Kuzey Anadolu Fay Hattı Dünyanın En Tehlikeli Faylarından Biri
İnşaat Mühendisleri Odası(İMO) Samsun Şubesi, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın dünyanın en tehlikeli faylarından biri olduğunu bildirdi.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Samsun Şube Yönetim Kurulu, Marmara depreminin 18. yılı dolayısıyla açıklamalarda bulundu.
Kuzey Anadolu Fay Hattı ve Türkiye’nin depremselliği
Açıklamada, “Kuzey Anadolu Fay Hattı dünyanın en tehlikeli faylarından biridir. Bingöl ilimizin Karlıova ilçesinden başlayıp Marmara Denizi’ne uzanan, oradan da Yunanistan’a geçen bir fay hattıdır. Bu fayın herhangi bir yerinde oluşan deprem, başka bir yeri, yeni bir depremle karşı karşıya bırakır. Bu nedenle 17 Ağustos Gölcük merkezli deprem, İstanbul’u deprem tehlikesi ile karşı karşıya bırakmıştır. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın ürettiği tarihsel depremlere baktığımızda, yaklaşık 250 yıllık dönemlere denk gelen ve büyüklüğü 7 ve üzeri büyüklükte olan depremlerin olduğunu görüyoruz.1766 depremini dikkate aldığımızda 250 yıllık periyota ulaşıldığı anlaşılmaktadır. Artı/eksi birkaç yıl sarkabilir. Yine İstanbul’un yaşadığı ve küçük kıyamet olarak bilinen 1509 yılı depremi ile 1766 yılında yaşanan deprem arasında 257 yıllık bir dönem var.7 ve üzeri bir depremin olma olasılığını bilim insanları yüzde 63 olarak öngörüyorlar” bilgilerine yer verildi.
Samsun merkeze 55 kilometre mesafede
Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın, Samsun merkeze 55 kilometre mesafede güneyde bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Sınıflandırmaya göre, Ladik, Havza ve Vezirköprü ilçeleri birinci derece, kent merkezi ikinci derece, Alaçam, Bafra, Terme, Çarşamba Ovaları ise üçüncü derece deprem bölgeleri olarak gösteriliyor. 26 Kasım 1943 yılında Ladik merkezli 7.2 şiddetindeki deprem Samsun ve çevresine büyük zarar verdi. Bu deprem baz alınarak yapılan çalışmada fay hattı, Samsun ve çevresi için en önemli kırık hatlarından biri olarak gösteriliyor. Yapılan uluslararası deprem risk analizlerinde de bu hat üzerinde olabilecek 7.2 ve daha büyük magnitüdlü depremlerin oluşma olasılığının yüksek olduğuna dikkat çekiliyor. Açıkçası ülke topraklarımızın yüzde 92 deprem tehlikesi altında; yüzde 66’sı ise birinci ve ikinci derecede tehlikeli deprem bölgesinde yer almaktadır. Nüfusu bir milyonun üzerinde bulunan 11 büyük kent ve ülke nüfusumuzun yüzde 70’i, deprem tehlikesi altında bulunuyor. Yine, büyük sanayi tesislerinin yüzde 75’i de deprem tehlikesi altındadır. Üstelik bu tesisler Doğu Marmara’da toplanmıştır. Ülkemizin topraklarında 1900’lü yılların başından günümüze kadar otuza yakın büyük ölçekli deprem meydana gelmiş ve resmi kayıtlara göre 100 binden fazla insan hayatını kaybetmiş, binlerce insanımız yaralanmış, binlerce yapı yerle bir olmuş veya önemli ölçüde hasar görmüştür. Ayrıca kırsal alanda değil de kentleşmiş alanda yaşamış olduğumuz bir depremdir. Ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme karşı hazırlamanın üç temel yolu bulunmaktadır. İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesidir. İkincisi yeni yapılacak olan yapıları; bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkelerle yapı üretim sürecinin içine sokmaktır. Bu nedenle proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin tüm evreleri sertifikalı mühendisler tarafından denetlenmelidir. Üçüncüsü, ortaya çıkabilecek riski azaltmak için yapıların sigorta kapsamına alınması da deprem zararlarını azaltmanın bir yolu olarak söylenebilir" denildi.
