ANALİZ - Bölgedeki Etnik-Mezhepsel Gerilim İran Seçimlerini De Etkileyecek
19 Mayıs seçimlerine yaklaştığımız şu günlerde İran için yeni olan, adayların etnik ve mezhepsel haklar konusunu ilk defa kamuoyu önünde bu kadar açık ve baskın bir şekilde tartışıyor olması Gerek Hasan Ruhani’nin gerekse de muhafazakâr rakibi Seyyid İbrahim Reisi’nin bu konulara vurgu yapması ve etnikdini grupların önde gelen isimleriyle görüşmeler gerçekleştirmesi büyük bir önem arz ediyor Ortadoğu'daki gerilimlerde mezhepçi politikalarıyla eksik olmayan İranlı yetkililerin yeterince dikkate almadığı husus ise ülkelerinin sosyolojik yapısının etnisite, din ve dil açısından en az herhangi bir bölge ülkesi kadar kırılgan olduğu.
İSTANBUL -MEHMET KOÇ- Yaklaşık 55 milyon İranlı seçmen 19 Mayıs Cuma günü 12. dönem cumhurbaşkanlığı ve 5. dönem belediye meclisi üyeliği seçimleri için sandık başına gidecek. İran’da bütün cumhurbaşkanlığı seçimleri önemli olmakla birlikte, bu seçimleri önceki seçimlerden daha farklı kılan bazı gelişmeler yaşanıyor. Üç reformist-ılımlı ve üç muhafazakâr adayın yarıştığı 19 Mayıs seçimlerinde, ekonomik konuların yanı sıra etnik ve mezhepsel meseleler de tartışmalarında odağında yer alıyor. Ekonomik büyüme değerlerini eksilerden artılara çıkarması ve yüzde 35 ila yüzde 40 dolaylarında seyreden enflasyonu yüzde 7-8 bandına çekerek tek haneli rakamlara düşürmesi hükümetin artı hanesine yazılmıştı. Ne var ki makro ekonomik verilere olumlu yansıyan bu kazanımların mikro düzeydeki etkilerinin sınırlı olması ve işsizlik oranın hâlâ yükseklerde seyretmesi, Ruhani’nin rakiplerinin üzerinde en çok durdukları konulardan biri. Uzun süredir ülke gündeminden düşmeyen yolsuzluk iddiaları ise her iki tarafın da yumuşak karnı durumunda.
Bütün İranlıları yakından ilgilendiren ekonomi odaklı tartışmalar her seçimde sürecinde gündeme gelir. 19 Mayıs seçimlerine yaklaştığımız şu günlerde yeni olan ise adayların etnik ve mezhepsel haklar konusunu ilk defa kamuoyu önünde bu kadar açık ve baskın bir şekilde tartışıyor olması. Gerek Hasan Ruhani’nin gerekse de muhafazakâr rakibi Seyyid İbrahim Reisi’nin bu konulara vurgu yapması ve etnik-dini grupların önde gelen isimleriyle görüşmeler gerçekleştirmesi büyük bir önem arz ediyor. İran’ın etnik ve mezhepsel meseleleri etrafında bu denli açık tartışmaların yapılması, Ortadoğu’da bu alanda yaşanan gerilimlerden bağımsız düşünülemez. ‘Devrim rehberi’ Ali Hamaney’in tarafları bu etnik-dini meseleler konusunda dikkatli bir üslup kullanmaya davet etmesi, kuşkusuz tartışmaların dozununum ne kadar arttığının da bir kanıtı. Ancak Hamaney’in bu uyarısına rağmen tartışmanın dozu düşmediği gibi, ‘devrim rehberi’nin denetiminde olan devlet televizyonunda canlı olarak yayınlanan seçim tartışmasında bu konu tekrar gündeme geldi.
