'İslam Düşmanlığı Kasıtlı Olarak Üretilen Bir Olgudur'
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "İslamofobi falan demeyelim açık bir şekilde bugün dünyada İslam karşıtlığı, düşmanlığı vardır. İslam düşmanlığı, karşıtlığı da böyle bir süre ilmi çalışmalar sonucu dünyanın bazı merkezlerinde bazı çevrelerinde kasıtlı olarak üretilen bir olgudur" dedi.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 2. Uluslararası Hacı Bayram-ı Veli Sempozyumu’na katıldı.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen sempozyumda yaptığı konuşmada Kurtulmuş, günlük hayattaki bunalımlardan kaçıp sığınılan ender yerlerden birisinin Hacı Bayram-ı Veli olduğunu anlatarak, "Sadece vatandaşlarımız şehrin dışından ziyaret etmek için gelmiyor. Aynı zamanda bu şehirde bulunanlar, gidip ruhen sekinet bulmak istedikleri dönemlerde oraya Hacı Bayram-ı Veli’nin huzuruna gidiyor. Orada Allah’a sığınıyor. Hacı Bayram-ı Veli, milletimiz için bizler içinde bir sığınma mekanıdır, arınma mekanıdır. Dualarımızın kabul edildiğine inandığımız mekanlardan birisidir" diye konuştu.
"TASAVVUF GELENEĞİNDE BUNU İLMEL YAKİN, AYNEL YAKİN VE HAKKEL YKİN DİYEREK 3 MERTEBEDE BİLMEYİ TASNİF ETMİŞİZ"
Konuşmasında iki ana konu üzerinde duracağını belirten Kurtulmuş, bunlardan birincisinin bilmek meselesi, ikincisinin ise Anadolu ve Rumeli topraklarına asırlar boyunca hayat veren irfan geleneği hakkında olduğunu ifade etti.
Kainatın yaradılışının aslının bilmek ve bilinmek olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "Yaradılışın aslı bilmek sırrı üzerinde tecelli etmektedir. Tasavvuf geleneğinde bunu ilmel yakin, aynel yakin ve hakkel yakin diyerek 3 mertebede bilmeyi tasnif etmişiz, sınıflamışız. Bilmek, insanın çevresinde olan biteni bilmesidir. Bilmek, kainatta ne var ne yok bunu bilmesidir. Bilmek insanın kendisini, Rabbi’ni bilmesidir. İnsanın kendi yaradılışını acziyetini, kul olarak kendisinin kısıtlarını, limitlerini bilebilmesi ve Allah’ın varlığı karşısında kendisinin yokluğunu, hiçliğini anlayabilmesidir. Bilmek kainat boyunca bütün medeniyetlerin, ana gövdesini oluşturmuş olan bir eylemdir" ifadelerini kullandı.
"BU KADAR ÇOK BİLGİ SAHİBİ OLMAMIZA RAĞMEN MAALESEF YERYÜZÜNDE HUZUR YOK"
Kurtulmuş, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bugün dünyada da insanların belki bilgiye en fazla sahip olduğu dönemlerden birisinden geçiyoruz. Bu kadar çok bilgi sahibi olmamıza rağmen maalesef yeryüzünde huzur yok, yeryüzünde saadet yok, yeryüzünde insan toplulukları arasında barış yok, insan topluluklarının bireysel olarak iç huzuru yok. Olmayan şey beşeri anlamda bilgi eksikliği değildir. Olmayan şey insanların ilmel yakin, aynel yakin, hakkel yakin yani marifetullah dediğimiz bu çizgide Allah’ın karşısında acziyetlerini bilmekten yoksun olmalarıdır. İlmin karşısında gözlerinin kamaşması, ilim sahibi oldukça kendilerini insanların üstünde görmesidir. Bizim ilmimizde, inancımızda bilmek ne kadar biliyor olursanız olun Allah’ın ilminin karşısında bütün bildiklerinizin okyanusun içerisinde bir damla mesafesinde dahi olmadığını bilmektir. Acziyetimizi bilmektir. Bu topraklarda İslam geleneğinin asırlar boyunca güçlü bir şekilde yaşamasının en temel nedenlerinden birisi insanların irfan geleneğine sahip çıkarak o geleneğin öğrettiği, ‘önce kendini bil’ anlayışıyla hareket etmesidir. Hani diyoruz ya, ‘kork Allah’tan korkmayandan.’ Allah’ı bilmeyenin insanlara öğreteceği, sunabileceği bir şey yoktur. Harakani Hazretlerinin çok güzel bir sözü var. Diyor ki, ‘Sen ona yokluğunu arz edersen o sana varlığını ihsan eder.’ Anadolu’nun her tarafında bu geleneği sürdürenler insanlara bilmek eylemini öğretmişlerdir. Hacı Bayram-ı Velisi, Hacı Bektaş-i Velisi, Anadolu topraklarının her şehrindeki Anadolu erenleri asırlar boyunca bu bilmeyi, bilgiyi büyük eylem olarak bu topraklara nakşetmiş ve bu topraklarda irfan geleneğinin aslını kendini bilmek, Rabbi’ni bilmek ve kainatı, yaratılanları bilmek oluşturmuştur."
