımızda, kentlerimizin hastalanmaması için neler yapılabileceği üzerine kurulu. Elbette ki ortaya çıkmış olan problemlerin giderilmesi gerekir. Onları da konuşacağız, tartışacağız ama temel konu şu: Gelişmekte olan kentlerimizi problemli kentler haline sokmadan, problemsiz bir kente nasıl dönüştürürüz noktasında bizim için de bir alt yapı oluşturmamız gerekiyor. Sadece kentlerin var olan altyapısını gidermek veya yeni yapılacak olan altyapı sistemlerini var olan teknik kurallara uygun olarak üretmek yetmiyor. Kendi altyapımızın da gelişmesini sağlamak lazım. Bu altyapıyı da dünyadaki var olan yeni bilgi ve teknolojileri kendimize yükleyerek yapabiliriz. Yapacağımız her altyapı çalışmasını proje çerçevesinde, teknik çerçevede değil, onun sosyal, ekonomik, psikolojik ve çevre boyutu, onun sürdürülebilirlik çerçevesinde de konuya bakmak gerekiyor” şeklinde konuştu.
Gün boyu süren ve 3 oturum halinde gerçekleşen Kentsel Altyapı Çalıştayı’nda havza ve içme suyu yönetim planı; ülkemizde sürdürülen ve çevre politikaları ve kentsel altyapı yatırımlarına etkisi ana plan; katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesisi; Manisa özelinde yapılan çalışmalar; içme suyu şebekesinin yenilenmesinin su kaçağı oranına etkisi Manisa örneği; yağmur suyu kanalizasyon sistemleri tasarım hususlarının Manisa özelinde değerlendirilmesi; atıksuların toplanması, artırılması, geri kazanımı veya uzaklaştırılması ve alıcı ortak seçimi; vahşi depolama sahalarının rehabilitasyonu ve elektrik enerjisi üretimi gibi konularda sunumlar yapıldı.
Kaynak: İHA
Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan çalıştayın açılış konuşmasını yapan İMO Manisa Şube Başkanı Cemil Kora, kentlerin sağlıksız yapılaşmasının yanı sıra altyapı eksikliklerine de değinerek, “Şunun altını çizmek lazım: Altyapı da dahil kentsel sorunlar geçmişten günümüze gelmiştir. Çözülemediğinde de geleceğe çoğalarak devredilmektedir. Geçmişte bir tarım kenti olarak anılan Manisa, bugünse bir sanayi kentidir. Birçok ilimiz gibi çok ciddi dış göç almaktadır. Bu da kentimizde geçmişten gelen sorunları çözmeye çalışırken diğer yandan artan nüfusla birlikte çoğalan daha karmaşık sorunları da çözme gereğinin ortaya çıkarmaktadır” ifadelerini kullandı.
“Üst yapıyı yapıyoruz, sonra altyapıyı düşünüyoruz”
İMO Başkanı Cemal Gökçe, yaptığı konuşmada Manisa’nın sadece doğal yapısı açısından değil, kültürel öğeleri açısından da derinliği olan bir kent olduğunu belirtti.
“Bu çalıştayda altyapı nedir, altyapı olmadan üstyapı olur mu, yoksa önce üstyapıyı yapıp ondan sonra altyapıyı mı yapıyoruz gibi konuları tartışacağız” diyen Gökçe, “Belli yerleri gözümüze kestiriyoruz, konuta açıyoruz. Altyapısını düşünmeden imarlı veya imarsız oluyor ama önce üstyapıyı yapıyoruz, sonra altyapı taşımaya çalışıyoruz ama bu olmuyor” şeklinde konuştu.
“Riski yönetmeyi bilmiyoruz”
Gökçe geçtiğimiz günlerde İzmir’de depremle ilgili 2 günlük bir konferans yaptıklarını belirterek, “Her yerde altını çizdiğimiz gibi orada da çıkan en temel sonuç şuydu: Öncelikli olarak riski belirlemek ve yönetmek. Aynı şey deprem açısından da geçerli, altyapı açısından da geçerli. Siz altyapıdaki eksiklikleri çözemezseniz deprem yaşamadan önce veya var olan yapı sorununu depremden önce gideremezseniz eğer depremde krizi yönetirseniz, can ve mal kayıplarını önleyemezsiniz. Altyapıda ortaya çıkan hasarları gidermek, daha önce depremin ortaya çıkarmış olduğu üstyapıdaki hasarları gidermek daha önce gidermeniz gereken risk çerçevesindeki eksikliklerin 10 katı, 20 katı daha fazla ekonomik kayba neden oluyor. Bu nedenle temel konu her alanda depreme hazırlanmak konusunda da yapı güvenliği sağlamak konusunda da, altyapılarımızın düzenli olması konusunda da riski yönetmeyi bilmiyoruz” dedi.