Ortadoğu’da kriz patlak verdikten ve özellikle de Suriye’ye sirayet ettikten sonra, etnik-dini konularda Türk makamlarını sürekli olarak uyarma gayretkeşliğini gösteren İranlı yetkililerin, takip ettikleri etnik-dini politikalarla bölgedeki krizin derinleşmesinde kritik bir rol oynamaları ortaya ironik bir durum çıkardı. Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de kendisine yakın grupları silahlandırarak bu ülkelerin içinde güç ve iktidar mücadelesine girmesi, söz konusu ülkelerdeki diğer etnik ve mezhepsel unsurları İran karşıtı bir tutuma itti. İranlı yetkililerin yeterince dikkate almadığı husus ise ülkelerinin sosyolojik yapısının etnisite, din ve dil açısından en az herhangi bir bölge ülkesi kadar kırılgan olduğu. Bu nedenle İran’ın bölgedeki etnik-dini krizi derinleştirirken bunun sonuçlardan etkilenmemesi mümkün değil. Dolayısıyla ülkede demokratikleşme tartışmalarının iniş çıkışlarla sürdüğü bir süreçte gerçekleştirilen seçimlerde, bu konuların bu sertlikte ele alınması, etnik ve dini konuların seçim sonrasında da İran’ın gündeminden düşmeyeceği anlamına geliyor.
- Ruhani’nin azınlıklar politikası ve vaatleri
Esasen etnik ve dini konular Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin gündemine yeni girmiş değil. Bilakis Ruhani cumhurbaşkanı seçildiği 2013 yılındaki kampanyaları esnasında da azınlıklar konusundaki politikalarını üç numaralı seçim bildirisinde kamuoyu ile paylaşmıştı. Söz konusu bildiride ön plana çıkan hususlar şunlardı: Anayasanın etnik ve mezhepsel azınlıklarla ilgili maddeleri eksiksiz olarak hayata geçirilecektir. Bölgesel ve yerel görevlere, aranan şartları haiz bölgeden kimseler atanacaktır. Ülke yönetiminde vatandaşlar arasında dil ve mezhep farkı gözetmeksizin, bakanlıklar dâhil önemli siyasi-idari mevkilere sadece liyakat esasıyla atama yapılacak ve herkesin eşit şartlara sahip olması sağlanacaktır. Anayasanın anadilin basın ve medyada kullanılmasına ve bu dillerin edebiyatlarının okullarda okutulmasına imkân tanıyan 15. maddesini eksiksiz uygulamak amacıyla okullarda ve üniversitelerde Kürtçe, Azeri Türkçesi ve Arapça gibi diller öğretilecektir. Azınlıklara, din ve mezhep işlerine karışılmadan, inançlarını özgürce yaşayabilecekleri eşit koşullar sağlanacak ve sırf bu konuların takip edilerek planlanması için bir cumhurbaşkanı yardımcısı atanacaktır.
Ruhani’nin 2013 yılında bu vaatleri dile getirirken Suriye, Irak ve Yemen krizlerinin giderek derinleştiğini ve bölgedeki gerilimin öyle ya da böyle ülkesine de sirayet edeceğini öngördüğünü söylemek yanlış olmaz. Bu öngörü, Ruhani’nin söz konusu sorunları, bölgedeki diğer diktatör rejimlerin denediği ve sonuçsuz kalan otoriter yöntemlerle değil, demokratik metotlarla çözmek istemesinde etkili olmuştu. Ancak rejimin yerleşik güç odaklarının bu konuda farklı bir tutumunun olduğu da aşikar. ‘Devrim rehberi’, Devrim Muhafızları ve yargı organı eksenindeki bu güç yapısı, etnik ve mezhepsel sorunların Ruhani’nin önerdiği metotlarla çözülemeyeceğini düşünüyor. Ruhani’nin demokratik açılım politikasına karşı çıkan bu yapı, söz konusu sorunlar karşısında mevcut devlet politikalarının sürdürülmesinden yana.
- Etnik ve mezhepsel açılımlar
Ruhani seçim kampanyalarında ve canlı yayın münazaralarında Sünnilerin ve etnik unsurların anayasal tüm haklarının hayata geçirileceği konusunda ısrarla duruyor. Ruhani 2013 vaatlerinin bir parçası olarak, iktidara gelir gelmez Hatemi hükümetinde istihbarat bakanlığı yapmış olan İbrahim Yunusi’yi azınlıklardan sorumlu cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atamıştı. Yunusi birçok kez hem etnik hem mezhepsel kanaat önderleriyle görüşmeler yaptı. Yapılan görüşmelerin bir neticesi olarak, Kürdistan Üniversitesi’nde Kürt dili ve edebiyatı, Tebriz Üniversitesi’nde de Azeri Türkçesi dili ve edebiyatı bölümleri açıldı. Ayrıca pilot bölgelerde, orta öğretimde ana dil eğitimi programları hayata geçirilmeye başlandı. Dahası hükümet bir Sünni büyükelçi görevlendirdi ve birkaç yerde Sünni vali atamasında bulundu. Ne var ki Ruhani’nin kabinesinde Sünni bir bakana yer verilmedi.