"BİLGİ EĞER HİKMETSİZSE BİR ANLAM İFADE ETMEZ"
Anadolu topraklarındaki irfan geleneğiyle ilgili konuşan Kurtulmuş, "Anadolu topraklarında Müslümanlığın yerleşmeye başlaması 1071’den öncedir. Alparslan Gazi’nin Anadolu’yu fethinden öncedir. Horasan erenleri vasıtasıyla bu gerçekleşmiştir. Anadolu ve Rumeli topraklarının her tarafına yayılmışlardır. Çünkü tek başına marifetullahtan uzak bir şekilde tek başına bilmek bir mana ifade etmiyor. Bilginin iki temel diğer faktörlerde desteklenmesi lazım. Bilgi eğer hikmetsizse bir anlam ifade etmez. Bilgi eğer irfansızsa yine bir anlam ifade etmez. İrfanda insanın kendisinin, yaratılanın karşısında kendisinin eksikliğini bilmesidir. İrfan geleneği dediğimiz bu gelenek Horasan erenleriyle birlikte başlamış ve Anadolu topraklarında asırlardır böyle bir nakış gibi işlenmiştir" açıklamasında bulundu.
İslamın birinci büyük döneminin, Hazreti Peygamber ve ashabının oluşturduğu altın dönem olduğuna dikkat çeken Kurtulmuş, "Hazreti Peygamberin tabiriyle sonradan gelenleri ‘melik-i adud’ olarak tanımladığı, yani ısırıcı sultanlar devrine kadar olan o Asr-ı Saadet devridir. Maalesef sonra ısırıcı, zalim sultanlar, Emevi hanedanı, arkasından bir sürü yanlışlıklarla İslam, Hazreti Peygamberin öğrettiği ana eksenden sapmış, bir şekilde oradan ayrılmaya başlamıştır. Bunun üzerine İslam’ın büyük çıkışı dediğimiz Horasan Erenlerinin Hicri 7. asırda ortaya koymuş olduğu, tabiri caizse İslam’ın irfan geleneğinin yeniden mayalanarak yeniden vücut bulduğu bir hazırlık dönemi söz konusudur. İrfan geleneği ya da gazavat ehlinin İslam dünyasına yeniden ayar verdiği, İslami geleneğin yeniden Hazreti Peygamberin sahih çizgisine doğru çekmeye çalıştığı bu dönem Anadolu toprakları için en bereketli dönemi oluşturmuştur. Bu gelenek Türkiye’nin her yerinde Anadolu ve Trakya topraklarının Rumeli topraklarının her yerinde varlığını sürdürüyor" dedi.
