Eşinin Hasretiyle Şair Oldu

Kilis'te yaşayan ve eşini 47 yıl önce bir rahatsızlık sonucu kaybeden 81 yaşındaki Mehmet Duran Sutaşı, geçen yıllara rağmen unutamadığı acısını mısralara yansıtıyor Eşinin ardından onlarca şiir kaleme alan Sutaşı: 'Eşimi kaybettikten sonra kendimi şiirlere adadım. Şiir yazmak beni rahatlatıyor, bütün acılarımı mısralara döküyorum. Şiirler yalnızlığımı gideriyor”

RIDVAN KORKULUTAŞ - Kilis'te yaşayan ve eşini 47 yıl önce kaybeden 81 yaşındaki Mehmet Duran Sutaşı, geçen yıllara rağmen eşine duyduğu özlemi yazdığı şiirlere yansıtıyor.

Sutaşı'nın, yüksek tansiyon hastası eşi Hasret Sutaşı, 1970'te rahatsızlanarak 33 gün yoğun bakımda kaldı. Bu zorlu bekleyiş sürecinde üzülen ve büyük sıkıntılar çeken Sutaşı, eşi ölmeden birkaç gün önce acılarını mısralara yansıtmaya başladı. 47 yıldır kalemini elinden düşürmeyen Mehmet Duran Sutaşı, aşkını ve özlemini ajandalara not etti. Sutaşı, bugüne kadar 6 ajandaya yüzlerce şiir yazdı.

Emekli maaşıyla kirasını ödediği Albay İbrahim Karaoğlanoğlu Mahallesi'ndeki evinde yalnız yaşayan Sutaşı, Kilis Belediyesi Kadınlara Meslek Edindirme Merkezi gönüllüleri tarafından yalnız bırakılmıyor.

Gönüllüler, her gün Sutaşı'na hazırladıkları yemekleri götürüyor ve onun yazdığı şiirlerini dinliyor.

- 'Eşim, kimliğinde cinsiyeti erkek olarak kaydedilmişti'

Yaşadıklarını AA muhabirine anlatan Mehmet Duran Sutaşı, eşi Hasret Sutaşı ile askerliğini yaptığı Sarıkamış'ta tanıştığını söyledi.

Sutaşı, nikahlanacakları zaman çok ilginç bir olayla karşılaştıklarını belirtti. Sutaşı, 'Eşim, nüfus memurlarının hatasıyla kimliğinde cinsiyeti erkek olarak kaydedilmiş. Bu yanlışı mahkeme kararıyla düzeltirdik. Nikah için kayıt yaptırırken eşim asker kaçağı olarak gözüktü. Ben de mahkeme kararını aldım ve sonunda nikahlanabildik.' diye konuştu.

Evlilikleri mutlu bir şekilde sürerken eşinin rahatsızlığının ortaya çıktığını anlatan Sutaşı, şöyle devam etti:

'Eşim, tansiyon hastasıydı. Sürekli kendisiyle ilgilenirdim. Bir gün benden naneli şeker almamı istedi. Ben de çarşıya gittim, eve gelirken baktım ki ambulans evimize gelmiş, eşim bayılmış. Derhal ameliyata alındı, ameliyattan çıktı ama yoğun bakıma alındı. Eşim 33 gün boyunca yoğun bakımda kaldı. Ben onun üzüntüsüne dayanamıyordum, çok zordu. Ölmesine yakın bir zamandı, eve geldim biraz ağladım, sonra kalemi elime aldım yazmaya başladım. 33 gün sabırla bekledim ama sonu olmadı, gitti kara toprağa. Ona 'Sen gidersen ben yalnız kalırım' dedim. Hakikaten yalnız kaldım. Eşimi kaybettikten sonra kendimi şiirlere adadım. Şiir yazmak beni rahatlatıyor, bütün acılarımı mısralara döküyorum. Şiirler yalnızlığımı gideriyor ama neye yarar ki bu dünyada her şey boş. Ağlamak, sızlamak hiçbir şeyi geri getirmiyor. Hep pencerenin önünde beklerim, belki bir torunum gelir diye ama kimse gelmedi. Yalnızlık bitmez ki bende, başlarım yazmaya. Unutmak çok zor bir şey çünkü bir sürü yaşadığımız hatıralar var. Yalnız kaldın mı kimse sana sahip çıkmaz. Bu dünya böyle, ben hala anlayamadım.”

Sutaşı, eşinin öleceğini biliyormuşçasına yazdığı ilk şiirinde şu mısraları kaleme aldı:

'Bir işe güce yetmez elim. Bu acı artık yaşatmaz beni. Keskin bir bıçak ile kesildi tenim. Bundan sonra kara topraktır yerim. Her gün isyan ettim zalim kaderime. Ne olur zalimleri ağlat benim yerime. Böyle yapmakla ne geçecek eline. Göğe çıkıp da gülme halime. Şükretsem mevlaya kaderimmiş diye. Bir an içinde düşürürler seni dile. Yaşatmazlar seni bir gün bile. Bu acıyla kıvranıp ağlarsın her gün. Bilmiyorum bu kader hep beni mi seçecek? Günlerim böyle mi geçecek? Sevinç yerine, acı, elemle mi bitecek? Çağıyorum kara toprağı artık gel beni kucakla...'
Kaynak: AA