Diğer yandan, 38 yıllık İran İslam Cumhuriyeti tarihinde ilk defa, mecliste Türk ve Kürt fraksiyonları adı altında gruplar kurulmuşsa da gerekli resmi izinlerin verilmemesi nedeniyle bu oluşumlar faaliyetlerine başlayamadılar. Ruhani’nin ikinci bir dönem için seçilmesi durumunda, etnik-dini açılımları daha da ilerleteceği ve kabinede Sünni bir isme yer vereceği iddia ediliyor.
- Etnik ve mezhepsel çatışmalar
İran’da nüfusun yarısını Farslar dışındaki etnik unsurlar oluşturuyor. Dolayısıyla bölgede derinleşen krizin İran’ın içine yansımaması imkânsız. Nitekim Beluç ve Sünni kökenlilerin yaşadığı güneydoğu eyaleti olan Sistan ve Beluçistan’da Ceyşü’l Adl (Adalet Ordusu), kuzeybatı eyaleti olan Arap yoğunluklu Huzistan’da Haraketü’n-Nidal el-Arabiyye Li Tahriri’l-Ahvaz (Ahvaz Arap Kurtuluş Hareketi) ve Irak-Türkiye sınırlarına yakın Kürtlerin yaşadığı bölgelerde İran Kürdistan Demokrat Partisi gibi etnik hareketler, son dönemde yoğunlaştırdıkları silahlı mücadelelerle karşılıklı ciddi kayıplara sebebiyet veriyorlar. Bu gerilimin önümüzdeki süreçte daha da yoğunlaşacağı tahmin ediliyor. Bu örgütlerin söz konusu bölgelerdeki ekonomik ve kültürel geri kalmışlığı istismar ederek halk arasında taban bulduğunu düşünen Ruhani, etnik-dini özgürlüklerin alanını genişletmenin ve ülke geneline yayılmış bir ekonomik kalkınma sağlamanın yegâne çözüm olduğu görüşünde. Ruhani ikinci kez seçilmesi durumunda, birinci dönemde vaat edip yerine getirmediği birçok konuda somut adımlar atmaya hazırlanırken, bu bölgelerden gelecek oylar cumhurbaşkanlığı seçimlerinde belirleyici rol oynayacak.
- Reisi’nin azınlık söylemleri
Muhafazakâr kanadın 19 Mayıs seçimleri için görünen en güçlü adayı İbrahim Reisi. Reisi, yukarıda sözü edilen üç saçağı olan güç merkezinin adayı olduğu kadar, o üçlü yapıyı tamamlayan sosyo-politik tabanın mutlak çoğunluğuna sahip siyasi parti ve grupların da adayı. İslam Devrimi Güçleri Halk Cephesi (İDGHC), İslam Devrimi Direniş Cephesi ve Mücadeleci Din Adamları Topluluğu gibi önde gelen çatı oluşumlar da Reisi’yi destekliyor. Reisi, adaylığını açıkladıktan birkaç gün sonra Senendec ve Hürmüzgan’da Sünni Kürt ve Arapları ziyaret ederek buradaki din adamlarıyla yaptığı görüşmelerde, sağcı cenahın da azınlıklara yönelik birtakım açılımlarının olduğuna ilişkin sinyaller verdi. Reisi bu görüşmelerde, kardeşleri olarak gördüğü Sünniler ile Şiiler arasında bir ayrım gözetmediklerinin altını çizdi. Reisi’nin bugüne kadar ülke yönetiminin üst ve hatta orta kademelerinde Sünnilere neden görev verilmediğine bir açıklık getirememesi ve sadece Sünnilerle birlikte namaz kılarak birlik ve beraberlik mesajı vermekle yetinmesi de gözlerden kaçmadı.