Kaynak: İHA
Kuzey Anadolu Fay Hattı ve Türkiye’nin depremselliği
Açıklamada, “Kuzey Anadolu Fay Hattı dünyanın en tehlikeli faylarından biridir. Bingöl ilimizin Karlıova ilçesinden başlayıp Marmara Denizi’ne uzanan, oradan da Yunanistan’a geçen bir fay hattıdır. Bu fayın herhangi bir yerinde oluşan deprem, başka bir yeri, yeni bir depremle karşı karşıya bırakır. Bu nedenle 17 Ağustos Gölcük merkezli deprem, İstanbul’u deprem tehlikesi ile karşı karşıya bırakmıştır. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın ürettiği tarihsel depremlere baktığımızda, yaklaşık 250 yıllık dönemlere denk gelen ve büyüklüğü 7 ve üzeri büyüklükte olan depremlerin olduğunu görüyoruz.1766 depremini dikkate aldığımızda 250 yıllık periyota ulaşıldığı anlaşılmaktadır. Artı/eksi birkaç yıl sarkabilir. Yine İstanbul’un yaşadığı ve küçük kıyamet olarak bilinen 1509 yılı depremi ile 1766 yılında yaşanan deprem arasında 257 yıllık bir dönem var.7 ve üzeri bir depremin olma olasılığını bilim insanları yüzde 63 olarak öngörüyorlar” bilgilerine yer verildi.
Samsun merkeze 55 kilometre mesafede
Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın, Samsun merkeze 55 kilometre mesafede güneyde bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Sınıflandırmaya göre, Ladik, Havza ve Vezirköprü ilçeleri birinci derece, kent merkezi ikinci derece, Alaçam, Bafra, Terme, Çarşamba Ovaları ise üçüncü derece deprem bölgeleri olarak gösteriliyor. 26 Kasım 1943 yılında Ladik merkezli 7.2 şiddetindeki deprem Samsun ve çevresine büyük zarar verdi. Bu deprem baz alınarak yapılan çalışmada fay hattı, Samsun ve çevresi için en önemli kırık hatlarından biri olarak gösteriliyor. Yapılan uluslararası deprem risk analizlerinde de bu hat üzerinde olabilecek 7.2 ve daha büyük magnitüdlü depremlerin oluşma olasılığının yüksek olduğuna dikkat çekiliyor. Açıkçası ülke topraklarımızın yüzde 92 deprem tehlikesi altında; yüzde 66’sı ise birinci ve ikinci derecede tehlikeli deprem bölgesinde yer almaktadır. Nüfusu bir milyonun üzerinde bulunan 11 büyük kent ve ülke nüfusumuzun yüzde 70’i, deprem tehlikesi altında bulunuyor. Yine, büyük sanayi tesislerinin yüzde 75’i de deprem tehlikesi altındadır. Üstelik bu tesisler Doğu Marmara’da toplanmıştır. Ülkemizin topraklarında 1900’lü yılların başından günümüze kadar otuza yakın büyük ölçekli deprem meydana gelmiş ve resmi kayıtlara göre 100 binden fazla insan hayatını kaybetmiş, binlerce insanımız yaralanmış, binlerce yapı yerle bir olmuş veya önemli ölçüde hasar görmüştür. Ayrıca kırsal alanda değil de kentleşmiş alanda yaşamış olduğumuz bir depremdir. Ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme karşı hazırlamanın üç temel yolu bulunmaktadır. İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesidir. İkincisi yeni yapılacak olan yapıları; bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkelerle yapı üretim sürecinin içine sokmaktır. Bu nedenle proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin tüm evreleri sertifikalı mühendisler tarafından denetlenmelidir. Üçüncüsü, ortaya çıkabilecek riski azaltmak için yapıların sigorta kapsamına alınması da deprem zararlarını azaltmanın bir yolu olarak söylenebilir" denildi.