"İSLAMOFOBİ FALAN DEMEYELİM AÇIK BİR ŞEKİLDE BUGÜN DÜNYADA İSLAM KARŞITLIĞI, DÜŞMANLIĞI VARDIR"
"Özellikle irfan geleneğine bugün İslam’ın çeşitli saldırılar altında olduğu günümüzde her zamankinden daha çok ihtiyacımız var" diyen Kurtulmuş, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
"İslam dünyası iki hain saldırının altındadır. Bunlardan birisi ismine biraz da yanlış bir şekilde İslamofobi denilen, bu İslam karşıtı hareketlerin İslam dünyasını fikri anlamda, kültürel anlamda her alanda baskı altına almış olduğu çalışmalarıdır. Lütfen şu İslamofobi tabirini doğru kullanmak lazım. Biliyorsunuz fobi insanın istemsiz bir şekilde yani gayri ihtiyari bir şekilde bir şeyden korkmasıdır. Mesele insan yükseklikten korkar, karanlık odadan korkar, bunlar gayri ihtiyaridir. Bunlar üretilmiş korkular değildir. Halbuki İslam karşıtlığı bir fobi değildir. İslam karşıtlığı üretilmiş bir korkudur. Onun için lütfen buna İslamofobi falan demeyelim açık bir şekilde bugün dünyada İslam karşıtlığı, düşmanlığı vardır. İslam düşmanlığı, karşıtlığı da böyle bir sürü ilmi çalışmalar sonucu dünyanın bazı merkezlerinde bazı çevrelerinde kasıtlı olarak üretilen bir olgudur. İslam dünyasını hem tehdit etmek hem baskı altına almak hem de kuşatmak için üretilmiş olan bir korkudur. Bu İslam karşıtlığına karşı çok ciddi şekilde çalışmamız lazım. Bu çalışmaların içerisinde de irfan geleneğinin çok önemli rol oynadığını ifade etmek isterim. Bu irfan geleneğini 21.yüzyılın insanına yeniden anlatmak, üretmek ve bunların tarih boyunca irfan geleneğinin Türkiye topraklarında medeniyet coğrafyamızda ortaya koyduğu müesseseleri İslam düşmanlığını körükleyenlere inat dünyaya anlatmak durumundayız. İrfan geleneği sadece kitabi bir gelenek değildir. İrfan geleneği hayatın her alanını kapsayan yaratıcıyla yaralananlar arasındaki dengeyi yönetenle yönetilenler arasındaki dengeyi kurmuş olan bir büyük gelenektir."
(Pelin Üzek - İlker Turak - Cem Geçim - Nurullah Geylani/İHA)
Kaynak: İHA
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen sempozyumda yaptığı konuşmada Kurtulmuş, günlük hayattaki bunalımlardan kaçıp sığınılan ender yerlerden birisinin Hacı Bayram-ı Veli olduğunu anlatarak, "Sadece vatandaşlarımız şehrin dışından ziyaret etmek için gelmiyor. Aynı zamanda bu şehirde bulunanlar, gidip ruhen sekinet bulmak istedikleri dönemlerde oraya Hacı Bayram-ı Veli’nin huzuruna gidiyor. Orada Allah’a sığınıyor. Hacı Bayram-ı Veli, milletimiz için bizler içinde bir sığınma mekanıdır, arınma mekanıdır. Dualarımızın kabul edildiğine inandığımız mekanlardan birisidir" diye konuştu.
"TASAVVUF GELENEĞİNDE BUNU İLMEL YAKİN, AYNEL YAKİN VE HAKKEL YKİN DİYEREK 3 MERTEBEDE BİLMEYİ TASNİF ETMİŞİZ"
Konuşmasında iki ana konu üzerinde duracağını belirten Kurtulmuş, bunlardan birincisinin bilmek meselesi, ikincisinin ise Anadolu ve Rumeli topraklarına asırlar boyunca hayat veren irfan geleneği hakkında olduğunu ifade etti.