Ülkedeki müesses nizamla çok daha organik bir ilişkisi olan Reisi, etnik ve dini azınlıklar konusunda Ruhani kadar güçlü mesajlar veremedi. Bu nedenle Reisi’nin, rakibi Ruhani’nin hamlesini karşılıksız bırakmamak amacıyla attığı bu adım son derece zayıf kaldı. Zira Ruhani’nin bu konudaki somut projelerine karşılık, Reisi birlik ve beraberlik mesajları vermekle yetindi. Kaldı ki Reisi’nin temsil ettiği odakların dış politikada takip ettikleri siyasetin aksi bir tutumu iç politikada göstermelerini beklemek için de bir neden bulunmuyor.
- ‘Devrim rehberi’nden sert uyarı
Bölgedeki diğer çok dilli ve çok etnisiteli toplumların yumuşak karnı sayılan etkenler, İran’ın da zaaf noktaları. Bu yüzden etnik ve mezhepsel meselelerin seçim malzemesi haline getirilmesini doğru bulmayan ‘devrim rehberi’ Ali Hamany, bu tarz konuların seçim malzemesi yapılmaması konusunda tarafları sert bir dille uyardı. Zira, 1979 devriminin hemen akabinde Kürt, Türkmen, Arap, Beluç ve Azeri unsurların yoğun yaşadığı bölgelerde patlak veren etnik ve mezhepsel ayaklanmalar ve silahlı çatışmalar, devletin hafızasındaki tazeliğini koruyor. Ayrılıkçılık tehdidinin tekrar ortaya çıkmasının neden olacağı sorunların farkında olması, Hamaney’in bu sert uyarıyı yapmasına neden oldu.
- Hesaplar ve olasılıklar
İran Ortadoğu’daki krizlere en fazla müdahil olan devletlerden birisi konumunda. İran’ın Suriye iç savaşındaki aktif rolü, Irak ve Yemen’deki hamleleriyle Arap yarımadasını kuşatma çabası ve Bahreyn üzerinden Suudi Arabistan’ı tehdit etmesi, bölge ülkelerinin tepkisini çekti. Yükselen tansiyon üzerine, Suudi yetkililer bu duruma daha fazla seyirci kalamayacaklarını ve savaşı kendi sınırları içine taşmadan İran’ın içine taşıyacaklarını açıkladılar. Bölgesel ihtiraslara ve politikalara mezhebin alet edilmesinin, bölgenin geleceğini öngörülemez şekilde tehdit ettiği aşikâr. İran’ın bölge politikasında bir değişikliğe gidip gitmeyeceği ve ülke içindeki zorlu süreçten hangi metotla çıkacağı, 19 Mayıs cumhurbaşkanlığı seçimlerini hangi tarafın kazanacağıyla doğrudan bağlantılı.
Silahlı mücadele veren altı Kürt grup yayınladıkları ortak bildiride Kürtlerden seçimleri boykot etmelerini isterken, İran’ın etkili Sünni liderlerinden Mevla Abdülhamid, diğer Sünni kanaat önderleriyle hangi adayı destekleyeceklerine ilişkin istişare halinde olduklarını açıkladı. Altı buçuk milyon oy potansiyeline sahip olan Sünnilerin ortak karar vermeleri halinde destekleyecekleri adaya yüzde 10’nun üzerinde oy kazandıracakları hesaba katılırsa, bu fikir alışverişinin seçimlerin sonucuna önemli derecede etki edeceği söylenebilir. Diğer bir ifadeyle, İran İslam Cumhuriyeti’nin etnik-dini politikalarının hangi metotlarla şekilleneceğinde, etnik ve mezhepsel azınlıklar önemli bir rol oynayacak.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani stratejik bir seçim hamlesiyle etnik ve mezhepsel azınlıkların oylarına talip oldu. Salt mezhepsel azınlık olan Sünnilerin oyu 6,5 milyon dolaylarında olsa da, etnik azınlıklar da buna eklendiğinde azınlıkların, toplam seçmen sayısının en az yarısına denk geldiği hesaba katılırsa, bu hamlenin önemi anlaşılır. Orta ve üst sınıf Fars seçmenden de yüksek oy alacağını tahmin eden Ruhani, işi birinci turda bitirmenin hesaplarını yapıyor. Seçimlerin ikinci tura kalması ve muhafazakârların tek adaya yüklenmesi ise Ruhani açısından durumu daha kritik bir hale getirecektir. Her halükarda, Ruhani açısından, ülkenin yarısını oluşturan etnik ve dini azınlıkları oy tercihlerini bu azınlık olgusu merkezinde belirlemeye ikna etmek oldukça önemli. Tamamına yakını Şii olan ve kayda değer bölümü Şiilik konusunda tutucu olduğu varsayılan Azeri Türklerinin tercihlerini bütünüyle etnik faktör üzerinden şekillendirmeyecekleri dikkate alınırsa, Ruhani’nin bu hamleden umduğu boyutlarda sonuç alamaması da olası. Ancak kesin olan husus, Ruhani’nin muhafazakâr rakiplerine göre daha cazip olan etnik-dini söylemlerinin azınlıklar üzerinde önemli bir etkisinin olacağı.