“Su bastırıyoruz ‘afet’ diyoruz”
Türkiye’de yaşanan su baskın problemlerine de değinen Gökçe, “Su baskınları problemi İstanbul için de, İzmir için de, Manisa için de, Trabzon için de geçerli. Kırsal bir kent olan, yağmur bile yağmayan Ankara’yı bile yılda birkaç kez su basıyor. Arkadaşlar su basmıyor, su bastırıyoruz. Bunları da ‘afet’ olarak adlandırıyoruz. Su bastığında yağmura bağlıyoruz; deprem oluğunda güvensiz konut, güvensiz yapı ürettiğimiz için depreme bağlıyoruz; çığ düştüğünde gerekli önlemleri almıyoruz ona bağlıyoruz. Kendimizi kandırıyoruz. Sözüm size değil, ülkeyi yönetenlere. Bize bu yanlış çözümlere, çözüm değil, sorun oluşturacağını bildiğimiz çözümlere zaman zaman sessiz kalmamızla ilgili pay düşüyor. Biz öldüren değil, yaşatan bir mesleğin insanlarıyız, inşaat mühendisiyiz. Yapıcıyız, yaparız. Öldürmekten değil, yaşatmaktan yanayız. Dolayısıyla insanın oturmuş olduğu konutların yaşanabilir, deprem güvencesinde olmaları yetmez, aynı zamanda altyapılı, yaşanabilir bir çevrede yaşamaları gerektiğini de her zaman söylerim. Bilime, bilgiye önem verilmezse, mühendise önem verilmezse, yaşanılanlardan ders çıkarılmazsa kentlerimizi bundan sonraki süreçte daha çok su basacak” ifadelerini kullandı.
“Bir kirlilik başka bir kirlilik oluşturarak önleniyor”
Gökçe, dünyada ortaya çıkan atıkların yeniden kent ekonomisine kazandırıldığına dikkat çekerek, “Dünyada bunun ekonomisini oluşturmuşlar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ‘7 milyon konut yıkacağız yerine yenisini yapacağız’ diyor. Elbette deprem güvenliği olmayan konutlarımızın ya güçlendirilmesi gerekir ya da yıkılması gerekir. Ama eğer yıkacaksan şunu düşünmen ve önlemini alman gerekir: Bu yıkılan konutlardan çıkacak olan molozları ne yapacaksın? İstanbul’da denizi dolduruyorlar. Manisa’dan çıkanla da İzmir’deki denizi doldurursun. Yani bir kirliliği önlemek, başka bir kirlilik oluşturularak çözüm aranmaya çalışılıyor. Oysa dünya, moloz çerçevesinde de bir geri dönüşüm yapıyor” dedi.
“Kendi altyapımızı da geliştirmeliyiz”
“Kentlerimizi hasta etmememiz gerekir” diyen Gökçe, “Hasta olduktan sonra o hasta olan kentleri düzeltmek, altyapısını düzeltmek son derece zor. Bu altyapı çalıştayımızda, kentlerimizin hastalanmaması için neler yapılabileceği üzerine kurulu. Elbette ki ortaya çıkmış olan problemlerin giderilmesi gerekir. Onları da konuşacağız, tartışacağız ama temel konu şu: Gelişmekte olan kentlerimizi problemli kentler haline sokmadan, problemsiz bir kente nasıl dönüştürürüz noktasında bizim için de bir alt yapı oluşturmamız gerekiyor. Sadece kentlerin var olan altyapısını gidermek veya yeni yapılacak olan altyapı sistemlerini var olan teknik kurallara uygun olarak üretmek yetmiyor. Kendi altyapımızın da gelişmesini sağlamak lazım. Bu altyapıyı da dünyadaki var olan yeni bilgi ve teknolojileri kendimize yükleyerek yapabiliriz. Yapacağımız her altyapı çalışmasını proje çerçevesinde, teknik çerçevede değil, onun sosyal, ekonomik, psikolojik ve çevre boyutu, onun sürdürülebilirlik çerçevesinde de konuya bakmak gerekiyor” şeklinde konuştu.
Gün boyu süren ve 3 oturum halinde gerçekleşen Kentsel Altyapı Çalıştayı’nda havza ve içme suyu yönetim planı; ülkemizde sürdürülen ve çevre politikaları ve kentsel altyapı yatırımlarına etkisi ana plan; katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesisi; Manisa özelinde yapılan çalışmalar; içme suyu şebekesinin yenilenmesinin su kaçağı oranına etkisi Manisa örneği; yağmur suyu kanalizasyon sistemleri tasarım hususlarının Manisa özelinde değerlendirilmesi; atıksuların toplanması, artırılması, geri kazanımı veya uzaklaştırılması ve alıcı ortak seçimi; vahşi depolama sahalarının rehabilitasyonu ve elektrik enerjisi üretimi gibi konularda sunumlar yapıldı.