Kainatın yaradılışının aslının bilmek ve bilinmek olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "Yaradılışın aslı bilmek sırrı üzerinde tecelli etmektedir. Tasavvuf geleneğinde bunu ilmel yakin, aynel yakin ve hakkel yakin diyerek 3 mertebede bilmeyi tasnif etmişiz, sınıflamışız. Bilmek, insanın çevresinde olan biteni bilmesidir. Bilmek, kainatta ne var ne yok bunu bilmesidir. Bilmek insanın kendisini, Rabbi’ni bilmesidir. İnsanın kendi yaradılışını acziyetini, kul olarak kendisinin kısıtlarını, limitlerini bilebilmesi ve Allah’ın varlığı karşısında kendisinin yokluğunu, hiçliğini anlayabilmesidir. Bilmek kainat boyunca bütün medeniyetlerin, ana gövdesini oluşturmuş olan bir eylemdir" ifadelerini kullandı.
"BU KADAR ÇOK BİLGİ SAHİBİ OLMAMIZA RAĞMEN MAALESEF YERYÜZÜNDE HUZUR YOK"
Kurtulmuş, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bugün dünyada da insanların belki bilgiye en fazla sahip olduğu dönemlerden birisinden geçiyoruz. Bu kadar çok bilgi sahibi olmamıza rağmen maalesef yeryüzünde huzur yok, yeryüzünde saadet yok, yeryüzünde insan toplulukları arasında barış yok, insan topluluklarının bireysel olarak iç huzuru yok. Olmayan şey beşeri anlamda bilgi eksikliği değildir. Olmayan şey insanların ilmel yakin, aynel yakin, hakkel yakin yani marifetullah dediğimiz bu çizgide Allah’ın karşısında acziyetlerini bilmekten yoksun olmalarıdır. İlmin karşısında gözlerinin kamaşması, ilim sahibi oldukça kendilerini insanların üstünde görmesidir. Bizim ilmimizde, inancımızda bilmek ne kadar biliyor olursanız olun Allah’ın ilminin karşısında bütün bildiklerinizin okyanusun içerisinde bir damla mesafesinde dahi olmadığını bilmektir. Acziyetimizi bilmektir. Bu topraklarda İslam geleneğinin asırlar boyunca güçlü bir şekilde yaşamasının en temel nedenlerinden birisi insanların irfan geleneğine sahip çıkarak o geleneğin öğrettiği, ‘önce kendini bil’ anlayışıyla hareket etmesidir. Hani diyoruz ya, ‘kork Allah’tan korkmayandan.’ Allah’ı bilmeyenin insanlara öğreteceği, sunabileceği bir şey yoktur. Harakani Hazretlerinin çok güzel bir sözü var. Diyor ki, ‘Sen ona yokluğunu arz edersen o sana varlığını ihsan eder.’ Anadolu’nun her tarafında bu geleneği sürdürenler insanlara bilmek eylemini öğretmişlerdir. Hacı Bayram-ı Velisi, Hacı Bektaş-i Velisi, Anadolu topraklarının her şehrindeki Anadolu erenleri asırlar boyunca bu bilmeyi, bilgiyi büyük eylem olarak bu topraklara nakşetmiş ve bu topraklarda irfan geleneğinin aslını kendini bilmek, Rabbi’ni bilmek ve kainatı, yaratılanları bilmek oluşturmuştur."
"BİLGİ EĞER HİKMETSİZSE BİR ANLAM İFADE ETMEZ"
Anadolu topraklarındaki irfan geleneğiyle ilgili konuşan Kurtulmuş, "Anadolu topraklarında Müslümanlığın yerleşmeye başlaması 1071’den öncedir. Alparslan Gazi’nin Anadolu’yu fethinden öncedir. Horasan erenleri vasıtasıyla bu gerçekleşmiştir. Anadolu ve Rumeli topraklarının her tarafına yayılmışlardır. Çünkü tek başına marifetullahtan uzak bir şekilde tek başına bilmek bir mana ifade etmiyor. Bilginin iki temel diğer faktörlerde desteklenmesi lazım. Bilgi eğer hikmetsizse bir anlam ifade etmez. Bilgi eğer irfansızsa yine bir anlam ifade etmez. İrfanda insanın kendisinin, yaratılanın karşısında kendisinin eksikliğini bilmesidir. İrfan geleneği dediğimiz bu gelenek Horasan erenleriyle birlikte başlamış ve Anadolu topraklarında asırlardır böyle bir nakış gibi işlenmiştir" açıklamasında bulundu.