[Mehmet Koç İran Araştırmaları Merkezi iç politika uzmanıdır]
Kaynak: AA
Bütün İranlıları yakından ilgilendiren ekonomi odaklı tartışmalar her seçimde sürecinde gündeme gelir. 19 Mayıs seçimlerine yaklaştığımız şu günlerde yeni olan ise adayların etnik ve mezhepsel haklar konusunu ilk defa kamuoyu önünde bu kadar açık ve baskın bir şekilde tartışıyor olması. Gerek Hasan Ruhani’nin gerekse de muhafazakâr rakibi Seyyid İbrahim Reisi’nin bu konulara vurgu yapması ve etnik-dini grupların önde gelen isimleriyle görüşmeler gerçekleştirmesi büyük bir önem arz ediyor. İran’ın etnik ve mezhepsel meseleleri etrafında bu denli açık tartışmaların yapılması, Ortadoğu’da bu alanda yaşanan gerilimlerden bağımsız düşünülemez. ‘Devrim rehberi’ Ali Hamaney’in tarafları bu etnik-dini meseleler konusunda dikkatli bir üslup kullanmaya davet etmesi, kuşkusuz tartışmaların dozununum ne kadar arttığının da bir kanıtı. Ancak Hamaney’in bu uyarısına rağmen tartışmanın dozu düşmediği gibi, ‘devrim rehberi’nin denetiminde olan devlet televizyonunda canlı olarak yayınlanan seçim tartışmasında bu konu tekrar gündeme geldi.
Ortadoğu’da kriz patlak verdikten ve özellikle de Suriye’ye sirayet ettikten sonra, etnik-dini konularda Türk makamlarını sürekli olarak uyarma gayretkeşliğini gösteren İranlı yetkililerin, takip ettikleri etnik-dini politikalarla bölgedeki krizin derinleşmesinde kritik bir rol oynamaları ortaya ironik bir durum çıkardı. Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de kendisine yakın grupları silahlandırarak bu ülkelerin içinde güç ve iktidar mücadelesine girmesi, söz konusu ülkelerdeki diğer etnik ve mezhepsel unsurları İran karşıtı bir tutuma itti. İranlı yetkililerin yeterince dikkate almadığı husus ise ülkelerinin sosyolojik yapısının etnisite, din ve dil açısından en az herhangi bir bölge ülkesi kadar kırılgan olduğu. Bu nedenle İran’ın bölgedeki etnik-dini krizi derinleştirirken bunun sonuçlardan etkilenmemesi mümkün değil. Dolayısıyla ülkede demokratikleşme tartışmalarının iniş çıkışlarla sürdüğü bir süreçte gerçekleştirilen seçimlerde, bu konuların bu sertlikte ele alınması, etnik ve dini konuların seçim sonrasında da İran’ın gündeminden düşmeyeceği anlamına geliyor.
- Ruhani’nin azınlıklar politikası ve vaatleri
Esasen etnik ve dini konular Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin gündemine yeni girmiş değil. Bilakis Ruhani cumhurbaşkanı seçildiği 2013 yılındaki kampanyaları esnasında da azınlıklar konusundaki politikalarını üç numaralı seçim bildirisinde kamuoyu ile paylaşmıştı. Söz konusu bildiride ön plana çıkan hususlar şunlardı: Anayasanın etnik ve mezhepsel azınlıklarla ilgili maddeleri eksiksiz olarak hayata geçirilecektir. Bölgesel ve yerel görevlere, aranan şartları haiz bölgeden kimseler atanacaktır. Ülke yönetiminde vatandaşlar arasında dil ve mezhep farkı gözetmeksizin, bakanlıklar dâhil önemli siyasi-idari mevkilere sadece liyakat esasıyla atama yapılacak ve herkesin eşit şartlara sahip olması sağlanacaktır. Anayasanın anadilin basın ve medyada kullanılmasına ve bu dillerin edebiyatlarının okullarda okutulmasına imkân tanıyan 15. maddesini eksiksiz uygulamak amacıyla okullarda ve üniversitelerde Kürtçe, Azeri Türkçesi ve Arapça gibi diller öğretilecektir. Azınlıklara, din ve mezhep işlerine karışılmadan, inançlarını özgürce yaşayabilecekleri eşit koşullar sağlanacak ve sırf bu konuların takip edilerek planlanması için bir cumhurbaşkanı yardımcısı atanacaktır.
Ruhani’nin 2013 yılında bu vaatleri dile getirirken Suriye, Irak ve Yemen krizlerinin giderek derinleştiğini ve bölgedeki gerilimin öyle ya da böyle ülkesine de sirayet edeceğini öngördüğünü söylemek yanlış olmaz. Bu öngörü, Ruhani’nin söz konusu sorunları, bölgedeki diğer diktatör rejimlerin denediği ve sonuçsuz kalan otoriter yöntemlerle değil, demokratik metotlarla çözmek istemesinde etkili olmuştu. Ancak rejimin yerleşik güç odaklarının bu konuda farklı bir tutumunun olduğu da aşikar. ‘Devrim rehberi’, Devrim Muhafızları ve yargı organı eksenindeki bu güç yapısı, etnik ve mezhepsel sorunların Ruhani’nin önerdiği metotlarla çözülemeyeceğini düşünüyor. Ruhani’nin demokratik açılım politikasına karşı çıkan bu yapı, söz konusu sorunlar karşısında mevcut devlet politikalarının sürdürülmesinden yana.
- Etnik ve mezhepsel açılımlar
Ruhani seçim kampanyalarında ve canlı yayın münazaralarında Sünnilerin ve etnik unsurların anayasal tüm haklarının hayata geçirileceği konusunda ısrarla duruyor. Ruhani 2013 vaatlerinin bir parçası olarak, iktidara gelir gelmez Hatemi hükümetinde istihbarat bakanlığı yapmış olan İbrahim Yunusi’yi azınlıklardan sorumlu cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atamıştı. Yunusi birçok kez hem etnik hem mezhepsel kanaat önderleriyle görüşmeler yaptı. Yapılan görüşmelerin bir neticesi olarak, Kürdistan Üniversitesi’nde Kürt dili ve edebiyatı, Tebriz Üniversitesi’nde de Azeri Türkçesi dili ve edebiyatı bölümleri açıldı. Ayrıca pilot bölgelerde, orta öğretimde ana dil eğitimi programları hayata geçirilmeye başlandı. Dahası hükümet bir Sünni büyükelçi görevlendirdi ve birkaç yerde Sünni vali atamasında bulundu. Ne var ki Ruhani’nin kabinesinde Sünni bir bakana yer verilmedi.
Diğer yandan, 38 yıllık İran İslam Cumhuriyeti tarihinde ilk defa, mecliste Türk ve Kürt fraksiyonları adı altında gruplar kurulmuşsa da gerekli resmi izinlerin verilmemesi nedeniyle bu oluşumlar faaliyetlerine başlayamadılar. Ruhani’nin ikinci bir dönem için seçilmesi durumunda, etnik-dini açılımları daha da ilerleteceği ve kabinede Sünni bir isme yer vereceği iddia ediliyor.