İslamın birinci büyük döneminin, Hazreti Peygamber ve ashabının oluşturduğu altın dönem olduğuna dikkat çeken Kurtulmuş, "Hazreti Peygamberin tabiriyle sonradan gelenleri ‘melik-i adud’ olarak tanımladığı, yani ısırıcı sultanlar devrine kadar olan o Asr-ı Saadet devridir. Maalesef sonra ısırıcı, zalim sultanlar, Emevi hanedanı, arkasından bir sürü yanlışlıklarla İslam, Hazreti Peygamberin öğrettiği ana eksenden sapmış, bir şekilde oradan ayrılmaya başlamıştır. Bunun üzerine İslam’ın büyük çıkışı dediğimiz Horasan Erenlerinin Hicri 7. asırda ortaya koymuş olduğu, tabiri caizse İslam’ın irfan geleneğinin yeniden mayalanarak yeniden vücut bulduğu bir hazırlık dönemi söz konusudur. İrfan geleneği ya da gazavat ehlinin İslam dünyasına yeniden ayar verdiği, İslami geleneğin yeniden Hazreti Peygamberin sahih çizgisine doğru çekmeye çalıştığı bu dönem Anadolu toprakları için en bereketli dönemi oluşturmuştur. Bu gelenek Türkiye’nin her yerinde Anadolu ve Trakya topraklarının Rumeli topraklarının her yerinde varlığını sürdürüyor" dedi.
"İSLAMOFOBİ FALAN DEMEYELİM AÇIK BİR ŞEKİLDE BUGÜN DÜNYADA İSLAM KARŞITLIĞI, DÜŞMANLIĞI VARDIR"
"Özellikle irfan geleneğine bugün İslam’ın çeşitli saldırılar altında olduğu günümüzde her zamankinden daha çok ihtiyacımız var" diyen Kurtulmuş, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
"İslam dünyası iki hain saldırının altındadır. Bunlardan birisi ismine biraz da yanlış bir şekilde İslamofobi denilen, bu İslam karşıtı hareketlerin İslam dünyasını fikri anlamda, kültürel anlamda her alanda baskı altına almış olduğu çalışmalarıdır. Lütfen şu İslamofobi tabirini doğru kullanmak lazım. Biliyorsunuz fobi insanın istemsiz bir şekilde yani gayri ihtiyari bir şekilde bir şeyden korkmasıdır. Mesele insan yükseklikten korkar, karanlık odadan korkar, bunlar gayri ihtiyaridir. Bunlar üretilmiş korkular değildir. Halbuki İslam karşıtlığı bir fobi değildir. İslam karşıtlığı üretilmiş bir korkudur. Onun için lütfen buna İslamofobi falan demeyelim açık bir şekilde bugün dünyada İslam karşıtlığı, düşmanlığı vardır. İslam düşmanlığı, karşıtlığı da böyle bir sürü ilmi çalışmalar sonucu dünyanın bazı merkezlerinde bazı çevrelerinde kasıtlı olarak üretilen bir olgudur. İslam dünyasını hem tehdit etmek hem baskı altına almak hem de kuşatmak için üretilmiş olan bir korkudur. Bu İslam karşıtlığına karşı çok ciddi şekilde çalışmamız lazım. Bu çalışmaların içerisinde de irfan geleneğinin çok önemli rol oynadığını ifade etmek isterim. Bu irfan geleneğini 21.yüzyılın insanına yeniden anlatmak, üretmek ve bunların tarih boyunca irfan geleneğinin Türkiye topraklarında medeniyet coğrafyamızda ortaya koyduğu müesseseleri İslam düşmanlığını körükleyenlere inat dünyaya anlatmak durumundayız. İrfan geleneği sadece kitabi bir gelenek değildir. İrfan geleneği hayatın her alanını kapsayan yaratıcıyla yaralananlar arasındaki dengeyi yönetenle yönetilenler arasındaki dengeyi kurmuş olan bir büyük gelenektir."
(Pelin Üzek - İlker Turak - Cem Geçim - Nurullah Geylani/İHA)