- Etnik ve mezhepsel çatışmalar
İran’da nüfusun yarısını Farslar dışındaki etnik unsurlar oluşturuyor. Dolayısıyla bölgede derinleşen krizin İran’ın içine yansımaması imkânsız. Nitekim Beluç ve Sünni kökenlilerin yaşadığı güneydoğu eyaleti olan Sistan ve Beluçistan’da Ceyşü’l Adl (Adalet Ordusu), kuzeybatı eyaleti olan Arap yoğunluklu Huzistan’da Haraketü’n-Nidal el-Arabiyye Li Tahriri’l-Ahvaz (Ahvaz Arap Kurtuluş Hareketi) ve Irak-Türkiye sınırlarına yakın Kürtlerin yaşadığı bölgelerde İran Kürdistan Demokrat Partisi gibi etnik hareketler, son dönemde yoğunlaştırdıkları silahlı mücadelelerle karşılıklı ciddi kayıplara sebebiyet veriyorlar. Bu gerilimin önümüzdeki süreçte daha da yoğunlaşacağı tahmin ediliyor. Bu örgütlerin söz konusu bölgelerdeki ekonomik ve kültürel geri kalmışlığı istismar ederek halk arasında taban bulduğunu düşünen Ruhani, etnik-dini özgürlüklerin alanını genişletmenin ve ülke geneline yayılmış bir ekonomik kalkınma sağlamanın yegâne çözüm olduğu görüşünde. Ruhani ikinci kez seçilmesi durumunda, birinci dönemde vaat edip yerine getirmediği birçok konuda somut adımlar atmaya hazırlanırken, bu bölgelerden gelecek oylar cumhurbaşkanlığı seçimlerinde belirleyici rol oynayacak.
- Reisi’nin azınlık söylemleri
Muhafazakâr kanadın 19 Mayıs seçimleri için görünen en güçlü adayı İbrahim Reisi. Reisi, yukarıda sözü edilen üç saçağı olan güç merkezinin adayı olduğu kadar, o üçlü yapıyı tamamlayan sosyo-politik tabanın mutlak çoğunluğuna sahip siyasi parti ve grupların da adayı. İslam Devrimi Güçleri Halk Cephesi (İDGHC), İslam Devrimi Direniş Cephesi ve Mücadeleci Din Adamları Topluluğu gibi önde gelen çatı oluşumlar da Reisi’yi destekliyor. Reisi, adaylığını açıkladıktan birkaç gün sonra Senendec ve Hürmüzgan’da Sünni Kürt ve Arapları ziyaret ederek buradaki din adamlarıyla yaptığı görüşmelerde, sağcı cenahın da azınlıklara yönelik birtakım açılımlarının olduğuna ilişkin sinyaller verdi. Reisi bu görüşmelerde, kardeşleri olarak gördüğü Sünniler ile Şiiler arasında bir ayrım gözetmediklerinin altını çizdi. Reisi’nin bugüne kadar ülke yönetiminin üst ve hatta orta kademelerinde Sünnilere neden görev verilmediğine bir açıklık getirememesi ve sadece Sünnilerle birlikte namaz kılarak birlik ve beraberlik mesajı vermekle yetinmesi de gözlerden kaçmadı.
Ülkedeki müesses nizamla çok daha organik bir ilişkisi olan Reisi, etnik ve dini azınlıklar konusunda Ruhani kadar güçlü mesajlar veremedi. Bu nedenle Reisi’nin, rakibi Ruhani’nin hamlesini karşılıksız bırakmamak amacıyla attığı bu adım son derece zayıf kaldı. Zira Ruhani’nin bu konudaki somut projelerine karşılık, Reisi birlik ve beraberlik mesajları vermekle yetindi. Kaldı ki Reisi’nin temsil ettiği odakların dış politikada takip ettikleri siyasetin aksi bir tutumu iç politikada göstermelerini beklemek için de bir neden bulunmuyor.
- ‘Devrim rehberi’nden sert uyarı
Bölgedeki diğer çok dilli ve çok etnisiteli toplumların yumuşak karnı sayılan etkenler, İran’ın da zaaf noktaları. Bu yüzden etnik ve mezhepsel meselelerin seçim malzemesi haline getirilmesini doğru bulmayan ‘devrim rehberi’ Ali Hamany, bu tarz konuların seçim malzemesi yapılmaması konusunda tarafları sert bir dille uyardı. Zira, 1979 devriminin hemen akabinde Kürt, Türkmen, Arap, Beluç ve Azeri unsurların yoğun yaşadığı bölgelerde patlak veren etnik ve mezhepsel ayaklanmalar ve silahlı çatışmalar, devletin hafızasındaki tazeliğini koruyor. Ayrılıkçılık tehdidinin tekrar ortaya çıkmasının neden olacağı sorunların farkında olması, Hamaney’in bu sert uyarıyı yapmasına neden oldu.
- Hesaplar ve olasılıklar
İran Ortadoğu’daki krizlere en fazla müdahil olan devletlerden birisi konumunda. İran’ın Suriye iç savaşındaki aktif rolü, Irak ve Yemen’deki hamleleriyle Arap yarımadasını kuşatma çabası ve Bahreyn üzerinden Suudi Arabistan’ı tehdit etmesi, bölge ülkelerinin tepkisini çekti. Yükselen tansiyon üzerine, Suudi yetkililer bu duruma daha fazla seyirci kalamayacaklarını ve savaşı kendi sınırları içine taşmadan İran’ın içine taşıyacaklarını açıkladılar. Bölgesel ihtiraslara ve politikalara mezhebin alet edilmesinin, bölgenin geleceğini öngörülemez şekilde tehdit ettiği aşikâr. İran’ın bölge politikasında bir değişikliğe gidip gitmeyeceği ve ülke içindeki zorlu süreçten hangi metotla çıkacağı, 19 Mayıs cumhurbaşkanlığı seçimlerini hangi tarafın kazanacağıyla doğrudan bağlantılı.
Silahlı mücadele veren altı Kürt grup yayınladıkları ortak bildiride Kürtlerden seçimleri boykot etmelerini isterken, İran’ın etkili Sünni liderlerinden Mevla Abdülhamid, diğer Sünni kanaat önderleriyle hangi adayı destekleyeceklerine ilişkin istişare halinde olduklarını açıkladı. Altı buçuk milyon oy potansiyeline sahip olan Sünnilerin ortak karar vermeleri halinde destekleyecekleri adaya yüzde 10’nun üzerinde oy kazandıracakları hesaba katılırsa, bu fikir alışverişinin seçimlerin sonucuna önemli derecede etki edeceği söylenebilir. Diğer bir ifadeyle, İran İslam Cumhuriyeti’nin etnik-dini politikalarının hangi metotlarla şekilleneceğinde, etnik ve mezhepsel azınlıklar önemli bir rol oynayacak.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani stratejik bir seçim hamlesiyle etnik ve mezhepsel azınlıkların oylarına talip oldu. Salt mezhepsel azınlık olan Sünnilerin oyu 6,5 milyon dolaylarında olsa da, etnik azınlıklar da buna eklendiğinde azınlıkların, toplam seçmen sayısının en az yarısına denk geldiği hesaba katılırsa, bu hamlenin önemi anlaşılır. Orta ve üst sınıf Fars seçmenden de yüksek oy alacağını tahmin eden Ruhani, işi birinci turda bitirmenin hesaplarını yapıyor. Seçimlerin ikinci tura kalması ve muhafazakârların tek adaya yüklenmesi ise Ruhani açısından durumu daha kritik bir hale getirecektir. Her halükarda, Ruhani açısından, ülkenin yarısını oluşturan etnik ve dini azınlıkları oy tercihlerini bu azınlık olgusu merkezinde belirlemeye ikna etmek oldukça önemli. Tamamına yakını Şii olan ve kayda değer bölümü Şiilik konusunda tutucu olduğu varsayılan Azeri Türklerinin tercihlerini bütünüyle etnik faktör üzerinden şekillendirmeyecekleri dikkate alınırsa, Ruhani’nin bu hamleden umduğu boyutlarda sonuç alamaması da olası. Ancak kesin olan husus, Ruhani’nin muhafazakâr rakiplerine göre daha cazip olan etnik-dini söylemlerinin azınlıklar üzerinde önemli bir etkisinin olacağı.
[Mehmet Koç İran Araştırmaları Merkezi iç politika uzmanıdır]